ABD'nin pandemi başarısızlığı özgüveniyle alakalı

Röportaj: Hale Kaplan
26.09.2020

Gürkan Kumbaroğlu “Türkiye başlangıçtan itibaren Bilim Kurulu'nun yönlendirmesiyle gerekli tedbirleri zamanında alırken ABD'de zenginlik ve süper güç olmaktan kaynaklanan aşırı özgüven oluştu, bilgi akışında ve tedbirlerin alınmasında gecikmeler yaşandı. Bilim Kurulu destekli yönetimi, pozitif enerjimizi birlik ve beraberlik içinde tüm alanlara taşıyabilirsek büyük bir sinerji yaratabileceğimizi düşünüyorum.”


ABD'nin pandemi başarısızlığı özgüveniyle alakalı

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Enerji Politikaları Araştırma Merkezi’nin Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu pandemi döneminin başlangıcında ABD’de olduğu dönemdeki izlenimlerini kitaplaştırdı. ‘Pandemide Amerika ve George Floyd’ isimli kitap, hem vaka hem ölüm sayılarında ipi göğüsleyen süper gücün adeta üçüncü dünya ülkesine dönüşümünün belgeseli gibi. Aynı dönemde George Floyd olayı ve ırkçılık karşıtı gösterilere de sahne olan ülkede yaklaşan seçimlerin sonucu, şüphesiz bu iki önemli sürecin yönetiminden etkilenecek.

Haziran 2019’da Çin’den döndüğünüzde ağır bir grip geçiriyorsunuz.. Bu Türkiye’deki ilk vakalardan çok önce yaşanıyor. Tahminlerden daha önce mi yaygınlaşmıştı aslında virüs sizce Çin’de ve bağlantılı ülkelerde?

Evet, bence bu virüs tahminlerden önce yayılmaya başladı. Hayatımda çok grip geçirdim ama Haziran 2019’da Çin dönüşü yaşadığım farklı birşeydi. Ateş, öksürük ve burun akıntısından oluşan klasik grip belirtilerinin yanısıra nefes darlığı ve solunum güçlüğü. Daha hastalığın başlangıcında grip belirtilerinden hemen sonra nefes darlığı yaşamaya başladım. Hastaneye gittim, doktor akciğerlerinize inmiş dedi zatürre teşhisi ile hastanede oksijen tedavisine aldı ve antibiyotik tedavisi verdi. İki hafta boyunca kullandığım ağır antibiyotiklere rağmen toparlayamamıştım, belirtiler azalmış olmakla birlikte halen devam ediyordu. En kötüsü de nefes alamamak, o dönem öleceğimi düşündüm. Salgının ortaya çıkmasıyla gördüklerimizden sonra yazın ortasında geçirdiğim bu hastalığın influenza virüsü kaynaklı olmadığına, koronavirüs ailesinden geldiğine inanıyorum. Ama kimseye bulaştırmamaya çok özen gösterdim. Hastalık süresince kendimi karantinaya aldım, evden dışarı çıkmadığım gibi aynı evin içinde kendi ailemle bile görüşmedim yaşam alanlarını ayırdık.

‘Virüs sayesinde öğrendiklerimiz’ başlığını açmışsınız kitapta. Bireysel tecrübelerin dışında toplum olarak ya da insanlık olarak en temelde neyi öğrendik?

En temelde kendi kendimize yetmeyi, hayatı eve sığdırmayı öğrendik. Sadece kişisel hayatı değil, iş hayatını ve okulu da eve sığdırmayı öğrendik. Kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılamayı öğrendik. Bununla birlikte manevi ve kültürel değerlerin birey ve toplum üzerindeki etkisini, sosyal dayanışmanın önemini öğrendik. Gelişmişliğin, zenginliğin sağlık için bir güvence olamayacağını öğrendik. Arkadaşlarla buluşup konuşmanın, insanların yanında korkusuzuca nefes alabilmenin kıymetini öğrendik

Pandemi sürecinin başlangıcında ABD’deydiniz. Yasaklar, can kayıpları, ırkçılık karşıtı gösteriler, yağmalar... Haberlerde izleyince süper gücün bir üçüncü dünya ülkesine dönüştüğü izlenimi oluşuyordu. İçeriden nasıl analiz ediliyordu durum?

ABD’deki durumun vahameti içeriden yapılan analizlerin hepsinde gündeme geliyordu. Süper gücün pandemiye yenik düşmesi, üçüncü dünya ülkesine dönüşmesi herkesin yaşadığı bir gerçekti. Sonuçta bunu örtbas etmenin imkanı yoktu. Ancak bu noktaya gelinmesindeki sorumluluk ve sürecin yönetimiyle ilgili analizlerde medya ikiye bölünmüştü. Televizyonda bir tarafta iktidar yanlısı Fox TV hükümetin uygulamalarına övgü yağdırırken, diğer tarafta iktidar karşıtı CNN’de ağır eleştiriler yöneltiliyordu. Objektif bir tablo çizebilmek için her iki tarafın da analizlerini dinlemek gerekiyordu. Örneğin et işleme tesilerinde çalışan işçilerde virüs yaygınlaşıp tesisler kapanmaya başlayınca Başkanlık Emri ile et işleme tesisleri hayati önem taşıyan ve üretimi durdurulmayacak işler kapsamına alındı, işyerinde virüs kapanlara yargı yolunun kapanmasına yönelik kararlar alındı. Bunu Fox TV’de izlediğinizde hükümetin müthiş kriz yönetimi olarak sunuluyordu, CNN’de ise işçilerin ölüm fermanını imzalayan bir yönetim olarak ortaya konuluyordu. Hükümet yanlısı medya hastaneden iyileşerek çıkan insanlarla röportaj yaparken hükümet karşıtı medya hastanede yer bulamayıp ölenlerin aileleriyle, yetersiz imkanlar nedeniyle hastaları ölüme terk etmek zorunda kalan doktorlarla görüşüyordu. Sonuçta hükümet yanlısı medyadan ve hükümet karşıtı medyadan biribirini tamamlayıcı önemli bilgiler geliyordu. Mesela Amerikan Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü’nün başında ve CNN’in başanalisti konumunda hergün hükümet karşıtı değerlendirmelerde bulunan Dr. Anthony Fauci’nin Ocak ayında koronavirüsün Amerika’yı etkilemeyeceğine yönelik açıklaması Fox TV’de öne çıkarılıyordu. Mesela 30 Ocak’ta Başkan Trump Çin’le olan tüm uçuşları durdurduğunda Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin bunu ırkçılıkla özdeşleştiren yoğun eleştirisi ilk zamanlar hükümet karşıtı medyada yer alırken tüm dünyada uçuşlar durduğunda hükümet yanlısı medyanın gündeminde oluyordu. Kitabımdaki değerlendirmelerimin objektif olması için medyada her iki tarafın analizlerini de yakından takip ettim, yaşadıklarımla sentezledim.

Türkiye’yi nasıl gözlemliyordunuz peki?

Türkiye’de marketlerde raflar boşalmamıştı, yağma yoktu, hastanelerde yer ve ilaç bulunabiliyor, insanlar tedavi olabiliyordu. En temel fiziksel ve güvenlik ihtiyaçları yönüyle bir sorun bulunmuyordu. Pandemi süreci Bilim Kurulu aracılığı ile bilimsel değerlendirmeler temelinde yönetiliyordu. Türkiye özellikle sağlık sektöründe vatandaşlarına sunduğu imkanlar, sağlık çalışanlarının bilgi düzeyi ve özverili çalışmaları ile dikkat çekiyordu. Üstelik tedavi ve bakım masraflarını tümüyle devlet karşılıyordu. Türkiye’nin yurtdışında hastalanan vatandaşlarını ambulans uçakla yurda getirip tedavi etmesi, ABD dahil dünyanın dört bir yanına tıbbi yardım göndermesi, inanılmaz kısa bir sürede yerli solunum cihazı üretmesi ile herkesin dikkatini çekiyordu. Amerika’da yaşadığım endişe dolu dönemde Türk olmanın gururunu hissediyor, bundan büyük mutluluk duyuyordum.

Türkiye’nin başarısı, ABD’nin başarısızlığı bize ne söyler?

Türkiye başlangıçtan itibaren Bilim Kurulu’nun yönlendirmesiyle gerekli tedbirleri zamanında alırken ABD’de zenginlik ve süper güç olmaktan kaynaklanan aşırı özgüven oluştu, bilgi akışında ve tedbirlerin alınmasında gecikmeler yaşandı. Bilim Kurulu destekli yönetimi, pozitif enerjimizi birlik ve beraberlik içinde tüm alanlara taşıyabilirsek büyük bir sinerji yaratabileceğimizi düşünüyorum.

Irkçılık tartışmaları ve gösterileri Floyd olayıyla sınırlı kalmadı. Akabinde yaşanan birkaç olay da konuyu alevlendirmeye devam ediyor. ABD için ırkçılık ile yüzleşme elbette müstakil bir olayın neticesinde değil. Peki neden şimdi?

Amerikanın salgın hastalıkta kötü bir sınav vermesi ülkede sinirleri gerdi. Tablo şöyle: Hastanelerde bırakın siyahi olmayı, beyaz tenli ve en iyisinden sağlık sigortası olan insanlara yer kalmamış durumda. Marketlerde raflar boşalmış durumda, temel gıda ve ihtiyaç malzemeleri yok. Paranın önemi kalmamış, servet de dökseniz bir paket makarna alamazsınız, bir tuvalet kağıdı alamazsınız, bir damla alkol alamazsınız. Kaynaklar bu denli yetersiz kalınca, insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz olunca kıt kaynakların paylaşım mücadelesi ortaya çıktı, ırkçılıkta dışavurum yaşandı. Zamanlamayı buna bağlıyorum.

Pandemi sürece ne derecede etki etti sizce?

Başkent Washington’da ulaşımın belkemiği olan metro pandemi nedeniyle tamamen durdurulmuştu, toplutaşıma yok denecek kadar azdı. Hastalık tehlikesi nedeniyle insanların birararaya gelmesi mümkün değildi, sosyal mesafe gereksinimi vardı. Bütün bunlara rağmen ırkçılık karşıtı protesto gösterileri aldı başını yürüdü. Protestoya katılmayanlar da karton üstüne slogan yazıp belli saatlerde evlerinin önüne çıkıyordu. Pandemi ırkçılıkta dışavuruma neden olurken aynı zamanda ırkçılığa karşı da bir dışavurum için uygun ortam sağladı. İşyerleri kapalı olan insanların sokaklara dökülmesi daha kolay oldu.

Bu mühim bir gündem ama bu da sönümlenip gider mi diye akla gelmiyor değil. Fakat bir değişim beklentisi var. Sizce nasıl bir değişime gebe olması muhtemel?

Özellikle polis teşkilatında ve yargıda ırkçılığa prim veren düşüncelere ve uygulamalara bundan sonra nasıl bakılacağı, ne ceza verileceği önemli. Sadece Amerika değil, Avrupa’da da değişim ihtiyacı var. Nitekim George Floyd olayından sonra en büyük gösteriler Paris’de düzenlendi. Öğrendik ki orada da bir başka George Floyd vakası Adama Traore’nin ölümüyle yaşanmış. Bugün Almanya’dan halen ırkçı saldırı haberleri geliyor. İnsanlık için yüzkarası olan ırkçılık ulusal bazda önlenemiyorsa buna karşı uluslararası toplum nezdinde girişim yürütmek gerekir.

ABD seçimlere ırkçılık ve pandemi sıkıntısı içerisinde giriyor. Sandıktan çıkacak sonuca etki edeceğini düşünüyor musunuz?

Irkçılık ve pandemi sürecinin yönetimine ilişkin algı şüphesiz sonuca etki edecek zira seçim sonuçlarında parti tabanından gelen kemikleşmiş oyların dışında bağımsızların oyları belirleyici oluyor. Başkan Trump ve Joe Biden’ın 29 Eylül’de yapılacak canlı yayın tartışmasına da ırkçılık ve pandemi damgasını vuracak. Bu tartışmada hangi adayın söyleminin ikna edici olduğuna bağlı olarak seçim sonucuna yönelik tahmin yürütmek mümkün.

Dünya pandemi ile mücadele ederken Doğu Akdeniz, sizin uzmanlık alanınız olan enerji merkezinde büyük bir çekişmeye sahne oluyor. Ab Liderler Zirvesi çıkacak sonucun sorunun çözümüne bir katkısı olacağını düşünüyor musunuz?

AB Liderler Zirvesi’nin arka planında Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yoğun diplomasi ve lobi faaliyeti yürüttüğünü görüyoruz. Buna rağmen son dönemde AB içinden Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’e yönelik agresif ve haksız girişimlerini eleştiren Türkiye’ye yönelik ılımlı mesajlar da gelmeye başladı. Türkiye zirve öncesi diplomasi ve lobi çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürürse Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı yaptırım kararı çıkartması mümkün olmaz. Hatta sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir müzakere süreci de başlayabilir. Adil bir müzakere için önemli olan Yunanistan’ın taleplerine karşılık Türkiye’nin de taleplerini ortaya koymasıdır.

Türkiye’nin hangi aktörler ile yapacağı diplomatik girişimler olumlu sonuçlar doğurur?

Bütün AB ülkeleri ile diplomatik girişimler olabilecek en yoğun şekilde sürdürülmeli. Ülkemizdeki yetkili makamların eşgüdüm ve koordinasyon içerisinde, AB ülkesindeki her Büyükelçimizin ve her Başkonsolosumuzun şu dönemde ben bugün Doğu Akdeniz için ne yaptım diye düşünmesi ve tezlerimizi yabancı aktörleri ikna edecek şekilde anlatması gerekir. Çünkü bugün Doğu Akdeniz’de bir savaşın eşiğindeyiz. Tıkanıklığı savaş çıkmadan çözmenin tek yolu diplomasi. Bunun için de ilgili tüm kurumlarımızla birlikte yetkin ve etkin diplomatlarımızın gece gündüz aralıksız çalışması lazım.