Arabi ve Anadolu irfanı

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
17.12.2016

Stephen Hirstentein ‘Hayatı ve Fikriyatıyla Muhyiddin Arabi-Bir Merhamet Abidesi’ isimli kitabında Muhyiddin Arabi’yi Anadolu irfanına katkılarıyla ele alarak büyük bilgeyi daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.


Arabi ve Anadolu irfanı

T

 

asavvufi görüşleri ve öğretisi sebebiyle İslam dünyasında hakkında birbirine zıt birçok görüş ve yorumun bulunduğu bir sufi-hakimdir (bilge) Muhyiddin Arabi. Arabî’nin sufi görüşleri genelde vahdet-i vücud kısaltmasıyla anılır. Bu ibareyi İbn Arabi hiç kullanmamışsa da üvey oğlu ve en önemli müridi Sadreddin Konevi bu ibareyi kullanır ve yaygınlaşır.

Vahdet-i vücud, Mahmut Erol Kılıç’a göre şu şekilde açıklanabilir: Varlık tek ve mutlağın varlığından ibarettir ancak tıpkı güneşin çeşitli aynalardaki yansıması gibi çokluk olarak görülür. Varlığın tezahürü de bir gerçekliğe sahiptir dolayısıyla evrenin de bir gerçekliği vardır. Çokluk ile birlik arasında mahiyet farkı vardır. Işığın tekliği renklerin çokluğu benzetmesinde olduğu gibi her ikisi de gerçektir ancak gerçekten bilenler çeşitli renklerin varlığını ışıktan aldığını da bilmekle birlikte renklerin varlığını da onaylarlar. Her şey varlığın içinde yer aldığından evreni inkar varlığı da inkar anlamına geleceğinden evreni inkar etmek mümkün değildir.

Varlık görüşü

Hem şahsiyeti hem de fikir dünyasıyla 13. asırda İslam medeniyetinin yetiştirdiği en önemli simalar arasında yer alan İbn Arabi, uzunca bir süre Anadolu’da da bulunmuştur. Konya ve Malatya’da kaleme aldığı birçok eser de bulunmaktadır. Ama gerek Füsus’ul Hikemgerekse Fütühat-ı Mekkiyye’de geçen birçok cümlesi ve ibaresi kendisinden sonraki kuşaklarda sürekli tartışma konusu olmuştur. Özellikle İbn Teymiyye ve Ali el-Kari gibi münekkidlerin hışmına uğrar Arabi’nin sufi görüşleri. Bununla birlikte 13. asır ve sonrasında, özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra Arabi’nin varlık görüşü, Sadereddin Konevi, Davud el Kayseri, Molla Fenari isimleri aracılığıyla zihniyet dünyamızda, Eşrefoğlu Rumi, Aziz Mahmud Hüdayi gibi isimler aracılığıyla da dini hayatımızda etkili olmayı sürdürür.

Hayatı ve Fikriyatıyla Muhyiddin Arabi-Bir Merhamet Abidesibaşlıklı kapsamlı çalışmanın müellifi Stephen Hirtenstein 1970’lerin başından beri İbn Arabi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmış mühtedi bir Müslüman. Stephen Hirtenstein aynı zamanda Muhyiddin Ibn ‘Arabi Society (Muhyiddin İbn-i Arabi Derneği) Dergisi’nin editörü, İbn Arabi ve ekolünden gelenlerin eserleri üzerine çalışmalarda uzmanlaşmış olan “Anqa Yayıncılık”ın da kurucu yöneticisi. Merkezi İngiltere Oxford’da bulunan, 40’tan fazla ülkeden, birçoğu alanında uzman üyelerinin finansal desteğiyle ayakta duran dernek 1977’de İbn Arabi ve takipçilerinin eserlerini daha iyi anlayabilmek amacıyla kurulmuş. Oxford’da bir kütüphaneye sahip olan ve kısa zaman önce İbn Arabi’nin el yazmalarından oluşan dijital bir arşiv kuran dernek, yılda iki kez de İbn Arabi’nin eserlerinin farklı boyutları üzerine sempozyum düzenliyor ve dergisini yayımlıyor. Hirstentein Muhyiddin Arabi’nin şahsiyeti ve fikriyatını harmanlayarak Anadolu irfanına katkıları büyük bir bilgeyi anlamamıza katkı sunuyor.

[email protected]

Felsefece eylemenin anlamı

Lyotard, o bildik “Felsefe nedir?” sorusunun kıvamını yoğunlaştırıp rotayı değiştiriyor ve “niçin felsefe yaptığımızı” soruşturuyor. Kendine özgü felsefi üslupla arzunun felsefe için ne anlam ifade ettiğini, köken sorununu nasıl ele almamız gerektiğini, felsefi sözün ne olduğunu, felsefece eylemenin ne demeye geldiğini açıklıkla ortaya koyuyor. Bunu yaparken “çocukluk”tan yola çıkıp “arzulayan arzu” ya da “arzuyu arzulamak”tan söz ediyor. Lyotard’ın “Niçin felsefe yaparız?” sorusunun yanıtını ararken geçtiği uğrakları hayranlıkla izlerken, en azından felsefeyi hakkıyla yapanların “niçin felsefe yapması gerektiğini” daha iyi anlıyoruz.

Niçin Felsefe Yaparız,

Jean François Lyotard, çev.

Kurtuluş Dinçer, Pharmakon, 2016

Demokrasi ve pragmatizm

Yapıbozum ve Pragmatizm, aynı başlık etrafında düzenlenmiş sempozyumdaki tartışmaları bir araya getirerek Derrida’nın pragmatizmi ile Rorty’nin pragmatizminin demokrasi hakkında temelci olmayan bir düşünme biçiminin geliştirilmesine nasıl katkıda bulunabileceğini araştırıyor. Söz konusu düşünürlerin bu özel alandaki görüş ayrılıklarının yanı sıra çakıştıkları noktaları da incelerken yapıbozumu ötekinin etik deneyimine yönelik Levinasçı bir açılımla tamamlayan Simon Critchley ve yapıbozumu “hegemonya” mantığıyla irtibatlandırmayı öneren Ernesto Laclau’yu da tartışmaya dahil ediyor.

Yapıbozum ve Pragmatizm,

S. Critchley ,  J. Derrida ,  E. Laclau, R. Rorty İletişim, 2016