Almanya ve Türkiye arasında yeni bir sayfa açmak mümkün mü?

Aydın Enes Seydanlıoğlu / Yazar
3.03.2018

Geride bıraktığımız iki yıl, Türkiye ve Almanya ikili münasebetleri açısından oldukça sıkıntılı geçen bir dönemdi. Almanya Federal Meclisinde kabul edilen Ermeni soykırımı yasa tasarısı, 15 Temmuz darbe girişimi sonucunda Almanya´nın Türkiye´ye karşı takındığı tavır ve darbe teşebbüsünde bulunanlara sığınma hakkı vermesi, İncirlik Askeri Üssü meselesi, Die Welt gazetesinden Deniz Yücel ve Büyükada’daki toplantısı baskınında tutuklanan Peter Steudtner olayı…


Almanya ve Türkiye arasında yeni bir sayfa açmak mümkün mü?

Bir yandan gerilim sürerken diğer taraftan Almanya´nın, kendi sınırları içerisinde yaşayan ve FETÖ ile bağlantılı olduğundan şüphelenilen kişilere karşı casusluk faaliyeti yürüttüğü gerekçesiyle Türkiye’yi suçlaması ve Almanya’da 16 Nisan referandumu öncesin-de Türk Bakanlar için yapılması planlanan toplantıların iptal edilmesi, ilişkileri daha kötü bir duruma getirdi. Krizin zirveye ulaştığı dönemde geçti-ğimiz yaz Almanya ve Türkiye arasında gizli bir diplomasi trafiği başladı. Kurumsal işbirliği kanallarının aktifleşmesiyle bazı bakanlıklar arasında istişare konseyi toplantıları uzun bir aradan sonra tekrar düzenlendi ve normalleşme sürecinin ilk adımları atıldı. Almanya´nın diplomatik girişimleri sonucu Türkiye´de görülen davaların ele alınma süreçleri hızlandırıldı ve ilk önce Peter Steudner ardından da Deniz Yücel serbest bırakıldı. Bunun yanı sıra Almanya’da terör örgütü PKK´nın paravan olarak kullandığı derneklerin bazı gösterilerinin yasaklanması da iki ülke arasındaki münasebetlerde karşılıklı bir iyileşme sürecine girildiğinin işareti olarak yorumlandı. Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada Deniz Yücel’in serbest bırakılmasının, Türkiye ile tüm diyalog kanallarının açılması yönünde kullanılması gerektiğini ifade ede-rek, gelecekte Türkiye konusunda izlenilmesi gereken strateji hakkında ipuçları verdi.

Düzelme eğiliminde olan Türk-Alman ilişkilerinin Almanya’da kurulacak yeni koalisyon hükümetinin göreve başlaması ile nasıl bir boyut alacağı, akıllara gelen ilk soru. İlk etapta koalisyon sözleşmesinde, bahsedilen Türkiye ile ilgili bölümden bağımsız olarak, kurulacak büyük koalisyon hükümetinin silah ihracatı konusunda daha ihtiyatlı bir tavırla hareket edeceği yer almaktadır. Büyük koalisyon hükümeti görüşmelerinde belirlenen, silah ihracatı ile ilgili politikanın, ilişkilerin seyrine göre Türkiye´ye karşı da kullanılabileceği aşikar.

Türkiye´nin terörle mücadelesi Alman kamuoyunda ‘insan hakları’ söylemi altında, çarpıtılarak gündeme getiriliyor. Türkiye ve Almanya´nın savunma sanayii alanındaki işbirliği de bazı medya kuruluşları ve siyasi aktörlerce -adeta işbirliğinin gerçekleşmemesi için büyük bir gayretle- sürekli gündemde tutuluyor. Ayrıca, Deniz Yücel´in serbest bırakılmasının ardından kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılan, iki ülke arasında bir pazarlığın var olup olmadığı meselesiyle, böyle bir işbirliğine karşı kamuoyu oluşturma gayreti söz konusu. Almanya´daki Türkiye karşıtı muhalefet partileri önümüzdeki süreçte askeri alanda muhtemel bir işbirliğini engellemek istese de geçtiğimiz günlerde Alman basınına yansıyan haberler, hükümet irade-sinin farklı olduğunu gösteriyor. Gazetelere yansıyan bir habere göre Alman hükümetinin, Deniz Yücel’in serbest bırakılmasından bir süre önce, 18 Aralık 2017 ile 24 Ocak 2018 tarihleri arasında Türkiye’ye silah ihracatına ilişkin 31 anlaşmayı onayladığı ortaya çıktı.

2019 seçiminde sergilenecek tavır

Bütün bu gelişmelerin yanında 2019 yılında Türkiye´de gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde Almanya´nın göstereceği reflekslerin de ilişkileri etkileyebilecek nitelikte sonuçlar doğurabileceği göz önünde bulundurulmalı. Kuvvetle muhtemel Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde Türkiye tekrar kamuoyunda çok yoğun eleştirilere maruz kalacaktır ve Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın karşısına çıkacak aday kim olursa olsun Alman kamuoyundan (Türkiye karşıtı siyasi parti ve medya kuruluşlarından) çok ciddi bir destek bulacaktır. Bu durum ilişkilerde yine türbülanslı bir sürece girilebileceği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda Türkiye-Almanya arasındaki ticari ilişkilerin zarar görüp görmeyeceği, incelenmesi gereken diğer bir husustur.

2017 yılında Berlin ve Ankara arasında iplerin gerilmesi, Berlin hükümetinin Türkiye politikasını sertleştirmesine ve 2017 yılının Eylül ayında Hermes kredilerine 1,5 milyar Euro’luk üst sınır getirmesine yol açmıştı. Hermes garantisi, yabancı müşterisi ödeme yapamaz duruma düşen ihracatçı Alman şirketlerinin zarardan korunması amacıyla hayata geçiril-miş bir garanti programı olması hasebiyle Türkiye´ye yapılan ihracatın gerilemesi durumu gündeme gelmişti. Fakat Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği’nin verilerine göre, Hermes kredi limitinin dolduğu 2017’nin son çeyreğinde ikili ticarette tekrar bir artış oldu. Dolayısıyla ilişkilerde gerginlikler olsa da 2017 örneğinde de görülebileceği gibi şok ciddi bir kırılma yaşanmadığı sürece ticari münasebetlerde büyük bir etkilenme söz konusu olmayacaktır.

Türk diasporasına baskı artıyor

Ekonomik ilişkiler ve güvenlik stratejileri bağlamında Türk-Alman işbirliği yaşanan olaylardan fazla etkilenmese de, bütün bu gergin dönemin tek kaybedeni Almanya’daki Türk Diasporası ve Sivil Toplum Kuruluşları olacaktır. Kamuo-yunda Türkiye karşıtı kesimlerce oluşturulan negatif Türkiye algısı ülkelerarası münasebetlerde uzun vadede bir değişikliğe yol açmasa da yurtdışında yaşayan ve sayıları 3 milyonu bulan Türk toplumu, bu durumdan ciddi manada etkilenecektir. Yani dış politikadaki iyileşme ve tansiyonun düşmesi içeriye yansımayacak ve Türk diasporası ile Türk kökenli STK´lar üzerindeki baskı artacaktır. 

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel,  geçmiş dönemde Alman Deutschlandfunk Radyosu’na yaptığı bir açıkla-mada, Türk-Alman ilişkileri-nin çok zorlu bir dönemden geçtiğini vurgulayarak, İncirlik meselesinin bu zorlu dönem-de sadece küçük bir yer tuttuğunu ifade etmişti. Gabriel, Türki-ye’nin NATO üyeliğiyle ilgili olarak da ‘’Türkiye’yi NATO’da köşeye sıkıştırmayı ve yönünü Rusya’ya çevirmesini istemiyoruz. Askeri yönetim döneminde de Türki-ye’yi NATO’dan atmadık. Yunanistan’ı da askeri dikta döneminde atmadık. Türkiye’nin yüzünü Doğu’ya çevirmesi ve birlik part-nerimizi kaybetmek bizim çıkarımıza olamaz” diye konuşmuştu. Deniz Yücel olayı ve Almanya´nın 15 Temmuz darbe girişimine göstermiş olduğu refleksler sonrası 2017 yılı Türk-Alman ilişkilerinin dibe vurduğu bir dö-nem oldu. Bu durumdan her iki ülke de zarar gördü ve ilişkiler zedelendi. Bu gerginliğin sürdürülmesinin iki ülkenin de faydasına olmadığı görüldü. Gabriel´in açıklamalarından da anlaşılacağı üzere Amerika´nın YPG´yi desteklemesi sonrası Türkiye, Rusya ve İran işbirliğinin yapısal ve kalıcı  hale gelmesinin önüne geçmek için  Almanya´nın ilişkileri düzeltme noktasında bir irade gösterdiği de söylenebilir. Türkiye ile yaşanan gerginliğin Almanya´daki Türklerin aidiyet duygusu ve entegrasyonunu olumsuz yönde etkilediği de müşahade edilen diğer bir husus. Buna engel olmak için münasebetlerin düzelmesi, Almanya açısından önemli bir gereksinim.

Almanya´nın İkinci Dünya Savaşı sonrası dış politikası uzlaşı temelleri üzerine kurulu bir söyleme sahipti. Özellikle Federal Almanya kurulduğu dönem ve sonrasında uluslararası iyi ilişkiler kurmayı hedefledi. Ülkenin Batı dünyasına intibak etmesini sağlamak ve diğer ülkelerle iyi münasebeti geliştirmek, Berlin duvarının yıkılışına kadar dış politika-da öne çıkan en önemli pa-rametrelerdi. Doğu ve Batı Almanya´nın birleşmesinin ardından ülke hem ekonomik hem de nüfus olarak büyümüştü. Bu sürece kadar olan dönemde komşu ülkeler ile iyi ilişkiler geliştiren Almanya, Avru-pa’da önemli bir denge konumuna geldi ve yeni bir dış politika gereksinimi ortaya çıktı. 2014 yılındaki Münih Güven-lik Konferansı’nda konuşan dönemin Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Almanya´nın uysal dış politikasının bitmesi gerektiğine ve ülkenin uluslararası sahada daha fazla sorumluk alması gerektiğine dikkat çekti. Bu durum Türk-Alman ilişkilerinde müşterek çıkarlar bağlamında yeni bir imkan olarak değerlendirilmelidir.

Potansiyel tehditler

Gelecekte Almanya ve Türkiye münasebetlerinin daha iyi bir düzlemde ilerleyebilmesi için Almanya'nın dış politika-daki bu paradigma değişikliğinde Türkiye ile farklı alanlarda ortak hareket etmesi bir fırsat olarak görülebilir. Ortado-ğu ve Afrika’daki bölgesel çatışmalarda kriz çözme girişimlerinde ortak hareket edilmesi her iki ülkenin çıkarları doğ-rultusunda atabileceği önemli bir adımlardandır. Almanya küresel sorunlara çözüm aradığı alanlarda, etkili olduğu bölgelerde Türkiye ile ortak hareket edebil-meli ve bu ilişkiler daha da derinleşmelidir. Aynı zamanda güvenlik alan-larında da işbirliğine gidilmeli ve Türkiye-Almanya iç güvenliğini tehdit edebilecek bütün unsurların engellenmesi noktasında müşterek bir strateji geliştirilmelidir. Örneğin Suriye’deki savaşın bitmesi durumunda Batı’ya geri döne-cek YPG´li terör örgütü mensuplarının Almanya´nın iç güvenliği için büyük bir tehdit olma olasılığı söz konusudur. Bu alanda ortak hareket, böyle bir potansiyel tehdidin ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır. Bütün bunların dışında Türkiye ve Almanya’nın güvenlik ve ekonomi merkezli münasebetler boyutundan öte özel bir ilişki geliştirmesi ge-rekmektedir. Tarihsel ve sosyolojik anlamda önemli ortak noktalara sahip bu iki ülkenin birbirleri ile olan ilişki-lere göstereceği ihtimam, gelecek nesillere büyük kazanımlar sağlayacaktır.

@EESeydanlioglu