ABD–İran gerginliğinin ana fay hattı Irak’ın geleceği

Bilgay Duman / ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü
10.01.2020

Çatışma dinamiklerinin gittikçe artması, Irak’ı içinden çıkılmaz bir şiddet sarmalına sürükleyebilir. Nitekim DEAŞ’ın Irak’taki eylem kapasitesini arttırması dikkat çekici. 2019 yılı itibariyle DEAŞ’ın Irak’ın kuzeyinde alan hakimiyetinden yoksun fakat çok sayıda hücre yapılanması geliştirdiği biliniyor.


ABD–İran gerginliğinin ana fay hattı Irak’ın geleceği

Irak 2020’ye çok sert bir giriş yaptı. 2019’un çalkantılı geçen son aylarının üzerine, Irak’ın yanı sıra Ortadoğu’daki dengeleri hatta küresel politikayı etkileyecek olan ve ABD–İran çekişmesini merkeze alan bir gelişme yaşandı. 2 Ocak gününü 3 Ocak’a bağlayan gece, İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile DEAŞ sonrası süreçte Irak’taki en önemli askeri ve siyasi aktör haline gelen Haşdi Şaabi’nin Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis, ABD’nin yaptığı bir hava saldırısında hayatını kaybetti. ABD’nin yaptığı suikastta Süleymani ve Mühendis ile birlikte Haşdi Şaabi’den yetkililer ve Lübnan Hizbullahı’nın bir üst düzey yetkilisi de öldürüldü. Bu saldırı “Üçüncü Dünya Savaşı” senaryoları bile gündeme getirdi. Saldırı sonrası İran’dan en üst düzeyde, bu saldırının intikamının alınacağını, ABD’nin hiçbir bölgede rahat olamayacağına yönelik açıklamalar yapılarak tehditler savruldu. Nitekim İran, 7 Ocak tarihinde Irak’ın Anbar vilayetinde bulunan Ayn el-Esed ve Erbil’deki Harir Üslerine yönelik füze saldırısı yaptı. Saldırıda can kaybı yaşanmazken, üslerde maddi zararlar ortaya çıktı. Bu saldırı sonrası hem ABD hem İran tarafından tehditle karışık itidal çağrılarının gelmesi ABD–İran çekişmesinin ne yöne doğru gideceğine yönelik soru işaretleri uyandırdı. 

ABD- İran işbirliği 

Zira önce 31 Ocak 2019’da Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’ne İran yanlısı milis grupların üyeleri tarafından yapılan baskın, sonrasında Süleymani ve Mühendis’e yönelik suikast ve en son İran’ın Irak’ta ABD askerlerinin bulunduğu üslere yönelik füze saldırısı ile Irak merkezli ABD–İran çekişmesinin boyut değiştirdiği görülüyor. Özellikle ABD eski Başkanı Obama döneminde, ABD ve İran arasında kontrollü bir gerginlik olduğundan bahsetmek mümkün. Ancak son yaşanan gelişmelerle bu gerginliğin eylemselliğe dönüştüğü görülüyor. Aslına bakıldığında Irak merkezli ABD ve İran arasındaki ilişki biçimi çatışma alanında değil, işbirliği alanında büyüdü. Özellikle Irak’ta hükümet kurma süreçlerine bakıldığında, ABD ve İran’ın üzerinde anlaştığı ortak isimlerin başbakan olduğu ve hükümeti oluşturduğu görülüyor. Nitekim bugüne kadarki bütün başbakan ve hatta cumhurbaşkanları ABD ve İran’la iyi ilişkileri olan kişiler oldu. Bu nedenle Irak’ta bir ABD–İran dengesi olduğundan bahsetmek mümkün. Örneğin bu dengeyi Nuri el-Maliki ikinci başbakanlığı döneminde İran lehine bozunca üçüncü dönem başbakanlığına izin verilmedi. Bu nedenle son gelişmeler ABD ve İran arasında Irak’ta yeni bir denge ve ilişki biçimini ortaya çıkaracağı net. Zira son olaylar ABD ve İran arasındaki hesaplaşmanın devam edeceği bölge olarak Irak’ı gösteriyor. Nitekim her iki tarafın da birbirine en kolay hamle yapabileceği yerin Irak olduğu artık netleşti. Bu durum Irak’ın geleceğini de etkiliyor. Zaten ülke siyasi olarak ciddi bir kaosun içerisinde. Bununla birlikte ABD ve İran’ın karşılıklı olarak Irak’ta birbirini hedef alması, Irak’ın devletsel varlığını ve egemenliğini hedef alıyor. 1 Ekim’de başlayan ve ağırlıklı olarak Şiilerin katıldığı protestoların ardında 29 Kasım’da Başbakan Adil Abdülmehdi’nin istifasının ardından ülkedeki Şii gruplar arasında yaşanan ayrışma nedeniyle yeni başbakan belirlenemedi. İran destekli grupların başbakan adayını kabul etmeyen Cumhurbaşkanı Berham Salih de istifanın eşiğine geldi. ABD-İran arasında yaşanan gerilim de yeni hükümet sürecini belirsizliğe itiyor. Öte yandan protestocuların talepleri konusunda ayrışma yaşayan Şii gruplar her ne kadar Süleymani ve Mühendis suikastında benzer tepkiler sergilese dahi İran yanlısı Şii gruplar dışındaki Şiiler ABD-İran arasındaki gerilimin Irak sahasında yaşanmasını istemiyor ve bu çatışmaya taraf olmaktan kaçınıyor. Bu konuda Irak’taki en büyük Şii Dini Merci Ayetullah Ali El-Sistani’nin rahatsız olduğu biliniyor. Zira ABD–İran gerilimi ülkedeki şiddetin eğilimini yükseltmiş durumda. 

Mezhep gerginliği 

ABD’nin hedef aldığı Ketaib Hizbullah başta olmak üzere İran’a yakın Asaib Ehlul Hak, Bedir Örgütü, Nucebba Hareketi gibi gruplar hem ABD’nin Irak’taki varlığını hem de bu varlık nedeniyle hükümet ve parlamentoyu tehdit ediyor. Nitekim ABD’nin yaptığı suikast eyleminden bir gün sonra Irak Parlamentosu’ndaki Şii gruplar ABD askerlerini hedef alarak, Irak’taki yabancı güçlerin çıkarılması yönünde bir karar aldı. Ancak Parlamento’da yapılan bu toplantıya Sünni Arap, Kürt ve Türkmen milletvekilleri katılmadı. Bu anlamıyla ABD–İran çekişmesinin ülkedeki kamplaşmayı derinleştirdiğini söylemek yanlış olmayacak. Bu durum bütün taraflar açısından bir tedirginlik oluşturuyor. Nitekim protestolara dahi katılma konusunda temkinli davranan Sünni Araplar, Tahran ve Tahran destekli milis grupların hedefi haline gelmekten çekiniyor. Abdülmehdi hükümetiyle iyi ilişkileri olan Kürtler de ABD-İran gerilimi konusunda itidal çağrıları yapsa da Sünnilerle benzer kaygılar taşıyarak, ABD merkezli bir politika benimsiyor. Türkmenler de ABD–İran geriliminin Irak’ta yaşanmasında rahatsız. ABD’nin Irak’tan çekilmesi ihtimalinin gerçekleşmesi halinde İran’ın ve İran destekli grupların baskılarının pekişeceğini yönünde genel bir kanı hakim. Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesinin ardından Haşdi Şaabi Başkan Yardımcılığına İran yanlısı Bedir Örgütü Komutanı Hadi el-Amiri’nin geleceği yönündeki bilgiler Tahran’ın Haşdi Şaabi üzerindeki etkinliğinin devam edeceğine işaret olarak değerlendiriliyor. 

1 Ekim’den bu yana devam eden protesto gösterilerinde ortaya çıkan Iraklılık kimliği ve İran karşıtlığı ülkenin geleceği açısından önemli bir kazanım. Her ne kadar ABD’nin yaptığı suikast Şiiler arasında duygusal bir konsolidasyon sağlasa da realpolitik açıdan İran ve Irak Şiiler arasındaki derin ayrışmanın bitmesi kolay değil. Hatta ABD ve İran’ın son yaptığı operasyonların yeniden Irak sahasında yaşanması, İran’a yönelik tepkinin devam etmesine yol açıyor. Nitekim Süleymani’nin öldürülmesi nedeniyle Irak’ın bazı bölgelerinde sevinç gösterilerine bile yol açtı. Haşdi Şaabi içerisindeki İran’a yakın gruplar da protestolardan rahatsızlık duyuyor ve zaman zaman sokağa yönelik orantısız güç kullanıyor. Nitekim Süleymani’nin ölümünden sonra Irak’ın Nasıriye kentinde devam eden protesto gösterilerinde Haşdi Şaabi’ye bağlı bir milis grubun protestoculara ateş açması sonucu en az 7 kişi yaralandı. Bu anlamıyla protestoların, ABD-İran arasındaki çatışmanın Irak sahasında yansımasına ve Haşdi Şaabi ve güvenlik güçlerinin orantısız şiddetine rağmen, devam edeceğe benziyor. 

DEAŞ güçlenir mi? 

Özellikle çatışma dinamiklerinin gittikçe artması, Irak’ı içinden çıkılmaz bir şiddet sarmalına sürükleyebilir. Nitekim DEAŞ’ın Irak’taki eylem kapasitesini arttırması dikkat çekici. 2019 yılı itibariyle DEAŞ’ın Irak’ın kuzeyinde alan hakimiyetinden yoksun fakat çok sayıda hücre yapılanması geliştirdiği biliniyor. Türkmen nüfusun da yoğun olarak yaşadığı Kerkük, Musul, Diyala ve Selahattin gibi vilayetlerde yıl içerisinde gücünü arttırdığı gözlemleniyor. Örgüt, 2017 öncesinde olduğu gibi toprak hakimiyetini korumak amaçlı büyük ölçekli saldırılar yerine gayrinizami harp çerçevesinde bir saldırı stratejisi uyguluyor. Özellikle 2019’un ikinci yarısında DEAŞ saldırıları nedeniyle Irak Ordusu, federal polis kuvvetleri ve Haşdi Şaabi mensupları ciddi kayıplar yaşadı. Irak’taki hükümet karşıtı protestoların başlaması ile birlikte ortaya çıkan güvenlik boşluklarından da yararlanarak saldırı kapasitesini arttıran DEAŞ’ı, ABD-İran geriliminin tırmanması halinde daha da güçleneceği tahmin ediliyor. 

Tüm bu gelişmelerin Irak’ta siyasi, idari ve güvenlik noktasında bir güç boşluğu ortaya çıkardığı görülüyor. Bu durum devletin temellerini gittikçe zayıflatıyor. Mevcut durum itibariyle Irak’ta devletin işlemez hale geldiğini söylemek yanlış olmayacak. Bu nedenle Iraklı yetkililerin ABD ve İran çekişmesinden uzak dengeli bir siyaset üretmesi şart. Eğer Irak tekrar dizginlerini ele alamazsa, ülkenin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüne zarar verecek gelişmelerin yaşanması işten bile değil. Bu durum Irak’ı yeniden bölünme senaryolarının eşiğine getirebilir. 

[email protected]