Adil olmanın koşulu olarak ihanet

0
5.12.2015

Metnin “yalan yere yemin” ve “adalet” konularında okuru getirip bıraktığı açmaz: “Adil olmak, adil değildir. Adil olabilmek için daima birine ihanet ederim. Biri için diğerine ihanet ederim.”


Adil olmanın koşulu olarak ihanet

İsmi neredeyse yapısökümcülükle özdeşleşmiş olan Fransız filozof Jacques Derrida, felsefe tarihinde etkin logos merkezciliği sorgulayan kapsamlı çalışmalarıyla halen önemini koruyor. Hem kelam hem de akıl anlamlarına gelen logosun merkeziliğine dayalı mevcudiyet metafiziğinin egemenliğini sorgulayan ve bu noktada Batılı metafiziğin üstesinden gelmeyi amaçlayan Nietzsche, Heidegger gibi Alman filozofları da bir adım daha ileri taşıyan Derrida, böylelikle felsefe tarihinin derinliklerine sızmış anlamlandırma stratejilerini, bu stratejilerin bu tarihsel katmanlardaki çökelme tarzlarının da kapsamlı bir sorgulayıcısı oldu.

Özellikle Heidegger’in ouvre’sinin ruhuna etik-teorik düzeyde tam bir sadakatle, “söz”üne ihanet eden Derrida’nın onu Batı metafiziğinin alt edilme tarihinin son halkası olarak yeniden yorumlayışı son derece dikkate değerdir. Bu yönüyle John D. Caputo tarafından sağ-Heideggerci olarak bilinen Gadamer’e nazaran sol-Heideggerci olarak nitelenen Derrida çoğu kişi tam tersini düşünse de son derece etik-politik bir düşünür olarak da dikkat çeker.

Fark, yazı, karar verilemezlik, isim, imza, gramatoloji, yokluk, boşluk, sirayet, farmakon vb. birçok kavram ve izlekle birlikte ismi anılan Derrida’nın felsefi metinleri 1970’lerden itibaren giderek merkezden yoksun bir kırılmaya uğrar ve neredeyse felsefe ile edebiyat (ve diğer disiplinler) arasında konumlanmaya başlar.

1990’lı yıllardan itibaren adalet ve etik düşüncelerine tekrar dönen Derrida, 1997 ve 1999’da olmak üzere 2 kez de İstanbul’da konferans verdi. 1997’deki konferansı Derrida’nın 1990’lı yıllardaki merkezi izleği olan dostluk siyaseti ve konukseverlik etrafında gerçekleşirken, aynı temanın bir devamı olarak da 1999’da “Affedilemeyeni Affetmek” konusuna yönelmişti.

Türkçe’ye Bağışlamak adıyla çevrilen metin de 1997’de Fransa’da EHESS’te yürütülen bir seminerin ilk oturumuna tekabül ediyor. Derrida, “Bağışlanamaz olan ve zaman aşımına uğramayan” alt başlığını taşıyan metninde 2. Büyük Savaş esnasında yaşanan Holokost etrafında Fransız filozof Viladimir Jankelevitch’in mübalağalı etiğini yansıttığı “Bağışlamak mı?” başlıklı metnini yorumluyor.

Bu yanıyla Bağışlamak metni bağışlama ile bağışlanamaz olanın hukuki olmayan boyutunun olağan hukuk düzenini askıya aldığını da kaydeder. Yahudi-Hıristiyan ilahiyat geleneklerinden modern hukuktaki “zaman aşımına uğramayan” kavramına kadar birbiriyle ilişkili ve yine de aralarında önemli fikri ayrımların olması gereken konuları ele alır.

Metnin özellikle “yalan yere yemin” ve “adalet” konularında okuru getirip bıraktığı açmaz ise mutlaka zikredilmelidir: “Adil olmak, adil değildir. Adil olabilmek için daima birine ihanet ederim. Biri için diğerine ihanet ederim.”

[email protected]

Bağışlamak, Jacques Derrida, çev. Murat Erşen, Monokl, 2015

Batılı ortaçağın uygarlık ve zihniyeti

Annales Okulu’nun ünlü temsilcisi Jacques le Goff, kitabında Batı’nın ortaçağı üstüne derin bir zihniyet okumasına girişir. Sözü edilen dönem, tümüyle bir “karanlıklar çağı” mıdır? Le Goff, zamanın ve mekânın gerçek boyutlarından eksiltilemeyeceğini tarihyazımındaki ustalığıyla kanıtlar. Ortaçağ, keşişleri, ruhbanları, savaşçıları, köylüleri, zanaatkârları ile bir yandan yaşam mücadelesi verirken öte yanda köy, şato ve kentler çevresinde bir araya gelmeyi başarmış, dünyevî koşulların ürettiği bilince ortak olmuş, makineyi, saati, üniversiteyi ve ulusları keşfeder. Le Goff, ortaçağı karanlık bir çağ olarak değil yeni bir uygarlığı hazırlayan olgunlaşma zamanı olarak niteliyor kitabında.

Ortaçağ Batı Uygarlığı, Çev. Uğur Güven, Hanife Güven, Doğu-Batı, 2015

Antik çağdan postmoderniteye

Felsefe tarihi açısından Akılcılık, Ondokuzuncu yüzyılın büyük akılcı filozoflarının Descartes, Spinoza ve Leibniz’in ortak felsefi eğilimlerine verilen addır. Aklın deneyden bağımsız olarak, a-priori, zorunlu bilgiler ortaya koyabileceği savını temellendiren felsefi görüşün adıdır Akılcılık. Temellendirilebilir, doğrulanabilir, sınanabilir bilginin diğer bilme türlerinden, inançtan, imandan ayrılarak kendi başına bir şey olmasında dayanağın akıl olması da bu gelenekle başlatılabilir. John Cottingham’ın kitabı, bugün evrenselliği ve güvenilirliği kuşkuyla karşılanan aklı kendine dayanak alan Akılcılığın Eski Yunan’dan günümüze kadar yalın ve açık bir dille tarihsel bir sunumunu yapıyor. Eleştirel felsefenin temsilcilerinin hilafına akılcılığı güncelleyen bir metin.

Akılcılık, John Cottingham, Çev. Bülent Gözkan, Dergah, 2015