Abdülhamid’den sonra kimler, neler kaybetti?

Vahdettin İnce / Yazar
25.02.2017

Sıradan insanlar entelektüellerin bin bir türlü ifadelerle dile getirebildikleri hususları basit sembollerle nesilden nesile aktarır. Kürtler de Abdülhamid zamanını ve ondan sonrasını kendileri açısından değerlendirmiş ve Abdülhamid’e “Bavê Kurdan” (Kürtlerin babası) ismini vermişlerdir.


Abdülhamid’den sonra kimler, neler kaybetti?

Herhalde üzerinde en çok konuşulan, yazılıp çizilen, bu yüzden sürekli gündemde olan Osmanlı Sultanı Abdulhamid’dir. Gündemde olmasının sebebi de hiç kuşkusuz Osmanlı tebaası olarak ondan sonra yaşadıklarımızdır. Ondan sonra yaşadıklarımızı onun dönemiyle mukayese ettiğimiz zaman (en azından kahir ekseriyetimiz açısından) karşımıza kesin bir yenilginin, kesin bir hüsranın ve tartışılmaz bir kaybın çıkmasıdır.

Geçenlerde 99.ölüm yıldönümü münasebetiyle yine gündemdeydi Sultan Abdulhamid.Yine her zamanki gibi ondan sonra yaşadığımız kayıplar üzerinden ona yönelik tahassürler dile getirildi. Toprak kayıpları, sonuçsuz kalan projeleri (özellikle projeler bazında Türkiye’ye çağ atlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile benzerlikleri vurgulandı), kaybedilen savaşlar ve bu savaşlardan sonra elden çıkan geniş topraklar konusu işlendi. Türk entelektüeli meşrebine göre Abdulhamid’in kişiliğini “Kızıl Sultan” ya da “Ulu Hakan” şeklinde sembolize etmiş ve bu bağlamda öncekiler ondan sonra kurulan Cumhuriyeti görkemli bir zafer olarak gösterirken ikinciler bugün elde olan toprakların on misli yirmi misli kaybı göstererek mutlak bir hezimete dikkat çekmektedirler. Her halükarda bugün devlet endeksli bakışın, Abdulhamid sonrasının bir kayıplar süreci olduğu noktasına odaklandığı kuşkusuzdur. Bu noktada da Sultan Abdulhamid ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir benzerlik kurulurken Erdoğan’ın yapmak istediği idari, siyasi, askeri ve eğitsel değişikliklerin akamete uğratılması durumunda, Abdulhamid dönemine duyulan özlemin bir benzerinin Erdoğan sonrasında da gündeme geleceği hususuna dikkat çekilmektedir. Halkın genel temayülü Erdoğan’ın Abdulhamid gibi kurtlar sofrasında yalnız bırakılması durumunda bizi mukadder bir hezimetin beklediği yönündedir. Bu yüzden içeride ve dışarıda meydana gelen gelişmeler bağlamında Türkiye’nin daha derli toplu karşı duruş sergilemesi için gündeme gelen sistem değişikliği hayati bir önem arz etmektedir.

Bavê Kurdan

Abdulhamid sonrasının büyük kayıplarla belirginleştiği bir gerçekliktir. Hepimiz, bütün bir Osmanlı tebaası yatıp kalkıp bu kayıpları anlatıyoruz. Herkes, her kesim kendi kaybını merkeze alarak Türkiye’nin nasıl bir rota izlemesi gerektiğini dile getirmektedir. Referanduma sunulacak sistem değişikliği de bu bakımdan önem arz etmektedir.

Eğitimli olanların dışında ben bugüne kadar sıradan bir Kürt’ün Abdulhamid’den başka herhangi bir sultanın adını andığına tanık olmadım. Demek ki Abdulhamid tahtta olduğu sürece Kürtlere kazandırdıklarıyla ve tahttan indirildikten sonra da Kürtlerin yaşadıkları kayıplarla onların zihninde derin bir yer edinmiştir. Sıradan insanlar entelektüellerin bin bir türlü ifadelerle dile getirebildikleri hususları basit sembollerle nesilden nesile aktarırlar. Kürtler de Abdulhamid zamanını ve ondan sonrasını kendileri açısından değerlendirmiş ve Abdulhamid’e “Bavê Kurdan” (Kürtlerin babası) ismini vermişlerdir. Bu, dışarıdan Kürtlere empoze edilmiş, dayatılmış bir isimlendirme değildir, bizzat Kürtlerin kendiliğinden verdikleri bir isimdir ve bu yüzden de son derece önemlidir. Kürtlerin Abdulhamid’den sonra yaşadıkları kayıpları göz önünde bulundurmak meseleyi anlamamızı kolaylaştırır.

Rahmetli dedem bir Hamidiye askeriydi. Her fırsatta bununla övünürdü. İran sınırından başlayarak Malazgirt’e kadar Van Gölü’nün kuzeyine yerleşmiş Hayderan aşiretinden Hüseyin Paşa liderliğinde bir Hamidiye Alayı kurulmuştu ve dedem de bu alayın askeriydi. Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslarla, Ermenilerle yaşanan savaşlarda görev almıştı. Ben ondan duymuştum. O da muhtemelen Hüseyin Paşa’dan dinlemişti. Hamidiye Alaylarının kuruluş hikayesini. Sultan, gelişmeleri ve varacağı noktaları önceden gören biri olarak Anadolu coğrafyasının geleceğimizin ana rahmi işlevini göreceğini fark etmişti. Anadolu açısından uzak yakın çevrenin kopmasının mukadder olduğunu, mevcut imkanlara bakılınca Kürtlerin ve Türklerin Anadolu’yu elde tutabileceklerini, en azından gelecekteki atılıma beşiklik edebileceklerini anlamıştı. Bu amaçla önce İstanbul, Diyarbekir gibi yerlerde “Kürdistan Teali Cemiyeti”, “Kürt Teavun Cemiyeti” gibi derneklerin kurulmasını teşvik eder. Ardından Urfa’dan, Van’a, Kars’a kadar büyük Kürt aşiretlerinin reislerini Yıldız Sarayı’nda toplar ve topraklarını savunmak için Hamidiye Alaylarını oluşturmalarını söyler. Onlara mealen şöyle der: “Yakın bir gelecekte düveli muazzama üstümüze gelecekler. Bu ölüm kalım mücadelesinde Ceddim Yavuzdan beri sizi savunmak üzere verdiğimiz ahdi tutma imkanımız olmayabilir. Kürdistan’ı Ermenistan yapmak emelleri vardır. Sizi eğitip silah vereceğiz. Topraklarınızı koruyun…” Böylece Hamidiye Alayları kurulur ve bu sayede Kürtler topraklarını savunurlar ve Kurtuluş savaşı ile birlikte oluşan ittifakı temellendirirler.

Ama Kürtler açısından “Abdulhamid sonrası kayıplar süreci” Cihan Harbi’nden sonra kurulan yeni devletle birlikte başlar. Abdulhamid sonrası kayıpları Kürtler, Cumhuriyetle birlikte fark ederler. Sanıldığı gibi Kürtlerin kaybı toprakla ilgili değildir, ondan daha derin bir kayıptır Kürtlerinki. Kimlik. Cumhuriyetle birlikte Kürtler bir kimliklerinin olmadığını fark ederler. Bu yüzden kendilerine güçlü bir kimlik sahibi olduklarını hissettiren Sultan Hamid’i “Bavê Kurdan” diye tahassürle zihinlerine nakşederler.

Türkiye’nin geneli ondan sonra kaybettiği toprağı göz önünde bulundurarak Abdulhamid’i anarken Kürtler ondan sonra kaybettikleri kimliklerini düşünerek onu anmaktadırlar.

Referandum ve Kürtler

Abdulhamid’den geriye doğru Osmanlı tarihini incelediğimiz zaman devletin güçlü ve özgüvenli olduğu dönemlerde Kürtlerin de güçlü ve özgüvenli oldukları görülür. Kürt kimliği her türlü özgürlüğe sahip olarak gelişmiş, güçlenmiştir. Kürt edebiyatının şaheserleri bu dönemlerde ortaya çıkmışlardır. İdari olarak Kürtler prenslik diyebileceğimiz Mîrliklere sahiptiler. Kısacası bir kimlikleri vardı ve bu imkanı kendilerine sağlayan devleti de baba gibi görüyorlardı. Bir ölüm kalım mücadelesinde dahi bu vefayı gösteren Sultanı ise bizzat bu isimle taltif etmişlerdi.

Cumhuriyet tarihi boyunca yetim kalan Kürtler doksan sene boyunca kimliklerini aradılar, yaşadıklarını kanıtlamaya çalıştılar. Bugün referandum süreci bağlamında yepyeni bir tarihsel eşiğe adım atmak üzereyiz. Kürt kimliği kavramının altını tamamen dolduracak bir durum söz konuş değilse de Cumhuriyet tarihi boyunca bu bağlamda atılan en radikal adımlar Erdoğan liderliğindeki Ak Parti iktidarı döneminde atılmıştır. Yani yepyeni bir süreç başlamıştır. En azından Kürtler kimliklerini kanıtlamak gibi akıllara ziyan bir süreci geride bırakmışlardır. Ve yine Kürtler uzun tarihleri boyunca devletin güçlü ve özgüvenli olduğu dönemlerde kimliklerinin gelişme imkanı bulduğunu tecrübe etmişlerdir. Bu referandum derli toplu ve güçlü bir devletin kapısını açacak bir değişiklik öngörmektedir. Kürtlerin “evet” demesi kimliklerini özgüvenle koruyacakları bir ortama girilmesini kolaylaştırıcı etki gösterecektir.

Abdulhamid’den sonraki yüz sene boyunca kaybettiğimiz kimliğimizin peşinden koştuk. Bugünden sonra kimliğimizi pekiştirecek adımları desteklememiz kaçınılmazdır. Aksi takdirde bir yüz sene daha bu kimliğin peşinden koşacak mecalimiz kalmayabilir.

[email protected]