55. yılında 27 Mayıs ve Adnan Menderes

İsmail Özcan / Eğitimci - Yazar
30.05.2015

On yıllık DP iktidarında Türkiye büyük bir kalkınma yaşamıştır. İhtilalden önce ve sonra yapılan akıl dışı propagandalar karşılıksız kalmış, halk, Menderes’i ve hizmetlerini unutmamıştır. Öyle ki, darbe üzerine ordunun bir halk isyanından çekindiği rivayet edilir.


55. yılında 27 Mayıs ve Adnan Menderes

27 Mayıs İhtilalinden sonraki günlerde Ankara Üniversitesinden bir grup öğretim üyesi, bir grup öğrenci ile birlikte Ankara çevresindeki köylerden birine ihtilalin propagandasını yapmaya, Menderes ve DP’yi karalamaya giderler. Gittikleri köyde gece boyunca ihtilalin ne kadar gerekli olduğunu anlatıp Menderes ve DP’yi karalarlar. Köylüler susup, dinler. Bu öğretim üyesi ve öğrenciler, sabah olunca yine köylülerle birlikte köyü gezmeye çıkarlar. Bir profesör köyün ortasındaki betonarme çeşmeyi ve gözün alabildiği kadar uzaklardan çeşmeye su getiren boruları göstererek, “Bunları kim yaptı?” diye sorar. Muhtar, “Menderes yaptı” diye cevap verir. Bu ilk soru ve cevap üzerine köylülerin dili çözülür. Önce muhtar konuşur: “Beyim, siz akşamdan beri konuşuyorsunuz, biz susuyoruz. Ama şunu bilin, söylediklerinizin hiçbirinin doğruluğuna inanmıyoruz! Biz bu ülkede bir değerimiz olduğunu Menderes sayesinde anladık!” Muhtarın ardından bir köylü: “Menderes’ten önce benim ayağımdaki çarıkların eskimişlikten dağılmış parçalarını kapabilmek için arkamda bir köpek sürüsü dolaşırdı. Menderes sayesinde ayakkabılarımız ve botlarımız oldu da bir adama benzedik!” der.

 Profesörler, akşamdan beri söylediklerine inanmış gibi kendilerini sükûnetle dinleyen köylülerin bu tutumu karşısında şaşkına dönerler. Akşamdan beri havanda su dövdüklerini anlayıp apar topar geri dönerler.

ABDli’yi şaşırtan nefret

27 Mayıstan sonra ülkenin neresine gidilse benzer tepkilerle karşılaşılırdı. Ama DP’yi ve Menderes iktidarını karalama kampanyası o kadar yoğun ve şamatayla yapılıyordu ki kimse onların yanlışlığını, uydurma olduğunu söylemeye cesaret edemiyordu. Son senelerde çok sözü edilen, politik lügate iyice yerleşen mahalle baskısı o günlerde tam gaz görev başındaydı ve bu baskının tarihi örnekleri sergileniyordu.

Üniversite öğrencilerinin öldürülüp Et ve Balık Kurumunun kıyma makinelerinde kıyma yapıldığı, tankların paletleri altında pestil gibi ezildiği tarzındaki akıl ve iz’an dışı suçlamalar ve iftiralar bile o baskı altında kabul görüyordu. İhtilali gerçekleştirenlerin ve onları perde gerisinden destekleyenlerin Demokrat Parti iktidarına ve Menderes’e karşı kin ve nefretinin şiddeti o günlerde Türkiye’de görevli yabancıların bile dikkatini çekmişti. İhtilal sırasında Türkiye’de görev yapan ABD Büyükelçisi Fletcher Warren şöyle demiştir: “Bütün meslek hayatım boyunca Menderes ve DP liderlerine karşı aydınların ve ordunun duyduğu gibi bir nefreti hiçbir yerde görmedim...”

Türkiye’de ilk defa DP iktidarında, CHP iktidarının halkçılık, laiklik, devletçilik, devrimcilik gibi ideolojik sloganları terk edilmiş; iş, çalışma, imar, kalkınma, para ve refah gibi sosyal ve ekonomik kavramlar telaffuz edilmeye başlanmıştır.  Menderes her zaman devletin millet ve memleket için,  onlara hizmet için var olduğu bilinciyle davranmıştır. Bunu da o günlerin şartlarında büyük ölçüde başardığını Yassıada’da kendilerini yargılayan önyargılı mahkeme bile dolaylı olarak kabul etmiştir.

Mahkeme başkanı Salim Başol, mahkeme salonunda subayların en kalabalık olduğu bir gün Menderes’e, “Şu kadar yıl ülkeyi yönettiniz; hizmetler yaptınız; milyonlarca para harcadınız; şu şerefli subaylar için bir şey yapmadınız. Bu subaylar ağır şartlar içinde yaşadılar. Bu güruha yaptığınız hizmetleri bu şerefli subaylara yapsaydınız bunlar başınıza gelmezdi.” diye hitap ederek salonda mevcut subayları kışkırtmak ve onlara Menderes’i yuhalatmak istemiş. Fakat Menderes anında yerinden kalkıp öyle bir cevap vermiş ki, başta o salondaki subaylar olmak üzere herkes sus pus olmuş: “Muhterem Başkan! Omuzlarında bu şerefli yıldızları taşıyan subaylarımızın millete yapılan hizmetleri ve bundan doğan saadetlerini kıskanacaklarını hiç düşünmedim. Bu düşüncemi şu anda bile muhafaza ediyorum!”

Demokrat Parti iktidarıyla halk, ilk defa kendisinin bir değeri olduğunu keşfetti. Artık hizmetler halkın ayağına götürülüyor; köyler peyderpey yol, su, elektriğe kavuşuyordu.

Köylünün ürünü ilk defa Menderes zamanında bir değer ifade etmeye başlamış; köylü köyünde dururken cebi para görmüş; buna dayalı olarak da ezilmişlik duygusunu üzerinden atmıştır. Menderes, halkın refah seviyesini yükseltmeye; Türkiye’ye yollar, köprüler, barajlar, fabrikalar vb. kazandırarak uygarlığın nimetlerine kavuşmakta geç kalmış olan Türk halkına büyük bir samimiyetle uygarlığın nimetlerini sunmaya çalışmıştır.

On yıllık DP iktidarının güçlü ve sembol kişisi olan Adnan Menderes, hem kişisel hem de politik yaşamında hep kibarlığı ve beyefendiliği ile ön planda olmuştur. Hiç kimseye karşı kaba, kırıcı olmamış; kimseye karşı intikamcı hislerle davrandığı görülmemiştir. “Devr-i sabık yaratmama” sloganıyla geçmişe değil geleceğe yönelik projelere odaklandığını daima vurgulamıştır. Onun affediciliğine dair bir anıyı Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, “Gençlik ve Edebiyat Anıları” adlı kitabında görmekteyiz. Bir gün başbakanlık müsteşarı, Başbakan Menderes’e imzalatmak için bir tomar belge getirir. Elinde ayrı tuttuğu bir belge için, “Bu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun sizin aleyhinize yazmış olduğu yazıdan dolayı mahkemeye verilmesiyle ilgili evrak” diye hatırlatarak imzalamasını ister. Menderes, “İyi ki hatırlattın, aleyhimde yazı yazmış diye eserlerini okuyarak yetiştiğimiz bir insanı nasıl mahkemeye veririm?” der ve ilgili evrakı yırtıp atar. 

27 Mayıstan sonra bütün kötü niyetli çabalara rağmen para konunsunda bir suiistimaline rastlanmamıştır. Türk halkı da Menderes ve DP’nin büyük suçlar işlediğine hiçbir zaman inanmamıştır.

Ordu isyan bekledi

27 Mayıs darbesini yaptıktan sonra Milli Birlik Komitesi (MBK) adıyla ülke yönetimini ele alan darbeciler, Menderes’in halk üzerindeki prestijinden daima çekinmiştir. Menderes asıldığı zaman bir ayaklanma bekledikleri rivayeti bile yayılmıştır. İşte bu tür endişelerle MBK, Menderes ve arkadaşlarının Yassıada’ya gönderilmesinden sonra basında ve radyoda ilgililerden halka Menderes’i hatırlatacak yayınlardan bile kaçınmalarını istemiştir. Üstü kapalı bir emir olan bu istekten sonra bir gün İstanbul radyosu bir müzik programı yayına sokacaktır. Programı hazırlayan Necmi Rıza ile saz heyetinde olan Tamburi Necdet Yaşar arasında şu diyalog geçer: “Necmi Abi, program hangi şarkıyla başlıyor?” / “Köprüler yaptırdım gelip geçmeye, Çeşmeler yaptırdım suyun içmeye... şarkısıyla.” / “Necmi Abi, sen bizi komitenin gazabına mı uğratacaksın? Menderes’i bu şarkı kadar hangi şey akla getirir?”

DP’nin yanlışları demokrasinin çocukluk hastalığından kaynaklanmıştır. Her rejim gibi demokrasi de gökten zembille inmiyor. O da deneme yanılma yöntemiyle, düşe kalka olgunlaşıyor. Menderes’in her zaman şikâyetçi olduğu CHP’nin hırçın, yıkıcı muhalefeti de demokrasinin olgunlaşmasına, kökleşmesine imkân vermemiştir. Arkasından gelen 27 Mayıs darbesiyle böyle bir imkân temelli yok olmuştur. Bundan sonra halk seçmiş, ordu devirmiştir. Bu yüzden bugün de Batılı standartlarda bir demokrasiye ulaşmanın sancılarını çekmeye devam ediyoruz.

[email protected]