Ahmed eş-Şara'nın BM konuşmasına dair bir değerlendirme

Doç. Dr. Muhammed Hüseyin Mercan/ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
6.10.2025

Suriye Devlet Başkanı'nın BM'deki hitabının mahiyeti ve mesajlarının tonu, Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yasir Arafat'ın 1974'te aynı kürsüde gerçekleştirdiği konuşmanın çerçevesini anımsatmaktadır. Şara dünyaya şu mesajı vermiştir: Eğer bu yönetime sahip çıkmazsanız Suriye yeniden bir savaş alanına döner ve tüm bölge ağır bir bedel ödemek zorunda kalır.


Ahmed eş-Şara'nın BM konuşmasına dair bir değerlendirme

Doç. Dr. Muhammed Hüseyin Mercan/ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi

23-29 Eylül tarihlerinde New York'ta gerçekleşen BM 80'inci Genel Kurul toplantılarının öne çıkan ana gündem maddesi şüpheye mahal bırakmaksızın Gazze'de işgal devleti eliyle gerçekleştirilen soykırımdı. Devlet başkanları ve üst düzey temsilcilerin kahir ekseriyetinin Gazze'de yaşananlara dikkat çektiği ve Siyonist yönetimin insanlık ve hukuk dışı eylemlerinin sert bir şekilde eleştirildiği oturumlar, BM tarihi dikkate alındığında bir dönüm noktası kabilindeydi. Ayrıca Filistin Devleti'nin tanınmasına yönelik açıklamaların BM kürsüsünden ifade edilmesi de yine BM gündemini daha Genel Kurul toplantıları başlamadan meşgul eden bir husustu. Gazze bağlamında çok sayıda toplantı, zirve ve etkinliğin yapıldığı BM'de dikkat çeken bir başka gelişme de Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katılımı ve Genel Kurul'a hitabıydı. Bu durum, Orta Doğu'daki değişen dengelerin küresel alana yansıması bakımından oldukça önemli bir kırılma sayılabilecek nitelikteydi.

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğündeki muhaliflerin 8 Aralık 2024'te başkent Şam'ın kontrolünü ele geçirmesiyle Suriye tarihinin en köklü kırılmalarından biri meydana geldi. 54 yıllık Esed rejimini sona erdiren bu hadise, ülkede yeni bir devlet inşasının, bölgede ise yeni bir siyasal ve toplumsal gerçekliğin oluşmasının kapısını araladı. HTŞ'nin format değiştirmesi ve Ahmed eş-Şara'nın ilk etapta verdiği olumlu mesajlar, kişisel karizmasını artırdığı gibi uluslararası alandaki imajına da oldukça olumlu katkı sağladı. ABD ve Avrupalı devletlerin yeni Şam yönetimini muhatap alması ise Suriye'de yeni bir dönemin başladığının en somut göstergesiydi. Tam da böyle bir zeminde Şara'nın BM Genel Kurul toplantılarında yer alması, Suriye'nin ve liderinin küresel alandaki meşruiyetini gözle görülür bir şekilde güçlendirdi. Şara'nın BM'deki konuşması hem kendisi hem de ülkesi için bir dönüm noktası sayılabilecek düzeydedir. Onlarca yıl sonra ilk defa Suriyeli bir devlet başkanının kürsüden hitap ettiği göz önüne alındığında, bu husus ister istemez Şam yönetiminin uluslararası ilişkiler zemininde güçlü bir ivme yakaladığının delilidir. Bu noktada Şara'nın gerçekleştirdiği tarihi konuşma, bir yandan Suriye'nin uluslararası alandaki konumlanmasına yönelik çeşitli ipuçları verirken öte yandan ise kendisine dair bir yıl önceki algıların taban tabana zıt bir şekilde değiştiğini ortaya koymaktaydı.

Şara'nın konuşmasının içeriği

Ahmed eş-Şara'nın 25 Eylül'de BM Genel Kurul'undaki hitabı, verdiği mesajlar itibarıyla ülkenin yarınına dair çizilen yol haritasını uluslararası topluma anlatma niyetiyle kaleme alınmış bir metindi. Bu yönüyle konuşma metni, diplomatik ve stratejik hususları bünyesinde barındırması hasebiyle üzerine dikkatli ve yoğun bir şekilde çalışıldığını göstermekteydi. Suriye'nin yeni hikayesinin anlatıldığı bu tarihi konuşmada Şara, halkının sabık rejime karşı verdiği mücadeleye referanslarla bugüne nasıl gelindiğine ve Esed yönetiminin yıkıcı izlerini silmek için hangi adımların atılması gerektiğine dair kanaatlerini net bir şekilde tüm dünya ile paylaştı. Suriye liderinin ilk defa bu kadar büyük bir organizasyonda uluslararası topluma seslenme fırsatını elde ettiği konuşmasında, Şara üç ana bağlamı öne çıkararak mesajlarını ilgili tüm kesimlere iletti.

Şara'nın hitabının ilk bölümü, Esed rejiminin Suriye'deki insanlık ve hukuk dışı eylemlerinin tüm dünyaya bir kez daha hatırlatılması üzerine bina edilmiş mahiyetteydi. 2011'de başlayan halk ayaklanması esnasında rejimin barışçıl gösteriler karşısında başvurduğu asimetrik müdahale yolları ve akabinde gerçekleştirdiği sistematik katliamlar, Şara'nın konuşmasının ilk kısmında özellikle dile getirildi. Suriye'nin yeni devlet başkanı önceki dönemin acılarını hatırlatarak 13 yıllık mücadelenin haklılığını ve geçiş sürecinin toplumsal karşılığını vurguladı. Bu bağlamda Şara'nın Esed rejimine karşı yürütülen uzun soluklu mücadele ve ardından elde edilen zaferi tasdik ve takdir eden konuşmasının ilk kısmında öne çıkan ana vurgu meşruiyet idi. Böylece Şara, yeni Şam yönetiminin yerel, bölgesel ve küresel çaptaki karşılığını ortaya koyarak mücadelesinin ve devlet inşa sürecine dair izlediği stratejinin siyasal ve toplumsal meşruiyetini öne çıkarmaya çalıştı.

BM kürsüsünden yapılan bu tarihi konuşmanın ikinci ana odağı ise Tel Aviv yönetimi ekseninde verilen mesajlardı. İsrail'in saldırılarının ülkenin geçiş sürecine ve istikrarına gölge düşürdüğünü anlatmaya çalışan Şara, her iki tarafın güvenliğini garanti altına alacak makul bir barış anlaşmasının taraflar arasında imzalanabilmesi için gerekli adımları atmaktan imtina etmeyeceğinin işaretlerini de konuşmasında cesur bir şekilde gösterdi. Özellikle konuşmanın bu kısmında seçilen kavramların ve adlandırmaların bağlamı, Şam'ın İsrail zeminindeki vizyonuna dair önemli ipuçları verdi. Arap dünyasındaki liderlerin siyasi konuşmalarında ya da Arapça literatürde Tel Aviv için sıklıkla kullanılan "işgalci", "işgal devleti" ya da "Siyonist yönetim" gibi adlandırmaların hiçbiri Şara'nın konuşmasında zikredilmedi. Aksine Şara, Tel Aviv'in uluslararası alandaki devlet vasfıyla adlandırıldığı ismi, İsrail'i metinde kullanmayı tercih ederek muhataplarına benimsediği pozisyonu açıklayıcı bir mesaj verdi. Ayrıca Gazze'deki yaşananlara değindiği sırada "soykırım" kavramını özellikle kullanmaması ve bunu bir savaş olarak tanımlayıp yaşanan durumun bir an önce sona ermesi için temennide bulunması da yine Tel Aviv ile kurmak istediği düzeyli ilişkiye dair bir iyi niyet göstergesi mahiyetindeydi. Bu çerçevede Şara'nın konuşmasında İsrail'in saldırganlığı üzerine bina ettiği ikinci kısmının ana vurgusu istikrar idi. Tel Aviv'in Süveyda'da Hikmek el-Hicri öncülüğündeki Dürzü grupları Şam'a dair kışkırtması, YPG ile dirsek teması, diğer azınlık grupları ayartma girişimleri ve ülke sathında düzenlediği hava saldırılarının Şam'ın geçiş stratejisine büyük darbe vurması, Şara'nın istikrar vurgusunu niçin İsrail ile paralel bir anlatı üzerinden gerçekleştirdiğini açıklamaktadır.

Suriye Devlet Başkanı'nın hitabının üçüncü kısmında ise yeni yönetimin dış politika çizgisine dair emareler söz konusuydu. Şara konuşmasında kendilerine destek veren ülkelere teşekkür ederken Türkiye, Katar, Suudi Arabistan'ı doğrudan zikretti. Ayrıca Arap ve İslam ülkelerine de genel bir mesaj veren Şara, AB ve ABD'yi de anarak Suriye'nin küresel siyasetteki yol haritasında öncelikli aktörlere işaret etti. Bu doğrultuda konuşmanın bu kısmının ana vurgusu ise açılım idi. 2011'den bu yana oldukça sınırlı bir ilişki çerçevesine sahip Suriye'nin çehresini değiştirmek için aktif dış politika stratejisi izlemeye çalışan Şara ve ekibinin attığı adımlar ve benimsedikleri anlayışın genel çerçevesi Suriye Devlet Başkanı tarafından BM kürsüsünden dolaylı bir şekilde sunuldu.

Şara'nın konuşması bağlamında bazı çıkarımlar

Ahmed eş-Şara'nın konuşması esnasında verdiği mesajların tamamı, dikkatleri ülkenin yeni gerçekliğine ve geçiş sürecinin risklerine çeken bir tonlamaya sahipti. Yukarıda kategorize edilen meşruiyet, istikrar ve açılım temelli vurgular, Suriye'nin yarınının nasıl şekilleneceğine ya da ortaya çıkabilecek sorunların engellenmesi için neler yapılması gerektiğine dair örtülü göndermeleri de içermekteydi. İsra Suresi'nin "De ki: Hak geldi, batıl zail oldu. Şüphesiz batıl yok olup gitmeye mahkumdur" mealindeki 81'inci ayetini konuşmasında okuyan Şara, kendi toplumuna ve Müslüman dünyaya yönetiminin meşruluğuna dair mesajı verirken bir yandan da ülke içinde potansiyel risklerden ötürü geçiş süreci insicamının kırılganlığını ortaya koymaya çalıştı.

Şara'nın hitabının genel çerçevesi Suriye'de istikrarın tesisi ve ülkenin üniter yapısı ile toprak bütünlüğünün korunmasına dairdi. Bu bağlamda uluslararası toplumun önde gelen aktörlerinin tamamına yönelik bir çağrı ile Suriye'nin yeni bir krize girmesine izin verilmemesi gerektiği anlatılmaya çalışıldı. Tel Aviv'in agresif yayılmacılık stratejisi kapsamında Suriye'deki dengeleri sarsmaya yönelik tutumunun ve derinleşen ekonomik krizin, hali hazırda ülkenin sağlıklı bir geçiş sürecine karşı yüzleştiği en önemli tehditler olduğu bilinmektedir. Şara'nın iddialı ve öznel bir dil kullanmaktan imtina ederek bunun yerine daha edilgen ve sakin bir söylem geliştirmesinin altında yatan temel saikin de Suriye'nin aşırı kırılgan yapısı olduğu göz ardı edilemeyecek kadar aşikardır. Bundan mütevellit, Suriye'nin birliğinin korunması ve yeni bir iç savaşın engellenmesi adına Şara'nın ABD ekseniyle uyumlu hareket etme stratejisini öncelikli hale getirdiği görülmektedir.

Suriye Devlet Başkanı'nın BM'deki hitabının mahiyeti ve mesajlarının tonu, Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yasir Arafat'ın 1974'te aynı kürsüde gerçekleştirdiği konuşmanın çerçevesini anımsatmaktadır. Uluslararası arenada ilk defa bu kadar büyük meşruiyet fırsatı yakalayan Arafat, BM'den hitap şansını iyi değerlendirmek adına Filistin'in geleceği için yapılması gerekenleri ve Orta Doğu'da barış ve istikrarın sağlanması adına Tel Aviv'in sınırlandırılması gerekliliğini tüm dünyaya haykırmıştı. Arafat o tarihi konuşmasını bitirirken şu veciz mesajlar ile uluslararası sistemin etkin aktörlerini aksiyon almaya ve sorumlu davranmaya davet etmişti: "Bugün buraya bir elimde zeytin dalı, diğer elimde ise bir özgürlük savaşçısının silahı ile geldim. Zeytin dalının elimden düşmesine izin vermeyin. Tekrar ediyorum; zeytin dalının elimden düşmesine izin vermeyin". Bu tarihi çağrı üzerinden Şara'nın konuşması ele alındığında da benzer bir hissiyatın metnin satır aralarında bulunduğu dikkatlerden kaçmamaktadır. Şara aslında dünyaya şu mesajı vermiştir: Eğer bu yönetime sahip çıkmazsanız Suriye yeniden bir savaş alanına döner ve tüm bölge ağır bir bedel ödemek zorunda kalır.

Bölgesel ve küresel aktörlerin Şara'nın açık ve örtülü çağrılarına ne düzeyde kulak vereceği ve üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmek adına hangi adımları atacağını görmek için şüphesiz zamana ihtiyaç vardır. Burada en temel sorulardan biri şudur: Bu yılki BM Genel Kurul toplantılarına ABD Başkanı Donald Trump tarafından vize sürecini kolaylaştırıcı izin ile katılabilen Şara'nın gelecek yıl aynı genel kurulda hitap etme imkanını bulup bulamayacağıdır. Bu sorunun cevabı ancak Suriye'deki geçiş sürecinin seyri ve Şam yönetiminin stratejileri ile anlaşılabilecektir. Bu doğrultuda Suriye'de yeni bir krizin patlak vermemesi ve Şara'nın yeniden BM Genel Kurulu'nda hitap edebilmesi için hem Şam yönetimine hem bölgesel aktörlere hem de Beyaz Saray'a büyük bir yükümlülük düşmektedir. Umulur ki Suriye halkının acılarla geçirdiği onca yılın ardından yakalan bu istikrar fırsatı, kendi yönetimlerinin hataları ya da işgal devletinin istikrarsızlaştırma eksenli saldırıları nedeniyle akamete uğramaz. Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi durumunda ise Orta Doğu'nun tüm dengeleri onarılması zor bir şekilde bir kez daha derinden sarsılacaktır.