Anlayışlı sosyoloji-zorlayıcı hukuk

Murat Güzel / Yazar
31.01.2015

Weber’in kitabı hem bir sosyoloji ustasının hukuk sosyolojisinden ne anladığını hem de bir disiplin olan sosyolojinin nasıl meydana geldiğini göstermesi açısından klasik bir metin.


Anlayışlı sosyoloji-zorlayıcı hukuk
20. yüzyılın ilk yarısında, bilhassa 1. Dünya Savaşı’nın merkezini oluşturduğu bir siyasi ve kültürel iklimde yazan Max Weber, Batı’da Karl Marx ile birlikte kendisinden sonra gelen bütün sosyal bilimcilerin bir şekilde yüzleşmesi ve hesaplaşması gereken bir sosyolog olmuştur. 
 
Onu böylesine etkili kılan özelliklerden birisi de kuşkusuz ilgi alanlarının hukuktan iktisada, din tahlillerinden siyasal bilimlere kadar birçok konuyu kapsaması ve bu alanlarla ilgili temel eserler vermesidir. Günümüzde Weber’e yapılan atıflar bir tarafa Weber üstüne yapılan çalışmalar bile artık başlı başına bir literatür oluşturur. Bu da kaçınılmaz olarak Max Weber sosyolojisinin ne olduğuna dair bir merak ve ilgiyi kamçılar.
 
Weber’in hukuktan iktisada tarihten dünya dinlerine kadar uzanan derin bir bilgisi olduğu söylenir. Bununla birlikte eserlerini kaleme alırken çetrefilli bir dil ve yoğun bir kavramlaştırma da kullanır. Bu sebeple, anlaşılması zor ve yanlış anlamaya müsait eserler verdiği iddia edilir. Kuşkusuz Max Weber’in 1905 Almanya’sında sosyal bilimciler arasında yaşanan büyük metot tartışmasından (methodenstreit) da faydalanarak, hermenötik gelenek ile pozitivist anlayışlar arasında Weber’e özgü addedilebilecek anlayıcı sosyoloji yöntemi hem ulaşılan sonuçlar bakımından hem de benimsenen çetrefilli yöntem bakımından birçok eleştiriye açıktır. Hatta zaman zaman Weber’in bizzat kendisinin kendi yöntemine sadık kalamadığı da söylenmiştir. Sözgelimi Brian S. Turner, Weber’in İslam hakkında geliştirdiği düşünceleri incelediği kitabında İslam dini söz konusu olunca Weber’in kendi yöntemine ihanet ettiğini vurgulamaktadır.
 
Bununla birlikte Weber’i eleştiren birçok yorumcunun da Weberci yöntemi tam kavrayamadığı ve onun düşünce ve analizlerini eksik ya da yanlış yorumladığı da görülür.
 
Weber’in Hukuk Sosyolojisi hakkında yazdıkları Karl Marx’ın düşüncelerinden derinlemesine etkilenmiş görünür. Weber’in hukuk tanımı “zorlayıcılığa” dayanır. Ona göre, eğer dışsal olarak zorlama (fiziki ya da psikolojik) olasılıklarla kurallara uymayı sağlama gerçekleşiyorsa böyle bir düzene hukuk düzeni denir. Buradaki zorlama ihtimali de bu amaca yönelik olarak görevlendirilmiş kamu görevlileri tarafından uygulanır. Weber sosyolojinin kavramsal avadanlığının en yoğun görülebileceği metinlerden biridir Hukuk Sosyolojisi.
 
Bu açıdan kitap hem bir sosyoloji ustasının hukuk sosyolojisinden ne anladığını ve hem de bir disiplin olan sosyolojinin nasıl meydana geldiğini göstermesi açısından klasik bir metin olma özelliği taşımaktadır. 
 
Bloch: İyimser bir filozof
 
Ütopyanın maddeci teorisyeni, militan optimizmin filozofu ErnstBloch, Marksist felsefenin yenilenmesinde oynadığı rol itibariyle eşsiz, yirminci yüzyıl entelektüel manzarasındaki konumu açısından nevi şahsına münhasır bir düşünürdür. Mit ve pozitivizm, ölüm kaygısı ve ütopya, Marksizm ve bilinç, inanç ve teknoloji, ahlak ve estetik, Umut İlkesi’nin yazarının Michael Löwy, Arno Münster ve Theodor W. Adorno’yla bu kitapta derlenmiş söyleşilerinin başlıca temalarıdır. Lukacs’ın, Max Weber’in, Hegel’in, Dostoyevski’nin, Münzer’in ve Dutschke’nin misafir edildiği bu tartışmalar Bloch’un diyalektik fikriyatına nüfuz edebilmek için önemli bir kapı aralar.
 
Ernst Bloch’la Söyleşiler, Michael Löwy-Theodor W. Adorno, ArnoMünster, Çev. Hakkı Hünler, Habitus, 2015
 
Türkçe’nin ilk felsefe sözlüğü
 
Rıza Tevfik’in Mufassal Kâmûs-ı Felsefe’si de böyle bir amacı güderek, felsefi kavramlara Türkçe karşılıklar bulmak üzere hazırlanmış bir eserdir. Bu açıdan ilk Türkçe felsefe sözlüğüdür. Fransızca olarak verilen kavramın sadece Türkçe karşılığı verilmekle kalmamış, Yunanca, Latince, Arapça, Farsça, İngilizce, İtalyanca karşılıkları da verilmiş, etimolojisi ve ilk kez hangi filozof tarafından kullanıldığı da belirtilmiştir. Düşünce ve gerçeklik arasında kopmaz bir bağ olduğu düşüncesiyle, “temelsiz” ideolojik ve dogmatik saplantılara kapılmadan, kendi kavramlarını oluşturabilecekse felsefe dünyamız, Kâmûs bunun için değerli bir perspektif ve katkı sunmaktadır.
 
Kamus-ı Felsefe, Rıza Tevfik, Yay. Haz. Recep Alpyağıl, Doğu-Batı, 2015