Bugün Afrika'ya bakarken yalnızca “kim daha çok yatırım yapıyor, kim daha çok asker gönderiyor” sorularını sormak eksik kalır. Asıl mesele, kıtanın artık kendi kaderini belirleme iradesini daha yüksek sesle ortaya koymasıdır. AFRICOM'un üslerinden Çin'in otoyollarına, Türkiye'nin insnsız hava araçlarından Güney Afrika'nın Lahey'deki hukuk mücadelesine kadar tüm gelişmeler, Afrika'nın artık satranç tahtasında aktörleştiğini gösteriyor.
Ömer Kılıç/ Yazar
Afrika yüzyıllar boyunca sömürgeciliğin gölgesinde, dışarıdan çizilen sınırlar ve kurulan düzenlerin içinde yaşamaya zorlandı. Soğuk Savaş yıllarında kıta, ABD ile Sovyetler Birliği arasında bir satranç tahtasına dönüştü; darbeler, vekâlet savaşları ve ideolojik rekabet, Afrika'nın gerçek sorunlarını gölgede bıraktı. Bugünse tablo değişiyor: Afrika artık yalnızca başkalarının hamle yaptığı bir zemin değil, kendi oyununu kurmaya çalışan, gündemi belirleyebilen bir aktör haline geliyor.
Çin'in borçla örülen köprüleri
Kıtanın hemen her köşesinde Çin'in izlerini görmek mümkün. Etiyopya'da inşa edilen demiryolları, Cibuti'deki limanlar, Kenya'daki otoyollar... Pekin, Afrika'yı Kuşak-Yol girişiminin merkezlerinden biri haline getirdi. Ancak bu yatırımlar beraberinde ciddi tartışmaları da getiriyor. Birçok Afrikalı ekonomist, Çin kredilerinin geri ödenemez noktaya sürüklediğini, altyapıların bir kısmının ise yerel ekonomiye beklenen katkıyı sağlamadığını savnuyor. Çin'in kıtadaki varlığı, "kalkınma mı, bağımlılık mı?" sorusunu sürekli gündemde tutuyor.
Washington ve AFRICOM'un gölgesi
ABD'nin Afrika politikası uzun süredir güvenlik ekseninde ilerliyor. Somali'de El-Şebab'a karşı yürütülen operasyonlar, Sahel'deki İHA üsleri, hatta Atlas Okyanusu kıyısındaki askeri konuşlanmalar... Bunların merkezinde ise AFRICOM (ABD Afrika Komutanlığı) bulunuyor. Stuttgart merkezli olan bu komutanlık, kıtadaki Amerkan askeri varlığının beyni olarak çalışıyor.
Donald Trump döneminde ise Afrika, Washington'un stratejik öncelik listesinde geriye düştü. Trump yönetimi kıtaya büyük bir siyasi veya ekonomik vizyon sunmadı; daha çok terörle mücadele ve ticaret anlaşmalarıyla sınırlı bir yaklaşım izledi. Ancak sahada görülen gerçek şuydu: ABD'nin söylemleri, Çin'in somut altyapı projeleriyle yarışamadı. Washington'un varlığı askeri düzeyde güçlü olsa da, ekonomik ve kültürel cazibesi giderek zayıfladı.
Moskova'nın gölge oyunları
Rusya, Sovyet mirasını hatırlatan adımlarla kıtada yeniden görünür olmaya başladı. Wagner'in Afrika'daki izleri, Orta Afrika Cumhuryeti'nden Mali'ye kadar birçok ülkede etkisini hissettirdi. Darbeler sonrası Moskova'nın hızla devreye girmesi, Batı karşıtlığını besleyen bir unsur haline geldi. Ukrayna savaşı sonrası Rusya bu ilişkileri daha resmi bir çerçeveye oturtmaya yöneldi; silah satışları, askeri anlaşmalar ve diplomatik temaslarla kıtadaki varlığını sürdürüyor. Rusya'nın asıl avantajı ise Batı'ya karşı bir "ortak tepki" geliştirebilmesi. Afrikalı liderler, Moskova ile iş birliğini Batı baskısına karşı bir alternatif olarak görüyor.
Avrupa'nın çekilen etkisi
Afrika'da halkın en sert eleştiriler yönelttiği aktörlerden biri Avrupa. Fransa'nın Sahel'deki hızlı çöküşü bunun en açık örneği oldu. Nijer, Mali ve Burkina Faso'da yükselen Fransa karşıtlığı, kısa sürede askeri iş birliklerinin sona ermesine ve Paris'in kıtadaki etkinliğinin ciddi şekilde azalmasına yol açtı. Bugün Avrupa, Afrika gençliği için çoğunlukla göç politikaları, vize duvarları ve sömürgecilik geçmişiyle anılıyor. Brüksel'in kıtanın geleceğinde söz hakkı, her geçen yıl daha da sınırlanıyor.
Türkiye'nin yükselen adımları
Son yıllarda Afrika'da en dikkat çeken aktörlerden biri Türkiye. 2000'lerin başından itibaren kıtaya yönelik açılım politikası, bugün çok yönlü bir iş birliği ağına dönüştü. Ankara, Afrika'da 40'tan fazla büyükelçilikle diplomatik anlamda güçlü bir varlık oluşturdu. TİKA projeleri eğitimden sağlığa geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor.
En dikkat çeken alanlardan biri ise savunma sanayii. Türk insansız hava araçları, Somali'den Etiyopya'ya, Nijerya'dan Çad'a kadar pek çok ülkede gündemde. Bu durum, Türkiye'yi kıtada yalnızca bir kalkınma ortağı değil, aynı zamanda güvenlik alanında da tercih edlen bir aktör haline getirdi. Ayrıca THY'nin kıtadaki yaygın uçuş ağı, Türk üniversitelerine gelen Afrikalı öğrenciler ve iş insanlarıyla gelişen ticaret, Türkiye'nin Afrika'daki profilini daha da güçlendiriyor.
Türkiye'nin farkı, Afrika'ya sadece çıkar merkezli değil, karşılıklı fayda vurgusuyla yaklaşması. Bu yaklaşım, özellikle genç nüfusun dikkatini çekiyor. Birçok Afrikalı, Türkiye'yi Batı'nın sömürgeci mirasından ya da Çin'in borç tuzaklarından farklı bir seçenek olarak görüyor.
Güney Afrika: Afrika'nın yükselen sesi
Afrika'nın küresel düzeyde sesini en güçlü şekilde duyuran aktör ise Güney Afrika. BRICS'in bir üyesi olarak kıta adına söz söyleme kapasitesine sahip olan Pretoria yönetimi, son dönemde özellikle Gazze meselesinde attığı adımla dikkatleri üzerine çekti. İsrail'in saldırılarını Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) taşıyan Güney Afrika, yalnızca Afrika'da değil, küresel Güney'de de büyük yankı uyandırdı.
Bu girişim, Afrika'nın küresel sorunlarda "seyirci" olmadığını, aksine hukuki ve siyasi mekanizmaları kullanarak aktörleşebildiğini gösterdi. Güney Afrika'nın bu hamlesi, kıtanın uluslararası meşruiyet arayışında yeni bir sayfa açtı.
Bugün kıtanın geleceğini belirleyen en büyük dinamik, dış aktörlerin hamleleri kadar Afrikalıların kendi inisiyatifi. Afrika Birliği'nin giderek güçlenmesi, kıtasal serbest ticaret anlaşmasının hayata geçirilmesi, fintech ve start-up ekosisteminin hızla büyümesi, kıtanın artık yalnızca kaynak ihracatçısı değil, teknoloji ve inovasyon üreten bir merkez olabileceğini gösteriyor.
Afrika'nın genç nüfusu, dünyanın geri kalanına kıyasla büyük bir avantaj. Nijerya, Kenya, Güney Afrika ve Mısır gibi ülkelerde yükselen teknoloji girişimleri, kıtanın geleceğinin sadece madenlerden ya da tarmdan ibaret olmayacağını işaret ediyor.
Afrika: Oyunun yeni aktörü
Bugün Afrika'ya bakarken yalnızca "kim daha çok yatırım yapıyor, kim daha çok asker gönderiyor" sorularını sormak eksik kalır. Asıl mesele, kıtanın artık kendi kaderini belirleme iradesini daha yüksek sesle ortaya koymasıdır. AFRICOM'un üslerinden Çin'in otoyollarına, Türkiye'nin insnsız hava araçlarından Güney Afrika'nın Lahey'deki hukuk mücadelesine kadar tüm gelişmeler, Afrika'nın satranç tahtasında pasif bir kare değil, oyunun yönünü değiştiren bir aktör olduğunu gösteriyor.
21. yüzyılın güç mücadelesinde Afrika artık sahnenin ortasında.