27 Mayıs darbesi ve idamlar... Yenilginin kural dışı rövanşı

Kâmil Yeşil / Yazar
16.09.2022

1950 ile başlayan yenilgiyi İsmet Paşa ve CHP'ye tattıran Demokrat Parti idi. Ama asıl galip, tabii ki milletti. 27 Mayıs bir hilenin adıdır. İnönü: Ben paşayım, sen beni nasıl yenersin, demokrasiye izin verdik diye hemen yenmek mi lazım, hem de iki kere üst üste; bundan böyle oyunun kurallarını değiştiriyorum, dedi ve "CHP+ordu" eşittir iktidar formülünü getirdi.


27 Mayıs darbesi ve idamlar... Yenilginin kural dışı rövanşı

Adnan Menderes; Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'a idam şeklinde gelen ölüm ve şehadetin yıl dönümünde (17 Eylül 1961) rahmetle...

Altan Öymen anlatıyor: "İsmet İnönü, Meclis'teki o heyecanlı tartışmalardan sonra CHP grubunun satranççılarından birini karşısına alırdı. Bazen hayli uzun süren bir satranç partisine otururdu Biz gazeteciler o sırada oradaysak, oyunun bir kısmını biz de izlerdik. İsmet Paşa eğer ilk oyun kısa sürerse -ve tabii, kendisi yenmiş olursa- rakibini değiştirir, karşısına başkasını alırdı. Eğer, yenilmişse hemen "rövanş"a geçer, kendisini yeneni en az iki defa arka arkaya yenmeden masadan kalkmazdı. Hatta, kendisini yeneni ikinci defa arka arkaya yenemediği olurdu. O zaman oyunu bırakmazdı. Vakit yemek saatine yaklaşmışsa onu evine yemeğe davet ederdi. Pembe Köşk'e birlikte giderler, yemekten sonra birkaç defa daha oynardı. Evine gitmesine ancak, onu iki defalık yenilgiye uğrattıktan sonra izin verirdi."

Bu şahitlikten çıkarılacak en genel sonuç şudur: İsmet İnönü, yenilgiyi bir türlü hazmedemeyen ve rövanşı almak için her yola başvuracak biridir. Bu hazmedemeyiş partisinin de karakteristik özelliğidir, tohumu İsmet Paşa ekmiştir.

Asıl galip milletti

1950 ile başlayan yenilgiyi İsmet Paşa ve CHP'ye tattıran Demokrat Parti idi. Ama asıl galip, tabii ki milletti. Ancak millete CHP'yi yenme zevki veren DP (Menderes) olduğu için her ikisinin de yenilmesi gerekiyordu. Ne yapıp edip rövanş alınmalı idi; ancak millet bu oyunu en az İnönü kadar biliyordu. İsmet istiyor diye yeniliverecek değildi. Yenilmek için Pembe Köşke gitmeyen bir millet vardı. Acaba millet Pembe Köşke çağrılsaydı; İsmet Paşa iki kere üst üste onu yenilebilecek miydi? Eğer buna inansaydı DP'nin askeri darbe ile yıkılmasına, kendisine on yıl üst üste mağlubiyet tattıran Menderes ve arkadaşlarının idamına karşı çıkardı. Çünkü İsmet İnönü, DP'yi ve Menderes'i kendisi mat etmek istiyordu; hem de iki kere üst üste. Umudu yoktu İsmet Paşa'nın. Yaş da kemale ermişti. Kendi içinden çıkmış, karşısına geçmiş ve iki kere üst üste kendini yenmiş biri vardı karşısında ve onun üçüncü, dördüncü kez yenmesi ihtimal dahilindeydi. Buna çare olarak görülen tek şey de oyunda hile yapmaktı. 27 Mayıs Darbesi işte bu hilenin adıdır. Ben paşayım, sen beni nasıl yenersin, demokrasiye izin verdik diye hemen yenmek mi lazım, hem de iki kere üst üste; bundan böyle oyunun kurallarını değiştiriyorum, dedi ve CHP+ordu eşittir iktidar formülünü getirdi.

Cezayı halka kesti

Bir oyunda bile yenilgiyi hazmedemeyen ve bunun acısını evine yemeğe götürüp, Köşk'ünde iki kez yenmeden mağlubu evine göndermeyen bir siyasi adam ve anlayışla siyaset yapılabilir mi? Elbette yapılamazdı.

Evine gidebilmek için rakibin mahsustan yenilivermesi de yetmiyor İsmet Paşa'ya. İsmet Paşa, askeri darbeye ve Menderes'in idamına sessiz kalmakla – aslında zımnen destek vermekle- sadece eski yol arkadaşlarından almadı intikamını. İnönü asıl intikamı, CHP'yi yenen milletten aldı. Asıl ceza bileti millete kesildi. Darağacına gönderilen üç kişinin şahs-ı manevisinde asıl idam edilen milletti. Altan Öymen devam ediyor: "İsmet Paşa'nın satrancı hakkındaki izlenimlerimin özeti şu: Oyunun başından itibaren, karşı taraf üzerinde bir piyonluk üstünlüğe ulaşmaya çalışıyordu. Bunu sağlarsa, amacı artık, o üstünlüğü değiş tokuşlarla sonuna kadar muhafaza edip kazanmaktı."

Bugün İsmet Paşa'dan tevarüs etmiş bir CHP geleneği ile karşı karşıyayız. Yenilgiyi bir türlü hazmedemeyen bir parti CHP. DP'den sonra AP de yenmişti CHP'yi. Şöyle diyebiliriz: Millet AP, ANAP, RP ve AKP kimliğine girdi ve her seferinde CHP'yi yendi. Şimdi aynı hırsla, aynı rövanş duygusu ile hareket ediyorlar. Görünüşteki hedef AK Parti; asıl hedef yine millettir.

Oyunun kuralları

Kaçıncı kez yenildiğini CHP'nin de sayamadığı bir süreçte, milletin yendiği bu partiden iktidar çıkarmaya çalışıyorlar. Hem de oyunun kurallarını değiştirerek. Millet satranç tahtasını koltuklarının altına verip "öğren de gel" deyinceye kadar yenilmeye devam edecekler. Tarihten öğrendiğimize göre oyunda hileye cevaz veren en önemli kesim üniversite yani zamanın fetvacı profesörleridir.

Hukuku araçsallaştıran bu profesörlerin açıkladığı görüşlere "fetva" yakıştırmasını ben yapmıyorum. Zamanın birçok yayınında ve hatıralarda profesörlerin kanaatlerini "fetva" adı altında verildiğini gördük. Siz de bakabilirsiniz. Hukuk sisteminin adı "Medeni Kanun" olsa da dönemin anlayış ve kültürü İslamî gelenekten geldiği için modern dönemde de hukukçuların görüşlerine "içtihat", içtihatla varılan son duruma "fetva" denilmiştir. Dikkat edilirse hukukun giysisine de "cübbe" denir. Dolayısıyla 27 Mayıs darbesi; bilginin (üniversitenin) cübbesini, hukukun cübbesi üzerine geçirmiş kişilerin fetvası ile gerçekleşmiştir.

Kim bu fetvacılar?

Meşruluk meselesi

Elimdeki kitap "Hürriyet Yolunda", Ali İsmet Gencer imzasını taşıyor. (1960-Ankara). Darbenin gerekliliği üzerine hazırlanmış bir kitap. Milli Devrim Anketi diye bir soruşturma da hazırlamış Gencer. Halil İnalcık, Baha Erdem, Hilmi Ziya Ülken, Mecdut Mansuroğlu, Nureddin Şazi Kösemihal, Arif T. Payaslıoğlu, Burhan Köni zamanın önemli profesörleri olarak şu soruya fetva veriyorlar: "Kanaatinizce Millî devrimi meşru kılan sebepler nelerdir?" Darbenin adını milli devrim koyuyorlar. Bakalım Halil İnalcık ne diyor:

"Kanaatimizce sakıt iktidar, mevcut hukuk düzenine aykırı çeşitli tasarruf ve davranışları ve hareketlerin kontrolünü sağlayacak müessese ve usullerle tahrip yoluna sapması ile dayanmak zorunda bulunduğu meşruiyet temelleri birer birer yıkmıştır."

"Sakıt iktidar meşruiyet temelinin sadece vatandaş oylarının ekseriyeti ile iş başına gelmiş olmak gibi demokrasi prensipleri bakımından tamamile kifayetsiz bir esasa dayandırmak temayülünü göstermiştir. Halbuki demokratik bir rejimin sadece oy çoğunluğu değil fakat aynı zamanda, iktidarda bulunanların bazı temel hakları, kanunlara ve hukuk prensiplerine riayet etmelerini de gerektirdiği açıktır."

Burhan Köni:

"Anayasa ile onun temel müesseselerini çiğneyen insanlara karşı milletin gösterdiği tepki kendini müdafaa yolunda meşru bir tepkidir. İşte Milli Devrimimizi meşru kılan sebepler kısaca bunlardır."

Mecdut Mansuroğlu : "Esası ahlâk ve dürüstlüğe dayanan Batılılaşma uğrunda 100 yıldan fazla bir zamandan beri sarfettiğimiz gayret ve Atatürk'le giriştiğimiz hamlelerin bir çırpıda ve şahsî kaygılar uğruna yok edilmeğe gidilmesini önleyecek bir hareket kadar yerinde ve meşru bir şey tasavvur edemiyorum."

Hilmi Ziya Ülken : "1.Anayasa'nın ihlâl edilmesi ve diktatörlüğe giden şiddet tarzına baş vurulması, 2.Anti demokratik kanunların çoğunluk kararile çıkarılması, 3. Keyfi ve indî kararların kanun zihniyeti yerini almaya başlaması, 4. Plânsız olan ve tetkike dayanmıyan müessif yatırımların doğurduğu iktisadî iflas ve müstahsil olmıyan tesisler yüzünden ödenmesi çok güç büyük ve ağır borçlar, 5. Atatürk devrimlerine devamlı ve sistemli tecavüz 6. Lâiklik prensibini ihlâl edecek surette irtica temayüllerinin körüklenmesi, 7. Batılaşma hareketini durduran gericilik fikirlerinin korunması, 8. Bizzat Atatürk aleyhdarlığının dolayısiyle körüklenmesi, 9. Memleketin iktisadî, ahlâkî, hatta kısmen siyasî itibarının dünyada ve bazı memleketlerde dahi bozulmasına sebep olacak fiil ve hareketler silsilesi." Bu içtihatlar, milli iradeye yapılan suikast için sonradan verilmiştir. Bu esasında "önce asalım, sonra yargılarız" anlayışıdır. Son olarak şunu ekleyelim. Yukarıda sayılan gerekçeler; bugün de aynı zihniyeti taşıyanlar için, darbe için yeterli gerekçelerdir. Hukuk, basın, üniversite, iş dünyası çevresinde bu tür fetvalar hazır bekliyor.

Hiç şüpheniz olmasın 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı aynı gerekçeler devreye girecek ve milletten bir 'İnönü rövanşı' daha alınacaktı.

"Yeter Söz Milletin" diyenlere "Söz darbecilerin" cevabı verilecekti. Yatakta basmak, şafakta asmak tehdidi boşuna değildi. Şehadetlerinin 60. Yılında Menderes ve arkadaşlarını rahmetle analım. Ancak kural dışı rövanşı tekrar sahneye koymak isteyenleri de unutmayalım vesselam.

[email protected]