27 Mayıs ve dedem

Mustafa Çiftçi / Yazar
29.05.2020

Dedem anlatırken heyecanlanırdı. Çünkü kendisi okul yüzü görmemişti ama Menderes döneminde şirket kurabilmiş, maden arama ruhsatı çıkarabilmişti. Ona göre şirket sahibi olmak devletin seni adam yerine koyması demekti.


27 Mayıs ve dedem

Dedemden dinlediğim Menderes, gayretine karşılık idamı istenmiş bir isimdi. Dedem anlatırken heyecanlanırdı. Çünkü kendisi okul yüzü görmemişti ama Menderes döneminde şirket kurabilmiş, maden arama ruhsatı çıkarabilmişti. Ona göre şirket sahibi olmak devletin seni adam yerine koyması demekti. İşte bu ayrıntı dedemi çok etkiliyordu. Devletin seni adam yerine koymaması çok acıydı. Devletle karşılaştığı her safhada azar işitmek, olacak işine olmaz denmesi, kolaylaştırmak değil sürüncemede bırakmak ve daha türlü çeşit bürokrasi zulmüne maruz kalmış dedem gibiler için Menderes onların önünü açan, onlara hizmet getiren, onlardan biri gibi topraktan gelen bir adamdı. Her şeyden önce çiftçiydi Menderes. Dedem bunları anlatır sonrasında “astılar...” diyerek bitirirdi. Menderes’in asılması dedem gibi gözünü daldan budaktan esirgemeyen biri için bile korku dolu bir son olmuştur. Dedemin zihninde, kalbinde artık memleket çocuğu fazla ileri giderse asılır demektir. Darbe bu haliyle amacına ulaşmış sayılırdı. Çünkü kanaatimce darbe en çok da korku oluşturmak için yapılır. Korkuyu gelecek nesillere aşılamış darbeler kötü emellerine ulaşmış olurlar. Bu haliyle kendinden sonrakileri doğurmuş dişi bir darbedir 27 Mayıs. Müdahale etmeyi şartlar olgunlaşınca meşru saymak gibi kötü bir alışkanlık getirmiştir bazı kesimlere. Ve İttihatçıların cunta ve darbe geleneğini hortlatmıştır.

‘Düzgün biri ama...’

Anneannemin tavrı da bana ilginç gelmiştir. Ümmi idi kendisi. Okul, öğretmen görmemişti. Dolayısıyla siyasete pek ilgisi ve siyaset bilgisi yoktu. Ama ben bazı meseleleri sorardım ısrarla. Merak ederdim o nasıl bakıyor hadiselere. Bir seferinde Cumhurbaşkanımızı sordum. O zamanlar Başbakandı . “Anneanne nasıl buluyorsun başvekili?” dedim. “Çok dölek adam(düzgün adam) amma halına bırakmazlar ki çalışsın (çalışmasına izin vermezler ki çalışsın)” dedi. Çok şaşırmıştım. Seksen yaşında ve ümmi bir kadın, siyasetle alakası az olan bir kadın nasıl olur da “düzgün bir adam ama çalıştırmazlar” der. Bu fikir onda nasıl oluşmuştur merak ettim. Konuştukça anladığım o ki o da dedem gibi düşünüyordu çalışmak isteyen memleket çocuğunu rahat bırakmazlar, engel koyarlar, türlü çeşit hile hurda ile yolunu kesmeye çalışırlar, olmadı asarlar. İkisinde de siyasetçilerin akıbeti benzer şekilde yer etmişti.

‘15 dakikada bitir’

Darbe sonrası uyduruk mahkemenin başkanı olan Salim Başol’un en büyük korkusu ilk duruşmada Menderes’e söz verildiğinde onun mahkemeyi meşru bulmayıp savunma yapmaması ihtimaliydi. Yani esasen yaşanan bir hissiyatı yönetme tiyatrosuydu. Ve darbeciler zorba ve zalim rolünü tarihteki örneklerini kıskandıracak bir alçaklıkla oynadılar. Seçime gidiyorum diyen iktidara karşı seçim yapmadığı gerekçesiyle yapılan darbenin büyük sahnesi mahkeme salonuydu. Yargılanan mebuslardan Hüseyin Fırat mahkeme başkanı Salim Başol, Menderes’i azarlarken dayanamayıp ayağa kalkıp Başol’a hitaben “Yeter be!” diye bağırıyor ve Başol niçin bağırdığını sorunca “Benim başbakanıma hakaret edemezsin diyor. Başol; “Nereden senin başbakanın oluyor bak sanık sandalyesinde oturuyor deyince Fırat; “O benim dün de başbakanımdı bugün de başbakanım”diyor. Salim Başol’un yaptıkları bununla sınırla değil. Hasan Polatkan’ın savunmasını uzun olduğu gerekçesiyle “Bizim burada boş laf dinlemeye vaktimiz yok “diyerek 15 dakikada bitirmesini istemiştir.

Babaya muamele

Mahkeme salonu dışında mebusların kaldığı şartlar başta Menderes ve Bayar’ın şartları olmak üzere çok kötüdür. Askerin hakaretleri, kötü muamelesi ve fiziki şartların berbatlığı ve yaşanan ağır stres adada 12 kişinin de “kalp krizi” sebebiyle ölümüne yol açmıştır yargılanma boyunca. Şartlar o kadar kötüdür ki Hasan Polatkan 83 kilodan 38 kiloya düşmüştür 15 ayda. Bu kötü şartlar yetmezmiş gibi bir de film yapılmıştır. Devrin sinema salonlarında gösterilen o filmde kullanın üslup, söylenen ifadeler bu kadarına pes dedirtecek türden ucuzluklardır.

Mektupların okunduğu bu sebepten Menderes’e “Ağabey” Bayar’a “Amca” diye kod isim kullanarak durumlarını sorabilmiştir Tevfik İleri’nin ailesi. O mektuplarda İleri; halinden şikayetçi olmamıştır. Mektupların okunduğunu bildiği için adanın havasından, suyundan bahsetmiştir. Ailesi ise “Baba seninle iftihar ediyoruz, seni tanıyan herkes dua ediyor” gibi ifadeler kullanınca kumandan itiraz eder “Sevgili babam- canım gibi sözcükler kullanılmasın.” der. Darbeyle alakalı okumalar yapınca görüyorsunuz ki kendi babasına dahi hakaret edecek kadar bir körlüktür yaşananlar. Menderes Eskişehir’de gözaltına alındığında yanında olan Tahsin Yazıcı Paşa’nın oğlu da üsteğmendir. Ve babasına kötü muamelede bulunmuştur.

Darbeci kibri

Mahalle muhtarına varıncaya kadar her kesim darbeden nasibini alır ve toplumsal barış kökünden dinamitlenir. Bir kere darbenin olabilirliğini görünce kötü bir gelenek yeniden hortlamış ve kendinde sonrakilere çarpan etkisiyle hız kazandırmıştır. Ve her zorlanmada yerinden çıkan bir kol gibi siyasetin düştüğü her tümsekte darbe ihtimal olarak belirmiştir. Kendinden sonraki darbelerin anasıdır 27 Mayıs.

Olayların seyrine bakınca darbeyi yapanlarda bir kibir sezinliyorsunuz. Sanki iktidar esas sahiplerini bulmuş gibi, olması gereken olmuş gibi davranmaktadırlar. Ve makam sahibi, kariyerli, cemiyet içinde bir yer edinmiş şahsiyetleri aşağılamak onlara “düşük- sakıt- kuyruk” diyecek kadar terbiye sınırlarını zorlamakta hep gizli bir kibir sezinliyorsunuz. O kibir sivil olan her şeye şüphe ile bakan hastalıklı bir tavır olarak hala bazılarında var. Umudumuz, marazi bir bakışla tarih okuması yapan, hadiselerin seyrinden kendine müdahale vazifesi çıkaracak kadar hastalıklı zihniyetler için 15 Temmuz’da yaşananlar birer ibret vesikası olur da darbe unutulmuş kötü bir gelenek olarak tarihteki yerini alır.

[email protected]