Antifa'nın Fa'sı

Bülent Tokgöz / Yazar
5.06.2020

2016'dan itibaren adları FBI raporlarında geçiyor. Trump da terörist örgüt listesine alınacaklarını açıklayınca işler değişebilir. Terörist ilan edilmeleri için hazırlanan dilekçeye birkaç gün içinde 250 bin insan imzasını attı. Seçildiğinden beri kendisine karşı koçbaşı olarak kullanılan hareketi boğmak için Trump elinden geleni yapacak olsa bile Ortadoğu'da bir örgütü terörist ilan etmek kadar kolay değil o iş.


Antifa'nın Fa'sı

Amerikan polisi tarafından öldürülen ilk zenci değildi. Siyah başkan Obama zamanında da siyahlar polis şiddetinin her türlüsünü doyasıya tatmaktaydı. Önceki polis cinayetlerinde de sokaklar protestolara sahne olmaktaydı fakat bu seferki bir süper gücü kaosa sürükleyecek çapta ve radikallikteydi. Çünkü başrolde o vardı. Başrolde Antifa’nın olduğunu bizzat Trump duyurmayacak olsa dünya gündemine bu şekilde oturmayacaktı. Şimdi ekranlar onun gizemli ve tehlikeli militanlarının görüntüleriyle dolu. Arama motorları, onunla ilgili sorulara cevap vermek için harıl harıl çalışıyor. Bütün dillerde soru aynı: Kim bunlar?

Anarşist ve sol bir soyağacı

Eski bir gaspçı marketçiye sahte 20 doları uzatmasa, marketçi polisi çağırmasa da ABD’de bir sosyal patlamanın gerilimi sezilebiliyordu. Covid-19 heyulası haftalar içinde 100 binden fazla yurttaşın canını almış, milyonlarcasını da işsiz bırakmıştı. Kapitalist sistem, ağır bir sarsıntı yaşayan yoksul kitlelerin yaralarını sarmaktansa Adidas gibi markaların zararlarını tazmin etmekle meşguldü. Biriken yeis ve hıncın bir yerden patlak vereceği aşikârdı. “Nefes alamıyorum”, bir halkın uzun süredir yaşadığı hissin dışavurumuydu. Etki büyüktü, tepki de büyük olacaktı. Bu bir isyandı. Sözleşmesi sona ermiş bir toplumun intifadası.

Antifa, Amerikan intifadasının en göz alıcı öznesi olarak Anarşist ve Sol bir soyağacına sahipti. Antifascismo adı, ta yüz yıl öncesinin İtalya’sına varmaktaydı. Mussolini’nin Siyah Gömlekliler’ine, Hitler’in Kahverengi Gömlekliler’ine ve Franco’nun Faşist birliklerine karşı dövüşmüş bir akımın gururlu tarihini sırtlamaktaydı. Mussolini’ye üç kez suikast tertipleyen, nihayet kurşuna dizip ayaklarından asan onlardı. 80’lerin Almanya’sında bilhassa Türk işçilere yönelik artan Neo-Nazi saldırılara karşı yeniden bedenlendiğinde önceki Antifa’yla arasında bir süreklilik yoktu. Irkçı gruplara karşı göçmenleri fiziken savunmak ve hortlayan faşizmi kitle gösterileriyle durdurmak stratejisi Avrupa’nın diğer ülkelerinde de yankı buldu. Batı demokrasilerindeki yabancı düşmanlığına ve dazlaklara karşı boy gösteren Antifa, 2000’lerle birlikte küreselleşme karşıtı eylemlerde adını yeniden duyurdu.

Şekilsizlik onun esas şekli

Yeni kıtaya ise metalcilik ve punkla 80’lerde taşındı. Aynı yıllarda Dazlaklara ve beyaz olmayanların kâbusu Ku Klux Klan’a paralel olarak görünürlük kazandı. ABD ve Kanada’da faaliyet gösteren Anti-Racist Action (ARA) rock konserleriyle kitleselleşirken ırkçılara meydan okuyordu: “Onlar nereye kadar giderse oraya gideriz!”

Antifa’nın temel tezi çok yalındır: Şayet Mussolini 1919’da henüz 100 adamı varken, Hitler 54 kişiyle toplantılar yaparken durdurulsaydı dünya savaşı yaşanmayacak, bunca insan acı çekmeyecekti. Yılanın başı küçükken ezilmezse herkesi yutacak bir ejderhaya dönüşmesi engellenemez. Hele ABD gibi beyaz üstünlüğü inancı iliklerine işlemiş bir ülkede yerel veya federal otoritenin Faşizm’i durduracağını sanmak safdilliktir. Şimdi, burada, iş başa düşmüştür.

Antifa bir örgüt değildir. Uluslar arası çapta olmadığı gibi ulusal çapta da hiyerarşik bir yapıdan söz etmek zordur. Almanya ve İngiltere için bu böyleyken ABD için fazlasıyla böyledir. Bunda elbette ki Amerikan bireyciliğinin de payı vardır. Şu hâlde Antifa’yı, belli bir felsefesi ve çizgisi olan bir tepki hareketi olarak görmek gerekir. Siyah-kızıl bayrak çiftiyle simgelenen hareket, anarşizm-komünizm karışımı, anti-kapitalist, çevreci ve eşcinsel akımların bir melezi görünümündedir. Şekilsizlik onun esas şeklidir. Teşkilat düzeyinde de böyledir. Onun bir binası, lideri, sözcüsü yoktur. Birbirinden bağımsız birey ve grupların eylem ortaklığının adıdır aslında. Antifaşist bir aidiyetten başka herhangi bir üyelik yoktur. LGBT topluluklarına, en çok da korsan grupları olan Anonymous’a benzer.

ABD’nin belli başlı kentlerinde belli bir güce erişmiştir. Her bölge kendi içinde hücrelerin koalisyonudur, bunu bölgelerin koalisyonu izler. Olayların patlak verdiği Minneapolis Antifa’nın ilk yuvalandığı beldelerden biriydi, 80’lerden beri Nazi gruplarıyla dövüşerek sertleşmişti. Trump sonrası rağbet artıp sempatizanları çoğalsa da sayıları hâlâ binlerle ifade edilmektedir. Sosyal medya üstünden örgütlenen grupların yaş oranı da hayli düşüktür.

Eyleme geç

Merkeziyetsizliğine rağmen Antifa hücrelerinin belli mükellefiyetleri vardır: Faşist grupları takip etmeli, onların halka açık faaliyetlerine karşı çıkmalı, polis tarafından tutuklanan veya faşistlerin saldırısına uğrayan anti-faşistlerle dayanışmalı ve resmî güçlerle işbirliğinden kesinkes sakınmalıdır. “Eyleme geç!”Antifa’nın şiarıdır. Bu eylem temelde barışçıldır. Faşistleri komşularına ve işyerlerine teşhir edip apartmandan ve işinden attırmak gibi. “No platform!” diğer şiardır. Faşistlere alan tanımama adına bir broşür dağıtmalarına dahi izin vermemek, posterlerini yırtmak, duvar yazılarını silip karşıt sloganlar yazmak vecibeleri arasındadır.

Burunlarının dibindeki düşmanla o kadar meşguldürler ki, semtlerindeki 40-50 kişilik KKK grubunu dünyanın en önemli sorunu olarak gördükleri için sol gruplar tarafından eleştirilseler de onların işi budur. Mülteciler için okul, şiddet görenler için sığınma evi, komünal hayat tarzına numune olarak komşuluk bahçeleri kursalar da faşistlerin tam karşısında olmak birincil görevleridir.

Muhataplarının da karakteri sebebiyle ABD Antifa’sı baştan beri hep şiddetle iç içe oldu. Dijital aktivizmden doğrudan eyleme geçtiler, çünkü kapitalizmin faşizmi doğal olarak üreteceğini ve sistemin -özellikle polislerin- sağcılara sahip çıktığını düşünüyorlardı. Geç olmadan faşizmi durdurmak için şiddete başvurmak, Antifa için ahlakî ve stratejik bir tercih oldu. “Hoşgörüsüzlüğe Hoşgörü Yok!”. Caydırmak için de dayak cennetten çıkmıştır. Onu diğer anarşist ve sol grupların çoğundan ayıran şey, faşistlerle fizikî olarak cepheleşmeyi önermesiydi. Karşılarında kavgacı dazlaklar olunca kendilerini dövüş sporlarıyla geliştirmek zorundalar. Yumruk yumruğa kavgalara biber gazı ve portatif demir sopalar gibi yasal silahların yanı sıra bıçak, zincir, sapan, taş, tuğla ve molotoflar da eşlik etmekte. Hedef üstüne atılan idrar ve dışkı dolu şişeler ise kendi geliştirdikleri bir silah. Asayişi sağlamak üzere zaptiyeler gibi topluca gezer, bir dazlak gördüklerinde derhal kıstırarak linç ederler. “Nazi’ye atılmış her yumruk bir zaferdir.” Düşmanlarının kapısında attıkları slogan salt bir tehdit değildir: “We will fight, we know where you sleep at night! (Gece nerede uyuduğunuzu bilmekteyiz, dövüşeceğiz!)”

Black Bloc

Irkçı gruplarla toplu kavgalarının uzun bir listesi var. Trump taraftarlarıyla yaka paça oluşları ise bir Amerikan klasiği hâlini almış durumda. Ateşli silahların da konuştuğu olaylarda birçok yaralanma ve son zamanlarda birkaç ölüm de vukua geldi. 2017 Ağustos’unda Virginia Charlottesville’de Amerikan İç Savaşı’ndaki generallerden Lee’ye ait heykelin kaldırılması fikrine karşı sağcılar sokağa çıktığında Antifa da oradaydı ve yaşanan meydan savaşı günlerce konuşuldu. Trump, “Her iki tarafında suçlu olduğunu” söyledi; tepkiler üzerine “Irkçılık canavarlıktır!” dedi; tepkiler üzerine “Beyazların üstünlüğünü savunan insanların içerisinde de çok iyi insanlar olduğunu” söyledi.

Antifa’yı eylemlerde karakterize eden iki şey vardır: Black Bloc ve çapul. Siyah giyerler, maske ve kaskla suratlarını da kaparlar. Bu, aralarındaki hiyerarşiyi örtmek ve nefislerin öne çıkmaması için ahlakî bir takva sayılmaktadır. Polis gazından ve kameralarından korunma, deşifre olmama gibi ek faydaları da vardır. Alman asıllı bu giyim tarzı, 1967’deki Wall Street yürüyüşünden kalma bir töredir.

Antifa International Tabur

Camları kırıp dükkânları yağmalamak, mülkleri ateşe vermek Antifa’nın işidir. Mala zarar verme, onların hassaten seçtikleri bir usuldür. Bunun sebebi, insan canından daha çok özel mülkiyeti kutsallaştıran kapitalist sistemin canını acıtma arzusudur. Çatışmayı derinleştirmek, polis şiddetini tahrik ederek mağdur kitleleri arkasına almak gibi taktiksel niyetleri de saklı değildir. Şiddet de bedelsiz değildir. 2016’dan itibaren adları FBI raporlarında geçiyor. Trump da terörist örgüt listesine alınacaklarını açıklayınca işler değişebilir. Terörist ilan edilmeleri için hazırlanan dilekçeye birkaç gün içinde 250 bin insan imzasını attı. Seçildiğinden beri kendisine karşı koçbaşı olarak kullanılan hareketi boğmak için Trump elinden geleni yapacak olsa bile Ortadoğu’da bir örgütü terörist ilan etmek kadar kolay değil o iş. Hukukî prosedür karmaşık ve üstelik karşılarında somut bir örgüt yok.

Öte yandan dünyanın en büyük terör örgütünün önüne gelene kendi sıfatını yakıştırması da adil değil. Antifa’nın çarpıştığı faşist grupların aynı kapsamda adlarının geçmemesi de öyle. Hâlbuki “bir paranın iki yüzü gibiler” ve ölümlü siyasî vakaların hemen tamamından sağcılar sorumlu. Öte yandan Antifa International Tabur kendi terör listesindeki PKK saflarında senelerdir kurulu iken YPG’ye binlerce tır dolusu yığınak yapan bir devletin ve devlet adamının konuşmaya hakkı yoktur. 500 kişilik taburun çoğu Avrupalı, bir kısmı Amerikalıydı ve en az üç tanesi öldürülmüştü. Verdikleri mülâkatlarda sahada büyük icraatlar yaptıklarıyla böbürleniyorlardı, kimsecikler de bir şey demiyordu; çünkü cici teröristlerin müttefikleriydi o zamanlar. Civcivler şimdi yuvaya dönünce mi terörist oluverdiler?.. Trump’tan himmet umanların bu açıklama akabinde PKK’ya verilen desteğin kesilebileceği hayallerine kapılması ise fazlaca doğulu bir duygusallık barındırmaktadır.

Antifa adına açılan siteler, ateşe benzinle gitmekte, ağza alınmayacak küfürlerle ABD yönetimini ve sağcıları tehdit etmekte. Bu sitelerden bir kısmının sağcıların aldatmacası olduğu anlaşıldıysa da Antifa’nın söylem ve eylemleri sol ve liberal çevrelerde de çoktandır eleştiri konusu.

Sağa büyük hediye

Eylemlerin mesajını çalmaları en büyük yağma olarak görülüyor. Katıldıkları eylemleri korsan biçimde kendilerine mal etmeleri, polisi kışkırtarak göstericileri şiddete maruz bırakmaları, muhalefetin dibini oymaları… Chomsky “Sağa büyük hediye!” derken haksız sayılmaz. Dazlakları, kukuletalı katilleri bile masum kurbanlar hâline getiren bir stratejinin hikmetten yoksunluğunu anlayacak hikmetten yoksunlar.

Haklıyken haksız duruma düşmek ayrı bahis, bir araba dayak yiyip kameraların önünde madara olmak da cabası. Şiddetle karşısına çıktığın güçler o işte senden daha ehil. Faşist gruplar, Antifa korkusuyla sinecek değil, bilakis vites büyütmek canlarına minnet. Devlete gelince, polis kâfi gelmezse 101. Paraşütçü Birliği’ni yollar, halktan kopmuş yağmacıları tepeler.

Antifa’nın önüne gelene Faşist yaftasını yapıştırması da ayrı bir bela. Kendilerinden olmayan herkesi susturma çabalarından herkes bizar. İnsan muamelesi görmeniz için feminist, LGBT’ci, vegan olmalısınız. Evrimci olmayanlara konuşma yasağını savunan bir zihniyet. Din tebliğcilerini sopalayan, kilise yakan, Stalinistlerden, Satanistlerden bile daha din düşmanı bir güruh. Orwellian bir yapı. Antifaşizm diye diye faşistleşme, acınası bir düşmanına benzeme hikâyesi. İşin içine Soros desteği filan da eklenince Z kuşağının basiretsiz, şımarık anarşistleri çözümün değil sorunun bir parçası olmayı sürdüreceğe benzemekteler.

@TokgozBulentt