Anneyi güçlendirmek, aileyi güçlendirir

Mürvet Yaman / Sosyolog
7.07.2019

Müslüman erkek ve kadınlar olarak, safları sıklaştırmada çocuklarımıza örnek olmalıyız. Zamanın ruhunu ve insanını iyi okumalıyız. Toplumsal düzenin belirleyicisi olmalıyız. Başkalarının bizim ve çocuklarımız adına karar vermemesi için, biz inanan kadın ve erkekler olarak her yerde özellikle de karar mekanizmalarında yer almalıyız. Aksi halde, biz dar alanlarda paslaşırken, birileri toplumsal düzenin belirleyicisi oluveriyorlar.


Anneyi güçlendirmek, aileyi güçlendirir

Yazmak ilaçtır, hele ki derdi olanlar için şifa kaynağı. Ancak bir farkla. Yazanın şifaya vesile olmaya ya da şifa bulmaya niyetlenmesi gerekir.  Ne var ki bazı yazılar dağıtmaya, karalamaya, fitneye, ayrıştırmaya niyetli kalemlerden çıkabiliyor. Oysa yazmak ciddi bir eylemdir. Sorumluluk yükler yazana, hatta okuyana. Öyle ki Kur’an-ı Kerim’de  “Nûn... Kalem’e ve (onun) yazdıklarına yemin olsun.”  (Kalem, 68/1) ayetiyle bu konuya dikkat çekilmektedir. Böylece kalem erbabının Hakk’ı terennüm etmesi, onu yanlış, inkar ve iftiraya alet etmemesi beklenir. Her şey Arş-ı Âlâda madem ki kayıt altına alınıyor, yazdıklarımız da yaptıklarımız gibi bir gün delil olarak karşımıza gelecek. 

Yakın zamanda okumam için ısrar edilen bir yazının başlığı şöyleydi: “Başörtülü Diktatörlerin Kur’an Karşıtı Çalışmaları.” Keskin bir dikotomi; hem başörtülü hem diktatör hem de Kur’an’a karşı! Bırakın yazının geri kalanını sadece bu başlığı okuyan ve ortalama İslami bilgisi olan biri ne düşünür? Hele ki bizi “bireysel” olmaya zorlayan bir dünya düzeninde, dinin ve gereklerinin, kimler tarafından nasıl yaşandığı, nasıl yaşanması gerektiği üzerine yapılan yerli yersiz tartışmaların bolca yapıldığı günümüzde... Oysaki Peygamberimiz bir hadisinde; “Müslüman, dilinden ve elinden insanların selamette olduğu kişidir. Mümin ise insanların canları ve malları konusunda emin oldukları kişidir”(Nesai, İman:8) buyurmaktadır. Bir başka hadis-i şerifinde ise “Kişinin, Müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak kendisine yeter” (Müslim, Birr:32) buyurmaktadır. 

Amaç çözüm önermek mi? 

Şimdi bu hadisleri okuduktan sonra yazının başlığını yeniden değerlendirelim. Bu yazı, birilerine haddini bildirmek amacıyla mı yoksa birilerine doğru yolu göstermek amacıyla mı yazılmış olabilir? Ya da Müslümanları içerden birbirine düşürmek, ayırmak ya da kutuplaştırarak bölmek niyetiyle mi kaleme alınmış? Yoksa kardeşçe bir tavsiye niteliğinde mi? Yoksa Müslümanları küçük düşürmek ve aşağılamak için mi? Yukarıda zikredilen iki hadis-i şerif ışığında baktığımda başlıkta yer verilen kelimelerin biraradalığının ancak fitneye hizmet edebileceğini düşünüyorum. 

Yazıya geçmeden önce yazının yayınlandığı web sitesini inceleyelim. Sitenin adı gayet açık ve hedef kitlesi de oldukça net: Çocuk ve Aile. Bu başlıktan anladığım; ailenin değeri, bu değerler minvalinde çocuk yetiştirmenin hassasiyeti, aile bireyleri arasındaki ilişkiler vb. konuların ele alındığı sanal bir ortam. Site içeriğinin büyük bir kısmında kadın-erkek ve karı-koca ilişkileri üzerine yazılar yer alıyor. Çocuk ise arka planda. Genel üslup yukarıda verilen yazıdan pek farklı değil. Yazılarda genel olarak şu altyazı okunuyor: Günümüz kadınları mağdur edebiyatı yapıyorlar ancak esas mağdurlar erkekler! Erkeklerin mağdur olmasına sebep veren kadınlar da dindar görünen fakat önceden din düşmanlarının sarf ettiği sözleri bugün sahiplenerek ailenin parçalanmasına sebep olan başörtülü kadınlar. Bu kadınlar ayrıca organize olmuş bir şekilde çalışıyorlar ve devletin hukuki düzenlemelerine danışmanlık yapıyorlar. Devletimiz kanun çıkarma yeteneğine sahip olsa da bu kadın gruplarından danışmanlık almadan yapamıyor. Pes yani! 

Şiddetin kaynağı kadınmış! 

Sitedeki ağırlıklı konular arasında; kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet eşitliği, boşanma, Müslüman feminizm, cinsel istismar iftiraları gibi başlıklar var. Dertleri toplumun huzurunu bozan bu konulara yapıcı öneriler sunmak ya da eleştirel yaklaşımlar ile çözüm bulmak değil, aksine bu sorunların temelinde yatan neden olarak “kadın”ı göstermek ve “kadın”ı suçlamak. Üstelik yazarların birçoğu da kadın! Genel olarak yazıların sahipleri, kadın ve erkek hakları ile ilgili konularda yapılan hukuki düzenlemeleri beğenmiyorlar, bu düzenlemelerin erkeği kadının karşısında güçsüz bıraktığını, bu sebeple eşlerde boşanmaların arttığını, kadınların yersiz hak arayışlarından dolayı erkeklerin kendilerini kötü hissettiklerini ve bu sebeplerle de kadına şiddet vakalarının arttığını ileri sürüyorlar. Yani mesele kadının, kendisine karşı yapılan haksızlık ya da kötü muamele karşısında hak araması ve devletin de bu hak teslimi için düzenlemeler yapmasıymış. Yani şiddetin kaynağı kadınmış! Yine pes, yine pes! 

Halbuki günümüzde kadınların yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesine yönelik çalışmalar aileyi yıkacak değil aksine güçlendirecek çalışmalardır. Ailenin temelinde “anne” vardır; anneyi güçlendirmek, felakete davetiye çıkarmaz, aksine güçlendirir. Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın bu dünyaya gönderilmeleri ile başlayan dünya hayatındaki ilk kurum “aile”dir. Peygamberlerin aileleri ile olan ilişkileri de Kur’an’da bolca anlatılmıştır. Kur’an’ı Kerim bu anlamda ailenin yok olacağının değil var olacağının kesin delilidir. 

Biz inanıyoruz ki kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısı olarak yaratılmış ve donatılmıştır. Evet, fıtri olarak farklıdırlar. Bu farklılıklar da insanoğlunun elinde iktidar alanlarına dönüştürülebilir. Biri, diğerinin fıtri özelliğini manipüle edebilir, istismar edebilir, taciz edebilir, hakkını gasp edebilir. Bu kadın da olabilir erkek de. Ama şu var ki tarih boyunca kadın, çoğu toplumda, erkeğin tamamlayıcısı olma anlayışından uzak bir şekilde aşağılanmış, yok sayılmış hatta eksik insan olarak nitelendirilmiştir. Öyle ki Peygamberimiz Veda Hutbesinde erkeklere hitaben, kadınların onlara “emanet” olduğunu bildirmiştir. Kadının unutulan ya da kendisinden sonraki dönemlerde üstü örtülecek olan “değer”ini hatırlatmıştır. Buradaki emanet kelimesini, kadınlara bir hak iadesi olarak da anlayabiliriz diye düşünüyorum. İşte bu anlayışla bugün bir Müslüman olarak kadın ve haklar konusunu ele almak, bizi asla feminist yapmaz. Çünkü Allah’ın buyrukları ve Peygamberimizin öğretileri ile beslenen bir düşünce zemininde kadın konusunu ele alıyoruz. 

Taş en yakından geliyor 

İlginçtir ki, bizim Kur’an-ı Kerim ve Hadislerden aldığımız düşünce zeminini feminizm ile bağdaştıranlar var. Aynı cenahtan olduğumuz izlenimini vererek, Peygamber Efendimizin emaneti olan kadınlarımıza sahip çıkmamızı, toplumun temel taşı olan aile kurumumuzu güçlendirmek için yaptığımız çalışmaları, Müslüman feminizm olarak tanımlıyorlar. Yani taş en yakından geliyor. Üstelik de konunun etraflıca tartışılabileceği bir platformdan uzakta, monolog yazılar eşliğinde. Buradan sormak istiyorum; Feminizm bilginiz ve bunu toplumlar, kültürler, dinler bazında okuma, yorumlama ve tartışma kapasiteniz nedir? Eğer bir kapasiteniz varsa bu tartışmaları hangi platformlarda, kimlerle, ne amaçla yapıyorsunuz? Her “kadının hakkı” meselesini eleştirirken, ortaya ne koyuyorsunuz? “Erkek hakları”nı savunurken ortaya ne koyuyorsunuz? Kuran ayetlerini not düşüp, herhangi bir web sitesinde yayınlanan bir ya da birkaç yazı ile fikirlerinize delil göstermek bir kaleme kâğıda bakar. Oysa ayetleri yaşanabilir kılmak başka bir mücadele alanıdır. Bu mücadeleyi sürdürmek için fıtratın izin verdiği her alanda yer almak gerekmez mi? 

Oysa, bugün Müslüman erkek ve kadınlar olarak, safları sıklaştırmada çocuklarımıza örnek olmalıyız. Zamanın ruhunu ve insanını iyi okumalıyız. Toplumsal düzenin belirleyicisi olmalıyız. Başkalarının bizim ve çocuklarımız adına karar vermemesi için, biz inanan kadın ve erkekler olarak her yerde özellikle de karar mekanizmalarında yer almalıyız. Aksi halde, biz dar alanlarda paslaşırken, birileri toplumsal düzenin belirleyicisi oluveriyor. 

Biz, Müslüman kadınlar olarak başarabileceğimiz pek çok şey olduğunu görüyor ve bunun gerçekleşmesi için de dua ile beraber gayret sarf ediyoruz. Bu gayretimiz kendimizi ön plana çıkarıp başkalarını değersizleştirmek üzere olamaz asla. Bilakis Allah’ın buyurduklarını ve buyruklarına uyanları, ötekileştirme yapmadan tekrar tekrar değerli kılarak yolumuzda ilerliyoruz ve ilerleyeceğiz. Kimimiz bu yolda rehber, kimimiz, öğretmen, kimimiz fener olacak. Ama şunu unutmamak lazım ki bulunduğumuz yer, kimliğimizi de verir bize. 

[email protected]