Anayasa Mahkemesi Yargıtay görevine mi soyundu?

Reşat Petek / Ak Parti Burdur Mv. Anayasa Kom. Baş. Vekili
5.03.2016

Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. madde cumhurbaşkanına “Anayasa’nın uygulanmasını gözetme” görevi vermektedir. AYM’nin görev ve yetki gaspıyla Anayasa’yı ihlal etmesi karşısında, görevi gereği Cumhurbaşkanı’nın tepki vermesinden daha tabii ne olabilir ?


Anayasa Mahkemesi Yargıtay görevine mi soyundu?

1961 Anayasa’sı ile kurulan, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün şekil ve esas yönünden Anayasa’ya uygunluğunu denetlemekle görevli yüksek mahkemenin, olumlu denetim kararları yanında, yasa koyucu gibi hareket ederek Anayasa’yı çiğneyen kararlar verdiği bilinmektedir.

Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından denetlemekle görevli olmasına, esas denetim yetkisi olmamasına rağmen uygulamada esastan denetim yaparak Anayasa’nın yetki vermediği alanda kararlar vermiştir. AYM’nin bu tavrı, siyasal gelişmelerden bağımsız hukuk penceresinden bakarak objektif değerlendirenleri hayretler içinde bıraksa da AYM’nin darbe sonucu getirilmesindeki gizli ve gerçek amacına uymaktadır. 1950-1960 arası üç seçim dönemi Demokrat Parti’nin üst üste seçim zaferi kazanması ve vesayet makamlarının bundan duyduğu rahatsızlık, milli iradenin önüne diledikleri zamanda, diledikleri gibi kullanabilecekleri bir fren mekanizması koymalarına yol açmıştı. Bu fren mekanizmalarından en önemlisi Anayasa Mahkemesi’ydi. Egemenlik yetkisinin “yetkili organlar eliyle kullanılacağı”  değişikliğiyle birlikte düşünüldüğünde AYM’nin gerektiğinde kanun koyucu gibi hareketle yasama organını etkisiz hale getirecek bir mekanizmaya dönüşebileceği öngörülmüştür. Söylediklerimiz sadece endişelerimiz değildir. Uygulamada AYM’nin ayıbı, Anayasa ve hukukun dikkate alınmadan yetki ve görev gaspıyla verilmiş kararları mevcuttur.

Madde iptali bile yaptı

Malum 367 kararı, “411 el kaosa kalktı” manşetiyle TBMM’de ve Meclis’in iradesine hakaretlerle gündeme gelen 10 ve 42. madde değişikliklerinin iptal kararı, 2010 yılında referandumla kabul edilen değişiklikte, esastan denetim yaparak bazı cümleleri iptal etmesi ilk akla gelen yetki ve görev gaspı örnekleridir.

AYM’nin iki kararı vardır ki evlere şenlik. Anayasa’ya uygunluk denetimi yapacak AYM, 1961 Anayasası’nın 137 ve 138. maddelerinin bazı hükümlerini bile iptal etmiştir.

Dikkatinizi tekrar çekmek isterim, AYM kanunu değil Anayasa maddesini bile iptal etmiştir. (27.09.1977 tarihli 1977/82 E. 1977/117 K, ve 15.04.1975 tarih 1973/19 E. 1975/87 K.) Bu kararlarıyla AYM, yüksek mahkeme olmanın ötesinde, TBMM’nin üstünde “Kurucu İrade” rolünü üstlenmeye başlamıştır.

Anayasa Mahkemesi, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle yeniden yapılandırılmış, görev ve yetki sınırları daha kalın çizgilerle belirlenmiş, en önemli yenilik ve olumlu değişiklik olarak, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabileceği ilkesi kabul edilmiştir.

Hukuka uygun değil

Kısaca bireysel başvuru olarak ifade ettiğimiz bu değişikliğin yapılmasına karşı çıkan, referandumda ‘hayır’ kampanyaları düzenleyen muhalefet partileri, tutuklu iki gazetecinin bireysel başvurusu üzerine hak ihlali kararı verilmesini kutlarken, bu değişikliğe karşı çıkma ayıplarını hatırlasalardı bugün Ak Parti’ye teşekkür etmeleri gerekirdi. Tutuklu iki gazeteci hakkında ‘hak ihlali’ kararı verilmesi ve tahliye edilmelerine sevinirken, ne yazık ki haksız suçlamalarına devam etmişlerdir. Esasen Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yaptığımız değişiklikler ile tutuklu yargılama zorlaştırılmış, tutuklama yerine adli kontrol uygulanmasının yolu açılmıştır. Buna rağmen yapılan ihlallere karşın da AYM’ye bireysel başvuru yolu getirilmiştir.

AYM’nin tutuklu gazetecilerle ilgili, Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının korunması açısından hak ihlali kararı vermesi, yetki ve görev alanı içindedir. Hukuka uygundur ve olumlu karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Ancak 26 ve 28. maddelerde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğü ihlal kararına katılamıyoruz.

Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan  ‘Bireysel başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması’ ve  ‘Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz’ şeklindeki Anayasa ilkeleri gerçekleşmediği halde, Anayasa’nın 26 ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine de karar verilmesinin hukuka uygun olduğunu söyleyemeyiz.

Tutukluluk konusunda (19. madde), ilk derece mahkemesinde yapılan itiraz üzerine verilen karar ‘kesin’ olduğundan kanun yolları tüketilmiştir. Bireysel başvuru yoluna başvurulması meşrudur ve hukuka uygundur. Ancak sanıklara isnat olunan suçun ifade ve basın özgürlüğü kapsamında olup olmadığı hususunda (26 ve 28. madde), verilmiş ve kesinleşmiş bir karar olmadığı için bireysel başvuru hakkı da doğmamıştır.

Siyasal casusluk iddiasıyla açılan davada suç vasfının tayini ilk derece mahkemesinin görevi olup, yargısal denetimi temyiz başvurusu ile Yargıtay’a ait bir görevdir. Henüz kanun yolu tüketilmemiştir. Buna rağmen, Anayasa’nın 26 ve 28. maddeleri yönünden ihlal kararı verilmesi, Anayasa’nın vermediği bir yetkiyi kullanmaktır. Hukuken yetki gaspıdır, doğru kabul edilemez. Anayasa’nın 142 ve 148. maddelerine açıkça aykırıdır.

Cumhurbaşkanımızın “Saygı duymuyorum” değerlendirmesi üzerine, kimi siyasetçiler, “Anayasa Mahkemesi’ni tanımıyor” diyerek haksız bir saldırı kampanyası başlattı. Oysa cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. madde cumhurbaşkanına “Anayasa’nın uygulanmasını gözetme” görevi vermektedir. AYM’nin görev ve yetki gaspıyla Anayasa’yı ihlal etmesi karşısında, görevi gereği Cumhurbaşkanı’nın tepki vermesinden daha tabii ne olabilir ? Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun açılmasına öncülük ederek, Anayasa ve hukuk içinde temel hak ve özgürlüklerin korunmasına öncülük etmiş bir Cumhurbaşkanı’nı, Anayasa’nın uygulanmasını gözetme görevini yerine getirdiği için eleştirmek yerine; “Anayasa’yı ve kanunu tanımadan görev ve yetki alanını keyfi olarak genişleten AYM nereye gidiyor?” diye sormak ve eleştirmek gerekmez mi?

[email protected]