28 Şubat'ın ekonomi-politiği

Öğr. Gör. Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
27.02.2022

Bundan 25 yıl önce darbeciler "topyekün savaş" anlayışıyla başlattıkları darbenin zeminini de kendileri hazırlamıştı. Yapılanların tamamı darbeye zemin hazırlamak için darbecilerin oyunuydu.


28 Şubat'ın ekonomi-politiği

28 Şubat darbesi milletimize her bakımdan çok ağır bir bedel ödetti. Ekonomik olarak 380 milyar dolar ağır bir bedelin yanı sıra hesaplanması zor olan zulümlerin de ağır bir sosyal maliyeti oldu. Büyük bedellerin ödendiği ve büyük acıların yaşandığı "topyekün bir savaşın" MGK bildirisiyle ilan edilmesinin üzerinden 25 yıl geçti. Dönemin darbeci askeri ve sivil elitlerinin önemli bir bölümü o günlerde yaptıkları zulümlerden pişmanlık duymadığı gibi iktidarı ele geçirdiklerinde yasakçı anlayışlarını sürdüreceklerinin işaretlerini gösteriyorlar. Dönemin rektörlerinden Kemal Alemdaroğlu gibi uyguladığı başörtüsü yasaklarını bugün rektör olsa yine yapacağını açıkça söyleyenler olduğu gibi şimdilik sessiz kalanlar da var. Rütbelerinin gücüne dayanarak millete darbe yapan kudretli generallerin yıllar sonra yargılandıkları mahkemede darbe yapmadıklarını söylediler.

Darbecilerle hesaplaşma

O günlerde "Bu silah kullanılmadan, rejimin öz gücü ve sivil insiyatif ile yapılan bir post modern darbedir" ifadelerini kullanan Çevik Bir, yargılandığı mahkemede 28 Şubat'ın darbe olmadığını söyledi. Ancak bu inkârlarına rağmen ceza almaktan kurtulamadılar. 28 Şubat darbesinin asker aktörlerine "Türkiye Cumhuriyeti icra heyeti vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek" suçundan verilen müebbet hapis cezası kararı 9 Temmuz 2021 tarihinde Yargıtay tarafından onandı. Aralarında dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Harekât Başkanı Çetin Doğan'ın da bulunduğu 14 sanık hakkında tutuklama kararı ise 19 Ağustos 2021 tarihinde verildi. Generallerin rütbeleri sökülerek hapse gönderilmesi darbecilerle hesaplaşma adına önemli bir gelişme oldu.

28 Şubat darbesinin aktörleri, Refah Partisi'nin eylemleriyle darbeye zemin hazırladığı iddiasını çok sık kullandılar. Bugün bile darbecileri aklamak için kullanılan bu iddianın doğru olmadığını gösteren çok sayıda olay, eylem ve açıklama var. 1994 yerel seçimlerinde büyük bir başarı elde eden Refah Partisi'nin 1995 yılında yapılacak genel seçimlerde başarılı olacağı görülüyordu. Özellikle askeri ve sivil bürokrasi muhtemel seçim sonuçlarının gerginliğini yaşıyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı 1995 genel seçimlerinden üç gün önce Bolu Komando Tugayında yaptığı konuşmada "TSK, demokratik ve laik Cumhuriyetin güvenliğinin en büyük teminatıdır" sözleriyle bu gerginliğini dile getiriyordu. Daha seçim gelmeden vesayet odakları harekete geçmişti. Seçim sonrasında da Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı sivil olarak Başbakan Çiller'i ziyarete etmiş: "Refah Partisi'nin iktidar ortağı olmasına kesinlikle karşıyız! Eğer Yılmaz ile anlaşamazsanız, o zaman yine erken seçim olsun. Cumhurbaşkanı Demirel'e de aynı şeyi söyleyeceğiz" demişti.

Sert uyarılar

TBMM 20. dönemin ilk toplantısı 8 Ocak 1996 günü yapılacaktı. Aynı gün YÖK Başkanı Kemal Gürüz başkanlığında toplanan rektörler komitesi çok sert bir bildiri yayınlayarak şunları söyleyecekti: "Üniversite rektörleri sadece bilime, insanlığa ve Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin temel ilkelerine sadık kalarak hizmet etmiş ve etmekte olanların önünde saygıyla eğilirler. Başka kimsenin önünde eğilmeleri söz konusu dahi edilemez." Adli yıl açılış töreninde konuşan Yargıtay Başkanı Müfit Utku "Türkiye'ye şeriatı getirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir" sözleriyle Refah Partisi'ni suçluyordu. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Eralp Özgen ise daha sert biçimde ve İslama saldıran şu ifadeleri kullanmıştı: "Ülkemiz, trafik kazalarını mevlit okutarak ve kurban keserek önlemek isteyen, yağmurun çaresini duada bulan, bütçe açığını karşılamak için Allah'ın nimetlerini kaynak gösteren ve dini politikaya alet eden bir zihniyetle idare edilmektedir." Görüldüğü gibi Refah Partisi'ni darbe dahil olmak üzere iktidardan indirmeye niyetli olan bir yapının harekete geçtiği görülmektedir. Bu yapının kimlerden oluştuğunu dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'nın hatıralarında buluyoruz. Erkaya; "Bu sefer işi silahsız kuvvetler çözsün dedim. Bu mesaj alındı. Bundan sonra, sivil toplum kuruluşları bütün güçleriyle harekete geçti. Sendikalar, Atatürkçü dernekler, üniversiteler ve basın harekete geçti. Mesela ben Rıdvan Budak'ın (DİSK Genel Başkanı) başında bulunduğu sendikanın bu alandaki faaliyetlerini, çok büyük eylemler ortaya koyduğunu hatırlıyorum" sözleriyle darbede rol alan bazı kesimlerin nasıl hareketi geçtiğini aktarıyor.

Askerler ise Erbakan Hükümetini açıktan darbeyle tehdit ediyorlardı. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman, Hasan Celal Güzel'e "Hükümetin gidişatını ve icraatlarını çok iyi görmüyorum. Sanmasınlar ki, sessiz kalırız. Çok açık söylüyorum, böyle giderse darbe dahi yapabiliriz" demiştir. Yaşanan sadece bunlar değildi. Hükümete karşı darbe yapmaya niyetli olan aktörler çok yönlü çalışıyorlardı. Devletin bazı kurumları Başbakanı izliyor ve rapor hazırlıyorlardı. Mesailerin iftar saatine göre düzenlenmesinden rejim tartışmaları çıkarıyorlardı.

İstihbarat Erbakan'ı raporladı

Başbakan Erbakan'ın, Pakistan ziyaretini izleyen istihbarat birimleri, Erbakan hakkında bir rapor hazırlayarak Genelkurmay'a iletmişlerdi. Daha sonra RP'nin kapatılma davasında da delil olarak sunulacak bu raporu Genelkurmay, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'a ulaştırmıştı. Rapora göre Erbakan'ın Pakistan'da bazı isimlerle görüşerek "gizli gündemi" olan "İslami devrim" için altyapı hazırladığı iddia edilmişti. Düşünebiliyor musunuz ülkenin istihbarat birimleri Başbakanı izliyor ve hazırladığı raporu Genelkurmay'a iletiyor.

Ramazan ayının başlaması ile birlikte hükümet, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışma saatlerine yeni bir düzenleme getiren Ramazan Genelgesi'ni yayımladı. Toplumun büyük bölümünün memnuniyetle karşıladığı bu genelgeyi kendilerine bir meydan okuma olarak algılayan "laik kesim" bu duruma tepkilerini göstermekte gecikmediler. RP'nin kapatılma davasında da delil olarak kullanılacak olan bu genelge bir vatandaşın Danıştay'a yaptığı itiraz sonucu iptal edildi. Erbakan Hükümeti'nin "bedelsiz otomobil ithalatı" sermaye çevrelerini rahatsız eden uygulamalardan biri olmuştur. 1996'da hazırlanarak TBMM'nde kabul edilen "bedelsiz otomobil ithalatı" düzenlemesine göre Ziraat Bankası'nda 50 bin Marklık hesap açtıran gurbetçilerin ülkeye getirdikleri otomobillerden vergi alınmayacaktı. Otomobil piyasasında tekel konumunda olan Koç grubu ve OYAK bu uygulamadan büyük rahatsızlık duydular. Otomobil sektörünün çökeceğini ve binlerce işçinin işten çıkarılacağını iddia ettiler. Koç grubunun etkili olduğu TÜSİAD ve TİSK, hükümetin bu uygulamasına karşı bir cephe oluşturdu. Cumhurbaşkanı Demirel, TBMM'den geçen düzenlemeyi büyük sermayeyi korumak amacıyla üç ay geciktirerek imzaladı. Ne otomobil sektörü çöktü ne de işçiler işten çıkarıldı. Üstelik milyonlarca liralık döviz sağlandı ve otomobil üretiminde kalite yükseldi. Refahyol Hükümeti dönemi çalışanlar açısından reel ücretlerin arttığı bir dönem olmuştur. Memur maaşlarına 1 Temmuz 1996 tarihi itibariyle altı ay için yüzde 50, ikinci altı ayın başında yüzde 30, 1 Nisan'da yüzde 20 daha zam yapılmıştır. Memurlara 6 ayda bir zam verilmesine rağmen Nisan ayında ilave bir zam daha verilmiştir. İşçi ücretlerinde ise enflasyonun çok üzerinde artış yapılmıştır. Asgari ücrete enflasyonun yüzde 30 kadar üzerinde bir artış yapılmıştır. Yıllık enflasyonun yüzde 75 olduğu dönemde memur emeklilerine yüzde 110, işçi emeklilerine ise yüzde 125, Bağkur emeklilerine ise yüzde 210 zam yapılmıştır. Bu artışlara rağmen dönemin Türk-İş ve DİSK genel başkanları darbeye zemin hazırlamış ve darbeyi desteklemiştir. 6 Şubat 1997 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde "Siviller ATO'da Komutanlarla Biraraya Geldiler" başlıklı bir haber yayınlandı. Haber başlığında "Siviller ATO'da Komutanlarla Bir araya Geldiler...Askerler Darbeyi Sivillerden Bekliyor" ifadeleri yer alıyordu. Haberin içeriğinde ise "Türk silahlı Kuvvetleri'ni temsilen Genelkurmay ve Milli Güvenlik Kurulu'ndan bir korgeneral ile iki tümgeneral, Refahyol'un uygulamalarından duyduğu aşırı rahatsızlığını sivil toplum örgütlerine aktararak, "Bu gidişe dur emek için üzerinize düşeni yapın" mesajını verdiler" demek suretiyle darbede sivil toplumun rolünü belirliyordu. DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, MGK bildirisine destek verdiği açıklamasında şunları söylüyordu: "MGK rejim tehlikesinin üstüne gitmiştir. Aynen destekliyor ve katılıyoruz. Ama bundan sonrası sivillerin işidir. Silahlı Kuvvetler görevini yaptı. Sıra sivillerde." Bu ifadeler DİSK başkanının darbedeki rolünü itirafıdır. Sermaye çevreleri ile asker- sivil elitlerin ekonomik ve siyasi amaçları gerçekleştirmek için yaptıkları bir darbede sınıf sendikacılığı yaptığını iddia eden sendikalarda kullanılmıştır.

Darbeciler ödüllendirildi

28 Şubat darbesi bir yönüyle de yerleşik sermaye gruplarının istediği bir darbeydi. Darbeci askerler sermaye gruplarının bu istediğini yerine getirmenin ödülünü bankaların ve sermaye gruplarının şirketlerinde yönetim kurulu üyesi olarak alacaklardı. Mesela Teoman Koman İnterbank'ın, Vural BAYAZIT ise Etibank'ın yönetim kurulu üyesi olmuştu. O dönemde yönetiminde 28 Şubatçı asker olmayan banka neredeyse yoktu. Bankacılık sektörü gibi uzmanlık gerektiren bir alana askerlerin girmeleri dönemin şartları içinde tartışılamıyordu. Darbeye zemin hazırlayan ve destek veren konfederasyon başkanları da ödüllerini milletvekili olmak suretiyle alacaklardı. 28 Şubat darbesinin ardından yapılan ilk seçimde DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak DSP'den milletvekili seçildi. Sonraki seçimlerde ise TÜRK-İŞ Genel Başkanı Bayram Meral ile TESK Genel Başkanı Derviş Günday CHP'den milletvekili seçildi. 28 Şubat 1997'de yapılan MGK toplantısının gündemi 'irticaydı'. Yaklaşık 9 saat süren MGK toplantısında sunum yapan her bürokrat ortamın daha da gerilmesine neden oluyordu. Erbakan Hoca yıllar sonra yaşadıklarını sonra şöyle anlatmıştı: "Çiller ve Akşener sustu, Demirel ise askerlerle hareket ediyordu. Orada yalnızdım. ABD'nin hazırladığı ve Türkiye'nin aslına dönmesini önlemek için ne yapılması gerektiğini anlatan raporu askerler kendi raporu gibi getirdiler. MGK toplantısında 5 saat biri bıraktı, biri aldı, en aktifi Güven Erkaya idi. Aczimendileri gösteriyorlar, 'Görüyorsunuz' diyorlar. Ne görüyorsunuz? Hepsi sizin oyununuz." Gizliliği esas olan MGK kararları, Bakanlar Kurulu tarafından açıklanmadan önce kamuoyuna duyuruldu. Suç olmasına rağmen aynı gün MGK bildirisi basına dağıtıldı. Bundan 25 yıl önce darbeciler "topyekün savaş" anlayışıyla başlattıkları darbenin zeminini de kendileri hazırlamıştı. Yapılanların tamamı darbeye zemin hazırlamak için darbecilerin oyunuydu.

@TarkanZengin