7 Haziran seçimlerinin anlamı ve öyküsü

Galip Dalay / El Şark Forumu / El Cezire Arş. Merkezi
23.05.2015

Seçimde göreceli olarak en fazla ilgi uyandıran HDP dahi yüzde 10 barajını aşma stratejisinin büyük bir kısmını Alevi ve anti-Erdoğan oylar üzerine kurgulayarak kendisini dar bir alana hapsetmektedir. HDP, pozitif bir ajandadan ziyade anti-Erdoğanizme indirgenmiş bir platformla geniş bir sol ve demokratik cephe kuramaz.


7 Haziran seçimlerinin anlamı ve öyküsü
Modern demokrasilerde çok az seçim 7 Haziran seçimlerinin doğurması muhtemel sonuçları doğurmaya muktedir olabilir. Bu açıdan bakıldığında, 7 Haziran seçimleri demokrasilerde normal akışında gerçekleşen, yönetim aygıtının karar vericilerini değiştirme üzerine kurulu bir seçim olmaktan ziyade yönetim aygıtının mahiyetini, sistemin DNA’sının yeniden tanımlanması, iktidar-muhalefet bağlamının yeniden dizaynı ve diğer birçok büyük başlığın yeniden şekilleneceği bir seçim olacak. Bütün bu güçlü anlamına rağmen seçim, buna mukabil gelebilecek bir heyecan dalgası ve toplumsal mobilizasyon yaratmıyor. Seçimin anlamı ile yarattığı toplumsal heyecan arasındaki makas açıklanmaya muhtaç bir görüntü arz ediyor. Kanaatimce, bu resmi ortaya çıkaran hem tali hem de daha sahici, yapısal gerekçeler mevcuttur.
 
Tali ve konjonktürel gerekçeleri şu şekilde sıralamak mümkün. Yaklaşık 14 aylık süre zarfında gerçekleşen 3 seçim, bunun getirdiği yorgunluk ve kanıksanmışlık hali, her seçimden sonra bir sonraki seçimin galibine dair belirsizliğin nisbeten ortadan kalkmasından kaynaklanmaktadır. Buna ilaveten, seçimlerin artık iktidarın el değiştirmesi aracı olmaktan çıkıp muhalefet ve iktidar cenahlarında bu konumlarını değiştirmeden sadece meclis aritmetiğinde kısmi değişiklikler yapan bir hüviyete kavuşması seçim heyecanını azaltan bir işlev görmektedir. 
 
Seçimin paradoksu
 
Fakat sadece bu tali gerekçelere dayanılarak yapılan veya yapılacak olan analizler eksik kalacaktır. Bu seçimde sahici bir seçim havası ve heyecanı olmamasının daha sahici gerekçeleri mevcuttur. Bu seçimin bir öyküsü/hikayesi bulunmamaktadır.Bu seçimin mevzu bahis edilen konuları mevcut. Bu konuların her biri dahi tek başına bir seçimi çok önemli kılacak ve ülkenin geleceğine etki edecek kadar önemlidir.Siyasal sistem tartışması, yeni anayasanın yapımı, Çözüm Süreci’nin geleceği ve benzeri birçok konu seçimin başlıca gündemini oluşturmaktadır.  Bu başlıklara bağlı olarak, bu seçim ülkede asıl iktidarın kim tarafında, nasıl kullanılacağı, bunun bir sonucu olarak hem iktidar partisinin nihai içdizaynını hem de muhalefet-iktidar ilişkilerinin niteliğini yeniden tanımlama, muhalefetin siyasal sistem içerisindeki mahiyetini, yeni bir toplumsal sözleşme ile yeni bir kimlik ve idari yapının tanımlanması ve benzeri sonuçları doğurma potansiyeline haizdir. 
 
Mezkur gündem maddeleri ile seçimin doğurması muhtemel yapısal değişimlere rağmen, bu seçimin toplumu heyecanlandıracak güçlü bir öyküsü bulunmamaktadır. Daha açık ifade etmek gerekirse, bu seçimin bu konuları daha büyük bir kurgunun, örgünün parçası kılacak bir hikâyesi mevcut değil. Ne istikrar teması, ne başkanlık vurgusu, ne de hizmet siyaseti başlıkları böylesi bir işlev görebiliyor. Bu yapısı itibariyle, bu seçim 2002’den beri bir ilki teşkil ediyor. AK Parti’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden başlamak üzere her seçimin güçlü bir öyküsü mevcuttu. Halkın büyük bir kısmına  şu veya bu şekilde değen, onları ilgilendiren ve onların ilgisini çeken bir mahiyete sahip olan bu öyküler, seçim atmosferinin daha coşkulu geçmesine sebeb oluyordu. Bu durum en doğrudan ifadesini seçime katılım oranlarında buldu. Nitekim, 2002’den itibaren gerçekleşen her genel seçimde katılım bir önceki seçime oranla daha yüksek düzeyde gerçekleşti. Çünkü bu tarihten itibaren tedricî olarak siyaset daha sahicileşti, aktörleşti ve güçlü bir hikaye ortaya koydu. 2002, 2007 ve 2011 genel seçimlerine katılım oranları sırasıyla ve yaklaşık olarak yüzde 79, 84 ve 87 oranlarında gerçekleşti. Hatta benzer bir artış eğilimi yerel seçimlere katılım oranlarında da gözlemlemek mümkün: 2004, 2009 ve 2014 yerel seçimlerine katılım oranlarısırasıyla ve yaklaşık olarak yüzde 76, 85 ve 89 oranlarında gerçekleşti
 
AK Parti, 2002’de müesses nizamın çöküşüne karşı yeni ve toplum referanslı bir siyaset vizyonu ve öyküsü ortaya koydu. 2007 seçimlerinde, sivil siyasetin askeri vesayet tarafından tekraren rehin alınma girişimine karşı, toplum sivil siyasetten yana bir tercih ortaya koydu. 2011 seçiminin öyküsü yeni Türkiye’nin inşasıydı. Bu aynı zamanda vesayet sistemine karşı bugüne kadar ortaya konulan mücadelenin eseri olan kazanımların konsolide edilmesi ve yeni Türkiye’nin yeni sosyal kontratına temel teşkil edilmesini ifade ediyordu. Her seçim bir önceki seçime oranla daha önemli ve seçmenin hayatını daha yakinen ilgilendiren bir gündeme sahipti. AK Parti, siyasette hem siyaset dışı unsurlarla giriştiği mücadelede hem de ortaya koyduğu yeni Türkiye vizyonuna toplumun önemli bir kısmını ortak etti. Bu durum da yukarıda rakamlarla ifade edildiği gibi her seçimde bir öncekine oranla daha yüksek bir seçime katılım oranının ortaya çıkmasına vesile oldu.
 
Bu çerçeveden bakıldığında iktidar partisinin,”Yeni Türkiye yolunda ikinci yarı başlıyor” sloganı ve teması”Yeni Türkiye yolunda daima adalet daima kalkınma” vurgusundan daha güçlü bir mahiyete sahip olup, daha anlamlı bir hikayeyi ima ediyor. İlk slogan/tema sürekliliğin yanında, hem zindeliği hem de kısmi bir yeniliği ima ediyor.Bu yapısı itibariyle, bu sloganın hikaye inşa etme, seçimin öyküsünü bina etme noktasında sadece süreklilik vurgusu yapan “daima adalet, daima kalkınma” söyleminden daha elverişli durmaktadır. Nihayetinde, bu seçimden sonra Türkiye yeni bir döneme giriyor ve bu yeni dönem sadece bugüne kadar olanın devamlılığı üzerindeninşa edilemez. Dolayısıyla, devamlılık içerisinde yeniliği de barındıran bir söylem yeni dönemin ruhunu daha iyi yakalayan bir işlev görüyor.
 
Muhalefetin aynileşmesi
 
Buna ilaveten, önümüzdeki genel seçimin toplumda ciddi bir heyecan uyandır(a)mamasının diğer önemli ve sahici gerekçesi ise muhalefet partilerinin söylem bazında bir benzeşme yaşıyor olmasından kaynaklanıyor.Nasıl ki başkanlık sistemi daha büyük bir öykü ve resmin parçası kılınmadığı sürece iktidar partisinin seçmeni için güçlü bir motivasyon oluşturmuyorsa, muhalefetin de en önemli seçim platformunu başkanlık sistemi karşıtlığına indirgemesi ve bunu da Erdoğan karşıtlığı üzerinden gerekçelendirmesi kemikleşmiş AK Parti/Erdoğan karşıtı belli bir çevrenin dışındaki kesimlerde güçlü bir karşılık görmüyor.  En önemli seçim platformunu Erdoğan’ın başkanlığını engelleme üzerine kuran muhalefet birbirine benzeşmekten ve söylemsel olarak aynileşmeden kurtulamıyor.
 
Bu minvalde, seçimde göreceli olarak en fazla ilgi uyandıran HDP dahi yüzde 10 barajını aşma stratejisinin büyük bir kısmını Alevi ve anti-Erdoğan oylar üzerine kurgulayarak kendisini dar bir alana hapsetmektedir. HDP, pozitif bir ajandadan ziyade anti-Erdoğanizme indirgenmiş bir platformla geniş bir sol ve demokratik cephe kuramaz. Demokrasi, sivil siyaset ve Kürt toplumun haklarına karşı bugüne kadar tutum almış, bu konuda epey sorunlu bir tarihimirasa sahip olan birçok çevrenin bugün HDP’ye olan ilgisi demokratik ve özgürlükler eksenli gerekçelerden kaynaklanmadığı bir sır değil. Bu cenah Kürt siyasetine zinde yumruk muamelesi yapmaktalar. Kendilerinin, askerin, Gülen grubunun göremediği hesabı Kürt siyasetinin görebileceğini düşünmekte veya ummaktalar. Bu kesimlerden alınan ödünç oylarla aşılan baraj, Erdoğan’ın başkan olmasını engellemeye yetebilir fakat söz konusu durumunTürkiye’yi daha demokratik kılacağını iddia etmek güç. CHP ve MHP’nin inşa ettiği reddiye cephesinden ziyade, Kürt siyaseti son yıllarda izlediği gündemli muhalefet ile meclis aritmetiğinin epey üzerinde bir siyasal ağırlığa sahip oldu. İktidar ile ilişkisini sahip olduğu gündemi referans alarak belirledi. Bu nedenle Gezi’ye mesafeli, 17-25 Aralık operasyonun karşısında bir tutum aldı.  Bu hem Kürt siyasetini hem de sahip olduğu gündemi daha güçlü ve meşru kılan bir işlev gördü.   Kürt hareketi AK Parti ve Erdoğan’a muhalefet etmekle siyasal platformunun büyük kısmını anti-AK Parti/Erdoğanizme hapsetmek arasındaki ayırımı yapmalı. Muhalefetin kronik “anti” hastalığına tutulursa HDP, pozitif, proaktif bir ajandayla tapulu sol-demokratik bir yapı inşa etmekten ziyade, ödünç oylarla reddiye zemininde bir anti-AK Parti/Erdoğan gece kondu ancak inşa edebilir.
 
Hâsılı kelam, anlamı bu kadar güçlü olan bir seçimin öyküsü daha güçlü ve kapsayıcı olmalıydı. Nihayetinde siyasal partilerin gücü ve ömrühikayelerinin gücü ve zamana dayanıklılığı ölçeğindedir.