AK Parti ne yapmalı?

Av. Mahmut Yılmaz / Avukat
4.07.2015

Tek başına hükümeti kurma ehliyetini kaybeden AK Parti bu süreçte nasıl hareket etmelidir? AK Parti, Parlamenter Sistem’in siyasal ve toplumsal inkişafı tetiklemediğini, siyasal ve toplumsal dokuları, süresinden önce yapılan seçimlerle bozup onardığını ve tekrar bozduğunu gözler önüne sermeli, milletin Başkanlık Sistemi’ne yönelişini kışkırtacak bir siyasi strateji izlemelidir.


AK Parti ne yapmalı?

Gündeminin dışarıya sızmaması üzerine kurulu Bilderberg toplantılarının 2013’te yapılan olanında bir istisna yaşandı ve Türkiye’de “Birlikte iyi salladık” biçiminde sızan başlığından, toplantı gündeminin içeriği hakkında kamuoyu fazlasıyla ipucu çıkardı. Mezkûr toplantıda arz edilenin yahut da emredilenin gereği yapılmış olmalı ki, muhalefet partileri CHP, MHP ve HDP, birbirlerine karşı duydukları öfkeyi örtüleyen Erdoğan karşıtlığında geçici olarak güçlerini birleştirerek, başını Amerika ve Siyonist İsrail’in çektiği uluslararası güç odaklarının önderliğinde “4’lü Dalton Kardeşler”i oynadılar. Seçim sathı mailinde, evleviyetle, hükümet rejimini değiştirecek gerekli çoğunluğa ulaşılmasını engellemek için “Seni Başkan Yaptırmayacağız” formülasyonu çerçevesinde, siyaset ve riyaset üretmeye dönük olmayan, bir şey yapmama ve yaptırmama üzerine teessüs edilmiş, stratejik düşünce ve stratejik hareketlilikten yoksun fakat sonuç alıcı bir politika ile seçmenlerinin önüne çıktılar.

Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaseten yok edilmesi üzerine kurgulanan mezkûr projeden fazlasıyla memnun kalan Nişantaşı elitlerinin önderliğindeki Beyaz Türklerin ve AK Parti seçmeni olan “Dindar Kürtler”in sonuçlarını belirlediği 7 Haziran Seçimleri, AK Parti’nin tek başına hükümet kurmasına geçici olarak şerh koysa da, muhalefete de ülkenin idaresi yönünde güçlü bir mesaj vermemiştir.

Ülkenin kaderini değiştirecek mahiyette siyasal alanı darmadağın eden Ak Parti’den HDP’ye kayan yaklaşık %5’lik mütedeyyin oyların, kamuoyundaki tartışmaların aksine emanet oylar olmadığı gibi HDP’de sabitlenmiş oylar olmadığı da aşikârdır. İki parti için de aslında kemikleşmemiş, buna mukabil iki partiyi de hizaya getirme kabiliyeti haiz bu seçmen kitlesinin geçişken bir tavır sergilemesinin esbabı, AK Parti’ye “Çözüm sürecinde hızlı ilerlemezsen ben yokum” şeklinde; HDP’ye de “dini hassasiyetleri rahatsız edecek bir yol izlersen, bir sonraki seçimde ben yokum” şeklinde verilen bu iki mesajda saklıdır. “7 Haziran Belirleyicileri”nin verdiği bu mesajları, AK Parti’nin de HDP’nin de iyi bir siyasi okumaya tabi tutması gerekir.

HDP’nin seçim başarısının gerçek mimarı, CHP’den kotarılacak oylar ile barajı geçme umudu üzerine kurulu seçim çalışmasıyla HDP siyaseti değil, hakikatte AK Parti tabanı olan fakat barajı geçsin diye HDP’ye yönelen “Dindar Kürt Seçmeni”dir. HDP, CHP tabanından oy istedi fakat oy veren AK Parti tabanı oldu. Böylece 13 yıl boyunca sadece Ak Parti’nin siyasal aktör olmasını sağlayan dindar çevre harekete geçerek, başka bir partiyi bu bağlamda ikinci bir aktör yapmıştır. Şu halde rahatlıkla denilebilir ki 7 Haziran Seçimleri, ümmet düşüncesini önceleyen İslami kitleyi siyasetin merkezine daha fazla oturtmuştur.

Buna mukabil, 7 Haziran seçim sonuçlarının açıklanmasından henüz üç haftalık bir süre geçmesine rağmen, AK Parti’nin meclis çoğunluğunu kaybetmesinin, barajı geçme heyecanını daha tam üstünden atamayan HDP seçmeninin çoğunluğunda bir hoşnutsuzluğa yol açtığı görülmektedir. Bu hoşnutsuzluğun sebebi ise, seçim öncesi “AK Parti’nin tek başına hükümet kurması” ile “HDP’nin %10’luk seçim barajını geçmesi” arzusuna mebni iki beklentiden birinin gerçekleşmemesidir.

Koalisyon mu, seçim mi?

Peki, tek başına hükümeti kurma ehliyetini kaybeden AK Parti bu süreçte nasıl hareket etmelidir? AK Parti, Parlamenter Sistem’in siyasal ve toplumsal inkişafı tetiklemediğini, siyasal ve toplumsal dokuları, süresinden önce yapılan seçimlerle bozup onardığını ve tekrar bozduğunu gözler önüne sermeli, milletin Başkanlık Sistemi’ne yönelişini kışkırtacak bir siyasi strateji izlemelidir. Bu da olası iki stratejinin hayata geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. AK Parti, uzlaşmadan kaçınmak suretiyle erken seçim isteyenin kaybedeceği, erken seçime gitmede en az etkisi olanın da kazanacağı mevcut siyasi koşullarda, kendi direktörlüğünde temel hedeflerini hayata geçirebilecek bir koalisyona girebileceği gibi siyasi yapılanmasında yenilemeyi de kapsayacak bir siyasi harekât planı doğrultusunda, anlaşmaları imkânsıza yakın olan muhalefet partilerinin bir koalisyon kuramadıklarını ya da düşük performanslı hükümet etme tarzlarını millete seyrettirebilir. 330’un üzerinde temsil kabiliyetinin yakalanacağı bir tekrar/erken seçim de ancak bu şekilde mümkün olabilir. 

Türkiye’de stratejik ve tarihsel derinlikten yoksun muhalefetin temsilcileri, millet yerine vesayetçi odakların referans alınıp, toplumun siyaset içine hapsolunduğu dönemlere özgü ideolojik kalıntılarla örülü siyaset anlayışlarını değiştirme üzerine kurulu olmayan kısır yapıdaki değişim söylemleriyle, siyasi hafızalara yeni bir şey kazımamaktadırlar. Siyaseti, ilerlemeye ve büyümeye odaklı olarak her daim toplumsal hayata istediği şekilde uyarlama evresine erişmiş ve üretken politikalarla yıllarca ülkeyi riyaset etmiş olan Ak Parti, siyaset üretimi yerine siyasi krizler üreterek oluşturmaya çalıştığı kaotik siyasi alanda yürümeye devam etmekten vazgeçmeyecek muhalefete, koalisyon uğruna teslim olmamalıdır. Çatışma doğurucu yapısıyla Parlamenter Sistemi’nin kendisi bile Başkanlık Sistemi’ni davet etmektedir. 

AK Parti - CHP

Siyaset tarzının kodlarını “Katı Kemalist İdeolojiden” alarak, vesayetçi güç odakları üzerinden iktidar olmayı arzulayan, iktidar olduğunda da Tek Parti İdeolojisi’nin tahakkümünde toplumu riyaset edeceğinin emarelerini göstermekten kaçınmayan CHP’nin Ak Parti ile uzun vadeli sağlıklı bir koalisyon kuracağı düşünülmemelidir.

CHP, stratejik derinlik ve tarihsel mirasın taşıyıcılığından uzak statükocu siyaset telakkisi ile siyaset sahasına taşımakta pek mahir olduğu çatışmacı ve vesayetçilerle hicap duymadan ünsiyet kurabilme nitelikleriyle, Türkiye’nin siyasi ve içtimai hayatında hep problem teşkil etmiştir. AK Parti’nin liderliğinde Yeni Türkiye’ye giden yolda CHP’nin birlikte yürünmeyi mucip kılacak bir tarih şuuru ve niyeti bulunmamaktadır. Çözüm sürecine destek verebileceği yönünde siyasi alana taşınan söylemler ise, tuzaklarla örülü, iç ve dış mihrakların, Erdoğan ve AK Parti’yi bitirmek adına kurguladıkları bir projenin parçası olmaktan öteye geçmemektedir.

“Rövanşist olmayacağız” diyen Kılıçdaroğlu’nun meclis başkanlığı seçimlerinin daha ilk gününde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset sahasının dışına çıkarılması arzusuna mebni, içeriği boş, çerçevesi de olmayan bir siyaset modeli üzerine bina edilmiş kısır söylemleri ile aynı gün bir CHP yöneticisinin Erdoğan’ı “meclis üzerindeki vesayetçi” olarak tanımlaması, dünyayı yönetme hastalığına düçar olmuş küresel hâkim güçlerin, Türkiye’nin iç politikasını şekillendirme arzularının saha çalışması olarak belirmiştir.

Son tahlilde Ak Parti’nin, siyasi istikrarsızlığın her daim savunucusu ve sembolü olmuş, Türkiye’nin stratejik konumunu ve bu konumda beliren stratejik değeri ileriye taşıyabilecek bir tahayyüle sahip olmayan CHP ile kuracağı olası bir koalisyon, maalesef tam da tüm şer ve güç odaklarının merkezi kumanda durumunda bulunan başta Amerika olmak üzere batılı devletlerin ve İşgalci Siyonist İsrail’in tahayyül ettiği türden bir koalisyon olacaktır. AK Parti, CHP ile koalisyon kurarak, kemikleşmiş mütedeyyin seçmeni başta olmak üzere tabanını küstürmemelidir. Zira bu millet, Tek Parti Zihniyeti’nden ne çektiğini unutmamıştır.

AK Parti - MHP

MHP, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, meclis tarafından seçilen döneme özgü şartlarda konumlanmış bir cumhurbaşkanı gibi davranmasını bekleyerek, onun halk tarafından seçildiği hakikatini perdelemeye dönük, kumaş kalitesi düşük eski siyaset modeli üzerinden halkın egemenliğini aslında iç etmemiş olduğunu ortaya koymaktadır.

Koalisyon ihtimallerinin yoğun biçimde tartışıldığı en kritik bir dönemde “ver Bilal’i al hükümeti” gibi sosyal ve siyasal ahlaktan yoksun ve espri hiçbir tarafı da bulunmayan bir söylem üzerinden, Ortadoğu’yu şekillendirmeye azami gayret gösteren proje geliştiricilerinin Erdoğan’ı devre dışı bırakma üzerine tayin ve tespit ettiği sarih olan bir dili kullanan ve bu şekilde kendi seçmen kitlesinin Türkiye’nin geleceğinde öncü rol oynama arzusunu tüketen MHP’nin, AK Parti ile işleyişi sağlıklı bir koalisyon kurması mümkün olabilir mi?

1999 seçimleri sonrası Merve Kavakçı’ya “haddini bildirmek” üzere harekete geçen soğuk siyaset felsefesinin tebarüz ettiği meclis salonunda o gün sessiz kalan MHP, bu kez de milletvekili yemin töreninde muhalefetin, siyasi ahlakı yerle bir eden, halkın %52’lik iradesini tanımama manasına gelen “Cumhurbaşkanını karşıla(ma)ma” oyununda başroldeki yerini alarak takımın uyumlu oyuncusu olduğunu ispatladı. Benzer durum HDP için de geçerlidir. 1991’de milletvekili yemin töreninde Kürt milletvekillerini yaka-paça meclisten dışarı atan o günün resmi ideolojisinin bugünkü muhafızları tarafından ülkenin Cumhurbaşkanı’na karşı icra edilen pasif eylemsellikte bu kez mağdur olarak değil, aktör olarak yer aldı ve gerektiğinde yok sayılmışlığını kendisine borçlu olduğu Eski Türkiye’den pek de rahatsız olmadığını ispatladı.

Erdoğan’ın diktatörlüğünü ispat üzerine kurgulanan başarılı oyunun, Ak Parti’den kaydırdığı oyları, çok gariptir ki otoriterliğin tüm imkânlarını kullanan iki siyasi parti MHP ve HDP’ye yönlendirmiş olması bu açıdan çok anlamlıdır. Daha açığı, Yeni Türkiye’yi vaat eden bir partiden kopan oyların Eski Türkiye’yi vaat eden partilere dağılması, izahı çok müşkül bir hal arz etmektedir.

AK Parti’nin, siyasi projektöründen çözüm sürecinin “çözülme süreci” olarak yansıdığı görüntü üzerinden irrasyonel bir siyaset üreten MHP ile olası bir koalisyonu, kaybedilen oyları asıl adresine avdetini temin etmeyecek, aksine, seçmenlerinin benzeşme oranının yüksekliği, oy kayma eğilimini devam ettirecek siyasi riskler barındırmaktadır.

Bu koalisyonun beraberinde getireceği bir başka risk de, AK Parti’den HDP’ye oy akışının en büyük nedenlerinden biri olan “AK Parti’nin çözüm sürecini askıya aldığı” yönündeki kuşkuya dayalı inancın yerleşik hal alma ihtimalinin yüksek oluşudur. Dahası, AK Parti’nin Kürtlerin gözünde eski ceberut devlet düzeninin sürdürücüsü pozisyonunda görünmesine ve MHP’nin mezkûr sürece müteallik siyasi blokajına çekildiği izlenimine yol açabilecektir.

AK Parti - HDP

AK Parti bir şekilde koalisyona girse bile, siyasal büyüklüğünün farkındalığında olmalı, bu nedenle de ancak Başkanlık Sistemi’ne giden yolu açacak bir parti ile koalisyon kurmalıdır. Bu haseple AK Parti’nin, Yeni Türkiye hedefi üzerine inşa ettiği “Yeni Anayasa, Çözüm Süreci ve Başkanlık Sistemi” politikalarına destek verme pozisyonunda olan, bu açıdan da parti politikalarındaki hedeflerinin neredeyse tek benzeşik olduğu parti HDP’dir. İki partiyi bir koalisyonda birleştirebilecek temel iki ortak hedef ve iki taraf için de vazgeçilmez çok önemli birer sebep vardır. Ortak hedefler, “Çözüm Süreci ve Yeni Anayasa”dır. HDP için hayati önemi haiz sebep seçim barajının düşürülmesi; AK Parti için de Başkanlık Sistemi’dir. Yeni anayasa ve çözüm sürecinin nihayete ermesinde HDP güçlü bir katkı sunabilirse bu siyaseten ilerisi için de kendisine inanılmaz bir prestij sağlayacaktır. AK Parti’nin, Başkanlık Sistemi hedefini dışarda bırakacak bir koalisyon kurulması seçeneğini kabul etmesi ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı pasifize etme ve Ak Parti’yi de küçültme ihtimalini taşıdığından, muhaldir.

HDP’nin seçim barajının düşürülmesini mümkün kılacak tek reel siyasi seçenek olan Başkanlık Sistemi’ne destek vermemesi için haklı bir sebebi de bulunmamaktadır. HDP, devletin özgürlükçü yanını temsil eden Ak Parti ile devletin resmi ideolojisini temsil eden statüko partileri arasında açılan makasta, Yeni Türkiye’nin inşasında siyasal bir aktör olarak belirebilir. Türkiye’nin yüz yıla yakın birikmiş sorunlarının aşılmasında AK Parti ile beraber çok önemli bir fonksiyonu icra edebilir. Aksi halde ülkenin tekrar şiddet sarmalına dönüşme ihtimalinde “kusurlu sorumluluk sahibi” olarak siyasi tarihteki yerini alacaktır.

[email protected]