Acı üzerine kurulan endüstri

Murat Güzel
13.06.2025

Finkelstein antisemitist yaftası takılamayacak biri, çünkü hem Yahudi hem de anne ve babası Nazi kamplarında yaşamış ve oralardan canlı çıkmışlar. İsrail'e karşı çıkışının temelinde de bu var: Anne babasının yaşadıklarının çok daha fazlası bizatihi Filistinlilere yaşatılıyor.


Acı üzerine kurulan endüstri

Murat Güzel

Herhangi bir adalet mefhumuna sığmadan ve mer'i uluslararası hukuk açısından da herhangi bir meşruiyeti bulunmadan Ekim 2023'ten beri Gazze'de süregelen İsrail şiddeti ve soykırımının kendisine yöneltilen eleştirileri saptırmak için sık sık başvurduğu söylemlerden ilkidir Holokost. Hatta bu söylem aracılığıyla sadece Almanya'nın değil, birçok Almanya'ya benzer ülkenin de bir nevi rehin alındığı düşünülebilir.

İkinci Dünya Savaşı esnasında Nazi Almanya'sında vuku bulan Yahudi katliamlarını adlandırmak için kullanılan Holokost özellikle 1967 sonrasında ideolojik bir tür silaha döndürüldü ve İsrail'in Holokost kurbanlarının kurduğu devlet imajı oluşturuldu. Holokost söyleminin Nazi Holokostunun ideolojik bir yansıması olduğunu ileri sürdüğü ve Türkçeye Holokost Endüstrisi: Yahudi Acılarının İstismarı adıyla çevrilmiş kitabında Norman G. Finkelstein bu söylemin merkezindeki dogmaların hatırı sayılır ölçüde politik ve sınıfsal çıkarları muhafaza ettiğini de söylüyor. Holokost söyleminin vazgeçilmez bir ideolojik silah olduğunu vurgulayan Finkelstein bu silahın kullanılmasıyla insan hakları geçmişi son derece korkunç olan İsrail'in kendisini "kurban devlet" olarak lanse ettiğini, ABD'deki en başarılı etnik grubu olan Yahudilerin de aynı sahte kurban statüsünden faydalandığını belirtiyor. Finkelstein'a göre bu sahte kurbanlık statüsü hem hatırı sayılı zenginliklere yol açıyor hem de eleştirilere karşı bir dokunulmazlık kazandırıyor. Fakat bu dokunulmazlıktan faydalananların ahlaki yozlaşmadan kaçmaları mümkün olmuyor.

Paha biçilmez bir koz

İsrail'in 1948'de kurulmasından Altı Gün Savaşları'nın yaşandığı 1967 Haziran'ına dek Amerikan Yahudi elitlerinin gündeminde Nazi Holokost'unun olmadığı tespitini yapan Norman Finkelstein, savaştan sonra Holokost'un Amerikan Yahudilerinin hayatlarının bir parçasına dönüştüğünü ifade ediyor ve şunları ekliyor: "Amerikan Yahudiliği Haziran Savaşı'ndan sonra Nazi Holokost'unu istismar etmeye başladı. Holokost, ...ideolojik olarak bir kez biçimlendirildikten sonra, İsrail'e yönelik eleştirileri saptırmak için mükemmel bir silah olduğunu kanıtladı... Burada vurgulanması gereken Holokost'un Amerikan Yahudi elitleri için de İsrail'le aynı işlevi gördüğüdür: Yüksek bahisli bir iktidar oyununda paha biçilmez bir koz."

Finkelstein'ın işsiz kalması, sürgün hayatı yaşaması ve Filistin'e girişinin yasaklanması gibi birçok meseleye yol açan kitabında başta ABD olmak üzere hemen tüm Batı ülkelerinin İsrail'e açık destek vermesi ve İsrail sorununun halihazırdaki politik iklimden bağımsız bir şekilde Nazi Holokost'uyla yorumlanmasının üretilen Holokost ideolojisi sayesinde olduğunun altını çizen Finkelstein oluşturulan bu suni konsensusa muhalif herkesin antisemitist olarak yaftalandığını da belirtiyor. Üretilen bu söylemle Yahudilere mutlak bir masumluk atfediliyor, İsrail ve Amerikan Yahudiliği de meşru eleştirilerden korunuyor. Holokost söylemiyle Yahudilerin çektiği çilelerin benzersiz, çünkü Yahudilerin benzersiz kılınmaya çalışıldığı dogmatik ortamda entelektüel bir terör de estiriliyor.

Finkelstein antisemitist yaftası takılamayacak biri, çünkü hem Yahudi hem de anne ve babası Nazi kamplarında yaşamış ve oralardan canlı çıkmışlar. İsrail'e karşı çıkışının temelinde de bu var: Anne babasının yaşadıklarının çok daha fazlası bizatihi Filistinlilere yaşatılıyor. Kendilerini savunmaktan bir şekilde aciz bırakılmış insanlara efelenmek belki de ABD'de yoğunlaşan Siyonist elitizmin en önemli göstergesi.

Holokost Endüstrisi: Yahudi Acılarının İstismarı

Norman G. Finkelstein

çev. Utku Umut Bulsun

Kutadgu, 2024

Misyonerler eliyle Osmanlı'ya kültürel müdahale

19. yüzyılda Osmanlı coğrafyasına yayılan ABD'li misyonerlerin bu devletin Osmanlı'ya dönük ilk büyük dış politika hamlesi olduğu söylenebilir. Bu misyonerler eliyle gelişen azınlık milliyetçiliği ve derin bir kültürel müdahale Osmanlı toplumunun damarlarına nüfuz eder ve hatta bu müdahalenin etkileri hâlâ sürmektedir. İsmail Köse'nin uzun yıllar alan arşiv taramaları, gazete incelemeleri ve saha araştırmalarına dayandırdığı kitabı, Amerikan misyonerlerinin Osmanlı'daki faaliyetlerini misyoner raporları ve dönemin Osmanlı kayıtları ışığında inceliyor. Köse, misyonerliğin arkasındaki ideolojik kodları çözümlerken, aynı zamanda Osmanlı devletinin son dönemindeki kültürel, toplumsal ve siyasî kırılmalarına da ışık tutuyor.

Davetsiz Misafirler: Osmanlı Çökerken Amerikan Misyonerleri

İsmail Köse

Kronik, 2025

Dinin dünya kurucu mahiyetinin sosyolojik tasviri

Din sosyolojisi disiplininde en önde gelen isimlerden olan Prof. Dr. Peter L. Berger, alanında klasikleşen Kutsal Şemsiye adlı kitabında fenomenolojik bir din sosyolojisi teorisini geliştiriyor. Berger böylelikle "olağan bilimlerden" sosyolojiye aşkın bir boyut kazandırıyor. Çalışmasında, başta toplumsal dünya, bu dünyaya dâhil insanın dünya kurma ve onu koruma girişi­minde dinin yeri, ilahi adalet (teodise), yabancılaşma, modernleşme, çoğulculuk ve dünyevileşme gibi konuları inceleyen Berger, sosyo­loji ve teoloji arasındaki muhtemel düşünce geçişleri için de önemli bir başucu kitabı oluşturuyor. Kitabın din sosyolojisi disiplininin temel kitaplarından biri olduğunu da söylemeli.

Kutsal Şemsiye

çev. Ali Coşkun

İz, 2025