Akşener, Ankara'daki amok koşucusu mu?

Doç. Dr. Ramazan Akkır/ Yazar
2.08.2023

Amok, hataların, günahların, açmazların, tutarsızlıkların ve girdapların bir faturası olarak karşımıza çıkar. Kişi, önce depresif bir ruh haline bürünür. Sonra bir anda, can havliyle saldırganlaşmaya başlar… Büyük hayallerle kurulan İYİ Parti'nin başarısızlığı ortada. Performansıyla vasatı aşamayan Akşener içinse bundan sonrasına dair vereceği karar çok önemli. Ya gerçek bir liderlik gösterecek ya da amok koşucusuna dönüşecek.


Akşener, Ankara'daki amok koşucusu mu?

Amok, cinnet halidir. Şuurun ve bilincin kaybedilmesidir. Gözün dönmesi, öfkeden deliye dönme, ölme ve öldürme isteği, aşağılanma ve gururun incinmesi gibi birçok duygu durumunu kapsar. Bu hal, Afrika ve Malezya'da sıklıkla gözlenir. Bir çeşit intihar girişimidir aslında ve genellikle ölümle sonlanır. Sonu ölümle biten bir yarış. Cinnet halinin dışavurumu, insanın tükenişi...

Sıradan bir insanı amok koşucusu haline getiren nedir ve amok hali nasıl anlaşılır? Aslında hataların, günahların, açmazların, tutarsızlıkların ve girdapların bir faturası olarak karşımıza çıkar. Kişi, önce depresif bir ruh haline bürünür. Sonra kara kara düşünmeye başlar. Düşünür, düşünür ve yeniden bir kez daha düşünür. Umutlar bir bir tükenir. Sonra bir anda, can havliyle saldırganlaşmaya başlar. Ayrım gözetmeden çevresindeki her canlıya saldırır. Amok koşucusu haline gelen kimse, birileri tarafından durdurulana, etkisiz kılınana veya intihar edene kadar durmaz.

Amok kavramını, edebiyat dünyasına Stefan Zweig kazandırmıştır. 'Amok Koşucusu' isimli kitabında bir doktorun, bir gün yanına gelip yardım isteyen hasta bir kadına önyargı ile yaklaşmasını ve tedaviyi reddetmesini konu edinen Zweig, "İnsan her şeyini kaybettiğinde, elinde kalan son şey için umutsuzca savaşır" der Zweig ve söyle devam eder; "Sarhoşluktan öte bu... çılgınlık, insanın öfkeden gözünün dönmesi... insanın korkunç, delice bir saplantıya kapılması, öyle ki hiçbir biçimde alkol zehirlenmesiyle kıyaslanamaz... İşte amok... evet amok, şöyle oluyor: Bir Malezyalı, sıradan biri, kendi halinde içkisini içiyor... Ruhsuz, ilgisiz, donuk bir biçimde oturuyor oracıkta... tıpkı benim odamda oturduğum gibi... sonra ansızın ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor, sokağa fırlıyor..."

Tükenmeyen liderlik hevesi

"Nereden çıktı bu amok?" dediğinizi duyar gibiyim. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in siyasi yolculuğunu düşünürken aklıma üniversite yıllarında okuduğum Zweig'in 'Amok Koşucusu' eseri düşüverdi. Akşener, son dönemin en çok konuşulan isimlerinden biri. Tansu Çiller'in DYP'sinde siyaset yolculuğuna başladı; sıkı Çillerciydi. Gönlünde yatan aslan liderlikti ve lider koltuğuydu; ancak olmadı. Çiller ile yollarını ayırdı. Ardında kuruluş yıllarında AK Parti'ye göz kırptı; ne var ki orada da çok tutunamadı. Direksiyonu bu kez MHP'ye kırdı; ne de olsa ülkücüydü. Bir müddet adresi MHP oldu; önemli makamlar elde etti, danışman oldu. Tükenmeyen liderlik hevesini 2015 yılına kadar baskılayabildi; gönlünden geçen liderlik koltuğuna orada da oturamadı ve bu lokasyondaki günleri ihraçla son buldu. Girdiği liderlik savaşını bir kez daha kaybetti. Liderlik sultasından rahatsız olduğunu her platformda anlatan Akşener, 25 Ekim 2017 tarihinde İYİ Parti'yi kurdu. Artık bir partinin lideriydi. Ülkücülükten demokratlığa, demokratlıktan militarizme, militarizmden muğlaklığa doğru evrilen Akşener, tıpkı bir amok koşucusu gibi koşmaya devam ediyor. Ancak bu koşucunun alanında başarılı olduğu iddiası çok su kaldırır. Ne 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde ne de 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan genel seçimlerde varlık gösterebildi. Partisi son genel seçimde, 5 milyon 270 bin oya karşılık yüzde 9,7 oy oranında kaldı. 2018 genel seçiminde ise seçmenlerin yüzde 9,9'unun desteğini kazanarak 4 milyon 990 bin oy almıştı. 2018 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi yarışında da Akşener, seçimi ancak dördüncü sırada tamamlayabilmişti. Hatta partisinden 1 milyon 350 bin daha az oy almıştı. 2019 yılındaki yerel seçimler de yanlış stratejinin bir ürünü olarak hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Pek çok ilde CHP'li adaylar lehine çekilen İYİ Parti, sadece 19 ilçe belediye başkanlığı alabildi; herhangi bir büyükşehirde varlık gösteremedi. Oy oranı yüzde 7,1'de kaldı. Ne 1994 yılında siyasete atılan Meral Akşener ne de 2017 yılından kurulan İYİ Parti siyaset arenasında yeteri düzeyde varlık gösterebildi. Kendisinde ve partisinde şu sıralar baskın duygu varlık-yokluk sancısı.

Bu yazı, 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan seçimlerde varlık gösteremeyen İYİ Parti'nin neden başarısız olduğu sorusuna cevap aramaktadır. Akşener tarafından büyük bir hayalle kurulan İYİ Parti neden başarısız olmuştur, bu başarısızlığın oluşmasında Akşener'in payı nedir, İYİ Parti 2023 sonrası Türkiye'sinde nasıl bir tarz-ı siyasete sahip olmalıdır, yerel seçimlerde nasıl bir yol izlemelidir?

Akşener, İYİ Parti'deki krizin kaynağı mı?

Öncelikle, İYİ Parti bir lider partisidir, lider partisi olarak siyaset sahnesine çıkmıştır. Partinin 'sine qua non'u Meral Akşener'dir. Genel olarak partileri; lider partileri ve ideoloji partileri olarak ikiye ayırabiliriz. Lider partileri, kurucu liderin kişisel karizması üzerine inşa edilir. Bu partilerde ideolojik tutum belirsizdir. Partinin siyasal söylemlerinde liderin karizmatik özellikleri ve yüksek kabiliyeti ön plandadır. Belirleyici olan liderin bizatihi kendisidir. Türkiye'nin siyasi tarihine bakıldığında, örneğin Demokrat Parti lider partisidir. AK Parti de lider partisidir. Lider merkezli siyasal kültürün daha yoğun olduğu Türkiye gibi ülkelerde liderin başarısı partinin başarısıyla doğru orantılıdır. Lider başarılıysa parti de başarılıdır, haliyle liderin başarısızlığı da partiye doğrudan yansır. Liderin karizması ile rasyonel siyasetin birleşmesi, başarıyı beraberinde getirir. Bu çerçevede sorulması gereken soru şudur: Akşener başarılı bir liderlik sergileyebilmiş midir? Bir siyasi liderin yıldızının parladığı ve tarihin onun için seferber olduğu anlar vardır. Eğer lider, o anı doğru değerlendirebilirse yıldızı parlar, tarih ve sosyoloji onun için seferber olur. 2018 yılında partisini kuran Akşener, istediği başarıyı bir türlü yakalayamadı, tüm çırpınmalarına rağmen. CHP'den ödünç aldığı 15 milletvekiliyle partiyi ipotek altına almış durumda. Akşener'in ifadesiyle; "Biz bu parti seçime girebilsin diye önce Cumhuriyet Halk Partisi'nden 15 milletvekili istedik. Hayatımın en büyük pişmanlığıdır. Hesap yapıyoruz, hesap veriyoruz. Buyurun. Savaşmalıydık, bileğimizin gücüyle o seçime girmeliydik. Girmiyorsak da gereğini yapmalıydık. Savaşmadık, savaşmadık, savaşmadık. 15 milletvekili istedik, Sayın Kılıçdaroğlu'na buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Ama o gün bugün 15 milletvekilinin bedelini ödeyemedik. Ömer Seyfettin'in 'Diyet'ine döndü bu iş." Ezcümle Akşener, diyet ödemeye devam ediyor. Ancak burada bir hatırlatma yapmalıyız; geçmişte Akşener'in yıldızının parlaması için karşısına tarihi fırsatlar çıktı. Onun bu fırsatları yeterince değerlendirdiği konusunda şüphelerim var. Örneğin, altılı masanın kuruluş ve muhalefetin cumhurbaşkanı adayını belirleme sürecinde ortaya koyduğu performans... Altılı masanın kuruluş gayesini anlayamayan Akşener, Bülent Kuşoğlu'nun ifadesiyle Kemal Kılıçdaroğlu'nu aday yapmak için kurulan altılı masadan, 3 Mart 2023 tarihinde zehir zemberek bir açıklama ile ayrıldı. Hatta masadan kalkarken yapmış olduğu açıklama, neredeyse bir manifesto niteliğindeydi. "İYİ Parti bir kıskaca alınmış, bir dayatmaya mecbur bırakılmış, tıpkı yıllardır Türk milletine yapıldığı gibi ölümle sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştır ve elbette buna boyun eğmeyecektir", "Ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olacağız" ve "ya tarih yazacağız ya da tarih olacağız." Evet, Akşener'in liderliğinde İYİ Parti, tarihi bir fırsatın eşiğindeydi. İlk adımı da doğru attı Akşener fakat sonunu getiremedi. Muhalefetin sosyal medya üzerinden yapmış olduğu manipülatif saldırıya teslim oldu. Sadece yetmiş iki saat gibi kısa bir zaman sonra "kumar masası" olarak betimlediği masaya herhangi bir gerekçe göstermeden geri döndü, çarpıp çıktığı kapıdan gerisin geriye içeri girdi. İradesiz, dirayetsiz ve hatta çaresiz bir lider görüntüsü sergiledi. Ekranlara da yansıyan bu görüntü, onun kaybetmesinin belki de en büyük nedeni oldu. Toplum, dirayetsiz bir lideri neden desteklesin?

İYİ Parti'nin üzerindeki CHP vesayeti

İYİ Parti'nin kaybetmesinin bir diğer nedeni de CHP'nin vesayeti altına girmesidir. 2018 yılında bir seçim iş birliği olarak başlayan CHP-İYİ Parti ittifakı, CHP vesayetinin kabul edilmesiyle sonuçlandı. Bu iş birliği bir taraftan partinin kendi rüştünü ispatlamasına engel olmuş diğer taraftan da CHP'nin partiyi aşama aşama yutmasına neden olmuştur. Parti, CHP'nin belirlemiş olduğu siyasal çizginin dışına çıkamamış, alternatif bir söylem ortaya koyamamıştır. İYİ Parti'nin iradesinin ipotek altına alınması, sağcı, muhafazakâr, ülkücü veya milliyetçi seçmenin oraya yönelmesine engel olmuştur. Ardından partiden ülkücü-milliyetçi kimliği ile mümeyyiz kimselerin tasfiye edilmesi veya istifa etmek zorunda bırakılması, İYİ Parti'nin meşruiyetine gölge düşürmüş, itibarını zedelemiştir. CHP ile doku uyuşmazlığı yaşayan milliyetçi-muhafazakâr seçmen, CHP'nin gölgesindeki siyaseti kabul etmemiş ve yapanları da reddetmiştir. CHP'ye rüyasında oy verdiğini gören sağcının gusül abdesti alması da bununla ilgili değil midir? Belki de bundan dolayı İYİ Parti ne muhafazakarların ve milliyetçilerin ne de merkez sağdaki farklı siyasi kimliğe sahip olan seçmen gruplarının gözdesi olabilmiştir. Doğal bir sonuç olarak İYİ Parti, kendini dar bir seçmen grubuna hapsetmiştir.

İYİ Parti siyasi kimliğini bulmalı

İYİ Parti'nin kaybetmesinin bir diğer nedeni de siyasi kimliği ile ilgilidir. İYİ Parti lider partisi olmakla birlikte kimlik konusunda belirsizlik yaşamaktadır. Bu muğlaklık onu, kimlik bunalımına, yer yer kimlik krizine sokmaktadır. Parti, kurulduğu günden beri var olan kimlik sorununu bir türlü çözememiş, siyasal kimliğini inşa edememiştir. Merkez parti olma iddiasıyla ortaya çıkmış; ancak senkretik bir siyasi organizasyona dönüşmüştür. Oldukça muğlak, muhayyel bir kimliğe yaslanmaya çalışmıştır. Bu da seçmenin ona güvenmesine veya sırtını yaslamasına engel olmaktadır. Bundan dolayı İYİ Parti, öncelikle kendi siyasal kimliğine, siyasette neyi ve kimi temsil ettiğine, siyasal alanda hangi iddiaların taşıyıcısı olacağına ve hangi seçmen grubundan oy isteyeceğine karar vermelidir. Sonrasında da bu siyasal kimlik ile uyumlu bir kadro oluşturmalıdır.

Geldiğimiz noktada yönetimini dahi kontrol edemeyen, çözüm için ihraç kozuna sarılan bir siyasi parti ve lideriyle karşı karşıyayız. İhracı istenen isimlerden Ethem Baykal'ın "Elimizdeki atom bombası niteliğindeki bilgileri sürecin en sonunda kullanacağız. O zaman teslim olacaklar." ifadeleri sadece politik sürecin değil, partinin de yönetilemediğini gösteriyor. Sonuçta kendi kimliğini inşa edemeyen, CHP'nin vesayeti altına giren, vesayetin zincirlerini kıramayan ve dirayetsiz bir lidere sahip parti görüntüsü veren bir siyasi partinin genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimlerde de başarılı olma ihtimalinden söz edilemez. Başarı ihtimalinin belirmesi için İYİ Parti'nin yerel seçimlere bağımsız ve güçlü adaylarla girmesi olmazsa olmazdır. Böylece seçmene CHP vesayetinden kurtulduğu mesajı verebilir ve rüştünü ispatlamış olur. Diğer yandan bağımsız ve güçlü adaylarla yerel seçimlere girmesi bugüne kadar izlediği politikanın bir anlamda özeleştirisi anlamı da kazanacaktır. İYİ Parti yönetimi şunu unutmamalıdır; bir parti seçmene karşı sorumludur, aralarında bir diyet meselesi olsa da başka bir partiye karşı sorumlu değildir. Bugüne kadar performansıyla vasatı aşamayan Akşener içinse vereceği kararla ya liderlik gösterecek ya da amok koşucusuna dönüşecek. Bakalım buradan dönüş olacak mı?

[email protected]