Yeni ABD başkanının muhtemel iç ve dış politikası... ABD ve dünyayı neler bekliyor?

Ömer Faruk Alimoğlu / Avukat
20.11.2020

Türkiye'nin dış politikasındaki menfaatleri önceleyen kararlı duruşun sürdürülmesi durumunda Biden'ın seçim öncesi söylemlerinin beklenilen ölçüde etkili olamayacağı ve özellikle Doğu Akdeniz ölçeğinde Türkiye'nin bölgesel aktör olarak -istenilmese de- kabul edilerek Ortadoğu masasında “key ally” yani baş müttefik olarak tanınmasının uzak bir ihtimal olmayacağı söylenebilir.


Yeni ABD başkanının muhtemel iç ve dış politikası... ABD ve dünyayı neler bekliyor?

ABD’nin 46. Başkanlık seçimleri 8 Kasım itibariyle (seçim gününden tam 5 gün sonra) sonuçlandı. Sonuca göre Demokrat Parti Başkan adayı Joe Biden kritik eyaletleri alarak Seçiciler Kurulu koltuk sayısında çoğunluğu sağlamayı garantiledi ve “president-elect” yani seçilmiş başkan unvanını aldı. Her ne kadar Trump, seçim sonuçlarını kabul etmese de güncel oy farkının kapanabilmesi istatiksel olarak mümkün görünmüyor. Peki Biden’ın seçilmesi, ABD iç ve dış politikası matematiğini bundan sonraki süreçte nasıl şekillendirecek?

Trump kaybetti ama...

Donald J. Trump, Başkanlık seçimlerinde beklenilenin ve anketlerin aksine iyi bir performans ortaya koydu. Özellikle Cumhuriyetçi Parti’nin “blue states” olarak nitelendirilen Demokrat Parti eyaletleriyle özdeşleşmiş bölgelerinde bir önceki seçim sonuçlarına nazaran oylarını arttırmış olması, Trump’ın “kimlik politikası”nın Demokratlar arasında da karşılık bulabildiğini gösteriyor. Dolayısıyla Cumhuriyetçiler artık sadece Amerika’nın kırsalına değil, şehirli seçmenine de hitap edecek bir politik söyleme kavuştu. Kimlik politikası üzerine oturmuş bu söylemin bundan sonraki dönemde de Cumhuriyetçiler’in yerleşik argümanı haline gelip, Trump’ın Senato üzerindeki nüfuzunun üstü örtülü de olsa devam edeceği aşikâr.

ABD’nin en zor dönemi

Biden, bugüne kadar ABD başkanlarının aldığı en yüksek oy sayısıyla başkan oldu. Ancak önünde zorlu bir ajanda var. Pandemi ve sağlık yönetimindeki riskler, ABD tarihinin en yüksek işsizlik oranıyla boğuşulması, sınırsız parasal genişlemenin sonuna gelinmesi, ayrımcılık söylem ve eylemlerinin tırmanması ve sokak hareketlerinin kırılgan hale gelmesi gibi konular Biden’ın çözüme kavuşturması veya en azından kontrol altında tutmak zorunda olduğu başlıca zorluklar olacak. Özellikle sosyal demokratların Demokrat Parti içindeki seslerinin daha gür hale gelmesi ve bu cepheden hem siyahi hem de kadın bir aday olan Kamala Harris’in Başkan Yardımcısı olması, Biden’ın tüm bu sorunların çözümünde geniş bir taban desteğine olan ihtiyacının en büyük ispatı olarak gösteriliyor. Bunun yanında seçim çalışmalarında bir önceki ABD Başkanı Obama’nın da aktif ve sürekli desteğini alan Biden’ın, Demokrat Partiyi “Trump tehdidi” arkasında tabandan tavana birleştirdiğini söylemek de mümkün hale geldi.

Ayrıca henüz tam olarak netleşmese de, Senato çoğunluğunun Cumhuriyetçiler’e geçmesi durumunda Biden’ın bu zorlu süreçte senato barajını aşabilmek için “daha ılımlı” bir kabine kurması ihtimalini de gündeme getiriyor. Trumpizm akımının dört senelik dönemde de Cumhuriyetçiler’in esin kaynağı olacağı düşünüldüğünde, Biden’ın, seçim öncesindeki vaatlerine sadık kalmakta ne kadar direnebileceği konusunda soru işaretleri oluşturuyor.

Obama dönemi ekonomisi

Obama yönetiminin 2008 Global Krizinin hemen ardından 2011-2016 yılları arasında uyguladığı ve Amerikan orta sınıfının iktisadi ve sosyal alanlarda güçlendirilmesini amaçlayan ekonomik program, 2016 Trump zaferiyle akamete uğramış ve pandeminin de etkisiyle orta sınıfta onarılmaz yaralara sebebiyet vermişti. Özellikle Obama döneminde asgari çalışma saati ücretlerinin arttırılması, düşük maliyetli sağlık sigortası olan “ObamaCare” imkanının sağlanması ve yüksek bütçeli kişi ve şirketlerin gelir vergisi oranının arttırılarak orta ve alt sınıf Amerikalılar’ın gelir vergisinin düşürülmesi gibi tüm atılımlar Trump’ın gelişiyle birlikte ya askıya alındı ya da tersine regülasyonlarla eski haline getirildi. Biden’ın ekonomi vaatleri arasında yer alan ve en büyük seçmeni olarak kabul edilen “orta sınıfa” yönelik iyileştirme ve geliştirme hamlelerinin Senato engeliyle karşılaşacak olması da Biden için işleri daha zor hale getireceğe benziyor.

Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in öğrenim kredilerinin affedilmesi, herkes için bedava sağlık sigortası gibi konulardaki keskin duruşunun Biden’ın bu konularda taviz vermesi durumunda ikilinin çalışmalarındaki uyumu ne derece etkileyeceği ve hangi gerilimlere yol açabileceği de bilinmiyor. ABD’nin kurulu düzenine karşı kırmızı çizgileri olan Harris’in sosyal demokrat seçmeni hayal kırıklığına uğratacak bir yumuşaklık göstermesi halinde yine bu durumun Cumhuriyetçiler’e yaraması olası olacaktır.

Küresel imaj

Biden’ın özellikle seçim sürecinde Trump’ın dış politikasını yerden yere vurması ve Trump’ı Birleşik Devletler’in çıkarlarını hiçe sayan bir kukla olarak tanımlaması, yeni yönetimin dış politikada iç politikaya nazaran daha radikal adımlar atma ihtimalini güçlendiriyor. Nitekim Irak ve Suriye’den ABD askerlerinin çekilmesi, Avrupa Birliği ile ilişkilerin güçlendirilmesi, Rusya ve Çin karşısında NATO etkisinin tekrar arttırılması, İran’a yönelik yaptırımlardan rücu edilmesi ve Paris İklim Anlaşması’nın yeniden imzalanması gibi Obama yönetiminin mirası olan fasılların kaldığı yerden devam etmesi Biden bakımından olağan karşılanacaktır. Ancak Trump yönetiminin aksine Biden’ın dış politikada nasıl bir tutum sergileyeceğinin iç politik pozisyona göre şekilleneceğini söylemek daha doğru olacaktır. Örneğin her ne kadar Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ve ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması hususunun Demokratlarca hoş karşılanmadığı bilinse de, Biden’ın bu hamleyi geri alabilmesi “Yahudi lobisinin gazabına uğrama” ihtimali sebebiyle zor görünüyor.

Biden ve Ortadoğu

Biden’ın 2020 Ocak ayında New York Times muhabirleriyle yaptığı toplantı görüntülerinin üç ay önce dünya medyasına sızdırılmasının ardından özellikle Türkiye kanadından ciddi tepkiler gelmiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu durum diplomatik iki yüzlülük olarak nitelendirilmişti.

Biden’ın başkan seçilmesi halinde PKK uzantısı YPG ve SDF güçlerine yeniden teçhizat yardımına başlanacağı, Türkiye’nin bölgedeki etkisinin azaltılacağı, özellikle Doğu Akdeniz ve Libya hususunda daha kararlı adımlar atılacağı yönündeki açıklamaları, Türkiye-ABD ilişkilerinin dört yıllık zorlu bir döneme gebe olduğunu gösteriyor. Biden’ın Türkiye’ye yönelik yeni yaptırımlar uygulamak uygulamak istemesi durumunda Senato çoğunluğunun desteğini alabilme ihtimali de yüksek. Zira Trump’ın Kuzey Suriye’den ABD askerlerinin çekilmesi kararının ardından Senato’nun Cumhuriyetçi ve Demokrat kanatlarının ortak hareket ettiği görülmüş ve ABD ana akım medyasında da Türkiye aleyhine ortak bir kara propaganda kampanyası yürütülmüştü.

Yeni normalin sonrası

Trump’ın aksine ciddi ve güçlü bir medya desteğiyle gelen Biden’ın, Trump etkisini iç dış politikada silmek adına popülist adımlar atabileceği bir döneme giriyoruz. Demokratlar’ın başkan olduğu dönemlerde Cumhuriyetçiler’e göre Türkiye ile ilişkilerin daha mesafeli, dünyadaki çatışmalarınsa daha az olduğu yerleşik bir uygulama olarak biliniyor. Ancak algı ve düzeni yerle yeksan eden atipik bir başkanlık deneyimi olan Trump’ın ardından Demokratlar’ın ve Biden’ın fabrika ayarlarına ne kadar sadık kalabileceğini de kestirmek güç.

Her halükârda Türkiye’nin dış politikasındaki menfaatleri önceleyen kararlı duruşun sürdürülmesi durumunda Biden’ın seçim öncesi söylemlerinin beklenilen ölçüde etkili olamayacağı ve özellikle Doğu Akdeniz ölçeğinde Türkiye’nin bölgesel aktör olarak -istenilmese de- kabul edilerek Ortadoğu masasında “key ally” yani baş müttefik olarak tanınmasının uzak bir ihtimal olmayacağı söylenebilir.

@faruk_alimoglu