ABD’nin UNRWA kararı ve Filistin meselesi

Said Elhaj / Yazar
13.10.2018

Filistin meselesi herkesin sorumluluğu ve imtihanı olmaya devam ediyor. Ve herkes için, zaman konuşma ve kınama zamanı değil, duruş, söylem, icraat ve aksiyon desteği ispatlama zamanıdır.


ABD’nin UNRWA kararı ve Filistin meselesi

ABD Başkanı Filistin meselesini tasfiye etmek için adeta zaman ile yarışıyor. Öyle ki, ABD başkanlarının 1995’ten beri olan geleneğini bozarak ülkesinin elçiliğini ‘İsrail’in başkenti olarak tanıdıkları Kudüs’e taşıma kararından hemen sonra, geçen hafta ülkesinin ‘UNRWA’ ajansına yaptığı mali katkıyı durdurma kararı aldı.

UNRWA, Filistin işgalinden sonra kurulan ve faaliyete 1950’de başlayan BM Yakın Doğu’daki Filistinli mülteciler için Yardım ve Bayındırlık Ajansı, uluslararası arenada hep korunmuştur ve Filistinli mülteciler için nihai çözüm bulana kadar etkinliklerine devam etmesi üzerine uzlaşılmış bir kurumdur. O nedenle ajansın iki boyutlu önemi bulunmakta: Biri sağlık ve eğitim gibi sunduğu hizmetler ile alakalı ekonomik/mali boyut. İkincisi ise Filistin meselesinin -geleceğiyle de alakalı olan- tarihi, kökleri ve gerçeklerine şahit olması dolayısıyla siyasi boyut.

Tarihine baktığımız zaman, UNRWA’nın en büyük destekçileri, Filistin meselesindeki duruşları ve çözüm ile ilgili görüşlerine rağmen, ABD ve AB olmuştur. 2017 rakamlarına göre ajansın yıllık bütçesi 1 milyar 121 milyon dolar olup, ilk 10 destekleyicisi listesinde ilk sırayı 364 milyon dolar (bütçenin yüzde 32’si) ile ABD almıştır. Hemen arkasında ikinci sırada 142 dolar ile AB, sonra da sırayla Almanya, İngiltere, İsveç, Suudi Arabistan, Japonya, İsviçre, Norveç ve Hollanda geliyor. 

Kademeli düşüş

Bunun sebebi de çeşitli ülkelerde ve Filistin’in içinde 5 milyon mülteciye hizmet veren bu ajansın çökmesi ya da kapatılması halinde ortaya çıkacak vahim sonuçlardan sakınmaktır. Buna rağmen de son yıllarda ajansın finansmanında ve dolayısıyla performansı ve hizmetlerinde planlı, sürekli ve kademeli bir düşüş gözlenmektedir. Buna paralel olarak ve benzer derecede, siyasi denklemde, ‘BM 194 numaralı karara göre mültecilerin dönme hakkı’ terimi kullanılmayıp, yerine dönme hakkının bilerek iptal sinyalleri taşıyan ‘mülteciler için adil çözüm’ ve hemen sonrasında ‘anlaşılmış bir çözüm’ terimleri kullanılmaktadır. Bunlar bile her zaman değişmeye ve çıta olarak alçalmaya açık terimlerdir.  

ABD yönetiminin, Filistin meselesinin en önemli ve en hassas konularını bitirerek ya da kapatarak ‘masadan kaldırmak’ ile işgal devletinin çıkar ve hedefleri doğrultusunda siyaset ürettiğini söylemek mümkün. Bu, elçiliği Kudüs’e taşıma kararında olmuştu, şimdi de UNRWA ile alakalı oluyor. Dolayısıyla, ABD’nin bu adımını Filistin meselesinin tasfiyesini amaçlayan ve medyada ‘Asrın Anlaşması’ olarak bilinen planın bir parçası olarak değerlendirmek gerekir.

Dönme hakkı

Bu bağlamda ABD, artık ‘iki devletli çözüm’ yerine Kudüssüz, mültecilerin topraklarına dönemediği, hatta devletsiz İsrailli bir çözüm sunuyor ve destekliyor. Ve böylece Filistin meselesini işgal ile alakalı siyasi bir dava olmaktan çıkarıp, tek tek ele alınan insani dosyalar veya detaylardan ibaret bir hale getirmek istiyor.    

Bazen unutulan ya da yanlış anlaşılan bir meselenin altını çizmek ve önemini vurgulamak gerekir. Mülteciler, meselenin sadece bir ‘dosyası’ ya da ‘nihai çözüm’ konularının ancak bir tanesi değildir. Özünde, Filistin meselesi işgal edilmiş topraklar ve göçe zorlanmış ya da yerlerinden edilmiş mültecilerden ibarettir. Dolayısıyla, nicelik değil de nitelik olarak değerlendirildiğinde, mülteciler konusu Filistin meselesinin yarısıdır ve topraklarına dönme haklarını silmek ya da inkâr etmek meselenin tarihi sebepleri ve köklerinin yarısını silmek demektir ve Filistinlilerin bugününe ve geleceğine çok vahim etkilere neden olacaktır.

Malum, yıllardır Filistinli mültecilerin dönme hakkının önüne geçmek için şu anda yaşadıkları yerlerde vatandaşlık vererek kalıcı kılmak amacıyla Amerikalı ve uluslararası bir sürü plan öne sürülmüştür ve pazarlanmıştır, Trump’ın son kararı bu planların bir parçasıdır. Özetle, tıpkı UNRWA ajansı gibi, ABD yönetiminin kararı da iki boyutludur. İlki ajansın görevini yerine getirme imkanlarını kısıtlayan ekonomik bir boyut. Diğeri ise siyasi ki mültecinin tanımını değiştirip onu sadece Filistin’den çıkan kişinin kendisiyle sınırlı tutan, çocukları ve torunlarını bu tarifin dışında tutan ve çok yakında bu dosyanın kapatılmasını hedefleyen bir tanımdır. 

 Filistinlilerin yapması gerekenler var. Arap ve Müslüman dünyasının (hatta uluslararası camianın) da sorumluluğu var… Filistinlilerin, ‘milliyetçilik kanunu’ ve ‘Yahudi devlet’ kanunu ile taçlandırılan ve ABD’nin son kararları ile uyum içinde meydana gelen Siyonist projenin yeni aşaması ile karşı karşıya olduklarını anlamaları ve ona göre davranmaları gerekir. Halen, İsrail hükümetinin bitirdiği ve unuttuğu Oslo anlaşması gereği davranmak, güvenlik işbirliği ve ufuksuz müzakerelerde ısrar etmek, Filistinlileri daha çok zayıflatır ve istemli ya da istemsiz Filistin meselesini tasfiyeyi planlayanların ekmeğine yağ sürer.

Ne yapılmalı?

Filistinlilerin ilk ve en önemli yapmaları gereken, vakit kaybetmeden sağlam bir iç uzlaşıya gidip bütün Filistinlilerin katıldığı ve desteklediği kapsamlı bir mücadele projesini başlatmaktır. Diğer yandan, Arap ve Müslüman ülkelerin, hatta Avrupa Birliği gibi başka tarafların da, siyasi ve ekonomik boyutları ile Trump’ın kararına karşı durmaları gerekir. Bu ülkeler ABD’nin kararının bıraktığı borcu kapatmaları (ki hatırı sayılır bir miktar değil), dahası UNRWA’nın bütün yükümlüğünü ve hizmetlerini yerine getirebilmesi için son senelerde azaltılan bütçesini eski haline getirmesi için daha fazla katkıda bulunmalı.

Daha önemlisi de Mültecinin asıl tanımını teyit edip, başta kendi topraklarına dönme hakkı olmak üzere mültecilerin bütün haklarını tanımalı ve desteklemeliler. Arap ve Müslüman dünyasının güvenirliliği ve etkinliği ciddi bir sınavdan geçiyor. Öyle ki, ABD’nin Filistin meselesini tasfiye ve bölgeyi karıştırma adımlarına karşı açık, ciddi bir şekilde ve fiilen durduklarını ispat etmek ile yükümlüdür. Artık, siyasi hukuki ve ekonomik boyutları ile UNRWA ajansı asıl görevi olan Filistinli mültecilere yardım ve kalkınma yerine, ABD yönetiminin Filistinlilere baskı kurma aleti olarak kalmamalıdır. Ajansın en çok finanse eden ülkelerin Arap ve Müslüman ülkeler olmaması da artık kabul edilebilir bir şey değildir.

2017 yılında, ilk 10 destekleyen ülkeler listesinde altıncı sırada olan Suudi Arabistan’ın dışında bir ülke bulunmamıştır, ki o da ancak 52 milyon dolar vermiştir. Türkiye ise, Filistin meselesindeki söylemi ve duruşu ile kıyaslanamayacak şekilde 6.7 milyon dolar, katar da sadece 1 milyon dolar ile yetinmiştir. Endonezya, Malezya ve Pakistan gibi büyük Müslüman ülkeler ise sıfır çekmiştir. Türkiye’nin hem duruşu ve söylemi ile uyumlu, hem İİT dönem başkanlığı sorumluluğuna uygun, hem de bölgedeki ağırlığı ve rolüne layık olacak ekstra adımlar atması mümkün ve gerekir. Arabuluculuk tecrübesi ile fark yaratacak bir çaba harcayabilir. Gazze’nin ablukasını kaldırmak için daha fazla emek sarf etmeli, oradaki insani durumun iyileştirilmesi için elinden geleni yapmalıdır.

Halk ve sivil toplum nezdinde, Filistin’e karşı olan büyük sempati, dayanışma ve etkinliklerin çıtasını bir üst seviyeye çıkarıp, İsrail’i akademi ve ekonomi başta olmak üzere her alanda boykot etmek çok yerinde bir karar olacaktır. Filistin meselesi herkesin sorumluluğu ve imtihanı olmaya devam ediyor. Ve herkes için, zaman konuşma ve kınama zamanı değil, duruş, söylem, icraat ve aksiyon desteği ispatlama zamanıdır.