Şansölye Angela Merkel ve sonrası

Bülent Güven/Hamburg
23.12.2018

CDU’nun yeni Genel Başkanı Kramp-Karenbauer beklendiği gibi Merkel’in çizgisini devam ettirecek mi? Ettirdiği takdirde Merkel’in çizgisinin yol açtığı aşırı sağ partinin yükselişi devam edecek mi? Bu sorular Almanya’nın hem ekonomik hem de siyasi istikrarı için hayati sorular olarak öne çıkıyor.


Şansölye Angela Merkel ve sonrası

Almanya Şansölyesi Angela Merkel hem 2017 federal parlamento seçimlerinde hem de 2018 yılında yapılan bazı eyalet seçimlerinde partisinin beklenenin altında oy almasından dolayı, 18 yıldır başında bulunduğu Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDU) Genel Başkanlığını bırakmak durumunda kaldı. Merkel ayrıca 13 yıldır oturduğu Şansölyelik makamını dönem sonuna, yani 2021 yılına kadar sürdüreceğini ve bir daha Şansölyeliğe aday olmadığını da açıkladı. 

  

Merkel’den boşalan CDU Genel Başkanlık koltuğuna yine bir kadın oturdu. Daha önce Saarland eyalet başkanlığını yapan ve bir yıldan beri de CDU Genel Sekreteri olan Annegret Kramp-Karenbauer partinin muhafazakar kanadından gelen Friedrich Merz ve Jens Spahn ile girdiği genel başkanlık yarışının final oylamasında Friedrich Merz’e karşı kıl payı kazandı. Bu yarışta Kramp-Karenbauer Merkel çizgisinin ve partinin sosyal politikaları ön planda tutan kesiminin temsilcisi olarak görülürken, Merz partinin muhafazakar kesiminin temsilcisi olarak görülüyordu. Eğer Merz kazansaydı partiyi daha sağa çekeceği konusunda bir beklenti vardı. Nitekim genel kurulda yaptığı konuşmada bunun ipuçlarını da vermişti. 

  

Beklenmedik başkanlık

Öte yandan, Merkel sonrası ne olacağı konusuna gelmeden önce, ilginç bir yaşam öyküsüne ve kariyere sahip olan Angela Merkel’in dönemi ile ilgili bazı seyler söylemek faydalı olacaktır. 

  

Merkel 1954 yılında Almanya’nın kuzeybatısında bulunan Hamburg’da doğar. Fakat rahip olan babasının Doğu Almanya’ya görevli olarak gitmesi nedeni ile birkaç haftalık iken ailesi ile birlikte komünist Doğu Almanya’ya götürülür. 1990 yılında iki Almanya’nın birleşmesine kadar Doğu Almanya’da bir araştırma enstitüsünden fizikçi olarak araştırmalar yapar. İki Almanya’nın birleşmesine kadar ne komünist parti içinde ne de muhalif guruplar içinde hiçbir siyasi faaliyette bulunmaz. İki Almanya’nın birleşmesi ile Merkel, Hıristiyan Demokrat Parti’ye üye olur ve bu üyelikle siyasi kariyerinde yükselişe geçer. 1990 yılında federal milletvekili, 1991-94 arasında aile bakanı, 1994-98 çevre bakanı, 1998-2000 genel sekreter, 2000 yılından partide yaşanan bir bağış skandalından dolayı da hiç beklenmedik bir sekilde kendini genel başkanlık koltuğunda bulur. 2005 yılından itibaren de şansölyelik görevini yürütür. 

  

Belirtmek gerekir ki Doğu Almanya’da, komünist bir sistemde, sıradan sayılabilecek bir hayat geçiren birinin birleşen Almanya’da böyle bir kariyer yapması her açıdan enteresan bir durumdur. Öte yandan bu durumda sorulması gereken soru şudur: Belki de hiçbir zaman siyasi bir kariyer yapma planı olmayan bir fizikçinin siyaset tarzını ve Şansölyelik dönemini nasıl yorumlayabiliriz? 

  

Roma tarihi üzerine yaptığı incelemelerde Machiavelli ideal yöneticinin seçimini ve davranışlarını açıklarken zamanın şartları (qualita de tempi) kavramını kullanır. Machiavelli’ye göre, monarşi olan ülkelerle karşılaştırıldığında cumhuriyet rejimi olan ülkelerde zamanın şartları hükümdarın/yöneticinin seçilmesinde çok daha etkilidir. O bu önermeden yola çıkarak, zamanın şartları gerektirdiği takdirde alışılagelmiş davranışlarını terk ederek farklı davranışlar sergileyen ve nihayetinde zamanın şartlarına uygun karar alan yöneticileri başarılı yöneticiler olarak tanımlar. Machiavelli’nin bu kavramsallaştırması hem Merkel’in siyasi kariyerini hem de siyasi davranışlarını ve karar alma anlayışını açıklıyor. Zira Merkel’in Şansölyeliğinin sona ermemesine ve 2021 yılına kadar devam edecek olmasına rağmen, Merkel dönemi ile ilgili şunu söylemek mümkündür: Merkel 2005 yılından itibaren oturduğu Şansölyelik koltuğuna görevde olduğu zamanın şartları içinde Almanya ve Avrupa için “makul” bir devlet başkanıydı. Aynı zamanda Avrupa ve dünyanın siyasi şartları da Merkel’in siyaset yapma tarzı için uygun bir zemin oluşturuyordu. 

Karar ve zaman

Belirtmek gerekir ki Merkel hızlı ve ani karar veren birisi de değildir; uzun mütalaalar, gözlemler ve analizler sonunda karar veren bir liderdir. Fakat kararını verdikten sonra hemen ilk eleştiride veya ilk tepkide kararını değiştiren biri de değildir. Bazıları Merkel’in bu davranışını çekimser, fazla temkinli ve esnek olmayan bir tarz olarak değerlendirebilir. Bu doğru bir değerlendirme değildir çünkü Merkel’e göre karar alma sürecinin amacı hata yapmamak üzerine kuruludur. Hata yapmamak için de karar alırken o konu ile ilgili bütün boyutlar dikkate alınmalıdır. 

  

Fakat Merkel aynı zamanda zamanın şartları gereği hızlı ve riskli kararlar da alan bir liderdir. 2008 finans krizinde kameraların karsısına geçip tüm mevduatların devlet garantisi altında olduğunu söylemesi, Japonya’daki tsunamiden sonra yani Fukushima’da nükleer santrallerin sel altında kalmasından sonra, daha önce aldığı kararın tersine Almanya’daki nükleer santrallerinin 2025 yılına kadar kapatılması kararı ve en son 2015 yılında ani bir karar ile özellikle Suriye kökenli mültecilere kapıyı açarak bir milyondan fazla mültecinin Almanya’ya gelmesine izin vermesi aldığı bu hızlı ve riskli kararlardan sadece bir kaç tanesidir. 

  

Merkel döneminde Almanya ekonomisi 2008 finans krizine rağmen büyümüş ve bu durum kendisinin tekrar Şansölye olarak seçilmesinde oldukça etkili olmuştur. Finans krizinden sonra AB üzerinden krize maruz kalan başta Yunanistan gibi ülkelere yapılan mali yardımlar ile AB içindeki para birliği korunmuş ve belki de AB’nin  dağılmasının önüne geçilmiştir. Merkel döneminde, Almanya’nın Avrupa içindeki liderliği de pekişmiştir. Fakat bu tümden Merkel’in gayreti ile oluşan bir sonuç da değildir. Fransa’da Sarkozy ve Hollande gibi cumhurbaşkanlarının zayıf liderliği, İngiltere’nin Brexit ile sonuçlanan AB’den ayrılma süreci ve 2008 yılından sonra Almanya hariç diğer AB ülkelerinin ekonomik krizden çıkmalarının uzun sürmesi gibi pek çok durum Almanya’nın AB içindeki liderliğini pekiştirdi. Fakat Merkel’in zamanın şartlarına uygun (qualita de tempi) olarak dikkatli ve çekimser tarzı AB içinde ve dünyada Almanya’nın bu güçlü konumunu Almanya’nın menfi siyasi tarihine rağmen kabullenilmesinin önünü açtı. 

  

Şu sözler 2016 yılında Merkel’in kendisini Berlin’de ziyaret eden Avusturya Şansölyesi Christian Kern’e yaptığı tespiti içeriyor: “Bazen verdiğiniz kararlarla öyle aptalca sonuçlar ortaya çıkıyor ki, insanın öncesinde o kadar aptalca sonuçları düşünmesi mümkün değil” 

  

Merkel’in kendisi için de bu tespit geçerli olabilir. 2015 yılında daha çok insani saikler ile aldığı mültecilere kapıları açma karar yaptığı tespite uygun olarak hem siyaseten kendi sonunu hızlandırmış hem de bu karar ile aşırı sağ parti AFD’nin yükselişine katkı yaparak kendi partisini de krize sürüklemiştir. 

  

Gelinen noktada yeni genel başkan Kramp-Karenbauer beklendiği gibi Merkel’in çizgisini devam ettirecek mi? Ettirdiği takdirde Merkel’in çizgisinin yol açtığı aşırı sağ partinin yükselişi devam edecek mi? Bu sorular Almanya’nın hem ekonomik hem de siyasi istikrarı için hayati sorular olarak öne çıkıyor. Öte yandan, belirtmek gerekir ki yeni genel başkan Kramp-Karenbauer, Avrupa’daki diğer merkez sağ partilerin aşırı sağcı partilerin yükselişine verdikleri tepki gibi aşırı sağ söylemler kullanmaya başlar ise yanlış bir yol izleyerek, AFD’nin oylarının daha da yükselmesinin önünü açacak ve daha da önemlisi aşırı sağ söylemleri meşru hale getirecektir. Fakat bunun tersini yapar, aşırı sağcı partinin ve aşırı sağ dalganın yükselmesine neden olan sorunları tespit edip bunlara tutarlı cevaplar verir ise Almanya’daki siyasi istikrar ve CDU’nun varlığı devam eder. Aksi takdirde sadece Avrupa’nın değil tüm dünyanın istikrarı 20. yüzyılın birinci yarısında olduğu gibi tehlikeye girebilir.