Almanya Türk toplumu siyasi katılımına hız vermeli

Dr. Yilmaz Bulut/ Siyaset Bilimci
12.09.2025

Yerel seçimlerde seçmen grupları ve bağımsız adaylar oluşturup “mağdurların ve sessizlerin sesi olacağım” iddiası ile doğrudan Belediye Başkanı adayı göstermek, kestirme yolla sapmak sayılabilir. Doğrudan azınlık temsilini hedefleyip bütünü temsil iddiası şu aşamada acelecidir. Çoğunluk toplumunun kutuplaşma eğilimini arttırabilir.


Almanya Türk toplumu siyasi katılımına hız vermeli

Dr. Yilmaz Bulut/ Siyaset Bilimci

Almanya'nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren Vesfalya'da 14 Eylül 2025'te yerel seçimler yapılacak. Almanya'da yaşayan Türklerin günlük yaşamını da doğrudan etkileyen siyasi kararlar, belirlenecek olan yerel idarelerce verilecek. Bu nedenle üzerine eğilinmesi gereken bir süreç ile karşı karşıyayız. Netice olarak ülkenin doğusunda başlayıp yayılan aşırı sağ baskısı karşısında stratejik katılım yapılmasının önemi gittikçe büyüyor.

Almanya Türkleri göçle birlikte Alman siyasetinin nesnesi oldular. Çeşitli nedenlerden ötürü önemli özne olamadılar. Kendi menfaatleri yönünde siyaseti bilinçli olarak etkilemeleri zaman alıyor. Hızlanan aşırı sağ baskı ise geleceklerini tehdit ediyor. Topluluk marjinalleşmişliğini üzerinden atarak, hak kullanımıyla hareketlenmeli ve siyasi tecrübe edinerek kendine güven hissi kazanmalı.

Yerel siyaset katılımın temel basamağı

Göçle oluşan topluluklarla yerli halkın siyasi bütünleşmesi en önemli siyasi sorundur. Toplumların birbirine güven duyması vazgeçilmez hale geldi. Bunun için yerel katılım imkanları iyi bir fırsat sunuyor. Almanya'da siyaset, mahalinde başlayıp merkeze doğru işliyor. Sosyal yardım, eğitim, barınma,ulaşım, konut, eğitim, istihdam, kamu hizmeti, iktisadi destek, semt politikaları yerinden belirleniyor. Yerel idareler, gündelik ihtiyaçlara göre merkezi ve federal kararları insanlara ulaştırıyor. Bu durum gündelik yaşamı doğrudan etkileyen pek çok kararı da şekillendiriyor. Dolayısıyle yerel yönetim politikalarının Türk Toplumunun siyasi ve sosyal bütünleşmesinde önemli rolü bulunuyor.

Alman siyaseti dönüşmeli

Göç toplumunda siyasi katılım toplumsal gücün yeniden dağıtımı ile ilişkilidir. Göçmenlerin yerlileşmesi alışılmış işleyiş ve düzeni değişime zorluyor. Toplumlar daima kudret ilişkileri içinde bulunuyor ve insanlar kıt kaynaklar için rekabet ediyor. Sahip oldukları statüyü ve prestiji korumak isteyenler oluyor. Politikacılar genelde kendi seçmeninin çıkarlarını kolluyorlar. Bu nedenle siyasette neye, kimin ve nasıl karar verdiği seçmene bağlanan bir kısır döngü üretiyor. Bu bağlamda Türklerin siyasi ve sosyal bütünleşmesine siyasi güçlenme olarak bakmalıyız.

Siyasi bütünleşmenin başarısı Alman Toplumunun kendini dönüştürme potansiyelinde yatmaktadır. Siyaset kurumu ve çoğunluk toplumu gücü, yeni vatandaşlarıyla paylaşmaya açık olmalıdır. Siyasetin işleyişini kültürel çoğulculuk bağlamında daha eşitlikci ve özgürlükçü bir çerçeveye kavuşturmamız gerekiyor. Devlet kurumları sosyal şans eşitliğinin önündeki engelleri kaldırarak ve dışlamaya karşı önlem alarak sürece refakat etmelidir.

Ne var ki gelişmeler olumsuz yöne gidiyor. Toplumun ortasında gittikçe normalleşen popülist akımlar var. Bunlar, Almanya'nın ırkçı ve milliyetçiliğe karşı örülmüş surları aşındırmakta İslam karşıtlığını kullanıyorlar. Aşırı sağ hareketlerin halk hareketine dönüşme eğilimi toplumsal yenileşmenin önüne engel olarak çıkıyor.

Türk Toplumu kendi engellerini aşmalıdır

Türk topluluğunun kendi içinde siyasi farkındalığı zayıf gözüküyor. Topluluk olumlu gelişmeler olsa da siyasi katılımda ve temsilde sınırlı kalıyor. Katılanlar da siyaseti merkez eksenli ve basit düşünüyor. Oysa ki, öncelikle ayağının bastığı yerden uzağa gidileceğini bilmek gerekiyor. Ayrıca bilgi eksikliği ve tecrübesizlik nedeniyle demokratik süreç ve kurumlara yeterince güven duyulamıyor. Dolayısıyle kendi sorun ve beklentilerini Alman toplumunun parçası yapmakta eksik kalıyorlar. Artık doğru yöntemlerle hareket etmek ve bu kısır döngüden kurtulmak gerekiyor.

Stratejik siyasi katılım geliştirilmelidir

Yukarıda anlatılan durum siyasi katılımın akılcı yapılmasını adeta zorlamaktadır. Siyasi talepler konusunda öncelikleri belirlenen ve aceleye getirilmeyen bir katılım şekli benimsenmelidir. Siyasetin uzun erimli emek, tecrübe ve bilgi işi olduğu untulmamalıdır. Öncelikle vatandaş olmanın esası genel siyasi kararları birlikte şekillendirme sorumluluğudur. Toplumu birlikte yönetmek yeteneğine kavuşmak gerekiyor. İkinci olarak toplumdaki karmaşık güç ilişkileri katılımımızı zorlaştırabilir. Malesef topluluk bu konuda yeterince duyarlıklık geliştirmemiştir.

Bu nedenle yerel seçimlerde seçmen grupları ve bağımsız adaylar oluşturup "mağdurların ve sessizlerin sesi olacağım" iddiası ile doğrudan Belediye Başkanı adayı göstermek kestirme yolla sapmak sayılabilir. Doğrudan azınlık temsilini hedefleyip bütünü temsil iddiası şu aşamada acelecidir. Çoğunluk toplumunun kutuplaşma eğilimini arttırabilir. Stratejik katılım anlamında öncelikle her olanaklı ortamda ve fırsatta demokratik hukuk devletinin korunmasına öncelik verilmelidir. Toplumun genel bütünleşmesi için birbirine güven duyarak sağlıklı ilerlemesi yöntemleri tercih edilmelidir.