Ankara Valisi Hacı Bayram Hazretleri

Kâmil Yeşil/Yazar
3.08.2023

Şiiri, musiki ile “hava”landırmanın farkına varan ilk kesim tarikatlar olmuştur. Bunun sebebi musikinin ilahi bir ilim olduğunu bilmektir ve bunu bilenler de mutasavvıflardır. Hacı Bayram Veli'ye Türk edebiyatında bir yer açan imkan da musikidir. Hacı Bayram Veli'nin elimizde ancak 3-5 şiiri vardır. Ancak “Maksat eser ise mısraibeeceste yeter” denmiş.


Ankara Valisi Hacı Bayram Hazretleri

Hacı Bayram ismini ilk kez İHL'de talebe iken elime geçen bir hutbe kitabında gördüm. Sesleniş adlı bu kitabın alt başlığı "Hacı Bayram Camiinden Hutbeler" idi ve yazarı/hutbeleri irad eden kişi Tahsin Yaprak adını taşıyordu. Mahalle camimizin imamı Cuma hutbelerini bu kitaptan okuyordu. Ben de okunacak kitap arayan, fakat hem param olmadığı hem de kitapçı bulunmadığı için kitap alamayan bir talebe olarak bir gün minbere çıktım, sayfaları dağılmış bu kitabı aldım ve okudum. Bu dönemde Hacı Bayram adını televizyonlarda kandil gecelerinde yayınlanan mevlid programlarında da duyduğumu hatırlıyorum. Bana göre Hacı Bayram, Ankara'da bir caminin adı idi. Fakat camiyi yaptıran kişi mi, yoksa onun adına yaptırılmış bir cami mi, bunları ne merak ettim ne de bize söyleyen oldu.

Lise 1'de iken Hacı Bayram ismi ile bir kez daha karşılaştım. Meslek dersleri öğretmenimiz Himmet Metin boş derslerde bize ilahiler öğretiyordu. Önce kendisi söylüyor sonra koro halinde biz söylüyorduk. Bu derslerden birinde 'N'oldu Bu Gönlüm' ilahisinin önce sözlerini yazdı tahtaya, sonra bestesini (biz beste yerine makam kelimesini kullanırdık) söyledi. Sonra da sınıf olarak okuduk.

N'oldu bu gönlüm n'oldu bu gönlüm

Derd-u gam ile doldu bu gönlüm

Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm

Yanmada derman buldu bu gönlüm

Gerçi ki yandı gerçeğe yandı

Rengine aşkın cümle boyandı

Kendü de buldu kendü de buldu

Matlabını hoş buldu bu gönlüm

Elfakru fahri elfakru fahri,

Demedi mi âlemlerin fahri.

Fakrını zikret fakrını zikret,

Mahv u fenada buldu bu gönlüm.

Sevda-yıa'zam sevda-yı a'zam,

Bana k'olupdur arş-ı muazzam.

Mesken-i canan mesken-i canan,

Olsa acep mi şimdi bu gönlüm

Bayramın imdi bayramım imdi

Bayram ederler yar ile şimdi

Hamd-ü senalar hamd-ü senalar

Yar ile bayram kıldı bu gönlüm.

İlahi'nin 3. ve 4. kıtaları olduğunu yıllar sonra edebiyat okumalarında gördüm. Biz diğer kıtalara okuduk besteli olarak.

İlahiler vesilesiyle söylemek isterim ki şiiri, musiki ile "hava"landırmanın farkına varan ilk kesim tarikatler olmuştur. Bunun sebebi musikinin ilahi bir ilim olduğunu bilmektir ve bunu bilenler de Mutasavvıflardır. Hacı Bayram Veli'ye Türk edebiyatında bir yer açan imkan da musikidir. Bilindiği gibi Hacı Bayram Veli'nin elimizde çok şiiri yoktur. Araştırmacılar elde 3-5 şiirden bahsediyor. Varsa bile bilmiyoruz başka şiirlerini. Ancak maksat eser ise mısraibeeceste yeter, denmiş. Hacı Bayram Veli'yi şair saymamız için o birkaç şiiri yeterlidir. Şu hususun altını çiziyoruz. " N'oldu bu gönlüm" ilahisi besteli bir eser olmasaydı bu şiiri sadece okuyucular bilecekti. Ancak şiirin musiki ile bulunmasından sonra bütün millete ulaşmıştır ve bilmem kaç yıldır da dillerdedir. Şiir- musiki kaynaşması, ilahiler, tekkeler, dergâhlar ve zaviyeler olmasaydı biz Yunus Emre'yi, Aziz Mahmud Hüdai'yi, Kuddusi'yi, Üftade'yi, Aşki'yi ( Muzaffer Özak), Niyazi Mısri'yi, Seyyid Nizamoglu'yu, Sümbül Sinan'ı, Pir Sultan Abdal'ı ve diğer yüzlerce irfan ehlini bilmeyecektik. Mevlana Hazretlerinin Mesnevi'ye "Bişnev" diye başlamasını ve ney'i daha iyi anlıyoruz böylece. Yani hemen bütün Mutasavvıfların, öncü şeyhlerin, mesajlarını mutlaka şiirle, musiki ile söylemelerinden bir sonuç çıkarmalıyız. Mutasavvıflar buna biraz da mecburdur. Çünkü ilahi sırlar, söylenemez hususlar ancak şiir dili ile ima, ihsas ve işaret edilebilir. Çünkü başka türlü söylenemez ve söylenmesine izin verilmemiştir. Bu muammalar 'Ya ben öleyim mi söylemeyince' halinin ifadesidir. Musiki de tasavvufta şiir gibi, söylemeden hissettirmeye yarar.

Bu şiirlerin en önemli tarafı halkın kullandığı Türkçe ile ilahi muhabbeti terennum etmesi ve musikisi ile gönüllerde yer bulmasıdır.

Acaba fetih müyesser olacak mı?

Fakülte yıllarında Eski Türk Edebiyatı'na dair metinlerde ismi geçse de bir metin okumadık Hacı Bayram-ı Veli'den. Fuat Köprülü'nün, "Yunus Emre dili ve hece ölçüsü ile şiir söyler ve müridlerine de aynı tarzda şiir yazmalarını teşvik eder" diyerek övdüğü Hacı Bayram-ı Veli'nin fakülte müfredatında olmayışını ne ile izah etmek gerekir? Vakta ki lisede öğretmen olunca Hacı Bayram Veli ile yolumuz tekrar buluştu. Bu kez hem şair idi Hacı Bayram Hz.leri hem Veli. Ders kitaplarımızda İlahileri vardı. Hacı Bayram Camii ve Türbesi de Milli Mücadele'yi başlatan TBMM'nin 23 Nisan 1920'de açılışının en önemli mekanı idi.

TBMM'nin 23 Nisan 1920'de küşadının Cuma gününe denk getirildiğini, sancak-ı şerifin gölgesinde TBMM cemaati olarak Hacı Bayram Camiine gidildiğini, küşadın Cuma namazından sonra dualarla yapıldığını Mustafa Kara'nın Tekkeler ve Zaviyeler kitabından öğrenmiştim. Bu kitabı okuyuncaya kadar gerek lisede gerekse fakültede bu ayrıntı bize söylenmedi. Fakat dersine girdiğim bütün öğrenciler bu ayrıntıyı dinlemişlerdir benden.

Artık taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Hacı Bayram Camii, sıradan bir cami, Hacı Bayram da içimizden herhangi biri değildi. Devletin kuruluşundaki en temel değer olarak İslam dininin ve o dine ait bir anlayış ve yaşayış tarzının ifadesi olan tasavvuf ve tarikat olgusunu gösteriyordu Hacı Bayram Hazretleri. Hacı Bayram Veli'yi İstanbul'un fethi aşamasında da görürüz.

İkinci Murat'ın şeyhi veya zaman zaman onunla sohbet eden bir irfan ehli olan Hacı Bayram Veli'ye sual eder Padişah. Acaba fetih müyesser olacak mı? Hacı Bayram Veli bu suale "Sen ve ben göremeyeceğiz fakat şu çocuk (İkinci Mehmet) ile şu Köse (Akşemseddin) görse gerek" diye cevap vermiş.

Böylece Hazret, önce Fetih müjdecisidir benim için. Sonra da Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda manevi merkez ve dayanaktır. Yani BMM'nin ve Milli Mücadelenin hem derûnunda hem mekan olarak Hacı Bayram Veli vardır.

'N'oldu bu gönlüm' ilahisini şevkle okumanın bir bereketi olsa gerek, kader yıllar sonra, şimdiki adı Solfasol, asıl adı Zülfazl olan mahallede kurulan Hacı Bayram İHL'de edebiyat öğretmeni olarak çalışmak da nasip oldu bize. Ankara'nın Zülfazl köyünde burçak tarlasında müritleriyle biçtiği burçakların yerinde binalar olsa da benim aklımda her zaman Hacı Bayram'ın bir menkıbesi oldu. Bu menkıbe dahil olmak üzere bildiklerimi Hacı Bayram İHL öğrencilerine de anlattım hep.

İlk imtihan

Rivayet edildiğine göre kendisine büyük bir mürşid arayan Molla Akşemseddin'e "Ankara'da Hacı Bayram Veli Hazretleri var, ona git" dediklerinde, gönlü buna razı gelmez. Onun gönlü Semerkant, Buhara, Tebriz, Basra, Bağdat gibi bu yolun temelinin atıldığı, en büyük mürşidlerinin yetiştiği yerlerdedir. Suyu pınarın gözünden içmek istemektedir. Bunun için Semerkant ve Buhara yolunu tutar. Aylarca yolculuk yapar ve Buhara'ya gelir.

Şehre indiği gece, misafir olduğu dergâhın mürşidi "Senin nasibin bizde değil" der ve Akşemseddin'i müridliğe kabul etmez. Molla Akşemseddin o gece bir rüya görür. Rüyasında boynuna bir tasma takılmıştır ve tasmanın ucu Ankara'da Hacı Bayram'ın elindedir.

Gerisin geri döner. Bir yaz günü Ankara'ya, Zülfazl'a Hacı Bayram'ın hem medrese hem dergah olarak kullandığı evine gelir. O esnada Hacı Bayram, burçak tarlasında burçak biçmektedir. Yemek arası verilir. Dergah'tan bir mürid, Hacı Bayram'a, Akşemseddin'in geldiğini haber verir. Çünkü o zaman da meşhur bir ilim adamı olarak bilinmektedir Akşemseddin.

Mürid, "Efendim, misafirimizi sofraya davet edelim mi" deyince Hacı Bayram "Hayır der, şu ağacın dibinde kemiğini geven köpeğin yanına koyun yemeğini, onunla yesin" der. Durum Akşemseddin'e böyle nakledilir. O da hiç itiraz etmeden ağacın gölgesindeki köpeğin yanına gider ve yemeğini yemeğe başlar.

Hacı Bayram, bu esnada Akşemseddin'in kalbini murakabe halinde kontrol etmektedir. Nefsini yendiğini, hiç itiraz etmediğini görünce imtihanı kazanmış kabul eder ve sofraya çağırır. Sofraya otururken de "Boynunda tasma ile gelene kelple yemek yedirirler böyle" diyerek rüyasını işaret eder.

Menkıbeye göre dergâhta biraz kaldıktan sonra kısa sürede tarikatten icazet alır Akşemseddin Hazretleri. Hacı Bayram Veli, yıllarca dergâhta olmasına rağmen hilafet alamayan müridlerinin itirazını bildiğinden şöyle der: "Molla dergâhımıza geldiğinde ilk imtihanı geçti. İlim adamlığını, kitapları, talebeleri, şöhreti bir yana bırakarak kelp ile aynı yerde yemek yemeğe razı oldu. İkincisi, şeriatı tam idi." der.

Nefse karşı verilen mücadele

Gerçekliğini sorgulamadan bu menkıbeden benim çıkardığım en önemli ders şu oldu: Tasavvuf, nefse karşı verilen mücahedenin adıdır. İlim, şöhret bu yolda gereklidir fakat bazen insanın önüne engel olabilir. Tasavvufta yol almak isteyenlerin şeriatı tam olmalıdır. Kur'an'ın emir-yasaklarına uygunluğu ve Sünnet'e tabiiyeti şarttır.

Şu hususları da eklemek yerinde olur.

Benim için Ankara, Hacı Bayram Veli Camii ve Türbesi demektir. Ankara dışında gelen herkesi önce Hacı Bayram Veli Camii'ne götürürüm, buluşma yeri olarak orayı tarif ederim. Türbenin gerisinden ikramlarımızı göndeririz. Sonra camiye girer namazımızı eda ederiz. Dr. Emin Acar vefat etmezden önce daha çok giderdim Hacı Bayram Camii'ne. Dostlara Ankara'nın gerçek valisi Hacı Bayram'dır derim. İkinci valisi Dr. Emin Acar idi. Ancak Emin Acar'ın valiliği Hacı Bayram dolayısıyladır. Yoksa gerçek ve değişmez vali Hacı Bayram'dır. Hacı Bayram'da "vali"lik ile "veli"lik birleştiği için biri diğerinden ayrılamaz ve üstün kabul edilemez. TBMM'nin 23 Nisan 1920, Cuma günü küşadı ve sancak-i şerifin açıldığından beri merkezi oluşu hiç değişmemiştir. Bu hakikati öncelikle Cumhuriyet tarihini yazacak olanlar hep göreceklerdir (göstermek istemeyenler olacaktır). İkinci olarak TBMM'nin hangi esaslar üzerine kurulduğunu gösteren aynadır Hacı Bayram. Bundan sonraki devamı da o esaslar üzerinde olmasına bağlıdır.

Hacı Bayram'ın tarihimizdeki, kalbimizdeki ve gelecekteki yerini gösteren en önemli yönlerinden biri cenaze namazlarımızdır. Çünkü Ankara'da bazı cenazeler özellikle Maltepe Camii'nden kalkar, onların yolu Hacı Bayram Camii'ne çıkmaz. Bazı cenazeler Kocatepe, bazıları Ahmet Hamdi Akseki ve Kocatepe Camii'nden yolcu edilir.

Bir de özellikle Hacı Bayram Camii'nden kalkan cenazeler vardır. Bu hakikati bilenleri biz hep Hacı Bayram Camii'nden yolcu ederiz, cenaze namazlarını orada kılarız. Âşikâr bir gizlilik vardır burada.

İnsanın ne zaman, nerede öleceği belli olmaz. Fakat Ankara'da ölürsem benim cenazemin de Hacı Bayram Camii'nden kaldırılması vasiyetimdir.

[email protected]