7 Haziran seçimlerinin hikayesi ne?

Dr. Murat Yılmaz / SDE Siyaset Koordinatörü
18.04.2015

AK Parti vesayet sisteminin tasfiye edildiği egemenlik savaşında kazandığı zaferin yurt içinde ve yurt dışında yarattığı kaçınılmaz tahribatı telafi edecek ve Türkiye’yi orta gelir tuzağı ile orta demokrasi tuzağını aşacak yeni ve nitelikli bir reform hamlesine ihtiyaç duymaktadır.


7 Haziran seçimlerinin hikayesi ne?
7 Haziran 2015 genel seçimlerine neredeyse 1.5 ay kaldı. Böylece 30 mart 2014 yerel seçimleriyle başlayan, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle devam eden uzun seçimin üçüncü turu tamamlanmış olacak. Bu 3 seçimlik maraton ve meşruiyete riayet edilmeden paralel yapının devlet imkanlarını kullanarak siyasi alanı tanzim etmek için gayrimeşru dinleme ve siyasi amaçlı iddianamelerden, sokak hareketlerinden silahlı propagandaya, yurt dışındaki kara propagandadan ekonomik kriz senaryolarına  her yolun denendiği dönemin yorgunluğuyla 7 Haziran seçiminin ana hikayesi hala berraklaşmış değil.
 
Vesayet ve kutuplaşma
 
Türkiye 27 Mayıs darbesinden sonra kurulan vesayetçi rejimle son 13 yılda hesaplaştı ve sonuçta vesayetçi sistem çöktü. Bu hesaplaşma döneminde siyasi kutuplaşma vesayet sistemiyle mücadele eden AK Parti ile vesayet sisteminin bir siyasi uzvu olarak vesayet sistemini savunan CHP arasında yaşandı. Bu kutuplaşma her iki partiyi hem oy oranı hem de temsil ettikleri tezler itibarıyla Türkiye’nin 2 ana partisi haline getirdi. Vesayet sistemiyle mücadele veya Türkiye’de egemenliği kimin kullanacağını belirlemek için yapılan savaş, vesayet sisteminin ve kurumlarının, dolayısıyla CHP’nin ağır yenilgisiyle sonuçlandı. Bu yenilgi CHP’nin oylarında büyük bir azalmaya henüz yol açmadıysa da, CHP’nin tezlerinin 2 ana tezden biri ve dolayısıyla ana muhalefet pozisyonunu sona erdirdi. Bu durumun 30 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin paralel yapının propaganda sahnesine dönüşmesinde ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemalist bir aday gösterememesinde net bir şekilde gördük. 
 
Vesayet sisteminin çöküşü, PKK şiddetinin müzakere süreci dolayısıyla sona erme ihtimalinin belirmesi ve Suriye’deki iç savaşın mezhebi karakteri ve en son Kobani kuşatması etrafındaki gelişmeler yüzyıllık etnik, mezhebi kimlik sorunlarının önündeki barajın yıkılarak siyasetin ana gündemi haline gelmesine yol açtı. Kimlik meseleleri etrafında yaşanabilecek bir kutuplaşmanın AK Parti-CHP kutuplaşması yerine, kimlik meseleleri etrafında yeni bir kutuplaşmanın önünü açması beklenebilirdi. Kimlik partilerine dönüşen MHP-HDP kutuplaşmasının önünü açması beklenebilecek bu yeni dönemde, HDP’nin CHP’nin bıraktığı boşluğu ve Kobani mitini iyi kullanarak ana kutuplardan biri olmayı başardığı görülüyor. Fakat aynı şey MHP için söylenemez. Bunun sebebi üzerinde durmak gerekiyor. MHP’nin HDP’nin karşı kutbu olarak ortaya çıkmaması, sadece MHP yöneticilerin tercihi veya başarısızlığıyla ilişkili değildir. Buradaki asıl sebep, HDP’nin kimlik politikaları eksenindeki yükselişinin AK Parti’ye sert muhalefet ekseninde gelişmesidir. HDP’nin etnik temelde gelişen kimlik politikalarının karşısındaki asıl güç etnik bir başka parti değil, etnik kimliğe savrulmayan ana akım siyasi partilerdir. Bu partiler de AK Parti ve CHP’dir. Bu bağlamda HDP’nin CHP ve AK Parti karşısındaki politikalarını ele almakta fayda var.
 
HDP hataları gördü
 
Selahattin Demirtaş ve HDP, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AK Parti adayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan karşısında CHP-MHP’nin çatı adayı belirleme sürecinde yapılan hata ve eksiklerden çok iyi faydalandı. HDP ve Demirtaş, bir yandan müzakere sürecinin verdiği imkanla Türkiyelileşme, siyasileşme ve demokratikleşme vurgusuyla PKK’nın silah bırakması seçeneğini diğer yandan da CHP-MHP cephesinin bıraktığı boşluğu Erdoğan karşıtı sert bir siyasi söylemini kullanabildi. 
 
Demirtaş, CHP ile yakın hatta onu ittifaka zorlayan bir pozisyonda ısrar etti. Böylece CHP seçmenini Demirtaş’a karşı yumuşattı. CHP Kemalist veya solcu bir aday göstermeyince de, bir kısım CHP ve sol seçmeni Demirtaş’a oy verme konusunda ikna etmek mümkün oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılımın düşük olması sayesinde Demirtaş yüzde 9,8 nispetinde oy alarak baraj konusunda psikolojik bir engeli aşmış oldu. HDP oyunu neredeyse yüzde 50 arttırmış olmanın ve CHP-MHP bloğunun dışında bir siyasi söylem ve seçenek inşa etmenin moraliyle 7 Haziran 2015 seçimlerine gidiyor.
 
Anti-Ak Parti ideolojisi 
 
HDP’nin 7 Haziran seçim stratejisi ikili bir siyasi söylem üzerine oturuyor ve iki farklı seçmen kitlesini hadefliyor. İlk seçmen kitlesi, HDP’nin halihazırdaki tabanı ve müzakere sürecinin verdiği yumuşamayla başka partilere oy veren Kürt seçmenlerdir. İkinci seçmen kitlesi ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilişki kurulan CHP ve sol seçmendir. İlk seçmen kitlesine daha ziyade müzakere sürecinde rol oynayan Öcalan ve HDP temsilcileri hitap ederken ikinci seçmen kitlesine Erdoğan, Davutoğlu ve AK Parti karşıtlığı üzerinden Demirtaş, HDP içerisindeki Ertuğrul Kürkçü gibi sosyalist aktörler ve KCK sözcüleri hitap ediyor. Bu iki kesime hitap eden sözcü ve söylemlerin zaman zaman birbiriyle çelişmesine rağmen, bir kriz olmadıkça tevil edilebildiği görülüyor. Bu iki dili telif edilemez hale getiren müzakere sürecinin 7 Haziran seçimleri öncesi hızlı ilerlemesi ve mesela PKK’nın 7 Haziran öncesi silah bırakma ve şiddetten vazgeçme kararı alacağı bir kongre toplaması veya müzakere sürecinin son ermesi olabilir. HDP ve Demirtaş, 10 Ağustos öncesi CHP’ ye ve AK Parti’ye yönelik söylemini zenginleştirerek devam etmektedir. CHP, Demirtaş’ın bu dili karşısında mecburi bir çaresizlik yaşamaktadır. Çünkü HDP’nin barajı aşması, Erdoğan ve AK Parti’nin hareket alanının daraltılması açısından elzemdir, ancak HDP’ye barajı aştırabilecek oylar CHP’den gideceği için CHP’yi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu zayıflatacaktır. CHP, HDP’ye karşı cevabını ertelediği kadro değişimini 7 Haziran seçimleri vesilesiyle önseçimlere giderek verdi. CHP ön seçimlerinde bir yandan Kılıçdaroğlu karşısındaki parti içinde mücadele edebilecek hizipler temizlendi, diğer yandan da Alevi ve sert AK Parti karşıtlarının önü açıldı. CHP böylece, Aleviler üzerinde HDP’ye kayabilecek tabanını konsolide etmiş oldu ve aynı zamanda 8 Haziran’dan itibaren yaşanabilecek parti içi iktidar mücadelesinde Kılıçdaroğlu hizbinin elini güçlendirmiş oldu.
Selahattin Demirtaş ve HDP, 7 Haziran seçimlerinde CHP üzerinde başarılı olan stratejinin bir benzerini AK Parti’ye karşı da uygulamayı amaçlamaktadır. Buna göre HDP, bir yandan müzakere sürecinin sağladığı yumuşama ve PKK’nın silah bırakma ihtimaliyle barajı aşmak ve müzakere sürecinin devamı için AK Parti tabanından oy alma hesabı yapılırken, diğer taraftan Erdoğan karşıtlığı üzerinden sert bir şekilde eleştirerek kendi tabanını konsolide edip AK Parti’yi müzakere baskısıyla kendisine karşı savunmasız bir hareketsizliğe mahkum etmek istemektedir. Demirtaş ve HDP’nin bu seçim stratejisi, AK Parti’yi Kürt sorunu ve müzakere süreci üzerinden kurt kapanına almak isteyen muhalefet stratejisiyle örtüşmektedir. HDP’nin AK Parti stratejisi işlerse HDP AK Parti tabanını yumuşatırken, MHP de AK Parti tabanındaki reaksiyoner oyları koparacaktır. Fakat AK Parti daha önce 2009 yerel seçimlerinde karşılaştığı bu kurt kapanına karşı tedbir almakta gecikmedi. 6-8 Ekim’de Demirtaş’ın da çağrısıyla yaşanan ve 50 kişinin öldürüldüğü sokak kıyımlarından sonra Başbakan Davutoğlu önce “kamu düzeni” sonra da, kamu düzeni için “iç güvenlik paketi” formülüyle HDP’nin etrafına bir sed çekmişti. Demirtaş, HDP ve Kandil bu sete rağmen AK Parti’yi kurt kapanına alacak stratejide ısrar edince Erdoğan’ın müdahalesiyle, AK Parti savunma pozisyonunu terketti.  
 
Kimlik siyaseti tuzağı
 
AK Parti, Suriye ve Irak iç savaşlarıyla yükselen ve Türkiye’de de vesayet sisteminin mirasından dolayı makes bulan kimlik politikaları karşısında kimlik politikalarına savrulmamıştır. AK Parti 14 Nisan’da Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan seçim beyannamesinde görüleceği üzere insan özgürlüğü ile insan onuru arasında, özgürlük ile güvenlik arasında anayasal demokrasi çerçevesinde bir denge arayarak Türkiye’nin istikrar, kalkınma, demokrasi ve barış adası olma arzusunu taşıyan siyasi aktör olma iddiasını devam ettiriyor. AK Parti vesayet sisteminin tasfiye edildiği egemenlik savaşında kazandığı zaferin yurt içinde ve yurt dışında yarattığı kaçınılmaz tahribatı telafi edecek ve Türkiye’yi orta gelir tuzağı ile orta demokrasi tuzağını aşacak yeni ve nitelikli bir reform hamlesine ihtiyaç duymaktadır. Bu yıkılan köhne binanın tasfiyesi ve kaba inşaatın bitmesinden sonra, iç mimari ve ince işçiliği icap ettiriyor. Bu yüzden de usulden üsluba daha fazla özen ve rızanın devşirileceği bir siyasi çabaya ihtiyaç var. AK Parti, kendi içinde kurumsallaşma ve parti kurullarının ortak aklıyla iş yapma sürecinden başlayarak bunu Türkiye ölçeğine yayacak bir kurucu aktör sorumluğuyla hareket ederse, nitelikli reformların ve nitelikli kalkınmanın önü açılacaktır.