ABD ve Rusya savaşmak ister mi?

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney / Nişantaşı Üniversitesi
24.04.2021

Rusya-NATO konvansiyonel kuvvetler karşılaşmasında olası bir muharebede kazanan taraf NATO olacak. Tabii, böyle bir olasılığın yaşanması halinde, Rusya'nın mağlubiyeti Moskova için ne kadar katlanılmaz olacaksa, ABD/NATO için de galibiyetin maliyeti oldukça yüksek olacak. İşte, ABD ve Rusya Federasyonu, bu gerçeği bildikleri için Ukrayna üzerinden birbirleriyle savaşmak filan istemiyor.


ABD ve Rusya savaşmak ister mi?

Yazılı ve görsel basından takip ettiğimiz üzere Rusya son bir ayda Ukrayna sınırına muazzam bir askeri yığınak yaptı. Rusya'nın bu güç gösterisi Donbass'daki ateşkesin sona ermesiyle kesişince, durum hem Ukrayna'da hem Batı'da tedirginlik yarattı. Batı sadece endişelerini ifade etmekle kalmadı, NATO ve ABD aracılığıyla Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklediğini açıkladı. Ayrıca, Brüksel ve Washington Ukrayna'ya yönelik olası bir Rus saldırısını engellemek için bazı caydırıcı önlemlere başvuracaklarını da ifade ettiler.

Kırmızı çizgiler

Tüm bunlar yetmedi, önce ABD'nin sonra İngiltere'nin Karadeniz'e savaş gemisi göndereceği haberleri yansıdı. Ukrayna AB'den Rusya'ya yönelik daha sert yaptırımlar talep ederken bazı AB üyesi devletler casuslukla suçladıkları Rus diplomatları sınır dışı etme kararı aldılar. Ruslar zaten benzer bir suçlamayla Ukrayna'nın San Petersburg konsolosunu istenmeyen adam ilan etmişti. ABD, Rusya'ya yönelik yeni yaptırımları açıkladı, Putin kırmızı çizgilerden bahsetti. Beyaz Rusya' da Lukaşenko'ya karşı darbe hazırlığında olduğu ileri sürülen kişiler göz altına alındı. Kısaca Yeni Soğuk Savaş dediğimiz mevhumun "yeni" kısmı adeta uçtu gitti, önümüzde ancak "eski" Soğuk Savaş'ta görebileceğimiz bir kriz kaldı.

Tırmandırmada geri adım

ABD ve Rusya arasında aracıların ve vekillerin geriye itildiği krizleri bu şekilde görmeye çok alışık değiliz, bu tür bir iki büyük güç arasında tırmanma ve gerilimin hızla yükselmesi uzun bir süredir mazide kalmıştı. Nitekim ABD Başkanı Biden da Rusya karşısında tansiyonun çok hızlı tırmandığını görmüş, Ukrayna meselesinde Rusya karşısında sürdürdüğü gerilim politikasının kontrolden çıkmakta olduğunu anlamış olmalı ki, tırmandırma taktiğinden anında vazgeçti.

Washington, Karadeniz'e göndermeyi düşündüğü iki Amerikan savaş gemisini göndermekten vazgeçtiğini açıkladı. Biden Rusya Devlet Başkanı Putin'i telefonla arayıp üçüncü bir ülkede buluşma teklif etti. Hatta buluşma teklifine silahların kontrolü, silahsızlanmanın geleceği gibi Donbass ile doğrudan ilişkili olmayan konular da sıkışıverdi. ABD'nin uzaktan desteği ile konsolide edebileceği gücü bilen Ukrayna Rusya'yı tansiyonu düşürmeye davet etti. Putin de 22 Nisan sabahı yaptığı "kırmızı çizgimizi geçen pişman olur" meali konuşma sonrasında kırmızı çizginin nerede durduğunu tam göstermeden Ukrayna sınırından kuvvetlerini çekmeye başladı.

Bugün geldiğimiz noktada Ukrayna-Karadeniz hattında tansiyon biraz düşmüş görünüyor. Ancak bu durum bize Moskova-Washington hattındaki gerilimin sona erdiğini göstermiyor. Çünkü Rusya meselesi Biden yönetimi için sadece bir rakibin çevrelenmesi meselesi değil, Moskova'nın pervasızca yaptığı açıklamalar ve güç gösterisi Biden yönetimi için Trumpizmin kirli bir mirası. Dolayısıyla Washington için Rusya'nın sınırlandırılması meselesi "de-Trumpizm" siyaseti ile yani ABD'nin bünyesini Trump virüsünden arındırma misyonunun bir uzantısı.

Algı silme çabası

ABD'de Biden'ın Başkanlık görevini teslim almasından bu yana sadece dört ay geçti. Bu zaman zarfında ABD Başkanı ülke içinde ve dışında ilk iş olarak, Trumpizimin dünya çapında ABD üzerinde bıraktığı kötü algıyı silmek için çalışmaya başladı. Biden'ın "Amerika geri döndü" söylemi somut ve uzun dönemli misyonlara adanmışlıktan ziyade Trump döneminin bir istisna olduğunu göstermek üzerine oturuyor. Bu yüzden Biden, öncelikle, Trump döneminde terk edilen uluslararası anlaşmalara geri dönmek suretiyle ortak ve müttefiklerinin güvenini kazanmaya çalıştı. Ancak, Biden'ın "Putin'in katil olduğunu" düşündüğünü söylediği açıklamaları da hatırlanırsa sorunun sadece Trump yüzünden Rusya gemi azıya aldı düşüncesi olmadığı anlaşılır. Biden ve Demokratlar, 2016 ve 2020 ABD Başkanlık seçimlerine Rusya'nın müdahale ettiği kanısındalar. Dolayısıyla sadece Trump saldırgan Rusya'nın önünü açmadı, Putin de Trump belasını ABD'nin başına sardı. Sonuç, Kongre baskını gibi bir şeye evirildiği için de sorun sadece Putin ve Trump'ın birbirini sevmesi çerçevesinde görülmüyor. Bu konuda Biden'ın özellikle kötü hissettiği, Rusya'nın kendi başkanlığının altını oyduğunu düşündüğünü biliyoruz.

Rusya'ya kesilen fatura

Uzun lafın kısası, Biden ve ekibi Rusya'ya bir fatura kesmek için bir süredir bekliyor ve uygun bir fırsat kolluyorlardı. Ve karşılarına nur topu gibi yeni bir Ukrayna krizi çıktı. Nitekim, krizin başında Washington Rusya'ya bedel ödetme niyetini saklamadı. Ama hayatın bazı gerçekleri de var. En önemli gerçek de şu ki; Rusya, Biden yönetiminin güvenlik ve dış politika öncelikleri arasında kesinlikle ilk sırada değil. Biden yönetimi "Çin-virüsü" ifadesini kullanmayabilir ama ABD'nin esas rakibinin Pekin olduğu biliniyor.

Savaş mümkün mü?

Washington ve Moskova'nın karşılıklı tırmandırma stratejisi izlemesi tarafların birbirini sınadığını gösteriyor. Fakat bu sınama sonucunda ne öğrendik diye sorarsak, işin o kısmı biraz daha karışık. ABD'nin Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklediğini öğrendik, ayrıca Rusya'nın da ne olduğunu açıklamadığı kırmızı çizgileri olduğu bilgisini haiz olduk. Bunun dışında Kırım, aynı Kırım; Donbass aynı Donbass. Rusya ve ABD'nin krizin başındaki niyetlerini bile tam tahmin edemiyoruz. En açık şekilde öğrendiğimiz şey şu: Taraflar Ukrayna yüzünden birbirleriyle çatışma riskini göze almak istemedi. Ancak, geldiğimiz noktanın bir tırmanma-kriz kontrolü olduğu, bir yumuşama dönemine girmediğimiz de unutulmamalı. Donbass'daki durum hala çok kırılgan ve tarafları siyaseten karşılıklı olarak bağlayacak bir anlaşma yok. Nitekim Donbass'ta Ukrayna askerleri ile Rus ayrılıkçı kuvvetleri arasında hala sıcak çatışmalar devam ediyor. Sonuçta, bugün herkesin korktuğu Ukrayna odaklı olası bir ABD-Rusya savaşı ihtimali ortadan kalksa da Ukrayna'nın Donbass ve Luhanks bölgelerinde devam eden çatışmalar nedeniyle sürekli diken üstünde olduğu unutulmamalı. AB'nin Normandiya Dörtlüsü'nün uzantısı ya da ötesinde bir diyalog mekanizması ürettiğini henüz görmedik. Minsk süreci işlemiyor. Putin'in Macron'u dinlediğini hiç sanmıyoruz. Almanya bir diyalog kuruyorsa da bu Ukrayna diyaloğundan ziyade gaz ve aşı diyaloğu. Her şeye rağmen, uluslararası toplumun son yaşananlardan gerekli dersi çıkarıp acilen Ukrayna krizinde tarafların birbirine saldırmasını engelleyecek bazı mekanizmaları devreye sokması gerekiyor. Sonuçta Ukrayna meselesi sadece Avrupalılara bırakılmayacak kadar önemli. Aksi takdirde, Dobass ve Luhanks'ta yaşanan bu yüksek gerilimin kalıcı olması ve bu durumun Ukrayna'nın değişmez yeni normali olması kaçınılmaz.

İkinci cephe

ABD-Rusya rekabetinin ilk kez Akdeniz'de vuku bulmasından sonra Yeni Soğuk Savaşın bu kez de Ukrayna krizinde tezahür etmesi ve bu esnada gerilimin sürekli tırmanması uluslararası toplum tarafından endişe ile izlendi. ABD-Rusya rekabetinin sınırlarının ne olduğunun anlaşılabilmesi için, bu noktada Washington ve Moskova'nın kriz esnasında verdikleri mesajlarının gerisindeki esas amaçlarına bakmak gerekiyor. Bilindiği gibi, Rusya'nın Ukrayna'da yaşadığı bu kriz bir ilk değil ve belki de son olmayacak. Zira, Rusya Ukrayna sınırına konuşlandırdığı askeri kuvvetleri geri çekeceğini açıklamış olmasına rağmen henüz bu geri çekmeyi tamamlamadı. ABD ve Batı'da bu krizin bu kadar tepki çekmesi, Rusya ile bir Kırım tecrübesi yaşanmasından kaynaklanıyor. Batı biliyor ki, Moskova özellikle yakın çevresinde kendini zorunlu hissettiği durumlarda-bazen istemese de, ya da bunun bedellerini tahmin etse de- saldırgan olabiliyor. Nitekim Batı 2014 senesinde Moskova'nın Kırım'ı ilhak etmesi sonrasında uygulamakta olduğu Rusya'ya Öncelik (Russia first) politikasını tamamen değiştirdi ve onun yerine Moskova'nın sınırlandırılmasına (constraining Russia) stratejisini ikame etti. Anılan tarihten sonra, NATO'nun Varşova Zirvesi'nde alınan ortak karar sonucunda İttifak'ın Baltık, Doğu ve Merkezi Avrupa ve Balkanlara müthiş bir askeri yığınak yapıldı. Bugün, herkes Rusya'nın Ukrayna sınırındaki kuvvet yapılanması ile ilgili uydu görüntülerine ve dolayısıyla Baltık'tan Akdeniz'e kadar uzanan Moskova'nın alan kapatma (A2/AD) kabiliyetine dikkat çekiyor. Oysa Batı'nın da boş durmadığı ve durmayacağı unutuluyor. Nitekim NATO/ABD Kırım ilhakından hemen sonra Rusya'nın caydırılması için Moskova'nın sınırlandırılması politikası çerçevesinde Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan'da muazzam bir askeri yığınak ve yatırım yaptı.

Askeri uzmanların hesaplarına göre, Ukrayna'ya yönelik olası bir Rus saldırısı sonucunda belki Ukrayna'dan geriye fazla bir şey kalmayacak ama buna karşılık NATO'nun cevap vermesi durumunda Rusya-NATO konvansiyonel kuvvetler karşılaşmasında olası bir muharebede kazanan taraf NATO olacak. Tabii, böyle bir olasılığın yaşanması halinde, Rusya'nın mağlubiyeti Moskova için ne kadar katlanılmaz olacaksa, ABD/NATO için de galibiyetin maliyeti oldukça yüksek olacak. İşte, ABD ve Rusya Federasyonu, bu gerçeği bildikleri için Ukrayna üzerinden birbirleriyle savaşmak filan istemiyorlar. Sonuçta Trumpsızlaştırmanın da bir sınırı var. Biden Trump'ı ABD'nin başına Putin'in getirdiğini düşünebilir ama Rusya'ya ceza kesmek için de ABD'nin refahını tehlikeye sokacak değil. Bu nedenle, Washington Ukrayna krizi sırasında yaşanan gerilimin bir savaşa dönüşebileceği anı sezdiğinde anda bilinçli olarak tansiyonu düşürdü. Ancak, bununla birlikte Biden yönetimi Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü halihazırda savunduklarını ve dolayısıyla olası bir Rus işgalini asla tasvip etmediklerini söylemeyi unutmadı. Ve Washington Ukrayna'nın arkasında durduğu imajını göstermek için Moskova'ya yeniden yaptırım uygulamak zorunda kaldı. Bu yüzden biz Rusya Donbass'a dokunursa "cıss" mı olur yoksa hiçbir şey olmaz mı, hala tam olarak bilmiyoruz.

Yeni bir Yalta'ya doğru mu?

Aslında, Biden yönetimi bugün Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırı ihtimalini caydırmak için değişik yöntemlere başvururken bir yandan da örtülü bir biçimde Moskova'ya mevcut sınırlarının dışına çıkmaması halinde bölgede var olan statükoyu onaylayabileceğinin sinyalini veriyor. Bu gizli mesajın Kırım üzerinden, Kırım hiç anılmadan verilmesi tarihin bir cilvesi olsa gerek. Yoksa yeni soğuk savaş yeni Yalta Anlaşması'nı mı arıyor?

Bugün belki Yeni Yalta'dan hala uzağız ama sanki 1943 senesinin Moskova Konferansı'nın haleti ruhiyesine giderek yaklaşıyoruz. Rakip büyük güçler Ukrayna'da yeni nüfuz alanı mücadelesi içinde Moskova Konferansı öncesindeki gibi birbirlerinin sınırlarını test ediyorlar. Mevcut resim içinde, Rusya ve ABD şimdilik bu testi Donbass ve Luhansk'tan öteye götüremediler. Batı çok pahalı bir zaferin zafer olmadığını bildiğinden, Moskova da Ukrayna oyunundaki artı ve eksilerini iyi hesaplayabildiğinden. Bugüne kadar Putin Donbass ve Luhansk'ın özekliğini şiddetle savunduğu için ve tabii ki Kırım'ın ilhakı yüzünden revizyonist bir güç gibi algılandı. Moskova'nın tabii ki yakın ve uzak çevresine yönelik revisyonist hayalleri var ve bu bir sır değil ama Putin'in sahip olduğu mevcut imkanlar Rusya Devlet Başkanı'na bölgesinde sadece var olan statükoyu koruma imkânı tanıyor. Kısaca Rusya revizyonist hayaller kurabilen ama dengeleri revize edecek yani değiştirecek gücü elinde olmayan bir aktör.

Rusya'nın sınırlarının pek çok sebebi var: Dünya'daki petrol fiyatlarının uzun süredir düşük seviyede seyretmesi Moskova'nın devlet gelirlerinde ciddi bir düşüşe sebep oldu. Moskova'yı dış politika alanında sınırlayan bir başka sebep de tabii ki Batı yaptırımlarının hala devam ediyor olması. Uzun bir süredir, ciddi maddi sorunlarla boğuşan Rusya'nın Arktik'ten Akdeniz'e kadar kapattığı alanların ötesine yeni bir savaş yoluyla geçmesi şimdilik maddi açıdan oldukça zor görünüyor. Dolayısıyla bu noktadan sonra, Moskova için en karlı şey sahada var olan statükoyu korumaktır, değiştirmek değil.

Bu yüzden karşı taraftan bir provokasyon gelmedikçe yani Rusya mecbur kalmadıkça Ukrayna'ya saldırmaz kanaatindeyim. Son gelen haberlere göre, Ukrayna'da Zelensksy yönetimi de Rusya ile tırmanma siyasetini kontrol altına almak istiyor, böylece Ukrayna da Batılı aktörlere Kiev'in Batı'nın vekili olarak Rusya'yı dürtmekte kullanılmayacağı söylüyor. Akıllıca zira, Azerbaycan meselesinde Batılılar yıllarca Karabağ ve etrafındaki yedi reyonun işgal halinde kalmasına bilerek göz yumdular. Benzer bir şekilde, 2014 senesinde Kırım'ın Rusya tarafından ilhak edilmesinden hemen önce Ukrayna'yı gene Moskova'ya karşı kışkırtan, cesaretlendiren ve sonra da ortadan kaybolan gene Batılılar oldu. Şu aşamada, Avrupa'nın mevcut bölünmüş haliyle kendisine bile faydası yokken- yani AB ortak dış ve güvenlik politikasında Brüksel'in kararlarına uymayan birçok Avrupalı üye devlet varken- ve esas derdi Asya'da Çin olan ABD'nin Rusya'ya karşı gizli gizli yeni Yalta arayışı devam ederken, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü konusundaki haklı davasını provokasyonlara kapılmadan takip etmesi önemlidir.

Türkiye, Ukrayna için şans

Aslında, Türkiye-Ukrayna ilişkilerinin bugün geldiği seviye, - Zelensky'nin son ziyareti ve iki taraf arasında Yüksek Stratejik Seviye Toplantılarında alınan kararlar da düşünüldüğünde- Ukrayna için oldukça önemli bir fırsat. Kiev tekrar ayaklarının üzerine kalkabilir. Zaten Ankara da bölgesinde tansiyonun yükselmesini arzu etmiyor. Aksine, Türkiye bir süredir hem Rusya hem de Ukrayna ile yakın ilişkisi içinde olmasının verdiği avantajla hareket ederek söz konusu gerilimin düşmesi için ciddi çaba sarf ediyor. Unutmayalım Ukrayna'da kalıcı bir istikrarın sağlanabilmesi için gereken, Dayton benzeri bir askeri silahsızlanma mekanizmasının kurulması ya da Kuzey-Güney Kore'deki gibi silahtan arındırılmış bir alanın yaratılması. Bu sadece taraflar arasındaki çatışmaları önlemeyecek aynı zamanda büyük güç rekabetini kontrol altına alarak Ukrayna'nın bir vekalet savaşı alanı olmasını da engelleyecek. Ne yeni bir Moskova Konferansı ne de yeni bir Yalta Anlaşması gibi bir derdi olmayan Ankara'nın Karadeniz vizyonu Ukrayna için yol göstericidir.

[email protected]