Amerikan Yahudiliğinin tarihi safhaları

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
4.07.2020

Kitabında Amerikan Yahudiliğini üç önemli başlık altında inceleyen ismail Başaran, ABD'deki Yahudi cemaatinin oluşumunun tarihi safahatını, ortaya çıkan farklı anlayış ve grupları ve onların oluşturduğu öne çıkan Yahudi kurumlarını işliyor.


Amerikan Yahudiliğinin tarihi safhaları

Tarihteki en eski topluluklardan biridir Yahudiler. Tarih boyunca dağınık halde, sürgün hayatı sürdüren bu halkın üyeleriyle ilgili hemen her zaman bir kuşku, bir tereddüt, bazen bir nefret duygusu da hakim olmuştur yaşadıkları bölgelerdeki diğer halklara. Bu sebeple de tarih boyunca pogrom, holokost benzeri birçok felaket de yaşamışlardır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı esnasında Hitler Almanya’sında başlarına gelen felaket sonrasında kurulan İsrail devletiyle de benzeri eziyetlerin bu kez Yahudiler eliyle Müslümanlara yöneltildiğini görürüz. İsrail’in bu şiddetine en büyük desteği veren, açıktan destek vermese de tamamen görmezden gelen ABD’deki Yahudi lobisinin gücü bu ülkedeki seçimleri bile etkileyecek boyutta addedilir. Birçok komplo teorisine konu edilen birçok Yahudi ailenin genel olarak dünyanın ve ABD’nin gerek siyasetine gerekse ekonomisine hakim olduğu düşünülür.

Amerika’da yıllarca Diyanet

İşleri Başkanlığı adına din hizmetleri görevinde bulunan İsmail Başaran’ın Amerikan Yahudiliği başlıklı kitabı İsrail’den fazla Yahudi’nin yaşadığı ABD’deki (buradaki Yahudi nüfusu yedi milyon kadardır; İsrail’deki Yahudi nüfus ise 2020 istatistiklerine göre 6 milyon 772 bindir) Yahudiliğin tarihsel gelişimini, buradaki Yahudi grupları, öne çıkan Yahudi kurumları irdeliyor.

Yaygın kanaatlere göre ilk kez 1654 yılında Amerika kıtasına ayak basan Yahudiler, ABD’nin toplumsal yapısında “Amerikan çoğulculuğu” olarak bilinen yapının sınır ve boyutlarını belirlemede önemli bir etken olmuştur. Yeni Dünya ve hatta Yeni Babil olarak nitelenen ABD’nin başlangıcından beri farklı dini ve etnik gruplara ev sahipliği yaptığı biliniyor. ABD’deki en temel grup Hıristiyanlarken, etnik farklılıkların da buna karşın Amerikan kültüründe önemsendiği ileri sürülebilir. Özellikle İngiltere’de gördükleri birtakım eziyetler sonrası “mesihi bir yolculukla” Amerika’ya göçen püriten Hıristiyanların Tanrı’nın ahitleştiği “gerçek Yahudiler”in kendileri olduğunu, bu açıdan “hakikat”e de sadece kendilerinin sahip olduğunu düşünmeleri sebebiyle diğer inanç sahiplerine hor görüyle yaklaşıp dışlamaları, Yahudileri “dünyanın aşağılık ve rezil insanları” olarak addetmeleri Yahudilerin “Amerikan çoğulculuğu” içinde kendilerine bir yer bulabilmeleri için epey bir zaman ve çaba gerektirir.

Güvenli sığınak

Hıristiyan Avrupa toplumlarında dışlanan ve birçok eziyete, pogroma, felakete katlanmak zorunda kalan Yahudilerin “tarihi bir fırsat” addederek göçtükleri Amerika’da yirminci yüzyılın ortalarında ABD’yi -Protestan Hıristiyanlığının hegemonyasına rağmen- dünya Yahudilerinin en kalabalık ve tartışmasız en önemli merkezi haline getirebilmeleri onların ABD’yi salt “güvenli bir sığınak” olarak düşünmediklerini de ortaya çıkarır; aslında ABD’de yaşayan birçok Yahudi için ABD “gerçek bir ev”dir de.

Kitabında Amerikan Yahudiliğini üç önemli başlık altında inceleyen ismail Başaran, ABD’deki Yahudi cemaatinin oluşumunun tarihi safahatını, ortaya çıkan farklı anlayış ve grupları ve onların oluşturduğu öne çıkan Yahudi kurumlarını işliyor. Bu konuları ele alırken doğrudan Amerikan Yahudiliği alanında uzmanlaşmış kişilerin çalışmalarını birincil kaynak olarak kullanan Başaran, olabildiği kadarıyla orijinal eserlere atıfta bulunuyor.

Ana Hatlarıyla Amerikan Yahudiliği, İsmail Başaran, Çizgi Kitabevi, 2020

Çağdaş nihilizmin kötümser bir figürü

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar bir Hitler hayranı olan Rumen asıllı Fransız filozof Cioran genelde kötümser ve nihilizme yakın duran felsefi düşünceleriyle ilgi çeker. Hemen her kitabında bu nihilizmin bazen açıktan, bazense gizlice titreşip durduğunu hissedersiniz. İnsanlığın bütün başarılarını küçümseyerek eleştiren bir tutumun hakim olduğu bu felsefi parçalarda Cioran’ın derdi bir uygarlık eleştirisi. Ancak asıl amacının bu yolla insana kusur ve yanlışlarını gösterme çabası olduğu söylenebilir. Çıkışsızlığı bir çıkış olarak öneren bu bakış açısının bütün nihilist tınılarına karşın düşünmenin başkaca imkanları olduğunu da bize hatırlattığını ifade etmek gerekir.

Zamana Düşüş, Emil Michel Cioran, çev. Haldun Bayrı, Metis, 2020

Hegel’den Freud’a giden Lacancı dolayım

Slovenya’da oluşmuş Lacan okulunun iki seçkin ismi Slavoj Zizek ile Alenka Zupancic. Lacan’ın Freud’un geliştirdiği psikanalizi Hegel üzerinden yeniden okumasına benzer bir çabayı kitapta görmek bu açıdan gayet normal. Gerek Zizek gerekse Zupancic, Lacancı bakışlarına uygun olarak Hegel’i Freud’un, Freud’u da Hegel’in gözüyle yorumlayarak Hegel ile psikanaliz arasındaki bağı aydınlatmaya ya da Hegel ile psikanaliz arasında bir bağ kurmaya çaba sarf ediyorlar. Bir anlamda Hegel’in önemsediği “olumsuzlama” ile Freud’un vurguladığı “dürtü” arasındaki mesafeyi yeniden adımlıyorlar.

Hegel ve Freud: Olumsuzlamadan Dürtüye, Slavoj Zizek-Alenka Zupancic, Encore, 2020

@uzakkoku