600 yıllık hükümranlık nasıl mümkün oldu?

Açık Görüş Kitaplığı / Murat Güzel
19.05.2019

Cemal Kafadar, Osmanlı devletinin 600 yıl süren hükümranlığının sebeplerini onun kuruluş ve yükselme dönemlerinde geliştirdiği siyasal iktidar teknolojileriyle merkezkaç ve merkezileşme eğilimleri arasında kurduğu dengede görüyor. Kafadar ayrıca devşirme usulüyle oluşturulan Yeniçeri Ocağı’na özel bir önem atfediyor.


600 yıllık hükümranlık nasıl mümkün oldu?

1300’lü yıllardan 1922’ye yaklaşık 600 yıl hüküm sürmüş Osmanlı Devleti, dünya tarihçiliğinde hakkında çok az inceleme yapılmış devletlerden biridir. Osmanlı devletinin nasıl doğduğundan nasıl yükseldiğine ilişkin birçok konuda epey belirsizlik ve kafa karıştırıcı unsur vardır. 13. yüzyılın sonlarında Söğüt ve Domaniç merkezli başlayan devletin kurulması ve ardından birkaç nesil içinde Anadolu ve Trakya’da göz kamaştırıcı bir şekilde bu devletin genişlemesinin ardında yatan sebeplere ve saiklere ilişkin yirminci yüzyıla değin kapsamlı bir izah girişimi yoktur. 

Herbert Gibbons, 400 neferle bir devlet kurulamayacağı, Türk olmayan yerli unsurların, özellikle Rumların devletin teşekkülünde oynadığı toplumsal rolün büyüklüğü vb. tezlerle Osmanlı devletinin kuruluşunu yapay bir teoriyle açıklamaya çalışır. Esasen Gibbons’ın teorisinin kalbinde onun böyle başarılı bir devletin Asyalılar tarafından kurulamayacağını düşünmesi yatar. 

Kuruluş   

Gibbons’ın bu tezleri Giese, Fuat Köprülü ve Paul Wittek tarafından eleştirilir. Giese’nin kuruluş anlatısının merkezinde ahilik yer alırken, 1930’lu yıllarda genişlettiği mütalaalarında Fuad Köprülü ortaçağ Anadolu uçlarındaki askeri-siyasi yayılma Moğol istilasından kaçan Türk boylarının sebep olduğu nüfus tazyikiyledir. Köprülü’nün bakış açısıyla Osmanlı Devleti, özünde Türkler tarafından kurulmuş bir devletti ve Osmanlı siyasi kültürünü oluşturan unsurların tamamı Orta Asya ve Ortadoğu’dan getirilen Türk-İslam mirasıyla açıklanabilirdi. Paul Wittek’in Osmanlı başarısını açıklamaya matuf teorisi ise Köprülü’ye cevaben dile getirilir. Wittek etnik menşe meselesine fazla önemsemeden ilk dönem Osmanlı fatihlerini harekete geçiren şeyin gaza ruhu olduğunu düşünür. Wittek, Osmanlı gücünün arkasındaki temel saik olarak dini motivasyonu benimseyen bir açıklama modeline yönelir. Böylelikle Wittek’in açıklama modeli etnik köken tartışmaları haricinde Fuad Köprülü’nün açıklamalarıyla birçok ortak noktayı paylaşır.

20. yüzyıl boyunca Osmanlı tarihyazımcılığına Köprülü-Wittek yaklaşımından kaynaklı bakış açılarının ve bunların eleştirilerinin damga vurduğunu kaydeden Cemal Kafadar, İki Cihan Aresinde adlı kitabında ilk dönem Osmanlı fatihleri ve devlet kurucularını ya esas olarak Türk, kabilevi, menfaat ve ganimet arzusuyla hareket eden bireyler (Köprülü) ya da temel olarak Müslüman olup gaza ateşiyle yanan şahıslar olarak gören bu ikilikle anlaşılamayacağı fikri ve iddiasına yaslanarak, konuyla ilgili yapılmış tarih çalışmalarına yeni bir gözle bakıyor. Ortaçağ Anadolu’sunun uç bölgelerindeki sosyopolitik ortamı ve bu ortama özgü ruhu yeniden inşa etme çabasını sarf ediyor. 

Osmanlı devletinin 600 yıl süren hükümranlığının sebeplerini onun kuruluş ve yükselme dönemlerinde geliştirdiği siyasal iktidar teknolojileriyle merkezkaç ve merkezileşme eğilimleri arasında kurduğu dengede gören bir bakış açısıyla devşirme usulüyle oluşturulan Yeniçeri Ocağı’na özel bir önem atfeden Kafadar’ın kapsamlı analizi uçlardaki merkezkaç kuvvetlerin denetiminden merkezileşme sürecinden kaynaklı temayüllere dek ilk dönem Osmanlı tarihine hakim dinamikleri ideolojik perspektiflerin eleştirisiyle birlikte çözümlüyor. 

Toplumsal alanda arzu üretimleri

Fransız filozof Gilles Deleuze, psikanalizi eleştirirken bu yaklaşımın insanda gereğinden fazla “arzu” tespit ettiğini vurgular. Oysa Deleuze bunun aksine asla yeterince arzu olmadığında ısrarcıdır. Toplumsal bilimlerde Deleuzeyen bir perspektifle yeni deneyimleri kavramaya çalışan makaleler toplamı Arzu Üretimi. Arzunun toplumsal alanda nasıl üretildiği konusunu sadece teorik açıdan değil, pratik bakımdan da kavramaya dönük makalelerde yeni alışveriş ve teknolojilerin, sosyal medya deneyimlerinin toplumsal alandaki arzu üretimlerine yönelik etkileri irdeleniyor. Toplum olarak gerçeklik olarak sunulan her görünümün kapitalizmin arzu üretimine musallat ettiği bükümlü bir gerçeklik olduğu varsayımı da makalelerin ortak motifi. 

Arzu Üretimi, ed. İbrahim Yücedağ, Çizgi Kitabevi, 2019

Çağdaş Fransız düşüncesine giriş

20. yüzyılın özellikle ikinci yarısında Fransız felsefe sahnesinde birçok sima birden belirdi. Varoluşçuluktan yapısalcılığa ve postyapısalcılığa, fenomoneloji ve Marksizmden psikanalize ve postmodernizme çağdaş Fransız felsefesi içinde güncel tartışmaları tetikleyen birçok isim bu vesileyle sürekli gündemi meşgul etti.  Janet, Bergson, Marcel, Lacan, Sartre, Levinas, Camus, Ricoéur, Deleuze, Focuault, Derrida, Badiou, Ranciere gibi isimleri ayrı ayrı ele alan makalelerden oluşan kitap bir nevi çağdaş Fransız düşüncesindeki bu hareketliliğe Türkiye’den yöneltilmiş bir perspektif sunma çabası. Ancak elbette Michel Serres, J. F. Lyotard, Julia Kristeva gibi birçok ismin de bu arada görülmediğini kaydedelim. 

Çağdaş Fransız Felsefesi, ed. I. Bravo- H. Bravo-B. Sümer, Phoenix, 2019

@uzakkoku