AK Parti'nin sosyolojisi

Doç. Dr. Adem Palabıyık / Bitlis Eren Üniversitesi, Sosyoloji
16.04.2021

AK Parti'nin medeniyet söylemi, savunduğunu iddia ettiği İslam medeniyetinin siyasal ve kültürel gelişimine ve saygınlığına katkıda bulunan bir söylem olmuş, hamasi anlamda bir Batılılaşma karşıtlığı için asla bir iktidar stratejisi olarak kullanılmamıştır.


AK Parti'nin sosyolojisi

AK Parti'nin kurulduğu günden beri sosyolojik açıdan en önemli misyonu "halka hizmet Hakk'a hizmettir" söylemini güncellemesi, buna hegemonik bir bağlam kazandırarak topluma hizmet etmeyi pozitif anlamda dönüştürmesi ve pratik ile söylem arasındaki mesafeyi hızla azaltması oldu. Elbette AK Parti'nin 2002 yılında dahil olduğu sosyolojik alanda AK Parti'yi "öteki" olarak konumlandırmaya çalışan başka yapılar da vardı ama AK Parti, sahip olduğu Milli Görüş geçmişiyle, MTTB geleneğiyle ve muhafazakar taraftarlığıyla, yani sahip olduğu habitusuyla, siyasal alanı da dönüştürebildi. Sosyo-politik açıdan alan içerisindeki dönüşümler yaşanırken diğer taraftan AK Parti aleyhine yöneltilen eleştiriler de aldı başını yürüdü ve günümüzde bu eleştiriler artık AK Parti'yi daha fazla yıpratabilmenin ideolojik aygıtına dönüştürüldü.

Karizmanın sosyolojisi

AK Parti'nin bir siyasal partiden ziyade siyasal teşkilat olduğunu öne süren Türk solu ve özellikle HDP kanadı, Cumhurbaşkanının seçmeni mobilize etmek, seçkinleri yönetmek ve kaynakları dağıtmak için AK Parti'yi aracı bir kuruma dönüştürdüğünü ileri sürdü. Halbuki, bahsi geçen teorilerin pratiğe dönüşebilmesi için sistemin hanedanlığa ait bir içkinliğe sahip olması gerekiyordu. AK Parti'nin sosyolojisinde olan demokrasi kavramı zaten böyle bir olanağı en başından itibaren engellemiş ve seçmenin mobilize edilmesinin önüne geçmişti. Sosyolojideki karizmatik, rasyonel ve geleneksel otorite türlerinin birçok özelliğinin Cumhurbaşkanının karakterinde toplanmış olması, mobilize etme pratiğinin de önüne geçiyordu, çünkü bireyler, karizmatik liderlerin peşinde kendi tercihleri doğrultusunda ilerlemişlerdir. Ünlü sosyolog Weber, bilimsel açıdan konuyu çalışmalarında da bu şekilde izah etmiştir. AK Parti üzerinden Erdoğan isminin karizmasına yönelik olan diğer yıkıcı tavır ise Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin parti-lider ilişkisini ortadan kaldırdığı ve partiyi liderin varlığına sabitleyen bir yapıya büründürmesiydi. Böylece Erdoğan ismine bağlı olarak atılan tüm karizmatik adımlar, Erdoğan'ın AK Parti'sine bir katkı olarak algılanabilirdi.

Erken Cumhuriyet örneği

Buna verilecek en sosyolojik cevap Erken Cumhuriyet döneminin şartlarında atılan adımlar olabilir, çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, ülke yönetiminde benzer bir siyasal süreç takip etmiş ve parti-lider diyalektiğini ustaca işleyebilmiştir. CHP'nin kurucu ilkeleri olan aynı zamanda Kemalizm'in felsefesi olan "altı ok" da siyasal alan içerisinde, Osmanlı geleneğine karşı CHP'nin sosyo-politik açıdan yer bulabilmesini sağlamıştır. Gazi Atatürk'ün meclis konuşmaları bu bağlamda CHP konuşmaları değil devlet konuşmaları olmuştur.

Sosyolojideki en temel ilerleme biçimi kuramsal açıdan teori üretmeye dayanır, bu pratik siyasal alanda da böyledir. Siyasallaşan süreçte teorinin eksik kalması inşa edilen tabanın yok olmasına en büyük sebeptir. AK Parti'nin, "kendi kendine ve kendisine iktidar üreten, bunu yaptığı sürece birliğini koruyabilen toplumdan ve gerçeklikten kopuk bir teşkilat" olması eleştirisinin ise sosyolojik bir tarafı bu bağlamda yoktur. AK Parti'nin siyaset sosyolojisinde siyaset üreten ve ürettiği siyaset ile iktidara gelen bir ontolojik zemin vardır. AK Parti'nin iktidar olunca ürettiği başka bir iktidar sosyolojisi yoktur ve işaretlerine de henüz rastlanmamıştır. Çünkü AK Parti, CHP'nin sahip olduğu elit veya askeri varoluşsal zeminle siyasete başlamamış, aksine Anadoluluk kimliğini siyaset sosyolojisine entegre etmeyi başarabilmiştir. Bu tavır, AK Parti'nin iktidar üretmesi değil, ürettiği siyaset sonucu iktidar olmasında aranmalıdır. İktidar üretmeyen bir iktidarın da sosyal bir darbe dizisiyle (İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme, HDP'ye kapatma davası, Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesi vb.) uzaktan yakında alakası yoktur. Çünkü iktidar üreten bir siyaset sosyolojisi en son 1980'lerde kalmış, kısmen kendini 1997'de göstermiş ve hala bazı çırpınışlarda da bulunabilmektedir. İktidardayken bir siyasal partinin "kendisi için iktidar üretmesi" ancak darbe geleneğine sahip siyasal habitusa bağlıdır. AK Parti'nin konumlandığı sosyo-politik ve sosyo-kültürel alanlar böylesine bir habitusa müsait değildir.

AK Parti, hiçbir zaman iktidarı aynı konular üzerinde şekillendirmedi, daha doğrusu aynı konular AK Parti'nin iktidar alanının içinde yer almadı. Gündelik hayatın sosyolojisine dair olan "Anayasa, hukuk reformu uygulama planı, ülkeye kurulan tuzakları bozmak, teröriste terörist diyemeyenlerin riyakârlığı, kadın haklarını bir vicdan değil kâğıt meselesi olarak görenler, çifte standartlarını hak ve özgürlük olarak dayatanlar, PKK, FETÖ ile iş tutanlar, taahhütlerimizi yerine getirdiğimiz yahut getireceğimize söz verdiğimiz halde bize sırtını dönenler" söylemleri üzerinden siyasal tüccarlık da yapmadı. AK Parti'nin, kongrelerinde ifade edilen hususlar önceki söylemlerle benzerlik gösterse de gündem üreten parti konumunda olması AK Parti'yi, gündelik hayat sosyolojisinin bir parçası haline getirdi. Yukarıda tırnak içinde belirtilenler AK Parti'nin dikkat çektiği konulardı ve AK Parti, bazı toplumsal meseleleri milletin hafızasında yer etmesi için gündemi almak zorundaydı. Bir anlamda modernizmin getirdiği pozitif adımları hanesine kazandırırken öte taraftan modernizme ait yanlışları da sıralamak AK Parti'nin görevleri arasında yer almaktaydı. Böyle olmasaydı, Frankfurt Okulu, modernizm eleştirisini yapmakta sonuna kadar haklı olmazdı.

Gündem oluşturma

AK Parti'nin, Cemil Meriç'in en önemli vasiyeti olan geleneği güncelleme pratiği de hem başarılı oldu hem de halkta karşılığını buldu. Bu bağlamda AK Parti'nin millet mahreçli, yerli ve milli olduğunu iddia ettiği eserlerinin ve pratiklerinin bir toplumu medeni kılan birçok değer ve normu Batı kökenli olduğu gerekçesiyle reddettiğini ileri sürenlerin kaçırdıkları nokta geleneğin sosyolojisinin AK Parti'nin sosyo-politik alandaki etkisinden bihaber olmalarıdır. AK Parti, farklılıkların geleneğini ve homojen bir sosyoloji oluşturma başarısını elde etmişken, bu gelişmeye çamur atanlar geleneğin güncellenmesini bilmiyorlar demektir. Aynı meselenin Anayasa konusundaki ele alınış biçimi de benzerlik göstermektedir. AK Parti'nin sahip olduğu sosyoloji mevcut Anayasa'nın güncellenmesine yönelik bir anlam içermektedir, yani AK Parti hukuki anlamda güncelleme kavramına içkindir. Zamanı gelince AK Parti'nin siyasal alan için sahip olduğu ontolojik tutum kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bahsi geçen ortaya çıkış süreci ise fake bir pozitif gündem değil siyasal alanda daha fazla yer almanın sosyal ve kültürel sermayesini oluşturacaktır. Oluşan bu sermaye türleri ise temel eleştirilere konu olan fiili anayasasızlık veya otoriter rejimin karşısındaki en büyük engeli teşkil edecektir. Çünkü kültürel, sosyal, ekonomik ve sembolik sermayeler ancak demokratik bir düzlemde varolabilir ve varlığını devam ettirebilir. Sermayelerin varlığı demokratik anlayışın güçlü olmasına bağlıdır. Hiçbir devlet otoriter bir tutuma sahip olan yapı ile sermaye ilişkisi kurmak istemediğinden, AK Parti'nin habitusu araçlığı ile varettiği sermayeleri ateşe atacağı beklentisi olsa olsa bir tembellik hakkıdır.

Yine İslamcılık ile kurduğu bağı Batı karşıtlığı olarak lanse edilmesi ve "dünya beşten büyüktür" iddiasının oluşturduğu hegemonik alt üst ediş, AK Parti'yi karşıt olarak ifade etmeye yeterli değildir. Dış politikadaki gündem değişiklerinin iç politikaya yansımasını halkına en sade sosyolojik dille izah eden AK Parti, kendisine yönelik eleştirilere önemli oranda cevap verebilmektedir. Örneğin Boğaziçi rektörlük sürecindeki stratejisini "otoriter rejimin kültürel sermayesi" olarak tanımlayan bazı kesimlerin, bu olayı temsili bir vaka olarak ilan etmesi tesadüf değildir. Demokratik ülkelerdeki iktidar seçkinlerinin diğer seçkinlerle kurduğu ilişkileri bekleyen bir zevatın, AK Parti'yi bahsi geçen biçimde suçlaması bu bağlamda anlamlıdır. Çünkü onlar için AK Parti ötekidir ve seçkinler de ona muhalefet eden taraftır. AK Parti öncülüğünde gündeme dair meselelerin paryalaştırıldığının iddia edilmesi ise beklenen bir durumdur. Hoşgörememe sosyolojisinin bir metaforu olarak birileri tarafından gericilikle suçlanan AK Parti'nin, Batı kökenli olduğu gerekçesiyle insan hakları ve demokrasi normlarını reddediyor görünmesi, kendisini İslamcılığa hizmet etme sonucuna götürmektedir. Halbuki bugün AB'nin önemli ülkelerinin dini yönelimleri oldukça nettir, hatta Ukranya Ortodoks kilisesinin Rusya'dan bağımsızlığını ilan etmesi, İngiltere'nin Katolikliğe meydan okuma ve postmodern sürecin dinleri en merkezinden zayıflatma çabası, AK Parti'yi batıya sırtını dönmekle suçlayan zevatın görmediği en yalın sosyolojik gelişmelerdir. Aslında AK Parti gündemin sosyolojik tartışma seviyesini yükseltirken, tam tersine kendisine çamur atmaya çalışanların gündemini paryalaştırmaktadır.

Medeniyet ve kriz

AK Parti'nin ürettiği kültürel sermaye, kültürel iktidara dönüşmedi, aslında kültüre dönüştü ama iktidarlığını yansıtmadı. Bu ilerleme biçimi AK Parti'yi medeniyet sosyolojisinde önemli bir alana konumlandırdı. Mesela İslamcılık, AK Parti liderliğinin iktidar olmayı/kullanmayı önceleyen siyasi/faydacı aklına teslim edilmedi, farklı toplum kesimleriyle ondalık içeren toplamlı bir ilişki kuruldu. Böylece AK Parti'nin kültürel tutumu ondalık sayılardaki gibi virgülden sonraki aşamalarda her zaman kendisine yeniden bölünecek sayılar yada alanlar buldu. Bu alanlardaki mevcut krizlerin aşılmasına yönelik çeşitli kongreler yaptı ve kongreler bir şartı, bir görevi yerine getirme babında ve "göstermelik" niteliğinde kalmadı. Böylece AK Parti, yoktan enerji üreten erke dönergeci misali kendi kendisine kendisi için iktidar üreten bir parti konumundan sıyrıldı ve varlığını tescilledi. Diğer partilerin erke dönergeci sosyolojisinde yaşadığı güç kaybı, alınan tedbirlerle ciddi anlamda önlendi. Krizi tanıyıp, onu yönetecek somut tedbirler aldı, krizin sunduğu büyük fırsatlardan bahsederek temelsiz bir umut pompalamadı; yönetilen krizin somut olumsuz sonuçlarının karizmanın inandırıcılığını sarmasına izin vermedi ve bir anda Ayasofya'yı ibadete açmak gibi sembolik önemi yüksek bir girişimi gerçekleştirerek çözülmeyi önleyen önemli bir adım attı. Medeniyet tasavvurunun belki de olumsuz bağlamda yeniden şekillenmesine yönelik krizin bu vesileyle üstesinden geldi. Medeniyet söylemini hem insanların hem inananların kardeş olduğu bir ontolojik zemine oturttu. Oluşan mozaik kardeşliğini, Kürt meselesi, Alevi meselesi gibi meselelerin "çözüm" çerçevesine taşıdı ve medeniyet söylemini bu meselelerin çözümsüzlüğüne mahkûm etmedi. AK Parti'nin medeniyet söylemi, savunduğunu iddia ettiği İslam medeniyetinin siyasal ve kültürel gelişimine ve saygınlığına katkıda bulunan bir söylem olmuş, hamasi anlamda bir Batılılaşma karşıtlığı için asla bir iktidar stratejisi olarak kullanılmamıştır.

Yusuf gibi gençler

AK Parti, 2002'de seçim kazanarak iktidar olmasında "Anadolu sermayesi"nin ya da "taşra orta burjuvazisi"nin etkili olduğu doğru bir saptamadır ama AK Parti'yi daha da önemli kılan gelişme iktidara geldikten sonra bu tabanı genişletmesidir. Gerek varolan sermaye üstüne koruyucu kanatlarını açması gerekse koruduğu sermayenin gündelik hayata yansıması sebebiyle olduğu yerde kalmadı. Sayın Cumhurbaşkanının sahip olduğu habitus ve AK Parti'nin Türkiye sevdalısı olan Yusuf gibi gençleriyle birlikte mevcut sosyoloji güncellenerek devam edecektir. Sosyo-politik güncellenmenin burjuvası, orta sınıfı, tabanı yahut başka sınıfsal yapılanmaları da olacaktır ama AK Parti'nin sosyolojisi, güncellenmesi durduğu anda korkarım ki Türkiye'nin çarkları zaaf gösterecektir. AK Parti'yi dar bir alana sıkıştırıp, muhalif bir söylem kullanarak İslamcılığın sosyolojisi ile yalnız başına bırakarak Batı karşıtı bir anlam yüklenmesi de en büyük hata olacaktır.

[email protected]