27 Mayıs'ta destekçi ve ‘mağdur' olarak üniversite

Rıfat Özcan/ Yazar
30.05.2020


27 Mayıs'ta destekçi ve ‘mağdur' olarak üniversite

14 Mayıs 1950’de başlayıp 27 Mayıs 1960’da son bulan 10 yıl 13 günlük Demokrat Parti(DP) iktidarı Türkiye’nin birçok alanda değişiminin yaşandığı kurucu dönemlerden biri olmuştur. DP iktidarı 27 Mayıs 1960’ta kanlı bir darbe ile son bulur. Bu yazıda 27 Mayıs’tan sonraki dönemde üniversite profesörlerinin sürece etkisini ele alacağız. 28 Mayıs günü darbe başarılı olmuş, DP’liler tutuklanmıştı. Darbenin lideri olan Cemal Madanoğlu’nun aklını “Ülkeyi nasıl yönetecekleri, nasıl bir kurumsal yapı kuracakları” sorusu kurcalamaktaydı. Üniversite profesörlerini çağırarak onlarla beraber bu işi kotarmak fikri o günlerde hayata geçti. Tarık Zafer Tunaya, İsmet Giritli, Ragıp Sarıca, gibi isimlerin olduğu yedi isim Ankara’ya getirildi ve Madanoğlu ile görüştü.

‘Devrim’e dönüşme

Madanoğlu’nun ifadesine göre “kendilerine sizin de arasında olacağınız bir kurucu meclis kuralım bunun için de Danıştay, Yargıtay ve Askeri Şura’nın olduğu bir meclis oluşturalım ve siz de yarına kadar hükümetinizi kurun biz de askeri geri çekelim” diyecektir. Tam bu noktada aynı zamanda heyetin başkanı olan Sıddık Sami Onar söz alır ve darbenin ‘devrim’e dönüştürülme süreci böylece başlamış olur. Bu formülün yanlış olacağını söyleyen Onar, olması gerekenin askerin yasama yetkisini de içinde barındıran bir ihtilal komitesi kurup ülkeyi yönetmesi gerektiğidir. Askerin darbeden iki gün sonra kışlasına dönme ihtimali varken yedi kişilik bu heyetin engeline takılır. Üniversite hocaları kışlaya dönmek isteyen askerlere ‘gitme’ der ve ardından 38 kişilik bir Milli Birlik Komitesi kurulur. Komitenin başına ise Cemal Gürsel getirilir. Gürsel hocalardan yeni bir anayasa yapılmasını ister. Yasama ve Yürütme MBK’nın elindedir. Sivillerden oluşan bir teknisyen hükümetini de Gürsel kurar. Sonuç olarak MBK, hükümet ve hocalardan oluşan bir heyet olmak üzere üç farklı kurul ortaya çıkmış olur. En başta da Başbakan olan Cemal Gürsel vardır. Orgeneral Gürsel, kuruldan 27 Mayıs’ın meşru olduğuna dair bir bildiri yayınlamasını profesörlerden talep eder. Tevfik Çavdar’ın “Türkiye’nin Demokrasi Tarihi” kitabına göre, kurul bildirisinde, 27 Mayıs’ın, “meşru ve sosyal nizamı yeniden kurma ihtiyacının bir neticesi olduğu”na işaret etder. Aynı gün Orgeneral Gürsel başkanlığında hükümetin de kurulduğu ifade edilir. İlerleyen yıllarda, açıklanan kabinede 14 sivil ve 3 askerin bulunması, 27 Mayıs’ın “askeri darbe”den ziyade “halkın talebi doğrultusunda gerçekleşen bir müdahale” olduğu izlenimini vererek, müdahaleye meşruiyet kazandırma arayışının bir parçası olduğu yorumlarına neden olur. Bütün bunlar, ilk günden 27 Mayısçıların meşruiyet krizi yaşadıkları ve bunu aşma yoluna gittiklerini göstermektedir.

İkinci dokunuş

Gürsel daha sonra DP’lilerin yargılanmayacağını ve üç ay sonra seçimlerin yapılacağı sözünü verir. Fakat erken seçim için komite içinde farklı düşünceler vardır. DP’liler yargılanmadan yeni yönetime geçilmemesini isteyenler gibi. Hocalardan oluşan heyet yine gidişatı değiştiren ikinci bir dokunuşu yaparlar. Bunun bir darbe değil, meşruiyeti kaybetmiş bir hükümete karşı yapılmış bir devrim olarak görüş bildirirler. Sıddık Sami Onar, DP’li milletvekillerinin hepsinin anayasa suçlusu olduğu ve yargılanması gerektiğini söyler. Asker yargılanmaların sınırlı olması gerektiğini düşünmüş hatta darbe gecesinde Madanoğlu tutukluların çoğunu o gece bırakmıştı. Gelen itirazlar üzerine tüm serbest bırakılanlar hocaların telkini ile tek tek tutuklanırlar.

Darbeyi yapanlar DP’li milletvekillerinin İsviçre’de bir müddet kalması için sürgüne gönderileceğini daha sonra dönmelerinin konuşulduğunu söyler. Hatta Dışişleri’ne bunun için planlama yapılması için direktif dahi verilmiştir. Hocalar heyeti, darbenin meşruiyeti için bu isimlerin yargılanması gerektiğini ve suçlu olduklarının tescil edilmesi gerekliliğini vurgulayacaklardır. Yassıada süreci de böylece başlamış olur.

Görüldüğü üzere hocalar heyetinin bu iki etkisi süreci çok başka biryöne çevirmiştir. Askerin içinde olmadığı sivil bir hükümet kurulabilmesinin akabinde seçimlere gidilmesinin önüne geçilmiş, DP’lilerin yargılanmasının önünü açarak Yassıada’da yaşanan acı günlere zemin hazırlamıştır. 21 yıl yürürlükte kalacak ve “Türkiye’nin en demokratik anayasası” diye nitelendirilen ama aslında askeri vesayetin kurumlarını oluşturan 1961 darbe anayasasının yazımında da profesörler kurulu etkin rol almışlardır. Demokratik olarak anılan hakların aslında darbenin toplumsal meşruiyetinin eksikliğinden dolayı bir meşruiyet aracı olarak anayasaya konulduğunu söyleyebiliriz. Bir önceki seçim döneminde yüzde 50 civarında oy almış olan kesimin temsilcilerinin olmadığı bir anayasa ne kadar kapsayıcı ve demokratik olabilir ki? Sonraki dönemlerde de pişmanlıklarına dair bir emare görülmezken 80 darbesine ise karşı çıkışlar söz konusudur. Dolayısıyla “iyi darbe” ve “kötü darbe” ayrımı bu konuda bazı aydınlarımız için çok nettir.

Üniversite tasfiyeleri

Cemil Koçak, üniversite tasfiyeleri ile ilgili şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “27 Mayısçıların diğer bir girişimi üniversite reformuydu. Reform lafın gelişi, Türkiye’de üniversite tarihinde reform kelimesi, üniversite tasfiyesi ile eş anlamlı hale gelmişti. İttihatçılar, zamanında itilafçıları atmışlardı, 1933’te inkılapçılar, rejime ayak uyduramayanları attılar. 1940’ların ikinci yarısında da CHP’liler solcu üniversite hocaları atmıştı. Vakit, 27 Mayıs’a geldiğinde üniversitede pek işe yaramadığını düşündükleri hocaları attılar. Hem de özel bir yasa ile. DP’nin üniversite üzerindeki baskısından şikayetçi olanlar; 27 Mayıs’ı hürriyet aşkıyla destekleyenler; üniversite tasfiyesi ile şaşkına dönmüşlerdi.” Hülasa, başta üniversitenin desteklediği darbe, sonunda onları da vurmuştu, tasfiye sırası onlara da gelmişti. 147’lerin bazıları darbeyi desteklemedikleri bazıları da fikir ayrılıklarından dolayı tasfiye edildiği söylenebilse de onlar için çıkarılmış özel yasada hiçbir neden belirtilmiyordu. Ortak bir siyasi görüşten oluşan isimler değillerdi. İster istemez ortada şaiyalar dolaşıyordu. 147’lerden bazı isimler: Tarık Zafer Tunaya, Sabahattin Eyüpoğlu, Yavuz Abadan, Anıtkabir proje yarışmasını kazanan mimar Emin Onat, Mina Urgan, Haldun Taner. Ayrıca Sosyolog Hilmi Ziya Ülken ise ilahiyat fakültesine nakledilir.

[email protected]