Anayasa ve egemenlik

Ali Osman Sezer / Bülent Ecevit Üniversitesi
13.08.2016

Milli ruhun çok uzun bir zaman ve mekan içinde mayalandığı düşünüldüğünde millet olarak varlık kazanmış toplumlar zaten bu ruhu elde ederek millet olmuştur. Öyleyse bizi millet kılan bu ruhun ifadesini tespit edersek anayasayı şekillendirecek esası da belirlemiş olacağız.


Anayasa ve egemenlik

Normlar hiyerarşisinde anayasanın üstünlüğü, anayasayı ortaya koyan iradenin egemenliğini ifade eder. Bu iradenin kime ait olduğu, egemenliğin de kime ait olduğunun göstergesidir. Egemen, meşru olanı belirleyen ve onu cari kılma yetkisini elinde bulunduran otorite olarak ifade edilebilir. Tarih bu otoritenin kim ve otoriter durumun nasıl olacağına ilişkin mücadelelerle gerçekleşiyor.

Böyle bir egemenlik tanımından egemenin özgür olmayı, egemenliğin de özgür olma durumunu ifade edeceği açıktır. Türkiye’de darbe anayasaları, darbecilerin yaptıklarından dolayı sorumlu olmayacaklarını güvenceye alarak hazırlanmıştır. Onlar yaptıklarından sorumlu olmayan ancak halkı kendi belirledikleri sınırlarla mahkum eden despotlar olarak tarihteki yerlerini aldı. Aslında bu halleri onların egemen ve özgür olmadıklarını, kendilerine sipariş verilen komutları takip ederek bu toprakların tasarrufunu efendilerine has kılmaya çalışan köleler olduklarını gösteriyor. Sorumlu olmadıklarını, yaptıkları anayasaları ile güvence altına almaya kalkışmaları onların özgür olmadıklarının en önemli göstergesidir. Çünkü özgürlük yaptıklarının öznesi olan ve sorumluluğunu alabilenlerin durumudur. Oysa onlar yaptıklarının fenalığının bilincinde, efendilerinin buyruğunu yerine getirirken, yaptıklarından sorumlu olmayacaklarını hüküm altına alarak kendi hükümlerini vermiş oldular. Yaptığının iyi olduğunu düşünen, niçin ondan sorumlu olmayacağını anayasal bir güvenceye bağlamaya çalışsın?

Sadece üslup farklı

15 Temmuz da milli iradeye karşı istisnai bir egemenlik sevdasında olanların milli egemenliği gasp edip kendilerini millete egemen olarak dayatma teşebbüsü olarak gerçekleşti. Bu topraklarda milli iradenin güçlenmesi karşısında paniğe kapılan canavar bu kez FETÖ’de reankarne olarak yeniden eski gücünde dirilmeye kalkıştı ama milli iradeye tosladı. Mehmet Akif’in tek dişi kalmış olarak tarif ettiği bu canavar ayakta kalmak için kullanabildiği her yolu denemeyi sürdürüyor. Bu anlamda Türkiye’deki tüm darbelerin motivasyonunun bu canavar olduğu son girişimde de ortaya çıktı. Bu egemenlik gaspçısının gücünün azalması ihtimaline karşı tekrar tekrar reankarne olup dirilebileceği araçları, öngörebildiği dönemin ruhuna uygun olarak tasarlayıp hazırladığı ve zamanı geldiğinde de hizmete soktuğu görülüyor. Bugün de onun hizmetkarları ona gerekli olan enerjiyi temin edebilmek için tüm kutsal değerlerle birlikte ülkeyi ateşe vermekten çekinmemiştir.           

Son açıklamasında Batı’nın hizmetinde olduğunu belirten FETÖ lideri kimliklerine ilişkin başka bir açıklamaya gerek kalmayacak şekilde kendilerini ifşa etmiştir. Türkiye’deki tüm darbecilerin aynı eşiğe yüz sürdüğü, aralarındaki farkın ise sadece kullandıkları üslup olduğu ortada.

Yıllarca darbe tehdidi altında enerjisi heba edilen millet, bu sefer çözümün nerede olduğunu fiili olarak ortaya koymuştur. Millet kendi sözünü kendisi söyleyerek bu sözün her türlü silahtan daha güçlü olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Gelinen bu nokta aslında sadece Türkiye için değil tek dişi kalmış canavarın, kanını içmek istediği tüm coğrafyalara umut olmuştur. O zaman bu umudun diri tutulması gibi bir sorumluluğumuz olduğu unutulmadan milli iradeye dayalı egemenliği anayasa ile tahkim etmek zorundayız. Ancak bu yapıldığında devlet, milletin devleti olarak milli irade ile kurulan bağını koparamaz. Çünkü milli iradenin kurduğu bir yapı milli irade tarafından artık görünür halde ve onun hizmetinde. Aksi halde tecrübe ile sabit olduğu üzere, milli iradeden bağımsız kendinden menkul bir devlet aygıtı ortaya çıkar.

Bugün milli irade okunduğunda, kendisini satır satır İstiklal Marşı ile ifade ettiği açıkça görülecektir. Anayasaların temel işlevinin meşruiyet kaynağının belirleyiciliği olduğu ve anayasaya aykırı hiçbir işlemin yasal olmayacağı hatırlandığında, devlet aygıtına ilişkin tüm eylem ve işlemlerin anayasal iradenin egemenliği altında gerçekleşeceği görülecektir. Anayasayı denetleyecek bir üst metin de olmadığı (anayasanın üstünlüğü) dikkate alındığında anayasayı yapan iradenin o ülkede egemen olacağını açıkça söyleyebiliriz. Öyleyse anayasa milli bir mutabakatla ancak millet tarafından yapıldığında egemenliğin millete ait olacağından söz edilebilir. Fakat milli mutabakata nasıl ulaşılacak? Millet kavramının sadece halihazırda mevcut insanlardan teşekkül etmediği, hatta mevcut insanların bile bir metin oluşturmak için bir araya gelmesinin güçlüğü göz önüne alındığında, bu metnin zaten millet olmakla ifade edilmiş hazır bir metin olması gereği ortaya çıkmaktadır.

Anayasal ruhun milli iradenin ifadesi olan mutabakat ruhu olduğunu tekrarladığımızda, öyle bir metinden söz ediyoruz ki bu metinin içeriği, milletin hiçbir unsuru tarafından reddedilmemiş olsun. Böyle bir metinin ruhu belli bir zaman ve mekanda elde edilemez. Milli ruhun çok uzun bir zaman ve mekan içinde mayalandığı düşünüldüğünde millet olarak varlık kazanmış toplumlar zaten bu ruhu elde ederek millet olmuştur. Öyleyse bizi millet kılan bu ruhun ifadesini tespit edersek anayasayı şekillendirecek esası da belirlemiş olacağız.

Mutabakat metni           

Bu ruhun İstiklal Marşı’nda ifade edilen ruh olduğu ve bunun da millet tarafından ifade edilip, o gün Milli Şair tarafından kaleme alındığını, bugün de 15 Temmuz’da yeniden teyit edildiğini gördük. Öyleyse ayrıca bir mutabakat metni oluşturma çabasına girmeden zaten millet olma halinin ifadesi olan İstiklal Marşı’nın anayasa yazımında mutabakat metni olarak merkeze alınması gerekir. Çünkü anayasalar hukukun konusu hakların kaynağını belirten temel haklar ve özgürlükler bildirgesidir. Milli iradeye dayalı hakka dair bir ölçüt belirlemeden, milleti güvenceye alan bir hukuk teşekkül edemez. Egemenliği millete ait kılmadıkça bir milletin kurtuluş mücadelesinin tamamlandığı söylenemez. Bu olmadığı sürece bir millet hak görmediği uygulamaların nesnesi olarak kalmaya mahkumdur. Milli iradeyi egemen kılmak ise ancak anayasanın milli irade ruhuyla yapılması ve devlet aygıtının milli irade dışında hiçbir iradeye geçit vermeyen bir mekanizma olarak donatılması ile mümkündür.

[email protected]