Ağlaya ağlaya öldük anam bacım

Mustafa Çiftçi / Yazar
13.11.2020

Benim acıklı filmleri annemle beraber seyretmemek gibi bir prensibim vardı. Neden derseniz, annemin yanında her şey bana daha acıklı daha içli geliyordu. Ve ağlamak istiyordum ama annemin yanında ağlarsam annem üzülüyordu. İki arada bir derede kalıyordum. Onun için annemle acıklı filmin bir araya gelmesinden uzak durmak isterdim.


Ağlaya ağlaya öldük anam bacım

Halam “Anam bacım ağlaya ağlaya öldük” diyordu. Annem de “Biraz da biz ölsek “ der gibi Emrah’ın filmlerini görmek istiyordu. Halamın kocası kaset işindeydi. Türkiye’de bağlantıları olduğu gibi Avrupa’ya da kaset satıyordu. Halam üç çocuğu ile bu kaset macerasının aile boyutundaydı. Ve misafir olduğu yerlerde hep kasetlerden, filmlerden bahsediyordu. Bir yerde kasetleri kamuya mal ediyordu. Eniştem ticari zekasına rağmen iletişim becerisi olmayan bir adamdı. Bir meseleyi içinden çıkılmaz hale getirmek istiyorsanız enişteme havale etmeniz yeterdi. Eniştem hem hızlı konuşur hem de mantık silsilesini takip etmeden dan dun ağzına ne gelirse söylerdi. Merak ederdim bu adam nasıl oluyor da kaset satabiliyordu? Hem de Türkiye’de ve Avrupa’da satacak kadar işi ileriye götürebiliyordu.

Ticaretin altın kuralı

O zamanlar anlamıyordum ama şimdi düşününce ticaretin altın kuralı geliyor aklıma. Rüzgarı arkana alacaksın. Ne sattığının önemi pek yok. Rüzgar senden yanaysa mesele tamamdır. İşte o yıllarda yani seksenler ve doksanların başında. Rüzgar eniştemden yana esiyordu. Çünkü ülkeyi yönetenler gençlerin siyasetle alakasını kesmek için elinden geleni yapıyordu. Popüler kültür de siyasetin yerine pek kolay geçebilir. Ve açık söyleyelim siyasetten daha fazla heyecan yaratabilir.

Halamın ağlamaktan öldüğü kasetler Emrah’ın yani “Küçük Emrah’ın” filmleriydi. Emrah sesi gerçekten güzel bir genç miydi o ayrı konu. Fakat güzel ağlıyordu. Ağlayabilmek büyük güçtür. Ağlamasını kontrollü hale getirebilenler yani ağlama yönetimi yapabilenler pek çok şeyi kolayca elde edebilirler. Emrah da bu kontrolü pek iyi yapıyordu. Hem de olur olmaz şeylere ağlamıyordu. Hep esaslı konuları seçiyordu. Yetimler, boynu bükükler, acıların çocuğu olanlar, sevda çekenler ve anneye hasret olanlar, baba yolu gözleyenler hemen hepsi için ağlıyordu Emrah. Kendi hikayesi de bu tabloyu destekliyordu. Annesi tarafından büyütülen Emrah hem ağlayıp hem söyleyerek yol alıyordu.

Anne yanında daha acıklı

Emrah filmini seyredeceğimiz akşam eniştem bir şov hazırlamıştı. Eve kamera kurmuş. Kameranın görüntüsünü ekrana vermişti. Yani kendi televizyonumuzdan kendimizi seyrediyorduk. Şu eniştem bir de konuşabilse demek ki dünyayı fetheder derdim. Eniştem dünya fetih girişimini erteleyip bizim şova devam etti. Kendimizi ekranda görmenin sihriyle yanarken. Emrah’ın filmi ekranda yerini aldı. Benim acıklı filmleri annemle beraber seyretmemek gibi bir prensibim vardı. Neden derseniz, annemin yanında her şey bana daha acıklı daha içli geliyordu. Ve ağlamak istiyordum ama annemin yanında ağlarsam annem üzülüyordu. İki arada bir derede kalıyordum. Onun için annemle acıklı filmin bir araya gelmesinden uzak durmak isterdim. Ama eniştem tüm aileye şov yapacağından mecburen oturduk. Çekirdeklerimiz çıtırdıyor ve film akıyordu. Emrah kendinden bekleneni yapıp kaşlarını çatarak bakmaya ve yavaş yavaş ağlamaya başlamıştı. O zaman fark ettim ki halam ağlamaya daha meyilli bir insandı. Annem de ağlardı lakin yerini zamanını iyi ayarlardı. Ama Halam için ağlanacak yer aramak beyhude bir işti. Madem Emrah ekrandadır o zaman koyver gitsin. Halam ağladıkça biz de şekilden şekle giriyorduk. Çünkü halamın çocukları da ekran karşısında şımaran tiplerden değildi. Onlar da annelerine bakıp bakıp hıçkırık sesi çıkarıyorlar ve ağlıyorlardı. Bir zaman sonra benim ağlamam vacip oldu. Bu kadar insan inim inim inlerken benim çekirdek çitlemem olmayacağı için çekirdeği bir kenara bıraktım. Eniştem bile susuyordu bazı sahnelerde. Badır budur konuşan Eniştemi bile susturan Emrah bize ne yapmazdı ki?

Sanki uçak kullanacak

Halam haklıymış biz ağlaya ağlaya öldük. Artık komşularımız bizi konuşuyordu. Emrah’ı defalarca seyredebilecek bir teknolojik alt yapımız vardı. Eniştem bir kıyak yapmış ve videoyu bize bırakıp gitmişti. Babam video nasıl kullanılır birkaç kere eniştemden dinledi. Ama eniştemin muhteşem Türkçesi sebebiyle babam sonunda vazgeçti. Annem tek seferde olayı çözdü. Ve babama hava attı. “Sanki uçak kullanacak. Tak kaseti, bas düğmesine çalışsın o kadar. Film bitince o zaten kendi duruyor.” Videonun bu kadar kolay çalışması pek hoşuma gidiyordu. Düğmesine basınca kaseti içine almak için haznesinin açılmasını pek teknolojik buluyordum. Anneme rica ettim artık filmleri videoya ben takıyordum. Evde mebzul miktarda film vardı. Eniştem sadece videoyu değil kasetleri de bırakmıştı. Video sorumlusu olarak kasetlere de sahip çıkmam lazımdı. Ben dünden razıydım. Kasetleri sıraya koydum. Acıklı olanlar, komik olanlar diye de ayırt ettim. Hepsini baştan sona defalarca seyrettim. Artık acıklı olanlar beni sarsmıyordu. “Eniştem gibi oldum anne. Eniştem filmlere ağlamıyor, en fazla birazcık susuyor ya. Ben de ağlamıyorum artık. Belki biraz sessizleşebilirim ama o kadar.” dedim. Annem zaten ağlamama pek üzüldüğü için bu haberime sevindi. Annemi o kadar mutlu görünce ben de bombayı patlattım. Anne mahallenin sıpaları da film seyretmek isterler. Bizim eve gelseler, yere oturup seyretseler, kanepelere oturup kirletmezler ha ne dersin?” Annem beni kırmaz bellerdim ama annem çocukların ev doluşup film seyretmesine razı olmadı.

Kızları ağlatıyordum

Her boşluk yeni bir sektör doğuruyor. Annemin yasağı sebebiyle eve gelip film seyredemeyen arkadaşlarımı çevreme halka şeklinde toplayıp film anlatmam da işte böyle ortaya çıktı. Arkadaşlarım zaten televizyondan alışık oldukları filmlerin akış şekline benim anlattıklarımı da katınca filmi seyretmiş kadar oluyorlardı. Ben anlata anlata epeyce bir popüler çocuk oldum. Acıklı filmlerde kızları ağlatıyordum. Emrah filmleriyle çok hava attım.

Gözündeki yaşlar ilaç

Bazı arkadaşlarımız işin kurnazlığını bulmuşlardı. Bize ailecek akşam oturmasına geliyorlardı. O gelişlerinde video muhakkak ortaya serilir, film seçilir ve seans başlardı. Ben filmleri ezberlediğim için çekirdek yemeyi hiç bırakmadan seyredebiliyordum. Mahallenin ağlamaya meyilli kızları her seferinde annelerine sarılarak ağlıyorlardı. Ben de onları seyrediyordum. “Sen nasıl ağlamıyorsun?” diye soruyorlardı. “Ne var ki ağlayacak akıllım. Onların hepsi uyduruk. Aslında Emrah hiç ağlamıyor. Gözündeki yaşlar ilaç. Eniştem söyledi o ilacı bize damlatsalar biz de ağlarmışız yaa.” diyordum. Kızlar, filmlerle ilgili bu kadar çok şey bilmeme hayran oluyorlardı. Benim video saltanatım eniştem batıp iflas edene kadar devam etti. Eniştem dükkanı tezgahı dağıtıp Almanya’da bir fabrikada işe girdi. Benim Emrah hikayelerim bir zaman devam etti. Sonra Emrah büyüdü. Bizler serpildik. Emrah artık başka seyircileri ağlatmak için yol aldı. Bize de böyle hikayesini anlatmak düştü vesselam...

Acıklı Emrah filmleri bir döneme damgasını vurmuştu.

[email protected]