ABD'nin yeni Ortadoğu yaklaşımı: Gelenekler ve gelecek

Prof. Dr. Ramazan Erdağ/ Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
1.06.2025

İkinci Trump döneminde ABD yönetiminin Ortadoğu politikalarında İsrail ve özel olarak Netanyahu yönetiminin ağırlığının giderek azaldığı söylenebilir. Suriye başta olmak üzere ABD'nin bölge politikalarında Türkiye'nin öne çıktığı bir yaklaşım farkedilmektedir. Trump'ın ticarete odaklı tavrının da etkili olduğu bu yaklaşımın sürdürülebilirliği konusunda ise temkinli tutum elzemdir.


ABD'nin yeni Ortadoğu yaklaşımı: Gelenekler ve gelecek

Prof. Dr. Ramazan Erdağ/ Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Donald Trump ABD'de ikinci başkanlık dönemine başlamadan önce savaşları bitireceği söylemi merak konusu olmuştu. Öncelikle Rusya-Ukrayna savaşını bir günde bitireceğini açıklaması oldukça iddialı bir söylem idi. Öte yandan İsrail'in Gazze'yi işgalinde Trump'ın göreve başlamasından bir gün önce yürürlüğe girecek şekilde kabul edilen üç aşamalı ateşkes planı diğer bir çözüm adımı idi. Ancak Trump'ın göreve başlaması ile birlikte her iki konuda da beklenen olmadı. Rusya-Ukrayna savaşının seyri değiştiği gibi, Netanyahu yönetimi ateşkesin birinci aşamasında mutabakatı bozarak Gazze'nin topyekûn ilhakı için işgali daha da genişletti. Bu dönemde Trump'ın Ortadoğu politikasında Netanyahu yönetimine verilen koşulsuz şartsız destek ve ateşkesi ihlali birçok ülke tarafından eleştirilse de Trump Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırlayarak destek tutumunu sürdürdü. Trump'ın eleştirilere konu olan bir diğer adımı ise Gazze'nin ABD tarafından devralınıp otel inşa edeceğini açıklaması ve buna ilişkin video yayınlaması oldu. Göreve başladıktan çok kısa bir süre sonra yaşanan bu gelişmeler Trump'ın, iktidarı döneminde İsrail ve Netanyahu yönetimine karşı geleneği bozmayacağının işaretleri olarak görüldü.

Ortadoğu'da bir diğer önemli gelişme ise şüphesiz Suriye'de yeni bir dönemin başlaması idi. 8 Aralık 2024 sonrası Suriye'de oluşan yeni yönetim ülkede siyasal birlik, istikrar ve güvenlik ortamının oluşması için bölgesel ve uluslararası düzlemde kabul görmeye başladı. Türkiye'nin güçlü bir şekilde destek verdiği Suriye'deki yeni yönetim ve ülkedeki yeni durum ABD'nin Türkiye ile iş birliğini öne çıkardı. Ancak Suriye konusunda Türkiye ile ABD arasındaki bazı görüş ayrılıkları da bu iş birliğinin önündeki engeli teşkil etmekteydi. ABD yönetimi uzun zamandır DEAŞ terör örgütünü gerekçe göstererek PKK terör örgütünün Suriye uzantısı olan PYD/YPG/SDG terör örgütünü destekledi.

Sahadaki gerçekler

Ülkenin sınır güvenliğini tehdit eden Suriye'deki terör yapılanmasına karşı Türkiye Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşmasının 51. maddesi kapsamında meşru müdafaa hakkını kullanarak uluslararası hukuka uygun, gerekli ve son derece başarılı terörle mücadele harekatları gerçekleştirerek güney sınırında bir terör koridoru oluşturulması girişimini engelledi. Ancak Suriye'nin kuzey doğusunda PYD/YPG/SDG terör örgütünün mevcudiyeti ve ABD desteği devam etti.

Donald Trump'ın birinci dönemi ile Biden döneminde sürdürülen bu tavır Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir kırılmayı oluşturmaktaydı. Her ne kadar Trump birinci döneminde Suriye'den ABD asker varlığını çekeceğini açıklasa da sahadaki gerçeklikler bunun böyle olmadığını gösterdi. Dolayısıyla Suriye'deki yeni yönetimin önündeki en önemli tehditlerden biri PYD/YPG/SDG terör örgütünün ülkenin kuzey doğusundaki varlığı, diğeri ise İsrail'in Suriye'deki Golan işgali idi. Suriye'deki yeni dönemde İsrail söz konusu işgali daha da genişletecek adımlar atmaya çalıştı ve ayrıca Suriye hava sahasını ihlal ederek ülkenin birçok bölgesine saldırı gerçekleştirdi. Trump'ın ikinci başkanlık döneminin başlangıcından önce gerçekleşen Suriye'deki yönetim değişikliği ve Türkiye'nin Suriye'nin güvenlik ve istikrarına sağladığı katkı Trump'ın yeni döneme bakış açısını şekillendiren unsurlardan biri oldu. Her ne kadar Trump'ın inişli-çıkışlı söylem ve eylemleri olsa da Suriye konusunda Türkiye'nin rolü ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü liderliğine olan vurgusu ön plandaydı.

Trump'ın Suriye konusundaki tutumu ve yeni yönetimle kuracağı ilişki Ortadoğu siyaseti açısında da önem teşkil etmekteydi. Trump yönetimi tedrici olarak Suriye yeni yönetimi ile ilişki kurmaya başladı. Öncelikle yeni yönetimin lideri Ahmed Şara'nın başına koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü kaldırıldı. Türkiye, Fransa, İngiltere ve Almanya'nın Şam'daki yeni yönetimle temas kurmasının ardından ABD yönetimi de heyet göndererek ilk teması sağlamış oldu. Bu süreçte de Türkiye'nin Suriye'deki etkinliği ön plandaydı. Öyle ki önce Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Şam'ı ziyaret etti. Türkiye 12 yıl aradan sonra Şam Büyükelçiliğini ve Halep Başkonsolosluğunu tekrar açtı ve bunu diğer ülkelerin benzer adımları takip etti. Suriye'deki yeni dönemde istikrar ve güvenlik ortamının sağlanabilmesi için Türkiye'nin yeni yönetime tavsiye ettiği kapsayıcılık vurgusu da son derece önemli idi. Suriye'de toplumun tüm kesimlerini kapsayan, dışlamayan ve ötekileştirmeyen bu yaklaşım ülkenin ihtiyacı olan bir tavır idi.

İkinci kritik adım

Türkiye, Trump'ın ikinci döneminde Suriye konusunda kritik bir adım daha atarak ABD'nin PYD/YPG/SDG terör örgütüne olan desteğini meşrulaştırma unsurunu da ortadan kaldırmış oldu. DAEŞ terör örgütü ile mücadele ve DEAŞ terör örgütü mensuplarının tutulduğu hapishanelerin kontrolü konusunda Suriye yeni yönetiminin doğrudan inisiyatif üstlenmesi ve Türkiye'nin de bu konuda destek sağlaması önerisi ABD'nin geleneksel tutumunu etkiledi. 2025 yılı Mart ayında yapılan anlaşma ile SDG'nin Suriye'deki yeni yönetime entegre olması hedeflendi. Anlaşma kapsamında SDG'nin kontrolündeki tüm yapıların, sınır kapılarının, havaalanlarının ve petrol/doğalgaz tesislerinin Suriye yeni yönetiminin kontrolüne geçmesi, tüm silahlı unsurların meşru Suriye ordusu çatısı altında birleşmesi öngörülmekteydi. Türkiye bu gelişmeyi önemli bir adım olarak görürken anlaşmanın şartlarının fiilen uygulanmasına dikkat çekti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın bu konuda yakın dönemdeki açıklamalarında ise anlaşmanın şartlarının hayata geçirilmesi konusundaki uyarısı dikkat çekti.

Öte yandan, Trump'ın Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'ı kapsayan Körfez turu ABD'nin Ortadoğu politikasının geleceği açısından önemli işaretler barındırmaktaydı. Bu ziyarette öne çıkan en önemli hususlardan biri şüphesiz söz konusu Körfez ülkelerinin ABD ile yaptığı ticari anlaşmalardı. Ancak ziyaret öncesi, sırası ve sonrasında atılan diğer adımlar bölgenin geleceği açısından önemli idi. Trump'ın ziyareti öncesi ABD yönetimi doğrudan Hamas ile temas kurarak ABD-İsrail vatandaşı bir rehinenin salıverilmesini sağladı. Trump, Riyad ziyaretinde Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile görüşerek liderler düzeyinde ilk teması da gerçekleştirmiş oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan telekonferans yöntemi ile katıldığı görüşmede Trump ABD'nin Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldıracağını duyurdu. Trump ziyaret sonrası yaptığı açıklamada bu kararı İsrail'e sormadan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın isteğiyle aldığını açıkladı.

Bunula birlikte, ABD'nin yeni Ankara Büyükelçisi olarak atanan Tom Barrack aynı zamanda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi olarak görevlendirildi. Bu adım ABD'nin Suriye ve bölge politikalarında Türkiye ile eşgüdüm ve iş birliğineverdiği öneme işaret etmekteydi. Barrack yaptığı açıklamada Sykes-Picot anlaşmasına atıf yaparak batının yüz yıl önceki emperyal adımlarının Suriye ve bölgede dış müdahale ve yabancı yönetimlere kapı aralayarak oluşturduğu istikrarsızlığa dikkat çekmesi, geleneksel batı müdahaleciliğinin yerine bölgesel çözümlere odaklı karşılıklı saygıya dayalı bir anlayışa vurgu yapması, ABD'nin Ortadoğu politikalarındaki parametrelerin değişimine işaret etmektedir. Ancak bu söylemlerin pratikteki karşılıklarını beklemek gerekecektir.

Diğer taraftan, İsrail'in Gazze işgali konusunda da ABD yönetimi farklı olarak bir girişim başlattı. Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff' esir takası ve Gazze Şeridi'nde geçici ateşkesin sağlanması için Hamas ile İsrail'e teklif sundu. Geçmişteki ateşkes anlaşmalarına İsrail'in uymadığı ve ateşkesi ihlal ederek işgali daha da genişletmeye çalıştığı da diğer bir gerçektir. Ancak İkinci Trump döneminde ABD yönetiminin Ortadoğu politikalarında İsrail ve özel olarak Netanyahu yönetiminin ağırlığının giderek azaldığı söylenebilir. Suriye başta olmak üzere ABD'nin bölge politikalarında Türkiye'nin öne çıktığı bir yaklaşım farkedilmektedir. Trump'ın ticarete odaklı tavrının da etkili olduğu bu yaklaşımın sürdürülebilirliği konusunda ise temkinli tutum elzemdir. Neticede Trump'ın yönetim anlayışının en baskın özelliği de öngörülemez olmasıdır.