Almanya ekonomisine neler oluyor?

Dr. Yaşar Aydın/ Evangelische Hochschule Hamburg
23.03.2019

Almanya bir taraftan ABD ile gümrük vergisi meselesini çözmeye çalışırken diğer taraftan da Çin’in stratejik bir biçimde desteklediği Çinli firmalarla Alman anahtar sanayi kuruluşlarının ortak olmasına engel olmaya çalışıyor. Bu da daha fazla denetimi ve iktisadi engelleri beraberinde getiriyor. Dünya barışının kırılganlaşması ve çatışma olasılıklarının artması dünya ticaretini olumsuz etkiliyor. Bundan da bir ihracat ülkesi olan Almanya zarar görüyor.


Almanya ekonomisine neler oluyor?

Almanya ekonomisinde işlerin iyi gitmediğini ileri sürmek ilk bakışta abartılı gelebilir. Dünyanın dördüncü büyük ekonomisine sahip olan Almanya geride bıraktığımız yıl 11,2 milyar Euro bütçe fazlası vermekle kalmadı, kamu borçlarının GSYH’ye oranı da yüzde 58 ile 2001 yılı sonrası en düşük seviyesine geriledi. İşsizlik oranı ise 2,2 milyon ve yüzde 4,9 ile hem yine 2001 sonrası en düşük seviyesinde hem de tam istihdama doğru yöneliş içinde. Almanya 44,8 milyon ile rekor istihdama ulaşmış durumda.

Ancak Almanya ekonomisinde hem iç hem de dış kaynaklı ciddi sorunlar mevcut. İhracat ekonomisi olma özelliğinden kaynaklanan küresel dalgalanmalara karşı aşırı hassasiyet, Çin’de konjonktürün zayıflamasının olası etkileri, ekonomik büyümenin yavaşlaması, Brexit’in beraberinde getireceği tam öngörülemeyen etkiler, Almanya banka sektöründe yaşanan sorunlar ve Alman ekonomisinin lokomotifi olan otomotiv sanayiinin yaşadığı çalkantılar… Bütün bunlara bir de ABD’nin ithal ürünlere vergi koyma konusunun beraberinde getirdiği belirsizlikler ekleniyor.

Almanya ekonomisinde işlerin iyi gitmediğine dair bir başka belirti de ekonomi bakanı Peter Altmaier’in federal hükümetin 2019 yılı için yapmış olduğu yüzde 1,8’lik GSYH artış öngörüsünün fazla iyimser bulunarak yüzde 1’lere indirilmesi. Hatta maliye bakanlığının bir raporunda bu rakamın dahi altına inildiği ifade edilmekte basında. OECD’nin tahmini ise daha düşük: yüzde 0,7.

Bu gelişmelerin bizi karşı karşıya bıraktığı temel soru şu: Almanya ekonomisinin içinde bulunduğu durum geçici bir yavaşlama, yani konjonktü-rel bir dalgalanma mı, yoksa bir resesyonun başlangıcı mı?

Almanya ekonomisindeki gelişmelerin Türkiye’yi neden yakından ilgilendirmesi gerektiğini ise belki de en iyi şu benzetme ile ifade edebiliriz: Almanya ekonomisi soğuk alırsa, Türkiye ekonomisi nezle olur.

Yavaşlamanın nedenleri

2008-2009 finans krizinden sonra iki yıl üst üste güçlü bir GSYH artışı yaşayan Almanya, 2012 ve 2013 yıllarındaki yavaşlama sonrasında ye-niden AB ortalamasına yakın bir büyüme hızı yakaladı. 2017’deki yüzde 2,5’lik GSYH büyüme hızı, 2018 yılında yüzde 1,5’e geriledi. Hatta 2018 üçüncü çeyreğinde mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sayılar itibariyle bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 0,2’lik bir küçülme yaşayan Alman-ya ekonomisi son çeyrekte de yine bir önceki çeyreğe kıyasla 0 büyüme gerçekleştirdi. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi 2019 yılı için de büyümenin hız keseceği tahmini yürütülmektedir.

GSYH, fiyat ve takvim etkilerinden arındırılmış, zincirlenmiş (bir önceki yıla göre, %) : 2008: 0,8, 2009: -5,6, 2010: 3,9, 2011: 3,7 2012: 0,7, 2013: 0,6, 2014: 2,2, 2015: 1,5, 2016: 2,2, 2017: 2,5, 2018: 1,5 

Almanya’nın ekonomisinin yavaşlamasının nedenleri, siyasi, ekonomik ve jeopolitik olmak üzere üç farklı başlık altında toparlanabilir:

Siyasal açıklama: Bir grup yorumcuya göre ekonominin yavaşlamasının temel nedeni Federal hükümetin ve siyasi karar vericilerin Brexit, yük-selen sağcı popülizm ve Avrupa Birliği’nin (AB) karşı karşıya bulunduğu kompartımanlara bölünme tehlikesine karşı çözüm üretememiş olması. AB’nin bütünlüğü ve korunmasına odaklanan siyasi karar vericiler ihtiyaç duyulan iktisadi reformlara eğilecek zaman bulamamış, günü kurtarmaya yönelik bir siyasi tavır içine girmişlerdir.

Ekonomik açıklama: Siyasi karar vericiler arasında ve iş dünyasında yaygınlaşan bir kanıya göre şu anki durgunluğun nedeni Federal hüküme-tin üzerinde ısrar ettiği kemerleri sıkma (tasarruf) stratejisi ve denk bütçe ısrarı. Devleti mümkün olduğunca küçültmek, tasarrufları mümkün olduğunca artırma politikası, ekonomik daralma sonucunu doğurmuştur.

Jeopolitik açıklama: Dünyanın güç merkezinin Uzak Asya’ya doğru kayması AB, dolayısıyla Almanya-ABD ilişkilerini de germiş durumda. Almanya bir taraftan ABD ile gümrük vergisi meselesini çözmeye çalışırken diğer taraftan da Çin’in stratejik bir biçimde desteklediği Çinli firmalarla Alman anahtar sanayi kuruluşlarının ortak olmasına engel olmaya çalışıyor. Bu da daha fazla denetimi ve iktisadi engelleri beraberinde getiriyor. Dünya barışının kırılganlaşması ve çatışma olasılıklarının artması dünya ticaretini olumsuz etkiliyor. Bundan da bir ihracat ülkesi olan Almanya zarar görüyor.

Burada Almanya’da nükleer enerjinin terkedilmesinden de kaynaklanan bir enerji maliyeti artışı sorununun da olduğuna değinmekte fayda var. Örneğin sanayide kullanılan elektrik enerjisinin fiyatı 2000 ile 2018 arasında üçe katlanmış durumda. Bu özellikle küçük ve orta boy işletmeler için ciddi bir sorun. Alman ekonomisinin içine düştüğü durumun gerçekçi bir tablosunu çizmek için makroekonomik veriler ve ekonomik durgunluğun nedenlerinin yanında iki sektöre de göz atmak isabetli olacaktır.  Alman medyasında ve uzman çevrelerde, Almanya ekonomisinin en önemli sektörü olan otomotiv sanayiinin ekonomik gelişimin lokomotifi olmaktan çıkarak bir nevi ayakbağı olma yolunda hızla ilerlediği konuşulmakta. Alman otomotiv sektörünün temel sorunlarından biri ABD’nin Alman otomobillerine vergi uygulayacağı yönündeki tehdidi.

ABD yönetiminin yüzde 10’luk bir vergi uygulaması durumunda otomotiv satışlarında 900 bin civarında bir gerileme gerçekleşeceği, ABD’ye it-hal edilen otomobillerin fiyatının 2750 Amerikan doları artacağı hesaplanmakta. Vergi oranının yüzde 25 olması durumunda ise satışların 2 milyon araç gerilemesi, fiyatların ise 6875 Amerikan doları artması beklenmektedir. Maliyet ve dolayısıyla fiyat artışı sadece ABD dışında üretilen otomotiv-ler için sınırlı kalmıyor, ABD’de üretilen otomotivlerin – ki buna yabancı ve dolayısıyla da Alman markaları da dahil – fiyatları da 1760 ile 4400 dolar artış gösteriyor.

Sıfır faiz ısrarı

Buna bir de önde gelen Alman otomotiv şirketlerine aralarında emisyon değerleri ile ilgili yasal düzenlemeleri delmek amacıyla oluşturdukları kartel anlaşmalarından dolayı olası cezaları da eklememiz gerekiyor.

Geçtiğimiz haftalarda Alman Bankası’nın (Deutsche Bank) 2007 yılında satın aldığı 7,8 milyarlık Amerikan belediye tahvillerinden dolayı 1,58 milyar dolarlık zarara uğradığı kamuoyuna yansıdı. Bunun üzerine Avrupa Merkez Bankası Alman Bankasının tutması gereken öz sermaye miktarını diğer borsadaki Avrupalı bankalarına kıyasla artırdı. Bu da Alman Bankası için kâr marjının düşmesinin yanı sıra önemli bir prestij kaybı.

Bununla da kalmıyor, 2011 ile 2018 arasındaki zararın net altı milyar dolar olduğu söyleniyor. 1.1.2018’den 4.3.2019 arasında ise Alman Ban-kası’nın borsadaki hisseleri yüzde 47,5’lik bir değer kaybı yaşamıştır. Bu oran diğer önemli bir Alman bankası olan Commersbank’da yüzde 42,2 düzeyinde.

Financial Times’ın değerlendirmesine göre Alman Bankası’nın durumu hiç iç açıcı değil. FT’ye göre Alman Bankası kriz öncesi karşılaşılan kibir ile hareket etmekte, çünkü Amerikan bankalarının Kazino-Kapitalizmi tarzını tereddütsüz bir şekilde taklit ediyor. Mali performansa göre Alman Bankası’nın Avrupa sıralamasının en alt sıralarında olduğunu ifade eden FT, söz konusu bankanın öz kaynak karlılığında çok aşağılarda olduğunu belirtmektedir.

Avrupa Merkez Bankası’nın yıllardır uyguladığı sıfır faiz politikasının olumlu bir sonucu kredilerin ucuz olması dolayısıyla yatırımların tetiklen-miş olmasıydı. Ancak bu durum mevcut durumda bankanın elini kolunu bağlıyor. Sıfır faizden dolayı banka faiz indirimine giderek piyasaları can-landırma imkanına sahip değil.

Ekonomik durgunluk ve Çin’in yükselişi ve daha birçok faktör Almanya farklı ekonomik yaklaşım arayışlarına yol açmış durumda. Artan sayı-da siyasetçi ve ekonomist artık devletin ekonomiye daha fazla müdahil olması gerektiğini dile getiriyor. Örneğin Siemens ve Allianz şirketlerinin başkanları çareyi devletin tasarlayıp uyguladığı stratejik bir sanayi politikasında gördüklerini ifade etmektedirler. Ekonomi bakanı Altmaier’in devlet güdümlü bir sanayileşme politikasını savunmasını da bu bağlamda değerlendirmek gerek.

Alman Ekonomi Enstitüsü IW ve ifo Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü başkanları Hüther ve Fuest Almanya’nın uygulayageldiği kemer sıkma ve tasarruf politikalarının aşılması gerektiğini savunmaktadırlar. Bütün bunlar bize siyasi ve iktisadi karar vericiler arasında, mümkün olduğunca az devlet, mümkün olduğunca çok tasarruf şeklindeki konsensüsün artık aşındığını göstermektedir.

Türkiye’yi nasıl etkiler?

ABD’nin ithal mallara vergi koyması Almanya ve ABD ötesinde küresel ve dolayısıyla da Türk otomotiv sanayiini de etkileyecektir. Üretim zin-cirlerinin uluslararasılaşmasından dolayı Türk otomotiv ve yan sanayiinin de zarar görmesi kuvvetle muhtemel. Türk otomotiv sektörü Alman otomo-tiv sektörüyle yakın bağlarından dolayı da zarar görebilecektir, çünkü birçok Alman otomobil üreticisi ara mallarını Türkiye’den temin ediyor.

Gümrük kısıtlamaları hem maliyetleri artıracağı hem de rekabet ortamını daha da kızıştıracağı için Türk otomotiv sektörü için olumsuz etkiler do-ğurabilecektir. Olası etkileri hesaplamak gerekiyor. Ayrıca Almanya Türkiye için önemli bir pazar, dolayısıyla Alman ekonomisindeki durgunluk Türkiye’nin ihracatını da azaltacaktır.

Ancak Türkiye ekonomisi için fırsat pencereleri de mevcut. Düşen kar marjları Alman otomotiv sektörünü Türkiye’de üretime yöneltebilir. Türki-ye bu yönde bir strateji geliştirmesi durumunda Alman ekonomisinin içinde bulunduğu durumdan karlı çıkabilir.

[email protected]