ABD, YPG politikasını değiştiriyor mu?

Hakan Çopur / Araştırmacı- Yazar
2.12.2017

Trump’ın Türkiye’ye verdiği sözlerin sahadaki yansıması, Pentagon ve Tampa’daki komutanların stratejilerindeki esneklik ölçüsünde anlaşılmalıdır. Eğer ABD, daha net ve bölgesel istikrarı önceleyen bir strateji peşindeyse, sadece DEAŞ odaklı kısır politikasından vazgeçip kurumsal ittifakların belirleyici olduğu yapıcı bir politika benimsemek durumundadır.


ABD, YPG politikasını değiştiriyor mu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki son telefon görüşmesinde “ABD’nin terör örgütü YPG’ye artık silah vermeyeceği” konusunun konuşulması gündeme damgasını vurdu. Ancak Trump’ın bu açıklamasının gerçek mahiyeti, Türk-Amerikan ilişkilerinin yakın zamandaki en önemli krizinin gidişatını doğrudan etkileme potansiyeline sahip. Görüşmenin ardından hem Beyaz Saray hem de Pentagon’un yaptığı açıklamalar, ABD’nin YPG politikasını Rakka’nın geri alınma-sının ardından belli ölçüde revize edeceğini, ancak bu politikada asli bir değişimi şu aşamada öngörmediğini ortaya koyuyor. Bu bakım-dan daha önce YPG ile ilgili sözlerini tutmada sicili kötü olan ABD yönetiminin bugün izleyeceği YPG stratejisi, Türk-Amerikan ilişkile-rindeki mevcut güven bunalımını olumlu veya olumsuz doğrudan etkileyecektir.

Trump ne söyledi Pentagon ne dedi?

Beyaz Saray’ın, Erdoğan-Trump görüşmesine ilişkin yazılı açıklamayı 4-5 saat sonra yapması, Washington’da görev yapan Amerika-lı gazetecileri bile meraklandırmıştı. Trump yönetimindeki Beyaz Saray’ın bu tür görüşmelerin açıklamalarını geciktirmesi artık alışıldık bir durum olsa da o günkü ekstra gecikme, “Beyaz Saray, Trump’ın sözlerine diplomatik kılıf hazırlıyor” değerlendirmelerine dahi neden oldu. Nitekim Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, “Suriye’de desteklediğimiz müttefikimizle ilgili bekleyen düzenlemelerin ele alın-ması” gibi diplomatik olarak çok muğlak bir ifade tarzı benimsendi. Bu ifadenin açımlanması ise Pentagon’a düştü. Sonraki gün Penta-gon, “Rakka’nın geri alınması için Mayıs ayında doğrudan silah verme programını başlattığımız YPG’ye, artık Rakka geri alındığı için, silah vermeyeceğiz. Ancak işbirliğimiz ve SDG kapsamında YPG’ye vereceğimiz destekler devam edecek” diyerek anlaşılır hale getirdi.

Özetle ABD yönetimi, Rakka bağlamında örgüte verdiği doğrudan silah yardımını kesmeyi değerlendirdiğini, ancak bunun toptan silah ve askeri yardımı kesme anlamına gelmediğini söylüyordu.

Ancak tam da bu noktada akıllara şu soru geldi: Ya Trump kullanacağı ifadeleri doğru seçmemişti, ya da Pentagon bu ifadeleri an-lamak istediği gibi okuyordu. Elbette Beyaz Saray ile Pentagon arasında bu hususta en son ne konuşulduğunu bilmiyoruz; ancak kesin olan şey, Trump’ın “YPG’ye artık silah verilmeyecek” sözü ile “Rakka geri alındığı için artık YPG’ye doğrudan silah vermeyeceğiz, ancak SDG kapsamında işbirliğimiz ve desteğimiz sürecek” cümleleri arasında kayda değer bir fark olduğudur. Fakat Beyaz Saray’ın da bu konudaki diğer açıklamalarının Pentagon ile hemen hemen aynı çizgide olması, “ABD’nin mevcut YPG stratejisini Ankara’nın bek-lediği şekilde kesin olarak sona erdirmediği” anlamına geliyor.

 Bununla birlikte sonraki günlerde Pentagon’un “bazı ağır silahları geri alacağız” ve “Türkiye’yi tehdit edebilecek silahları toplayacağız” şeklindeki açıklamaları, ABD’nin Rakka sonrasında YPG stratejisinde revizyona gittiği şeklinde yorumlanabilir. Her ne kadar ABD’liler, “Biz zaten bu ağır silahları DEAŞ’la mücadele sona erince alacaktık, planımız buydu” dese de örneğin Münbiç konusunda verdiği sözleri ne kadar tuttuğu bilinen Washington’ın bu açıklamalarının da sahadaki karşılığını yakından takip etmek gerekecek. Kaldı ki Türkiye’nin itirazlarına neden olan başka birçok konu başlığı hakkında Pentagon’un planlarını net olarak bilemiyoruz.

Örneğin ABD Savunma Bakanı Jim Mattis’in, “Suriye’de daha çok işimiz var, bir yere gitmiyoruz” şeklindeki son açıklaması ve ABD’nin Suriye’de bugüne kadar açıkladığından daha fazla sayıda (2 bin civarında) asker bulundurduğunun ortaya çıkması, ABD’nin YPG ile işbirliğinin mahiyeti konusundaki Türkiye’nin soru işaretlerini haklı kılıyor.

Bu noktadan itibaren ABD’nin yeni sınavı, bugüne kadar YPG’ye verdiği silahlarla ilgili bundan sonra nasıl bir yol izleyeceği ve örgütün Suriye’deki yönetsel etkinliğine ilişkin politikası ile ilgili olacaktır. Her seferinde terör örgütü YPG’ye “Terör örgütü DEAŞ’la mücadele kapsamında silah veriyorum” diyen Washington’ın, artık DEAŞ’la mücadele önemli ölçüde bitirildiği için YPG ile işbirliğini ciddi şekilde gözden geçirmesi beklenmektedir. Sadece bazı ağır silahları almak ancak bazılarını bırakmak, YPG’nin Suriye’deki güç boşluğundan yararlanarak (ve ABD’nin de açtığı alanda) elde ettiği yeni topraklar ve yönetim araçlarını meşru görüp kabul etmek ve toplamda DEAŞ sonrasında PYD’yi “Suriye’deki yeni dönemin asli aktörlerinden biri” olarak masaya oturtmak gibi stratejik yanlışlar, kısa ve orta vadede Türk-Amerikan ilişkilerine ciddi zararlar verecektir.

Suriye politikasının açmazları

Suriye’de sınırlı ulusal çıkarları olmamasına rağmen Rusya ve İran’ı dengelemek için bu ülkede bulunmak “zorunda” olan ABD, esasen önceki başkan Obama döneminde başlattığı “yerel ortaklarla –YPG- çalışma” stratejisini halen sürdürüyor. Minimum Amerikan askerinin yaşamına mal olan bu yaklaşım, aynı zamanda bölgede kendine bağlı gruplar üzerinden “vekalet savaşları” vermeyi de mümkün kılıyor.

Ancak Washington’ın, Türkiye’yi karşısına alıp Suriye’deki yerel bir unsurla çalışma stratejisinin orta vadede üreteceği komplikasyonları ne kadar hesapladığı net değil. ABD Kongresinde ve kamuoyunda zaman zaman bu noktada yapılan eleştirilerin en önemli haklılık payı, bu stratejinin “Suriye’deki gerçek dinamiklerle pek örtüşmüyor” olmasıdır. ABD’nin askeri desteğini belli ölçüde bile çekmesi halinde adeta yalnız kalacak olan YPG unsurları, Sünni Araplardan Esed rejimine kadar birçok “düşman” unsurla yan yana kalabilir. Bunun farkında olan ABD, ya “Suriye’de güvendiğim ortak” dediği YPG’yi uzunca bir süre ayakta tutmanın yollarını bulmak, ya da uzak olmayan bir gelecekte bu örgüte olan desteğini çekmek zorunda olacaktır. İlk senaryoda Türk-Amerikan ilişkileri mevcut gerginliğini koruyacak, ikinci senaryoda ise ABD, adını bile kendi koyduğu bir yapılanmanın altını dinamitleyecektir. Belki de PYD’nin Moskova ile de sürdürdüğü yakın ilişkinin nedeni, bu ihtimali göz ardı etmeyen PKK aklının bir yansımasıdır.

ABD’nin Suriye politikasındaki belirsizlikler ve açmazlar önemli oranda Obama’dan Trump’a miras kalırken Pentagon’un ve özellikle CENTCOM’un (ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı) karar alma süreçlerindeki etkinliğini unutmamak gerekiyor. Bu bakımdan Trump’ın Türkiye’ye verdiği sözlerin ya da kullandığı ifadelerin sahadaki yansıması, Pentagon ve Tampa’daki komutanların stratejilerindeki esneklik ölçüsünde anlaşılmalıdır. Eğer ABD, daha net ve bölgesel istikrarı önceleyen bir strateji peşindeyse, sadece DEAŞ odaklı kısır politikasından vazgeçip kurumsal ittifakların belirleyici olduğu yapıcı bir politika benimsemek durumundadır. Aksi halde Trump’ın sözleri, günü kurtaran “diplomatik jestlerden” öteye geçmeyecektir.

@hakancopur1