Ahlak ve ün

Dr. Hülya Bulut/ Yazar
14.03.2024

Bireyler, tükenmişlik duyguları ile görülme ve fark edilme isteğinden kaynaklanan depresyon odaklı şiddet durumunu, internet ve sosyal medya aracılığıyla içinde bulunduğu topluma çok rahat bir şekilde bulaştırabilir ve böylelikle toplumsal kodlara zarar verebilirler. Bu bağlamda, rahmetli Alev Alatlı'nın ‘her yasal hak, helal değildir' sözünün ne kadar geniş kapsamlı olduğunun altını bir kere daha çizmekte fayda var.


Ahlak ve ün

Prometheus'u bilirsiniz. Yunan mitolojisindeki öngörü ve Titan ateş tanrısı. Ateşi insanlarla paylaştığı için Zeus'un gazabına uğruyor ve cezalandırılıyor: Kimi zaman akbaba olduğu da söylenen bir kartal, Prometheus'un karaciğerinden her gün biraz daha kopartıp yiyor. Karaciğer ise eksilen parçasını her gece yeniden tamamlıyor. Derken, Prometheus'un yoğun şiddet içeren bu cezası, o kurtulana dek sürüp gidiyor.

Prometheus, nasıl da cesur bir tanrı ama! Öyle kolay mı, diğer tanrıların gözlerinin içine baka baka onlardan ateşi çalmak! Eee, bu kadar cesaret ve kahramanlık olur da, metaforlar olmaz mı? Aydınlanmanın sembolü olan ateş de bu durumdan nasibini alıyor ve teknoloji, bilim ve uygarlık aracılığıyla aydınlanan insanlık için kartal/akbaba metaforu üzerinden de şiddetin kaynağı oluyor. Nasıl mı?

Dış özne

İsterseniz, Prometheus mitindeki kartal/akbaba metaforunu ele alalım. Bu metaforu;

(I)Dış özne olarak kabul etmemiz durumunda;

Mesela, maddenin parçacık ve dalga boyutlarına dayalı kuantum fiziğini Hiroşima'ya atılan atom bombasının yapı taşı olarak görmek ve dolayısıyla herhangi bir dış özneden kaynaklanan aşırı şiddeti normalleştirmek(!) mümkün hale gelebilir.

Benzer zihinsel kodlamalar nedeniyledir ki, soykırımcı ve işgalci İsrail'in Gazze'de çoluk-çocuk, kadın-erkek, yaşlı-genç demeden yaptığı insanlık dışı katliamlar, Amerika ve Avrupa Birliği'nin pek çok ülkesindeki yönetim tarafından çoğu zaman gayet doğal bir şekilde karşılanmakta ve hala da desteklenmekte. Her ne kadar Hollywood'un önde gelen isimleri Oscar töreninde Gazze'de yaşananlara tepki göstermiş olsa da, atom bombasının babası olarak bilinen Oppenheimer'ın hayatını konu alan film yine de Oscar ödüllerini silip süpürdü.

Oysaki aynı kuantum fiziği; Prometheus mitine asla itibar etmeyenler için şiddet odaklı bir yöne evrilmeyebilir. Bilakis, 'Ey Medet, sen beni cahilliğimden azad et' diye dua edenler ve ehl-i mükâşefe gibiler için Allah-u Teala'nın tüm kainatı yaratmasını ve kainata anbean müdahale etmesini ifade eden Kayyum esmasının tecellisine, kesif ve latif kavramlarının anlaşılmasına ışık tutan bir öğretinin pekiştiricisi de olabilir.

İç özne

(II) İç özne olarak kabul etmemiz durumunda;

Mesela Amerika'nın bazı eyaletleri ile Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Hollanda, İspanya, Kanada, Avustralya, Yeni Zelenda gibi ülkelerde yasal olarak uygulanan ötenazi gibi uygulamalar bu defa herhangi bir iç özneden kaynaklanan aşırı şiddeti normal olarak gösterecektir.

Diğer bir boyutuyla iç özne, insanın alter egosu yoluyla, yani normal veya gerçek orijinal kişiliğinden farklı olduğuna inanılan alternatif benliği aracılığıyla kendisini yaşadığı topluma yabancılaştırabilir. Kendine, kendisini düşman ilan edebilir. Toplumun en zayıf halkası haline getirinceye kadar kendisini sömürebilir, tüketebilir.

Bireyler, bu sömürü ve tükenmişlik duyguları ile görülme ve fark edilme isteğinden kaynaklanan depresyon odaklı şiddet durumunu, internet ve sosyal medya aracılığıyla içinde bulunduğu topluma çok rahat bir şekilde bulaştırabilir ve böylelikle toplumsal kodlara zarar verebilirler.

Bu bağlamda, rahmetli Alev Alatlı'nın 'her yasal hak, helal değildir' sözünün ne kadar geniş kapsamlı olduğunun altını bir kere daha çizmekte fayda var sanırım.

Her yasal hak, helal değildir

Mesela, Boğaziçi mezunu ünlü bir komedyen düşünün. Vatandaşlık bağı ile bağlı olduğu yasalar Türk yasaları. Türk Vergi Kanunu gereğince de, vergi kazanca bağlı olarak ödenmesi gereken bir yükümlülük. Serbest meslek mensubu bu komedyenin adı vergi rekortmenleri listesinde yer alırken, her türlü kazancını espriyle de olsa PR malzemesi yapması konusunda herkes farklı fikirde olabilir. Bunu anlayabilirim.

Ama... Konu vatandaşlık bağı ile bağlı olduğu ülkenin inançlarına geldiğinde aynı özeni ve titizliği göstermemesini anlayamam! Vergi rekortmenleri listesindeki bir insan olarak sanki açlıktan ölmüş de başka çaresi kalmamış gibi kasıtlı bir şekilde Ramazan ayında,

rakı sofrası ile yaptığı sosyal medya paylaşımında gerçekten bu topluma ait olup olmadığını bizlere sorgulatmasını da hoş karşılamam. (Bu arada, alkol ve sigara sağlığa zararlıdır.)

Bana göre burada söz konusu olan, kendisi gibi düşünmeyen insanların inançlarına saygısızlık etmektir. Onları sözüm ona yok sayarak topluma bir tür şiddet uygulamaktır. Aslında Prometheus mitinin bir uzantısı olan 'her çocuğun gücünün kaynağı olan bir yarası vardır' sözü tam da buraya oturuyor diye düşünüyorum. 'Ben yaptım oldu, ben paylaştım oldu, ben dedim oldu!'ya giden bir bencillik ve narsistlik silsilesi de sosyal medyada insanları kutuplaştırmaya yetiyor ve artıyor ne yazık ki.

(Gaffar Yakınca'nın bu konu hakkındaki yorumunu da özetlediğim haliyle dikkatlerinize sunmak isterim: 'Malumunuz, ülkemizde alkollü içki reklamı yasak. Cem Yılmaz da, Türkiye'de bir İngiliz şirketi tarafından üretilen ve sosyal medya paylaşımında markası açık seçik görünen bu rakı şişesinin influencer'lığı / tavsiye ediciliği'ni üstlenmiş durumda. Yılmaz, kamuya açık ünlü bir kişilik olduğu için açıkça yasayı ihlal etmiş oluyor ve alkollü içki reklamı yapıyor. Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı ve TAPDK kurumunun mezkür şirket ile Cem Yılmaz arasında bir ilişki olup olmadığını araştırması gerekiyor.')

Kim daha Avrupalı

Bizde, her ne kadar 'Dilber Dansı' modası olsa da, aslında amaçlanan şey genç kızların yeteneklerini aşındırmak ve onları 'pavyonda kariyer yapma' ya yönlendirmek. Ama bir şey denmiyor tabii, derli toplu giyinmemek de özgürlükler kapsamında ne de olsa. Gerek sosyal medyada, gerekse dizilerde orasını burasını açınca kendisini daha güzel, daha medeni, daha Avrupalı zanneden genç kızlarımıza ve hanımlarımıza hatırlatmak isterim:

Avrupa adı öncelikle Yunanca 'europe' sözcüğünden gelir. Europe kelimesi ise 'eurys' (uzak ve geniş) ve 'ops' (görüş) köklerinden oluşur. Yunan mitolojisine göre Europa, Zeus'un boğa kılığına girip Girit'e kaçırdığı Fenikeli bir prensesin adı. Yani, Avrupa'nın kadın atası paradoksal olarak Doğu'dan gelmekte.

İtalyan bir düşünür Agamben'e göre 'çıplaklık merhamet giysisinin yitirilişi'dir. Çıplaklığa yakın bir giyim kuşam şekli, bedeni kutsallıktan çıkartır ve ona zarafetini geri gelmeyecek şekilde kaybettirir. Kaldı ki, sadece sinema, resim, heykel gibi görsel sanatlar değil, edebiyat, şiir, müzik gibi alanlar da sosyal medya ile daha hızlı dejenere ediliyor ne yazık ki. Kadının çıplaklık aracılığıyla metalaştırılması kadar, LGBT'nin popüler ve sempatik hale getirilmeye çalışılması da aslında müstehcenliğin şiddeti olarak yorumlanabilir.

Nazikçe imha

Baudrillard'a göre tüm bu olan bitenler, ağların ve sanallığın şiddeti! Yani, iletişimin tabiri caizse günümüzdeki zoraki etkileşimin; inançları, kültürleri ve medeniyetleri nazikçe imha etme yöntemi. İşte, durum gördüğünüz gibi. Teknoloji, bilim ve uygarlık aracılığıyla dayatılan aydınlanma ne daha fazla insan hakları, ne daha fazla demokrasi, ne de daha fazla özgürlük anlamına geliyor. Bilakis, sadece bu trinity pozitivizmine gönül verenler, tefekkürden uzak bir şekilde, tıpkı şerefi ve haysiyetinde olduğu gibi, her gün başka bir uzvunu kaybetmeye devam ediyor.

[email protected]