Anadolu'nun dini tarihinin yazımında zorluklar ve sorumluluklar

Doç.Dr. Eldar Hasanoğlu/ AHBVÜ Öğretim Üyesi
6.02.2024

Batılı uzmanlar tarafından Anadolu coğrafyasının dini tarihini ele alırken Türkleri yok sayan yaklaşım tarzı, 18. yüzyılda Hıristiyan Siyonistlerin Filistin hakkındaki yazılarındaki, üzerindeki Müslüman halkı yok sayan “halksız toprak” söylemi ile paralellik arz eder.


Anadolu'nun dini tarihinin yazımında zorluklar ve sorumluluklar

İnsanlık tarihinde en eski yerleşim yerlerinden biri olan Anadolu coğrafyası, dünyada ilk uygarlıkların yeşerip geliştiği bölgelerdendir. Din olgusu, uygarlığın önemli unsurlarından olmasına binaen Anadolu'da yaşayan eski insanların inanç ve değerler dünyası üzerinde durulmayı hak etmektedir. Bu husustaki araştırmalar esasen Dinler Tarihi disiplininin ana konusudur. Onun yanı sıra eski dünyayı inceleyen her branş Anadolu'yu ele alırken zengin verilerle karşılaşmış ve konuyla ilgili diğer disiplinlere karşılıklı veri sağlamakla da yeni araştırma ufuklarının doğmasına olanak sağlamıştır. Anadolu coğrafyasının farklı yönleri üzerine odaklanan ilmi disiplinler çerçevesinde çığır açıcı çalışmalar yapılmış, buradaki kültür mirasının anlaşılmasında ve sonraki kuşaklara aktarılmasında ilerleme sağlanmıştır. Günümüzde çeşitli arşivler, müzeler vs. çatılar altında muhafaza edilmekte olan birikimin yanı sıra, kütüphaneleri dolduracak kadar zengin literatür oluşmuştur.

Kurumsal boyutta ilk dini yapılaşmanın örneği olduğu düşünülen Karahantepe, Göbeklitepe gibi Anadolu coğrafyasındaki kazı alanlarında elde edilen bulgular, Arkeoloji ile kol kola Dinler Tarihi disiplini çerçevesinde bilime yapılacak katkıların paha biçilemez olduğunu ortaya koymuştur. En kadim tapınaklara ait bulgular, ritüellerde kullanılan eşyalar eski çağlarda bölgede yaşayan insanların inanç dünyasına yönelik ipuçları barındırmaktadır. Bu coğrafyada yaşayan yazı öncesi toplumunda var olan inanışlar kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılmıştır. Bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşmıştır ve Mitoloji, Folklor gibi ilmi disiplinlerin ele aldığı konular arasında yer almaktadır. Yazılı topluma geçişle birlikte Anadolu'daki inanç ve değerlerin izini sürmek kolaylaştığı gibi, mevcut birikimi ilmi araştırmalarda topyekûn şekilde değerlendirme imkânı ortaya çıkmıştır. Kültürel Antropoloji disiplini Anadolu'da dilden dile aktarılan sözlü rivayetlerin incelenmesi, kazılarda bulunan doğal ve insan yapımı materyallerin simgesel anlamının öğrenilmesi, tabletlerin okunması vs. gibi verilerin içeriğinin günümüze aktarılmasında önemli görevler üstlenmiştir. Bu veriler Anadolu'yu yurt edinenlerin kimliği üzerine çalışmalarda Entoloji disiplini için en değerli hazine özelliğini taşımaktadır.

Kültlerden itikada

Burada işaret edilen ve edilmeyen ilmi disiplinlerin her biri, Anadolu coğrafyasını ev sahipliği yaptığı inanç ve değerler tarihini, kültür dünyasını, kimlik olgusunu öğrenmek için konunun kendi inceleme alanına giren yönünü ele almaktadır. Bölgedeki toplulukların inançları üzerinden okumalar yapma görevi de Dinler Tarihi disiplininin üzerine düşmektedir. Günümüzde kabul edilmiş bilimsel yöntemler çerçevesinde bu disiplin, mevcut verileri değerlendirerek tarihin sıfır noktasından günümüze kadar Anadolu'da yaşayan insanların inançlarını ve değerler dünyasını, icra ettikleri ayinleri vs. irdelemektedir. İlgili disiplinlerin sunduğu verilerden hareketle Dinler Tarihi literatüründe bu coğrafyadaki inanışların kültlerden itikada, çoktanrıcılıktan tektanrıcılığa doğru bir seyir izlediği şeklinde bir genel tablo çizilmektedir. Bu bağlamda, kaynaklarda Anadolu'da sırasıyla paganlık, Yahudilik, Hıristiyanlık inancından sonra İslamiyet'in yayıldığını anlatmaktadır.

İlginç bir şekilde bahis konusu kaynaklarda bölgedeki insanları ve inançları anlatılırken eski çağlardan itibaren Anadolu coğrafyasında var olan Türklerin atalarına, onların inançlarına ve ibadetlerine, etik değerlerine yer verilmemiş, Türksüz bir Anadolu tablosu resmedilmiştir. Anadolu'nun dini tarihini anlatırken konu ideolojik noktaya çekilerek pagan ve Hıristiyan gelenekleri ön plana çıkartılmış, Türk kimliği yok sayılmıştır. Bilimsel çalışmaları siyasetin hizmetine vermiş bu vizyon, coğrafya ile insanın bağını kopartmış, bilimsel gerçekleri ideolojik ve stratejik perspektiften okumuştur. Bu tarih yazıcılığının benimsediği yaklaşıma göre Türkler Anadolu'nun yerlisi olmamış, çok geç bir zamanda miladi 10. yüzyıldan itibaren göç ve savaşlarla buraya yerleşmişlerdir. Batılı uzmanlar tarafından Anadolu coğrafyasının dini tarihini ele alırken Türkleri yok sayan yaklaşım tarzı, 18. yüzyılda Hıristiyan Siyonistlerin Filistin hakkındaki yazılarındaki, üzerindeki Müslüman halkı yok sayan "halksız toprak" söylemi ile paralellik arz eder.

Bilimsel olduğu kadar stratejik

Konuyu bu şekilde ele almak ilmi gerçekliği olduğu gibi yansıtmamakla birlikte, yöntem açısından pürüzlü, ülke çıkarlarını gözetmeme açısından sakıncalıdır. Günümüzde dini tarihin siyasi tarih için en temel dayanaklardan biri olarak algılandığı ve din olgusunun siyaset arenasında temel enstrümanlardan biri olarak kullanıldığı bir gerçektir. Bu bağlamda, nüfusun yerli olarak nitelenmesi ve üzerinde yaşadığı topraklara aidiyetinin kabul görmesi için bölgedeki inanışların tarihi sahibi olması referans noktası olarak değerlendirilmekte, insanlarca benimsenen ve sürdürülen inanç ve değerler sistemi ile yaşadıkları coğrafya arasında bağ kurulmaktadır. Bu realite, Dinler Tarihi açısından Anadolu'nun dini tarihinin yazıcılığında benimsenecek üslubun ve takip edilecek yöntemin bilimsel olduğu kadar stratejik yönlerinin olduğunu da ortaya koymaktadır.

Çağımızda eskiye oranla dozu azalmış veya yöntemi değişmiş olsa da, dinler arasında sürtüşmenin bulunmadığı düşünülemez. Bu bağlamda teoride ve pratikte çeşitli söylemler ve yöntemlerin geliştirildiği bilinmektedir. Türkiye'de yasal düzenlemeler dolayısıyla Hıristiyan misyonerleri geleneksel misyonerlik yöntemlerini uygulamaktan uzak durarak ve hitap ettikleri insanları ürkütmemeye dikkat ederek kendi mesajlarını iletmeğe çalışmaktalar. Hıristiyan yayılmacılığını bir perde olarak kullanan birtakım mahfillerin amacının sadece teolojik yayılma olmadığı, bunun sosyolojik uzantılarının politik, ekonomik vs. mecralarda belli sonuçlar doğurmaya matuf olduğu da bir gerçektir.

Kavşak noktası Türkiye

Anadolu topraklarının Doğu ve Batı'nın kavşak noktasında yerleşmesi coğrafi bir betimlemenin ötesinde anlama sahip olup Türkiye dünyada inanç ve kültür açısından belirleyici eksen ülkedir. Örneğin Pakistan ve İran coğrafi olarak Hindistan'ın batısına düşse de Hindistan bu iki ülkeyi Doğulu olarak görür. Veya Bulgaristan coğrafi olarak Karadağ'ın doğusunda yer alsa da Karadağ onu bir Doğu ülkesi olarak görmez. Bu anlamda, insanların zihinlerinde küresel çapta kültür ve inanç bağlamında Doğu ve Batı havzası ayrımının Türkiye ekseninde şekillendiği aşikârdır. Bu ehemmiyetine binaen bazı mahfiller tarafından üretilmiş Anadolu'nun dini tarihini anlatan bilimsel çalışmaların stratejik yönü ihmal edilmemelidir. Bu yüzden Türk dinler tarihçilerinin Anadolu'nun dini tarihini anlatan kaynakları incelerken konunun burada zikredilen ve zikredilmeyen farklı uzantılarının olduğu gerçeğini göz ardı etmemeleri, bölgenin dini tarihiyle ilgili gerçeklerin öznel anlatımına karşı önemli bir duruş olacaktır.

[email protected]