Anayasa yapım süreci Türkiye aydınlanmasını başlatabilir mi?

Ali Osman Sezer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
12.02.2021

Cumhuriyetin öznesi millettir. Dolayısı ile cumhuriyet aydını olmak millete doktriner öğreticilik yapan bir literati olmak değil, milletin içinde, onunla aynı irade ve değerleri taşıyarak, tüm unsurları ile milletin kendi mukadderatını kendisinin belirleyeceği kavramlarla bu hakikati diri tutarak farkındalık oluşturabilmektir.


Anayasa yapım süreci Türkiye aydınlanmasını başlatabilir mi?

İnsanlık tarihinin neredeyse tüm birikiminin ortaya çıktığı bir mekânı vatan edinmiş bulunuyoruz. Bu topraklarda yaşamak bunun bilincinde donanıma sahip bir sorumluluk ister. Böyle bir sorumluluk bilinci ise bu birikimle örtüşebilecek okuma vasfıyla sistemleşen bir yaşamsal alan kurmakla söz konusu olabilir. Okumadan kastettiğim mevcut birikimin ne olduğunu bilmek ve bu bilgiyi bugünün dünyasına tekabül eden bağlamlarıyla yeniden üretebilmektir.

Zaman zaman bu birikimin üzeri darbelerle örtülmeye çalışılsa da, umulmadık zamanda ortaya çıkıveren sürgünlerin de önü alınamaz. Çünkü altı da üstü kadar bizim olan bu coğrafyanın toprağında köklenen insanlık hakikati, bunu örtbas etmeye izin vermez. Yapılması gereken kendiliğimizin köklerinden, kendiliğinden çıkan bu sürgünlerimizin çapalanabilmesidir. Sanırım bunun için halkla aynı dilden, aynı toprağa basan ve eline çapa alıp bu toprağın önünde eğilmeyi becerebilen aydınlara ihtiyaç var.

Münazaracılıkla telafi çabası

Yaklaşık yüz yıldır ilericilik ve gericilik sloganları arasında sıkışan akla geçit verecek muhatabın olmaması, beyazın siyah olduğuna ilişkin kendi aklını bile yenerek öne çıkma sanatı olan münazaracılıkla telafi edilmeye çalışılıyor. Türkiye'de aydın ve aydınlanma kavramları da bu süreçten kendini kurtaramamış olan, genellikle olumsuz ve toplumdan uzak bir alan içinde kalarak, kendini müstağni gören bir kesim ve misyon olarak algılanmıştır.

Şerif Mardin, çalışmalarında Türkiye'de aydın olarak adlandırılan kesimi ele alırken bu kavramı sürekli literati olarak paranteze almıştır. Bunu, aydın veya entelektüel tanımının Türkiye'de kavramı karşılayacak içeriklere sahip bir sınıfla örtüşmediğini, aydın olarak ima edilen kesimin sosyolojik yapıyı dikkate almadan, kendi aklı, deneyimleri ve kavramları ile düşünmekten çok doktriner söylem içinden faaliyet gösteren kesim olduğunu vurgulamak için yaptığı anlaşılıyor.

Cumhuriyetin esası millet iradesini cari kılacak bir rejim olmasıdır. Bunun gerçekleşebilmesi ise millet iradesinin dinamik yapısı gereği içinden geçtiği zamanın koşullarına uygun kavramsallaştırılabilmesine bağlıdır. Bu bağlamda yapılacak yeni bir anayasa sürecini, millet iradesini gerçekleştirmeye elverişli kavramları üretecek müzakere ortamında sürdürebilmek, Türkiye aydınlanmasını ivmeleyebilir.

20 Ocak 1921 anayasasının ilk metni, çoğulcu yapıya sahip birinci meclisin müzakere ortamında yapılmıştır.

Hakimiyet ilanı

Cumhuriyetin ilk kavramsal metni olan 21 Anayasasının 1. maddesi " Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir" ve bu kavramı kurumsallaştıran, 29 Ekim 1923'te eklenen "Türkiye Devletinin Şekli Hükümeti, Cumhuriyettir" iradesi millet iradesini kavramsallaştıran hakimiyet ilanıdır. En ufak bir şüpheye yer bırakmayan bu somut durumun da gösterdiği gibi bu topraklarda cumhuriyet, doktriner bir öğreti olarak değil millet iradesini zafere taşıyan, Atatürk'ün liderliğinde milletin aydınları olan o günün mebuslarının kalemiyle ifade bulan millet ruhuyla kavramsallaşarak ilan edilmiştir. Bu süreç milletin kendi mukadderatına kendisinin yön verdiği kurtuluş mücadelesinin cumhuriyetle kavramsallaşıp kurumsallaşmasında aydın ve millet diyaloğunun ne anlam ifade ettiğini göstermesi bakımından çok önemlidir. Ülkenin kaderinin tüm boyutlarıyla tartışıldığı deneyimlere sahip bu meclisin kavramsal ve kurumsal yeteneğinin millet iradesini okuma seviyesi aşikârdır. Aydın, milletin iradesini ve değerlerini tüm nüanslarıyla anlayıp kavramsallaştırabilen kişidir. Bu kavramsal zemin milletin iradesiyle inşa edilecek tüm yapıları taşıyabilir. Dönemin tüm müktesebatına haiz birinci meclisin bu yeteneğini milletin tüm değerlerini ve iradesini taşıyacak bir cumhuriyet tanımı ile kavramsallaştırdığı 21 Anayasasının birinci maddesinde ve bu maddenin derinlikli açılımı olarak yine anayasal bir metin olan İstiklal Marşı'nda açıkça görüyoruz. Bu bağlamda milli hakimiyeti en mükemmel içeriği ile tanımlayan cumhuriyet bu milletin odak noktası olarak onun tüm değerleri ile mündemiçtir. Cumhuriyetin tüm nitelikleri bu değerlerden bağımsız okunamaz ve yorumlanamaz.

'Biz'den kasıt

İçeriği gereği millet iradesine dayanmayan ve millet iradesinin aktif özne olmadığı bir rejim cumhuriyet olamaz. Adına ne derseniz deyin, bir kişinin kurduğu ve ona dayalı rejimler monarşi, bir grubun kurduğu ve o gruba dayalı rejimler ise oligarşidir. Cumhuriyet de milli iradenin kurduğu, milli hakimiyete dayalı bir rejimdir. Atatürk'ün cumhuriyetin kuruluşuna ilişkin Cumhurbaşkanı sıfatı ile gelecek nesillere hitaben kullandığı ifade "Cumhuriyeti BİZ kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz" ifadesidir. Cumhurbaşkanı sıfatı ile söylenen bu ifadede biz derken cumhurun kastedildiği açıktır. Onu bu iradeden ayırmak milletin tüm vasıflarına haiz cumhuriyeti ve onun niteliklerini ona öğretmeye kalkışmak gibi acayip bir duruma dönüşür. Oysa tüm vasıflarını millet iradesinden alan cumhuriyet demek, bu iradenin hakimiyeti demektir. Bu yüzden cumhuriyet millete öğretilemez, ancak bu iradeye sahip milletten öğrenilebilir.

Cumhuriyetin ilanını takiben demokratik hayata geçilip milli iradenin kapasitesinin tezahür edeceği çoğulcu müzakere ortamının uzun süre sağlanamamış olması; demokratik hayata geçildikten sonra da bundan rahatsız zihniyetin darbe girişimleri, bu süreci sık sık kesintiye uğratarak milletin mukadderatı üzerindeki hakimiyetini yani cumhuriyetin temel vasıflarını aşındırmış, millete cumhuriyet öğretmeye kalkışmak gibi tuhaflıklar yaşanmıştır. Oysa cumhuriyetin vasıfları ile bu milletin vasıfları aynıdır. Bu yüzden yeni bir anayasa yapım süreci milletin mukadderatına karar verme özgürlüğüne dayalı cumhuriyet bilincinin farkındalığı üzerinde gerçekleşmelidir.

Öznesi millet

Milletin hakikati görme iradesini ifade eden kavramları, onun mukadderatını işaret eden pusula gibidir. Bu yüzden bu kavramların ayarları ile oynamak pusulayı bozup yanlış yol tutmaktan farksızdır. Aydınlanma, milletin kendi aklı ve iradesi ile kendi mukadderatına hükmetmesi dersek, milli irade doğrultusunda devlet aygıtının pusulası diyebileceğimiz anayasada, cumhuriyetin mahiyetini kuruluştaki iradeyle " Türkiye devleti bir cumhuriyettir. Hâkimiyet kayıtsız şartsız şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir." şeklinde açıklayıcı İfadesiyle koruyarak yaşatmak, Türkiye aydınlanmasını tekrar diriltecektir. Mevcut Anayasadaki ifade de aslında içeriği gereği aynı anlamı taşıyor. Ancak darbelerin kendini meşru göstermek için cumhuriyetin kökeni ve niteliklerine ilişkin tahrifatları karşısında cumhuriyetin anlamının açıkça ifade edilmesine büyük ihtiyaç var. Bunun için onu ilk TBMM'de mündemiç olan milli iradenin kavramsal tüm unsurlarının özgür ifadesinde korumalıyız. Atatürk'ün dikkat çektiği "cumhuriyetin yaşatılması" ifadesi, milletin öznesi olduğu cumhuriyet iradesinin tüm içerikleri ile yaşanabilmesi ile mümkündür. Bu da ancak yine Atatürk'ün vurguladığı " fikri hür, vicdanı hür" olarak yaşamayı başarabilmekle olur. Cum-hur-iyet önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi tam olarak bunu ifade eder. Bu yönüyle cumhuriyet, değerlere sahip özgürlüğün sorumluluk bilinciyle, düşünce ve inancıyla somutlaşan yaşam biçiminden dolayı, kimseye hesap vermek zorunda kalınmayan bir rejimdir. Çünkü cumhuriyetin öznesi millettir. Dolayısı ile cumhuriyet aydını olmak millete doktriner öğreticilik yapan bir literati olmak değil, milletin içinde, onunla aynı irade ve değerleri taşıyarak, tüm unsurları ile milletin kendi mukadderatını kendisinin belirleyeceği kavramlarla bu hakikati diri tutarak farkındalık oluşturabilmektir.

Aydınlanmanın en temel özelliği akıl ve deneyimle bir hüküm olarak ortaya çıkan iradedir. Böyle bir hüküm olan iradenin varlığını sürdürebilmesi de onun hukuka dönüşebilmesine bağlıdır. Bu bir milletin ve onu oluşturan bireylerin özne olduğunun en somut göstergesidir. Milletin hakimiyeti, yani cumhuriyet, onun yerine yazılmış hazır doktrinlerle değil kendi iradesi olan hükümleriyle, kendi emeği ile inşa ettiği bir hukuk sisteminde ortaya çıkar. İnsan için hazır ve konforlu bir alan yoktur. İnsan okuyup aklederek ulaşacağı hükümlerle yaşam alanını kendi inşa eder, bunu yapamazsa başkalarının inşa ettiği ortamın nesnesi olur. Cumhuriyet rejiminde hukuk, bir milletin hak iradesini cari kılarak milletin hakimiyetini gerçekleştiren bir sistemdir. Bu bağlamda anayasal bir sistemin ihdasında millet iradesinin merkeze alınması, milletin mukadderatını gerçekleştirebilmesinin birincil koşuludur. Aksi takdirde milletin kendi iradesine dayanmayan bir hukuk sistemi, hukuku bilmemenin mazeret olmayacağı ilkesiyle, milletin hukuk güvenliğini alt üst edebilir. Bu ilke ancak hukukun milletin hak bilincine dayalı yapılması halinde, onu yapan temel irade zaten millet olduğunda anlamlı olabilir. Bu açıdan tüm hukuk sistemini bağlayıcı karaktere sahip esasları belirleyen anayasanın kaidesi milletin hak bilinci olmak zorundadır. Buna riayet edilmemesi kendi yuvasında, kendi yumurtası zannettiği guguk kuşu yumurtalarının üzerinde oturan serçenin âkıbetine benzer. Montesquieu da 'Yasaların Ruhu' adlı eserinde kendi yasalarını yapmayıp başkasının yasalarını kullanan milletleri dalından kopmuş, rüzgarın estiği yöne savrulan yaprağa benzetir.

Kavramlar birçok yan anlamlara ilham veren içeriklere sahiptir. Bu onların yaşadıkları süreç içerisinde kendini onlarla ifade eden sayısız duygu ve düşünceye dokunarak edindikleri bir yetenektir. Ancak hiçbir kavram kök anlamından kopartılarak söyletilmeye çalışılan ifadenin ortağı olamaz. Bu açıdan kavramların kök anlamları pusula gibidir. Yan anlamların salınımıyla ortaya çıkan yelpazede titreşen ibre, tam orta noktasında normalleşme telaşında asıl anlamdan kopuk başka yönde anormalleşmeyi önlemeye çabalar. Ana yönle bağını koparmış ifadeler o kavramla bir alakası kalmamış, onu aksi yöne çekiştirmeye çalışan bir iradenin aparatına dönüşmüştür. Böyle bir kavram artık anlamını temsilden uzak, yön gösterme kabiliyetini yitirmiştir. Artık onun ifade ettiği anlama sahip olabilmesi için, olması gerekeni gerçekleştirecek doğrultuda onarılması gerekir.

Aydınlanma elbette akıl ve akletme içeriklerine haiz kavramlarla gözden geçirilen yaşamsal alanda gerçekleşebilir. Deneyimlerden arındırılmış bir akletme, ütopyaya dönüşmekten kurtulamaz. Bu yönüyle her toplumun akletmeyle olan ilişkisine göre aydınlanma araçları birbirinin aynı olamaz. Neyin içinden çıktığını bilinmeden batı aydınlanmacılığını vitrin üzerinden taklit etmenin grip olan kişiye kemoterapi yapmaktan, ya da on numara gözlükle görebilen birinin gözlüğünü alıp onunla görmeye çalışmaktan farkı yoktur.

Aydınlanma, milletinin iradesini okuyup anlayabilen ve o iradeyi gerçekleştirmeye matuf kavramlar üretebilen, milletiyle mürekkep olmuş aydınların kalemiyle gerçekleşebilir. Bu yüzden bir milletin en büyük değeri kendi aydınlarını üretecek bir toprağa ve emeğe sahip olmasıdır.

İnsanoğlu için emeğinden başkası yoktur bilinciyle çalışıp, hakkı olmayana el uzatmayan ve uzattırmayan akıl; kendisi gibi olmayanı düşman zanneden, sadece kendini hak gören ideolojik provokasyonların nesnesi haline dönüşmüş saldırganlık ile; rahatını önceleyen ve bunun dışında her şeye karşı hak duygusunu yitirmiş vurdumduymazlık arasında kalan bir riske dönüşmüştür.

Sonuç olarak; millet olduğumuz unsurlarla aynı unsurlara sahip cumhuriyet bilincini, yapacağımız yeni anayasa sürecinde, kendimizi de gözden geçirmek anlamında, tüm kavramlarımızı asli bağlamları ile yeniden okuyup ürettiğimiz kavramlarla akleden bir Türkiye olarak, bu riskleri aşmak zorundayız. Aksi takdirde cumhuriyetin unsurlarından biri olan inanç özgürlüğünün teminatı laikliği bile, kendine has giyim kuşam tarzı ile iman edilmesi gereken bir din zannedip, böyle bir dini vaazın aklı çöpe atan cezbesine kapılarak, bu toprakları vatan yapan değerlerin görünümlerine bile katlanamayan islamofobik yobazlık ile kavramları slogandan öte kullanmayı beceremeyen her türlü bağnazlığın önü alınamaz.

[email protected]