Ailesini Ermenilerin katlettiği ordinaryüs

Av. İsmail Küçükkılınç / Yazar
30.04.2021

Tarihçi Mete Tunçay, eski MİT Müsteşarı ve Paris Büyükelçisi Sönmez Köksal ve Selçuklu tarihçisi Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç, aileleri Ermeni mezalimine düçar olmuş isimlerden sadece birkaçı. Daha kim bilir kaç meşhur kişinin yaşanmış bu kabil acı hadiseleri vardır ancak maalesef bunların kayda geçirilmesinde bilinçli bir ihmale sahibiz.


Ailesini Ermenilerin katlettiği ordinaryüs

Mükrimin Halil Yinanç, Selçuklu tarihçiliğinin efsane ismidir ve fotoğraf hafızasıyla meşhurdur. Ancak o, Ermeni vahşetinin kurbanı bir ailenin çocuğudur. Ömer Hakan Özalp'in Tarihe Adanmış Bir Ömür: Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç( ELMÜHAY Vakfı Yayınları, İstanbul, 2012, 446 s.) isimli eserinde bu vahşet tüm detaylarıyla ele alınmıştır.

Mezalime düçar oldular

Tarihçi Mete Tunçay, eski MİT Müsteşarı ve Paris Büyükelçisi Sönmez Köksal ve Selçuklu tarihçisi Mükrimin Halil Yinanç aileleri Ermeni mezalimine düçar olmuş isimlerden birkaçıdır. Şimdi önce Yinanç'ın aile şeceresini sonra da katliamı nakledeceğiz:

Şeceresini, Osman Necati Erginöz'e göre "Ali Efendi, Hacı Süleyman Efendi, Osman Efendi, Hacı Halil Efendi, Osman Efendi, yine Osman Efendi, Mehmed Sâkıb Efendi, kadı Halil (Kâmil) Efendi, Mükrimin"; yazma defterlerinden birinde "Mükrimin bin Halil Kâmil bin Mehmed Sâkıb bin Osman Şeref (Refet) bin Osman bin Hacı Halil bin Hacı Osman bin Hacı Süleyman bin Mustafa bin Şerif bin Nâmık bin Ali" ve bir notunda "İbrahim Mükrimin bin Halil Kamil bin Mehmed Sâkıb bin Osman Refet bin Osman bin Halil bin Osman bin Süleyman bin Mustafa... bin Halil el-Afşarî el-Elbistanî" biçiminde sıralayan Mükrimin Halil Yinanç'ın dedesi Mehmed Sâkıb Efendi ile onun babası Osman Efendi kadıdır.

Mükrimin Halil Bey'den dinlediklerini defterine kaydeden kadim dostlarından Süheyl Ünver'in nakline göre, "Mükrimin'in dedesi Anadolu'da, şehirlerde bütün hanedanın isimlerini Evliyazade(ler), Musulizadeler, Harîrîzadeler diye torunlarına kadar bilir, bir akıllı adam(dır). Namütenahi hafızası kuvvetli biridir; kadılık yapmış(tır). Dedesi(nin) ismi Hafız Mehmed Sâkıb Efendi'dir. Dedesinin babası(nın), kadı iken gezmediği yer kalmamış(tır)."

Babası Hafız Halil Kâmil Efendi de kadıdır.

Yine Süheyl Ünver'e göre, "Mükrimin Halil'(in) babası, dedesi, amcaları ve büyük amcaları (İstanbul'da) Pîrî Mehmed Paşa medresesinde okumuşlar(dır). (Unkapanı'nda) Atatürk bulvarı altında, büyük su haznesi üzerinde yalnız duvar(ı) kalmıştır. Mükrimin'(in) babası(nın) odası Haliç'e nâzır(dır)?"

Çarsancak ve Bergama kadılığı

Halil Kamil Efendi, H. 1284/Rumi 1283'te (M. 1867-8) Elbistan kazasında dünyaya geldi. Rüşdiyeyi sözkonusu kazada bitirip şahadetname aldıktan sonra Elbistan medresesinde Akaid'e kadar tahsil etti. Ardından İstanbul'a giderek, Fatih dersiamlarından Mehmed Hulusi Efendi'den âlî ve 'âlî ilimlerden icazetname aldı. Ve imtihanla girdiği Mekteb-i Nüvvab'dan (hukuk fakültesinden) 1 Muharrem 1313/24 Haziran 1895 tarihinde üçüncü sınıf şahadetnamesiyle mezun oldu. Arapça, Türkçe ve Farsça okuyup yazmaktaydı.

1 Rebiülahir 1313'te/9 Eylül 1311/21 Eylül 1895'te bin 250 kuruş maaşla Çarsancak kadılığına tayin edildi. Maaşı, 9 Şevval 1314/1 Mart 1313/13 Mart 1897'de yapılan umumi tenzilatta bin 125 kuruşa indirildi. 1 Şevval 1315/10 Şubat 1313/22 Şubat 1898'de süresi bittiğinde bu görevden ayrıldı. 15 Cemaziyelevvel 1317/9 Eylül 1315/21 Eylül 1899'da bin 125 kuruş maaşla Bergama kadılığına atandı ve bu görevi, 15 Cemaziyelevvel 1319/16 Ağustos 1317/29 Ağustos 1901'de süresinin bitmesiyle bıraktı.

25 Cemaziyelevvel 1321/6 Ağustos 1319/19 Ağustos 1903'ten, 25 Cemaziyelevvel 1323/15 Temmuz 1321/28 Temmuz 1905 tarihine kadar, 2 bin kuruş maaşla Drama livası kadılığında bulundu. 1 Ramazan 1326/14 Eylül 1324/27 Eylül 1908'de 2 bin 500 kuruş maaşla Malatya livası kadılığına tayin edildi. 9 Şevval 1327/11 Teşrin-i Evvel 1325/24 Ekim 1909'da Mamuretü'l-Aziz vilayeti tensik komisyonunca aynı görevde bırakıldı ve maaşı bütçe gereği 2 bin 250 kuruşa indirildi. 1 Rebiülevvel 1329/18 Şubat 1326/3 Mart 1911'de görev süresinin bitmesiyle bu vazifeden ayrıldı.

"Vezâif-i mevdûasını hüsn-i ifa ve tesrî' ve temşiyete dikkat ve itina ile, bir gûnâ sadâ ve şikâyâta mahal bırakmadı; sıfat-ı memdûhuna, iffet ve istikametle mevsuf ve mehâsin-i ahlak ve rü'yetle muttasıf olup fezail-i ilmiye ve meziyyât-ı insaniyesine inzimam eden salâbet-i diniye iktizasınca, bulunduğu müddette adl ü hakkaniyetle vukubulan deâvî-yi şer'iyye ve nizamiyeyi usul-i mevzua ve kavânîn ve nizamât-ı müessese ahkamına tevfikan kemal-i bî-tarafî ile emsallerine nisbetle maa-ziyadetin isbat-ı âsâr-ı rü'yet eyledi; salâbet-i diniyyesi yanında şer'î davaları hakkaniyetle (ve) usulüne muvafık bir surette yürüttü."

16 Receb 1330/19 Haziran 1328/2 Temmuz 1912'de, 2 bin 500 kuruş maaşla Mardin livası kadılığına tayini çıktı. 21 Temmuz 1328/3 Ağustos 1912'de işe başladı. 5 Cemaziyelevvel 1332/19 Mart 1330/1 Nisan 1914'te bu görevden azlolundu. 1 Cemaziyelevvel 1317/7 Eylül 1899'da ibtida hariç Edirne ruusu tevcih edildi. 26 Zilhicce 1333/23 Teşrinievvel 1331/5 Kasım 1915'te bin 750 kuruş maaşla Haçin (Saimbeyli) kazası kadılığına tayin edildi.

İşkencelerle şehit edildiler

Halil Kamil Efendi 1920 Nisan-Mayıs aylarında Haçin'de Ermenilerce katledildi.

1920 Nisan-Mayıs aylarında, babası Halil Kâmil Efendi ile annesi Ayşe Hanım, –babasının kadı olarak bulunduğu– Adana'nın Haçin (Saimbeyli) kazasında ayaklanan Ermeniler tarafından işkence ve hakaretlerle feci bir şekilde öldürüldüler. Amerikan mektebine emanet bırakılan kız kardeşi Hatice kurtulmuş ve bilahare, Elbistan'dan giden dayı ve amcaları tarafından alınarak Elbistan'a getirilmiştir.

Kendisi bu konuda şunları yazmaktadır:

"İstanbul'da Mekteb-i Mülkiye'nin ikinci senesini bitirip son sınıfına geçtiğim esnada, tatil aylarında Kerimüddin Aksarayi'nin Müsâmeratü'l-Ahbâr ve İbn Bîbî'nin iş-bu el-Evâmiru'l-Alâiyye adlarındaki âl-i Selçuk tarihlerini istinsah ettim. İbn Bîbî'nin bu eserini istinsah ile meşgul olduğum günler içinde, bu kitapta birkaç defa Hanicin ve Hancin şeklinde adı geçen Haçin –bugünkü Saimbeyli– kasabasında Ermenilerin isyanı vukua geldi ve onların elinde esir ve mevkuf bulunan pederim ve üstadım Elbistanlı kadı Halil Kamil Efendi, validem Ayşe Hanım başta olmak üzere, bütün ailesi efradıyla beraber o mel'un ve hain caniler tarafından akla ve hayale sığmaz işkenceler ve vahşetlerle şehid edildi.

Bir tek o kurtuldu

Orada bulunan ailemiz efradından yalnız hemşirem Hatice Hanım, Amerikan mektebine emanet edilmek sayesinde, Kuva-yı Milliye mücahidlerinden olan dayım müderris Mehmed Reşid Efendi ile amcam Mehmed Şerif ve amcam Osman Efendiler tarafından kurtarılarak âbâ vü ecdâdımın mavtın-ı kadîmi olan ve bu eserde pek çok defa Ablistan şeklinde ismi zikredilen Elbistan'a gönderildi. İşte bu kitabın istinsahı bu suretle hayatımın en acı, en elemli ve ıztıraplı günlerine tesadüf etmiştir. Cenab-ı Allah bu mazlum şehidleri rahmet ve gufranına nail edip onlara ecr-i cezîl ve bana da sabr-ı cemîl ihsan buyursun! Ketebehû İbrahim Mükrimin bin Halil Kamil bin Mehmed Sâkıb bin Osman Refet bin Osman bin Halil bin Osman bin Süleyman bin Mustafa... bin Halil el-Afşari el-Elbistani."

Akrabalarından Osman Necati Erginöz'e göre "... Oniki yaşlarındaki kızları, Müslüman Türk bir mübaşir tarafından güç bela kaçırılarak bir Türk köyüne getirildi. Oradan Elbistan'a haber iletildi; dayıları giderek kızı Elbistan'a getirdi."

Torunu Semih Sezer'e göre de, Hatice Hanım, katliam sırasında Tarsus Amerikan kolejinde okuyormuş; Lütfi dayısı gidip getirmiştir.

Mükrimin Halil Bey, 10 Teşrin-i Sani 1336/10 Kasım 1920 Çarşamba günü öğleden sonra Elbistan'dan, dayısı Reşid Halil Efendi'den mutlaka gelmesini isteyen şu telgrafı aldı:

"Hemşireniz Hadice'yi getirdim. Gelmeniz taht-ı vücûbdadır. Hareketinizin serî'an iş'ârı."

Bir talebesinin satırlarıyla, "en yakınları (...) öldürülen" Mükrimin Halil Bey, "... enginlere daldı, o acı sahneler gözlerinde canlandı. Neden sonra kendisine gelip bir Kılıç Arslan oldu. Haçlılarla savaştı. Sanki intikam alırcasına (...) bu acıklı günden sonra kendisini okumaya verdi. Tarih okudu. Gece okudu, gündüz okudu. Çok zaman kütüphaneler üzerine kapandı. O eski kütüphanelerin kilimleri üzerine kıvrılarak gecelerini geçirdi. Teselliyi Türk ve İslâm tarihi okumada buldu. Notlar aldı. Evini kitaplarla doldurdu."

Zahire anbarına gizlendi

İki kaynakta da şu bilgiler verilmektedir: "Evine saldıran Ermeniler, kadı Halil Kâmil'i ve karısını hunharca öldürmüşler. Mükrimin Halil'in kız kardeşi, 4,5 yaşlarındaki küçük Hatice evde zahire anbarına gizlenerek saldırgan Ermenilerin şerrinden kendini ve canını kurtarabilmiş. Daha sonra Türkler Haçin'i kurtardıktan sonra, mahkemenin mübaşiri küçük Hatice'yi bularak kendisini Elbistan'a getirmiş ve akrabalarını bularak teslim etmiştir. Bu kızcağız büyüdükten sonra Elbistan'ın eşrafından Camız-oğlu Mustafa Efendi adında bir zatla evlenmişti. Eşe (Ayşe) Hanım adında bir kızları vardır". "Hacın'da çağdışı işkencelerle öldürülen 217 Türk'ten saptanabilen (172 isim): ... 163. Elbistanlı kadı (Prof. Mükrimin Halil Yinanç'ın babası), 164. Elbistanlı kadı eşi. (...) Ulusal kuvvetlerimizin bir karakolluk gücü (Ermenilerce işgal edilmiş olan Amerikan) koleji(ni) ele geçirdi. İçinde 284 kişi sayıldı. Bunun birkaçının (...) personel, kalanının öğrenci olduğu saptandı. Hepsi tutsak edildi. Öğrencilerin üçü Türk'tü. Bunlar: 1. Kaytancı Mürsel Efendi'nin kızı Naime; 2. Yazıcıoğlu Hasan Hoca'nın kızı Ayşe; 3. Kadı (yargıç) Ömer[Halil Kâmil (ÖHÖ)]Efendi'nin kızı Hatice (İstanbul Üniversitesi rahmetli profesörlerinden Mükremin Halil Yinanç'ın kardeşi). Türk öğrenciler, savaş alanı dışına çıkarılarak yakınlarına teslim edildi."[Mustafa Onar, Hacın Dosyası, s. 187, 244, Adana, 1984].

Ağlamıyoruz, çünkü...

Bizler ağlamayı bilmiyoruz çünkü rol yapma kabiliyetimiz zayıf ancak ağlamayı bilmeyişimiz, mağduriyetimizi anlatmaya mani olmamalıdır. 93 Harbi'nde Bulgarlar Müslüman kadın ve kızlarına tecavüzde rekor kırmıştı. Balkan Harbi'nde de Yunanlıların, Bulgarların, Sırpların kirlettiği çok sayıda Müslüman kadın ve kız vardı. Uzay ve iletişim çağında canlı yayınlarla dünyanın seyrettiği ve uzun müddet hiç kimsenin durdurmak için gayret sarf etmediği Bosna mezaliminde tecavüze uğrayan kadın ve kızın hadd ü hesabı yoktu. Gözyaşları içinde onların bir kısmının intihar haberlerini aldık. Hem Müslümanlık, hem Türklük hem de erkeklik, "Ey dünya! Bakın, karılarımıza, kızlarımıza tecavüz ettiler" demeye izin ve imkân da vermiyordu, verse de bizleri insan yerine koyan yoktu. Boynumuzu büküp içimizi kanatıyorduk. Tecavüze uğramış kadınlarımızın yarasını yine biz kendimiz sağaltmaya çalışıyorduk. Müslümanlar yaşadıkları zulümleri hele de davul zurna ile dile getiremedikleri için bu vadide hiç hesaba katılmadılar. Zaten biz "haklı olmaya hakkımızın olmadığı" insanlardık. Rumeli'de yaşananların Anadolu'da geniş çaplı yaşanmasına izin vermediğimiz için bizi "soykırımcı" ilan ediyorlar. Mora, Girit, Tuna, Makedonya, Batı Trakya, Kırım, Batum kaybedildi hiç olmazsa Anadolu elimizde kalsın" dediğimiz için bizi sevmiyorlar. Rumeli'den bizi "Şam'a kadar yolunuz var" diyerek kovanlar Anadolu'yu elde tuttuğumuz için bize diş biliyorlar. Anadolu'da bir Ermeni ve Rum devletine izin vermediğimiz, milletimizi soykırımdan kurtardığımız için bize "soykırımcı" diyorlar. Tehcire "bekamızın tapusu" olduğu için hınç duyuyor, onu soykırıma şeklinde lanse etmeye çalışıyorlar. Bunun için Talat ismini duyunca ürperiyorlar. Yinanç'ın babasının posterini yapmayı, taşımayı hiç akıllarına getirmiyorlar. Yinanç gibi daha kim bilir kaç "meşhur" kişinin yaşanmış bu kabil acı hadiseleri vardır ancak maalesef bunların kayda geçirilmesinde bilinçli bir ihmale sahibiz. Biz yaralarını unutarak sağaltmaya çalışan bir milletiz. Bu, bizim hayata tutunmamızı kolaylaştıran ancak tarihe kayıt düşmediğimiz için de ileride başımıza iş açan bir tercih ve nakisadır.

[email protected]