ABD sonrası Suriye

Dr. Veysel Kurt/ İstanbul Medeniyet Üniversitesi
5.01.2019

Türkiye, ABD ile koordinasyon sağlayarak PYD ya da rejim lehine yeni boşluk alanlarının ortaya çıkmasının önüne geçmelidir. Rusya ile başlayacak olan paylaşım müzakerelerinde elini güçlü tutmak ve PYD ya da rejim üzerinden ortaya çıkabilecek yeni tehditlerin önüne geçmek ikinci hedef olmalıdır. Son olarak da Rusya, ABD ya da bir başka aktör adına DEAŞ ve HTŞ gibi örgütlerle tek başına savaşan bir konuma düşmemelidir.


ABD sonrası Suriye

Trump’ın Suriye’deki Amerikan askerlerini çekme kararının yankıları sürüyor. Trump’ın bu kararı almasındaki temel motivasyon Suriye’de olan bitenin kendisi için anlamsız olmasıydı. İlgilenmediği bir meseleden dolayı Türkiye gibi bir müttefikle ters düşmüştü. Suriye’de bir karar alamamak aynı zamanda içeride de kendisini sınırlamaktaydı. İçeride iktidar mücadelesi verdiği bir süreçte dışarda yaptığı bu hamleyle Türkiye’yi yeniden kazanmak için bir adım atmış oldu. Aynı zamanda kendisine karşı mücadele verdiğini düşündüğü bürokrasiye de bir çalım attı. Üstelik bu adımı bir zafer ilanı olarak deklare etti. DEAŞ’ı yendikleri ve Amerikan askerlerini evlerine geri getirdikleri söylemiyle kamuoyuna yaslanmaya çalıştı.

Birçok yorumcu için sürpriz sayılan bu karar, ABD içinde de çok hararetli tartışmalara neden oldu. Kongre ve Pentagon’dan itirazlar geldi. Bu kararla birlikte Obama döneminde Pentagon’da etkin konumlara gelmiş olan ve Suriye politikasını yöneten birçok isim de tasfiye oldu. Savunma Bakanı Mattis, Vottel ve MacGurk en önemli isimler.

ABD ipe un mu seriyor?

Daha önce PYD’nin PKK ile olan ilgisi dolayısıyla Genel Kurmay Başkanı Dunford ve Savunma Bakanı Carter’ı Kongre adına hesaba çeken Senatör Graham, Trump’a en fazla tepkiyi gösteren isim oldu ve bu gündemle Trump ile bir araya geldi. Bu görüşme sonrasında Graham, Trump’ın asker çekme sürecini mantıklı bir şekilde yavaşlatacağını ifade etti. Pentagon’dan da çekilme süresinin revize edilerek 30 günden 120 güne çıkarıldığı açıklaması geldi. Bu açıklamalar Amerikan askerinin gerçekten çekilip çekilmeyeceği tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Bu anlamda Trump’ın Amerikan kurumlarını mı yoksa Türkiye’yi mi oyaladığı akla gelen ilk soru. Eğer öyle bir niyetle çekilme takvimi revize edildiyse bu stratejinin işlemeyeceğinin net bir şekilde anlaşılması gerekiyor. Kaldı ki Türkiye için geçerli olan şey, Graham gibi senatörlerin, Pentagon’daki orta düzeyli komutanların ya da düşünce kuruluşlarındaki Türkiye aleyhtarlarının ifadeleri değil, Trump’la varılan mutabakattır.

Bu tartışmanın aynı zamanda Amerikan iç siyaseti çerçevesinde cereyan ettiğini dikkatlerden kaçırmamak gerek. Meksika sınırına duvar örülmesi, göçmenler meselesi gibi birçok konu ile birlikte tartışılıyor ve Trump ile diğer kurumlar çetin bir pazarlığa girişmiş durumda. Trump’ın temel motivasyonu kitlelerden aldığı desteğin sürekliliğini sağlamak. Ara seçimlerde elde ettiği başarıyı 2020 başkanlık seçimlerinde bir zafere dönüştürerek tekrar seçilmek. Bu tarihe kadar dış politikada atacağı adımların popülist bir ton taşıyacağı muhakkak. İsrail’e tehdit oluşturması ya da bir başka sebeple ABD’nin geri dönerek Esed rejimine sınırlı operasyonlar gerçekleştirme ihtimali hesaba katılmalı. Nitekim Trump yönetiminin hem iç hem de dış politikada gözden kaçırmayacağı en önemli unsur İsrail’in tepkileri. İçeride sıkıştıkça en fazla yaslandığı güç merkezinin Yahudi lobileri olduğu bilinen bir gerçek. İsrail Trump’ın çekilme kararından hoşnut olmadı ancak bunun iki aktör arasında bir soruna dönüşmesi beklenmemeli. Fırat’ın doğusundaki ABD varlığı İsrail’in güvenliği için vazgeçilmez değildir. PYD’nin kontrol ettiği alanlar üzerindeki uzun vadeli hesaplar ise zaten çökmüştü. İsrail için en önemli mesele İran’ın sınırlandırılmasıdır. Trump yönetimi bu hedeften vazgeçmiş değil. İran’ın milisler ya da Esed üzerinden İsrail’e tehdit oluşturması durumunda ise ABD’nin Suriye’yi vurmak için Fırat’ın doğusunda bulunması şart değil. Daha önce yaptığı gibi Doğu Akdeniz’deki varlığını kullanması gayet mümkün.

Suriye’de ne olacak?

Trump’ın asker çekme kararının Suriye krizi için yeni bir dönemin başlangıcı olduğu görüşü gittikçe daha fazla kabul görmeye başladı. O halde bu dönemin temel parametreleri ne olacak? En olası senaryolar neler? Çıkış süreci nasıl yönetilmeli? Suriye’de etkin aktörler olan Türkiye ve Rusya nasıl bir tavır takınacak? Türkiye için fırsat ve riskler neler? Trump’ın kararı İsrail için ne anlama geliyor? PYD nereye savrulacak? Bütün bu sorular hem ilgili aktörlerin olası stratejilerinin takip edilmesi hem de Suriye krizinin nasıl şekilleneceği sorusu üzerinde düşünmek için oldukça önemli.

Trump’ın asker çekme kararının gerçekleşmesi farklı gündemlere sahip Türkiye, İran ve Rusya tarafından memnuniyetle karşılandı. Her bir ülkenin ana amacı, ABD’nin çekilmesi ile sahip olduğu stratejiyi daha efektif bir şekilde devreye sokmaktır. Rusya Esed’in kontrol alanlarını genişletmek, İran Irak-Suriye sınırında daha rahat hareket etmek ve Türkiye ise PYD’nin etkisizleştirilmesi yoluyla muhalefetin etkinlik alanını genişleterek Suriye’de normalleşmeye katkıda bulunmak istiyor.

Yeni bir paylaşım sürecinin kapısını aralayan bu gelişme her bir aktör için önemli risk ve fırsatları barındırmakta. Oluşan güç boşluğunu doldurma hırsı yeni bir kapışmanın kapısını aralayabilme, Astana ile başlayan müzakere zemininde optimum noktalarda buluşma sinerjisi yaratma potansiyeline de sahip.

Türkiye’nin birinci önceliği olan PYD’nin tasfiyesidir. Bu açıdan ABD’nin çekiliş sürecinin yönetilmesi ve Rusya ile kurulması gereken koordinasyon oldukça önemlidir. Dolayısıyla ABD’nin çekilmesi Türkiye için önemli olsa da tek başına yeterli bir adım değildir. ABD’nin örgüte verdiği silahları geri alması ve örgüte sağladığı dolaylı korumayı sonlandırması gerekmektedir. Nitekim kapsamı ve lokasyonu belirsiz de olsa dile getirilen ‘tampon bölge’ formülünün bu amaçla kullanılması Türkiye açısından kabul edilemez. 

Dolayısıyla Türkiye bir yandan ABD ile çekilmeyi koordine ederken, öte yandan Rusya, İran ya da rejimin PYD’yi sahiplenmesinin önüne geçmek zorunda.

PYD kiminle çalışacak?

Sahipsiz ve korumasız kalan PYD’nin nerdeyse bütün aktörlerle yeniden çalışma hevesi bilinen bir gerçek. Örgütün yapısı da tarihsel ilişkileri de Rusya, İran ya da Esed rejimi ile çalışabileceğine işaret ediyor. Türkiye açısından en sıkıntılı olabilecek senaryo Rusya’nın PYD’yi sahiplenmesi olacaktır. Ancak bunun için Rusya’nın Türkiye ile Suriye’de ve güvenlik, ekonomi gibi alanlarda kat ettiği mesafeyi riske atması gerekecektir. Bu şekilde davranması ise pek de rasyonel değil. Rusya’nın tercih edebileceği en olası yol ise Esed rejimini kullanarak PYD’nin tamamen tasfiye edilmesinin önüne geçmek. PYD’nin asgari şartlara razı edilerek rejimle uzlaştırılması hem Rusya hem de rejim için tercih edilebilir. Bu formül rejim için üç noktada işlevsel olacaktır. Birincisi, PYD’nin zayıflaması ile oluşan boşluğun muhalifler tarafından doldurulmasının önüne geçmek. Nitekim Rakka ve Deyrizzor’un Arap yoğunluklu olması ve SDG içindeki Arapların Türkiye ile çalışma potansiyelleri rejim tarafından ciddiye alınan bir senaryo.  İkincisi gerektiğinde PYD’yi muhaliflere karşı kullanılabilecek bir güç olarak tutmak. Bu stratejinin rejim tarafından isyanların başından beri etkili bir şekilde kullanıldığı ve işe yaradığı da söylenebilir. ABD ile çalışmaya başlaması ile PYD’nin kontrolden çıkması ve petrol kaynaklarına el koyması rejimi sıkıntıya soksa da PYD, muhaliflerin etkinlik alanını daraltan en önemli güç oldu. Ve üçüncüsü de Türkiye’nin hareket ve operasyonel alanını kısıtlamak. Sadece PYD’yi değil, Rusya ile koordineli bir şekilde çalışmasına rağmen rejimi de sorunsallaştırmaya devam eden Türkiye’ye karşı hem coğrafi hem de ideolojik olarak kullanışlı bir aparat olmaya devam edecek. Bu tabloya bakıldığında PYD’nin Rusya ve rejim için hala işlevsel bir yönünün olabileceğini söylemek mümkün. Böylece bir yandan PYD’yi sınırlı bir alanda kontrol altında tutmuş olacak, öte yandan PKK’nın geleneksel kodlarına dönmesi durumunda örgüt üzerindeki etkinliğini de devam ettirmiş olacak. Bunun en önemli riski ise bir terör örgütü olarak PKK/PYD’nin yeni fırsatlar karşısında hızla pozisyon değiştirmesidir.

Yeni boşluk alanları

ABD’nin çekilme kararı ile Türkiye’nin aynı anda yakından izlemesi gereken önemli konular ortaya çıkmıştır. Birincisi ABD ile koordinasyon sağlanarak PYD ya da rejim lehine yeni boşluk alanlarının ortaya çıkmasının önüne geçmektir. İkincisi Rusya ile başlayacak olan paylaşım müzakerelerinde elini güçlü tutmak ve PYD ya da rejim üzerinden yeni tehditlerin ortaya çıkmasının önüne geçmektir. Üçüncüsü de Rusya, ABD ya da bir başka aktör adına DEAŞ ve HTŞ gibi örgütlerle tek başına savaşan bir konuma düşmemektir. Suriye krizinde önemli bir tecrübe edinen ve son iki buçuk yıldır eli oldukça güçlenen Türkiye’nin bu konuma düşmeyeceğini  bu aktörler de iyi bilmektedir.

Ne Suriye krizi ne de Türkiye 2015’in şartlarında yaşamaktadır. Dolayısıyla ABD sonrası Suriye’ye dair Türkiye’nin tercihi müzakere ve koordinasyon yoluyla ülkenin tanzim edilmesi olacaktır. Yeni bir karmaşa ve çatışma senaryosunda ise Rusya’nın da İran’ın da rejimin de Türkiye’den daha fazla zarar görecekleri açıktır.

@veyselkurt9