Amerika Bölünmüş Devletleri

Hakan Çopur / Araştırmacı, yazar
9.01.2021

Kimilerine göre unutulması, kimilerine göre de ders çıkarılması gereken kötü bir tecrübe olarak tarihi kayıtlara geçen Kongre baskını, yeni bir “toplum sözleşmesine” ihtiyacı olan Amerika Birleşik Devletleri’nin giderek daha fazla “Amerika Bölünmüş Devletleri” haline geldiğinin acı bir sembolü olarak hatırlanacaktır.


Amerika Bölünmüş Devletleri

6 Ocak 2021 günü kuşkusuz Amerikan siyasi tarihine “kara gün” olarak geçerken, ardında birçok soru işareti, ciddi tartışmalar ve artı siyasi depremler bıraktı. 1814’te İngilizlerin işgal ettiği Kongre binası yaklaşık 200 yıl sonra bu sefer beyaz Amerikalılar tarafından basıldı. ABD tarihinin en tartışmalı ve sıra dışı başkanlarından biri olan Donald Trump, 3 Kasım’da başladığı “Seçimlerde hile var, seçimleri ben kazandım” söyleminin sonunda bir Kongre baskını hayal etmiyordu herhalde. Amerikan demokrasisinin en önemli sembolü sayılan Kongre binasının basılmasının tüm faturası Trump’a kesilirken, bundan sonraki süreçte nasıl bir tablonun ortaya çıkacağı halen belirsiz. Trump, “Bu baskını şiddetle kınıyorum, bunlar Amerika’yı temsil etmiyor, suçlular karşılığını görecek” açıklamasıyla tansiyonu düşürmeye ve kendisini baskından ayrıştırmaya çalışsa da kamuoyunda, Demokratlarda ve medyada zirve yapan “Trump karşıtı” dalga karşısında çok fazla alanı kalmamış gözüküyor. 20 Ocak’ta ABD’de yeni bir sayfa açılırken, Trump’ın siyaset yolculuğuna tamam mı devam mı diyeceği, ülkedeki siyasi haritayı şekillendirecek.

Kongre nasıl basıldı?

Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor: Her ne kadar Trump’ın 3 Kasım’dan itibaren “seçimleri Demokratlar çaldılar, seçimlerde hile var” şeklindeki söylemi Cumhuriyetçi tabanında geniş kabul görse de, 6 Ocak’ta Kongrenin basılabileceği kimsenin aklına gelmezdi. Önemli sayıda Cumhuriyetçinin “seçimlerin çalındığına inanması”, 6 Ocak gününe kadar siyasi bir duruş, bir fikir, bir yaklaşımdı. Bu söylemin 6 Ocak’ta hem de şiddet içeren bir şekilde bir “Kongre baskınına” dönüşmesi, Trump’ın üzerine haklılığını kurduğu siyasi zemine büyük darbe vurdu. 3 Kasım ile 6 Ocak arasındaki tiyatro sahnesinde oynanan oyun “seçimlerde hile var” konuluydu; ancak 6 Ocak’tan itibaren tüm oyuncular ve sahne aynı olmasına rağmen oyun değişti: Artık yeni oyunun adı, “Kongre nasıl basıldı?”

6 Ocak günü sabahın erken saatlerinden itibaren Washington’da toplanmaya başlayan on binlerce Trump taraftarı, kendi başkanlarını dinlemek ve Kongrede yapılacak delege oy sayımına itirazlarını ortaya koymak istiyordu. Trump’ın “Seçim sonuçlarını kabul etmiyorum, Kongredeki delege oy sayımı geçersizdir, Mike Pence oyları geri göndermeli, ben de sizinle Kongreye geleceğim” şeklindeki sözleriyle iyice havaya giren on binlerce kişi, ardından Kongre binasına yürüdü. Sadece Kongre polisinin olduğu birçok noktada binlerce gösterici karşısında aciz kalan polis, Kongrenin aslında ne kadar kolayca basılabileceğini ortaya koydu. İçeri giren yüzlerce gösterici vekillerin odalarına daldı, Senato Genel Kurul salonuna girdi, polisle karşı karşıya geldi. Olaylar ilave güvenlik güçlerinin de gelmesiyle yaklaşık dört saat sonra yavaş yavaş kontrol altına alınırken, dört gösterici ve bir polis hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı. Ancak asıl büyük yarayı, dünyaya her fırsatta “demokrasi dersi” veren ABD’nin itibarı aldı.

Amerikan kamuoyunda halen yürüyen “Kongrede güvenlik zaafı mı var?” tartışmasının cevabı aslında çok açık. On binlerce kişinin Kongredeki delege oy sayımını protesto etmek için Washington’da toplanacağı günler öncesinden belliyken ilgili güvenlik güçlerinin o bölgede yeterli tedbiri alamamış olması önemli bir güvenlik açığıdır. Kongrenin birkaç bin kişinin ısrarıyla “basılabilir” olduğunun ortaya çıkması, kuşkusuz çok tartışılacak bir güvenlik sorunudur.

Baskın en çok Trump’ı vurdu

Şurası muhakkak ki Trump Demokrat Parti’ye geçse, Demokratlara “Kongre baskını” gibi bir siyasi hediye sunamazdı. Trump’ın ayaklarını bastığı siyasi meşruiyet denilen zeminine ciddi zarar veren olay, Demokratlara altın tepside sunulmuş bir imkan verdi.

Zaten 12 günü kalmış olan Trump’ın Anayasanın 25. Ek maddesiyle mi yoksa Kongrede azledilmesi yoluyla mı görevden alınabileceğine ilişkin tartışmaları Demokratlar keyifle yapıyor. Her ne kadar bu iki seçeneğin de pratikte karşılık bulması pek mümkün gözükmese de, Trump’ın “3 Kasım seçimlerinde hile yapıldı” iddiasının üzerini örtebilecek büyüklükte ve ağırlıkta bir malzeme oldu Demokratlara.

Demokratların bu malzemeyi Trump siyasi kariyerini bitirene kadar kullanacaklarına şüphe yok. Trump’ın siyasi meşruiyeti sadece içeride değil, uluslararası arenada da ciddi zarar gördü. Her ne kadar farklı sebeplerle eleştirilen bir isim olsa da sonuçta ABD Başkanı sıfatıyla önemli rolleri ve ağırlığı olan Trump, görevinin bitmesine günler kala yaşanan bu olayın ardından birçok lider tarafından “Kongrenin basılmasına zemin hazırlayan başkan” olarak anıldı.

Trump’ın geleceği ne olacak?

Son açıklamasında 20 Ocak’ta görevi barışçıl bir şekilde devredeceğini kaydeden Trump’ın o güne kadarki her sözü ve eylemi son derece önemli olacak. Mevcut tabloda Trump’ın son açıklamasındaki yaklaşımını korumak, 20 Ocak’ta görevi suhuletle devretmek ve sakin bir şekilde Beyaz Saray’ı Biden’a bırakmaktan başka bir seçeneği gözükmüyor. Elbette Trump tansiyonu artıracak söylem ve eylemler içine girerse o zaman farklı bir hikaye de ortaya çıkabilir. Ancak kalan günlerini sakin geçirmesi durumunda 20 Ocak’tan sonra Trump’ı bekleyen iki senaryo bulunuyor: Son mesajında “Hiçbir şey bitmedi, daha yeni başlıyor” diyen Trump siyasi kariyerine devam kararı alır ve 2024 için başkan adaylığını açıklarsa aksiyon filmi devam eder. Elbette bu noktada Trump’a karşı açılması muhtemel davalar onun başını ağrıtabilir ve siyasi gidişatını akamete uğratabilir. Eğer Trump yola devam derse o zaman hala yüzde 90’ların üzerindeki Cumhuriyetçi seçmen desteğini 2024 yolunda taşıyabilir. Bu potansiyelini ne kadar iyi değerlendireceği ise tamamen Trump’ın performansına, siyasi söylemlerine ve elbette diğer muhtemel Cumhuriyetçi başkan adaylarına bağlı olacaktır.

Öte yandan herhangi bir sebeple Trump’ın 20 Ocak’tan sonra siyaseti bırakması durumunda “Trumpizm” şemsiyesi altında buluşan geniş Cumhuriyetçi muhafazakar kitleler, kendilerini ifade edecekleri yeni isimler için arayışa girecektir. “Vatandaş” Trump’ın yine muhtemel davalarla yüzleşmesi mümkün olacak, kendisi başkan adayı olmasa bile Amerikan kamuoyunun gündemini ciddi şekilde meşgul edecektir. Fakat her iki durumda da ABD’deki ciddi toplumsal bölünmenin artarak devam edeceğini, Trump’lı ya da Trump’sız Cumhuriyetçi/Demokrat ayrışmasının süreceğini söylemek mümkün. Kimilerine göre unutulması, kimilerine göre de ders çıkarılması gereken kötü bir tecrübe olarak tarihi kayıtlara geçen Kongre baskını, yeni bir “toplum sözleşmesine” ihtiyacı olan Amerika Birleşik Devletleri’nin giderek daha fazla “Amerika Bölünmüş Devletleri” haline geldiğinin acı bir sembolü olarak hatırlanacaktır.

[email protected]