Anılar da bitkilere benzer, budamak gerekir

Açık Görüş Kitaplığı / Murat Güzel
5.05.2019

Unutmak ve hatırlamayı bir bahçeyi düzenleyen bahçıvanın yaptığı işe benzetiyor Fransız antropolog Mark Augé. Bu eylemler “ayıklama” ve “budama” eylemleri gibi ona göre... Yeni filizlerin boy atıp gelişmesi, çiçeklenebilmesi için kötü yaşantılarımızı hatırlatan anıları budamamız gerekiyor.


Anılar da bitkilere benzer, budamak gerekir

Beşeri varoluşun zamanı deneyimleme biçimlerinde dikkat çekici edimlerin başında gelir unutmak ve hatırlamak. Bu iki kelimeyi hep aynı madalyonun farklı yüzeylerine işaret etmek için kullanırız genelde: Hafıza. Hayatımızın zorlandığı, ölümcül bir çıkmaza girdiği anlarda genelde bütün yaşadıklarımızın bir “film şeridi gibi gözümüzün önünden geçtiği”ni söylemek mutaddır, gündelik yaşantılarımızı sürdürürken önceki yaşantılarımızdan edindiğimiz tecrübelerden çıkardığımız dersler bize ışık tutsa da çoğu kez kötü anlarımızı hatırlamamaya yeminliyizdir. Hatırlamamaya ya da unutmaya... 

Unutmak ve hatırlamayı bir bahçeyi düzenleyen bahçıvanın yaptığı işe benzetiyor Fransız antropolog Mark Augé. Bu eylemleri o bahçıvanın uğraştığı bahçeyi düzenlerken gerçekleştirdiği “ayıklama” ve “budama” eylemleriyle benzeştiriyor.  Bize kötü yaşantılarımızı hatırlatan bazı anılardan, yani bitkilerden hemence kurtulmamız gerekir diğer bitkilerin (anıların) boy atıp gelişmesi ve hatta çiçek açabilmesi için. 

Anlatı olarak hayat

Unutmanın toplumlar kadar bireyler için de bir zorunluluk olduğunu savlayan Augé, onun hafıza için de bir ihtiyaç olduğunu belirtmeyi ihmal etmiyor. Bazı şeyleri hatırlayabilmek için başka bazı şeyleri unutmak gerekiyor. Güçlü bir hafızanın bir anlamda unutkan bir hafıza olduğunu bile söylemek gerekiyor bu yüzden. Zamanın düzenlenme biçimlerine ilişkin bir incelemeye dönüşen Unutma Biçimleri uzak geçmişe ulaşabilmek için yakın geçmişin unutulması gerektiği fikrini kendine çıkış noktası seçiyor. Augé incelemesini üç bölümlük bir ders olarak tasarlamış: İlk “ders”te, yani bölümde psikanalistlerle tartışarak “belleksel iz kavramı ve unutma ile hatırlama arasındaki ilişki üzerinde duruyor. İkinci derste ise antropologlarla filozoflar her hayatın bir anlatı tarzında yaşandığı varsayımını, bu varsayımın şartlarını konuşuyorlar aralarında. Bu bölümde “kültürü sürekli karşılıklı etkileşim içinde bulunan bir simgeler dizgesi” olarak gören ünlü antropolog Clifford Geertz’in çözümlemelerini kendi anlatı teorisi için kullanan Paul Ricoeur’un özellikle Zaman ve Anlatı kitabında geliştirdiği “yarı-metin olarak eylem”, “anlatı olarak hayat” varsayımlarının sonuçlarını irdeliyor. Son bölümde ise Augé unutmanın üç önemli figürünü bazı romancıların yardımıyla tartışıyor: Geriye dönme, erteleme ve yeniden başlama. 

 Hayatı anlatı olarak kurmaya imkan sağlayan hafızanın varolabilmesi için onda mekni bir biçimde gerekli unutmadan Afrika kabilelerindeki ayin tecrübeleri sonrası yaşanan unutmaya kadar incelemesinde Augé insan zihninin kuytuda kalmış bölgelerini keşfe çıkıyor; yine kendi tasviriyle “kıyı çizgisinin deniz tarafından şekillendirilmesi gibi”, unutma tarafından şekillendirilen anıların anlamını, hayatı kurma ve düzenleme şekillerini... 

Unutma Biçimleri, Marc Augé, çev. Mehmet Sert, YKY, 2019

Ritüel ve sosyal acıların sosyal telafisi

Modern ideolojinin insan varoluşunu akıl ve beden, sosyal ve beşeri, iş ve boş zaman, kutsal ve seküler, eğlence ve çalışma, inanç ve eylem, tüketim ve üretim gibi farklı karşıtlıklar içinde parçalamadaki ısrarına karşın doğal akışı itibariyle hayatın insanların yüz yüze, omuz omuza, ruh ve bedenleri, akıl ve kalpleriyle, bireysel ve kolektif, üreterek ve tüketerek, yani tekrar tekrar doğarak ve ölerek katıldığı ritüel bir düzen olduğunu savlıyor kitabında İlkay Şahin. Kitap insanların acılarını telafi edecek tek kültürel sistemin rasyonelliğe dayalı, ritel karşıtı bir sistem olduğunu savlayan tezlere karşı, ritüellerin dünyaya ve insan yaşamına ilişkin derinlikle bir muhtevaya sahip olduğunu ortaya koymayı amaçlıyor. 

Hayat Bir Oyundur, İlkay Şahin, Çizgi Kitabevi, 2019

Uluslar, sanayileşme, ticaret ve kalkınma

“Sanayileşme ekonomik açıdan faydalı ve kalkınma için zorunlu olsa da, oldukça maliyetli, riskli ve karmaşık bir süreci gerektirir. Öte yandan, modern çağda da öncesinde de hiçbir sanayileşme süreci tesadüf değildir” tezinden yola çıkan bir kitap OSTİM Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Yülek’in kitabı. Bu tez doğrultusunda üç bölümlük kitabın ilk bölümünde sanayi ve uluslararası ticaret tarihini irdeleyen Yülek, ikinci bölümde sanayi üretiminin “neden” kalkınma için zorunlu olduğu, imalat sanayinin ekonomik ve ticari açıdan önemi, dünyada sanayi üretimini kimlerin yaptığı ve kimlerin neyi ihraç ettiği gibi konuları detaylandırıyor. Son bölümde sanayi politikaları var. 

Ulusların Yükselişi,  Ertan Yülek, Kronik, 2019

@uzakkoku