Arakan’a askeri müdahale çözüm olabilir mi?

Abdullah Zerrar Cengiz / Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi
7.07.2018

ABD tarafından Arakan’da kurulacak yeni bir askerî üs, ABD’nin Ortadoğu, Asya ve Pasifik’teki gücü ile bölge sorunlarına hızlıca müdahale etmesi demektir. ABD, bu dönemde Güney Asya’da üstün güç olarak bütün dünyayı kapsayacak yeni bir statüko oluşturmayı amaçlayacaktır.


Arakan’a askeri müdahale çözüm olabilir mi?

“Uluslararası güvenlik stratejilerinin genel amacı ekonomik ve siyasal gücü, askerî güçle destekleyerek özgürlük ve insan hakları merkezinde dünyada istikrarı sağlamaktır.” Zira uluslararası çerçevedeki herhangi bir değişim başka devletlerin uluslararası güvenlik stratejisini de değiştirebilecektir.

1998 yılında Kosova’ya bağımsızlığını, Kosova halkına da ABD sevgisini kazandıran ABD-NATO ortak askeri müdahalesi, özgürlük ve insan haklarını merkeze alarak gerçekleştirilen bir uluslararası strateji örneği olarak karşımıza çıkıyor.

ABD’nin ulusal ve uluslararası güvenlik stratejisinin en önemli parçası, yükselen Çin egemenliğinin dengelenmesi stratejisidir. Trump’ın 2018 yılının ilk saatlerinde Pakistan’ı açık açık tehdit etmesini de bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. ABD Başkanı Donald Trump ve yönetiminin sürekli tehditleriyle karşı karşıya kalan, Çin’le müttefikliğini gün geçtikçe ilerleten ve İslam dünyasının tek nükleer gücü olan Pakistan’ın, gerek ulusal gerekse uluslararası güvenlik stratejisi bağlamında köşeye sıkıştırılmasına mahal vermeyecek bir tavır takınması gerekiyor.

İşgalci İngilizlere karşı 1857’de Hindistan’da bağımsızlık savaşı veren son Türk Sultanı II. Bahadır Şah’ı Burma’nın (Myanmar) başkenti Yangon’a sürgüne gönderen İngilizlerin yerli Müslüman halkları da “etnik temizliğe” tabi tutup “insansız bir alan oluşturulması” hedefiyle Bangladeş’e göç etmeye zorlamasıyla başlayan Rohingyalı Müslümanların dramı bitmedi. Myanmar Ordusu’nun sistematik baskınları, köy yakma, işkence ve cinayetlerle devam ediyor. II. Bahadır Şah türbesinin yer aldığı bu topraklarda yaşanan dramın altında “Arakan kıyılarındaki zengin petrol ve doğalgaz yataklarına hangi gücün hâkim olacağı çekişmesi” olduğu konuşuluyor.

Hindistan’ın Keşmir endişesi

Bosna’da yaşanan kıyımların bin beterini yaşayan Rohingya Müslümanlarının soykırımına başta ilk anda tepkisiz kalan ABD, Çin’in bölgedeki planlarının önüne geçmek adına peş peşe ilginç sayılabilecek açıklamalar yaptı.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, 15 Kasım 2017’te Myanmar Cumhurbaşkanı Aung San Suu Kyi ve Genelkurmay Başkanı ile bir araya gelerek, Arakanlı Müslümanların karşı karşıya kaldıkları durumu “korkunç” olarak nitelendirdi. Tillerson, aynı görüşmede bunun bir “etnik temizlik” olup olmadığı hususunu değerlendirdiklerini de ifade etti.

Bu açıklamanın hemen ardından gerçekleşen Suu Kyi’nin Çin ziyareti öncesi, muhtemel müdahalenin olası zararlarını karşılamaya hazır olmayan ABD, daha önce kullanmadığı ”etnik temizlik” kavramını 22 Kasım’da kullandı. Bu retorik, ABD’nin Myanmar’a müdahale yolunu açacak kapının sihirli anahtarı olarak şu anda karşımızda duruyor. Aung San Suu Kyi’nin, ABD Dışişleri Bakanı ile görüşmesinin hemen ardından, halen yönetimde etkin bir güç olarak bulunan Myanmar Ordusu’nun arkasındaki en büyük desteği Çin’e ani bir ziyaret gerçekleştirmesi meselenin kolayca çözülemeyeceğini gösteriyor.

1947’den beri “Balkanlaşma” korkusu yaşayan ve 700 bin asker ile kontrol altında tutmak istediği Keşmir’de yaptıklarının karşısına getirilmesinden korkan Hindistan, dış siyasetin iç siyaset dinamiklerini harekete geçirmesinden kaçınarak Arakan’da yaşananlara, Myanmar’ın iç siyaset meselesi ve ulusal güvenlik tehdidi nazarıyla bakıyor.

ARSA bahane mi edilecek?

Myanmar ordusu tarafından sistematik bir şekilde uygulanan “etnik temizliğe” karşı Rohingyalı Müslümanların haklarını korumak için savaştıklarını açıklayan Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusunu (ARSA) Myanmar Terörle Mücadele Merkez Komitesi 26 Ağustos’ta terör örgütü ilan etti. Uluslararası Kriz Grubu’nun Arakan’daki soykırıma karşı 2012 yılında kurulduğunu iddia ettiği ancak ilk eylemlerini 2016’da gerçekleştiren ARSA’nın Suudi Arabistan tarafından finanse edildiği iddia ediliyor.

Pakistan, Karaçi doğumlu Suudi Arabistan’da yetiştiği iddia edilen ARSA’nın lideri Ataullah’ın Batı medyası tarafından sürekli köpürtülmesi dikkat çekici. ARSA’nın, Taliban, DEAŞ gibi bir örgüte dönüştürülerek ABD’nin olası bir Myanmar müdahalesine olanak sağlanması öngörülebilir. Bu durum, Hint alt kıtasına iyice yerleşme çabalarının adımları olarak okunabilir.

ABD, başlangıçta Myanmar’ın kendi içinde çözmesi gereken sorun olarak gördüğü Arakan krizine, terör bahanesi ile Asya-Pasifik’te küresel güvenliği doğrudan ilgilendirmesi dolayısıyla Hindistan’ı yanına alarak ani bir müdahalede bulunabilir. Bu müdahale ile ABD siyasi, askerî ve ekonomik gücünü ve bu gücüne karşı koyacak başka bir süper gücün bulunmadığını tüm dünyaya gösterme fırsatı bulacaktır. 

İnsani krizleri görmezden gelen ABD’nin terör bahanesiyle Arakan’a müdahalesi, BM, daimi üyeleri Çin ve Rusya’nın karşı çıkma olasılığına rağmen NATO, IIT, ASEAN gibi uluslararası kurum ve kuruluşlardan insan hakları temelinde meşruiyet alabilecek gibi duruyor. Planlandığı konusunda bazı sinyallerin alındığı Arakan’a muhtemel müdahalenin, operasyona şiddetle karşı çıkan iki Güvenlik Konseyi üyesi Rusya ve Çin’e rağmen yapılacak olması, bu iki ülkenin güçlerinin sınırını göstermesi bakımından da önem kazanmıştır.

 Myanmar Ordusu, ülkenin farklı bölgelerinde etnik azınlıklara yönelik insan hakları ihlalleri nedeniyle eleştirilere hedef oluyor. BM, ordu güçlerinin ülkenin güneybatısındaki Arakan eyaletinde 700 binden fazla Müslüman’ın komşu Bangladeş’e sığınmasına yol açan operasyonlarını ‘etnik temizlik’ olarak tanımlamıştı. ABD’nin, BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, BM Güvenlik Konseyi’nin, Myanmar güvenlik güçlerinin şiddet olayları sonucu Bangladeş’e sığınan Arakanlı mültecilerin durumunu gözlemlemek için Myanmar ve Bangladeş’e düzenlediği ziyaretin ardından yapılan Myanmar oturumunda, konsey üyesi ülkelerin temsilcilerinin Arakan’daki krize ve Rohingya Müslümanlarının maruz kaldığı zorluklara ilk elden şahit olduklarını ifade etmiş “Ancak bazı üyeler şimdiye kadar kişisel çıkarları uğruna harekete geçmemizi engelledi” diyerek isim vermeden Çin’i eleştirmişti.

ABD tarafından Arakan’da kurulacak yeni bir askerî üs, ABD’nin Ortadoğu, Asya ve Pasifik’teki gücü ile bölge sorunlarına hızlıca müdahale etmesi demektir. ABD, bu dönemde Güney Asya’da üstün güç olarak bütün dünyayı kapsayacak yeni bir statüko oluşturmayı amaçlayacaktır. Başta Afganistan politikasına muhalefet eden Rusya ve Çin’e karşı kendi gücünün sınırlarını gösterecektir. Afganistan krizi üstüne yaşanabilecek Arakan anlaşmazlığını bypass ederek Pakistan ve Hindistan’ın bu krize dâhil olmasının önüne geçebilecektir. Aksi halde üçüncü dünya savaşının bu bölgeden çıkabileceğini varsayabiliriz.

Kendi topraklarındaki uygulamalarıyla çelişen uluslararası alandaki uygulamaları ABD’nin inandırıcılığını kaybettirse de kendisine bölgede stratejik avantaj meydana getirmiştir. Bu sayede, çıkarı bulunan bölgelere “rızaya dayalı hegemonya” ile müdahale ederek üs kurma yeteneği kazanmış ve Çin’e karşı Güney Asya’dan Pasifik’e küresel güç olma durumunu daha da pekiştirmiştir.

Kosova, Ruanda ve Bosna

Arakan’da yaşanan etnik temizlik ve soykırımı sona erdirmek adına bütün bu olası değerlendirmeler ışığında, ABD’nin üstün devlet stratejisine göre yürüteceği “Arakan’a müdahale” çözümü stratejisi oluşturması beklenebilir. Ancak bunu yaparken uluslararası meşruiyetini “insan hakları ihlalleri” söylemine dayanarak sağlama gayreti ve bunun mümkün olmadığı durumlarda ise kendi ulusal çıkarlarını sağlamak kapsamında şahin politikalar yürüterek gücünü göstermekten çekinmeyeceği bilinmektedir. Soğuk Savaş döneminde bölgedeki Sovyet etkisine karşı deniz yolu transit hatlarının korunması için Diego Garcia adasında başlattığı tam teşekküllü askeri üs kurma serüvenini Arakan’a müdahale ile gerçekleştirebilir.

Bosna ve Ruanda’da yaşanan soykırımlardan daha vahim sonuçlar Arakan’da ortaya çıkmadan BM barış gücü bölgeye “acil müdahale etsin” çağrılarının yapıldığı bugünlerde Bosna’daki soykırımın NATO, Ruanda’daki soykırımın ise BM Barış Gücü müdahalesi ile ancak sonlandırılabildiği unutulmamalı.  1998 yılında Avrupa’nın göbeğindeki Balkanlarda Sırpların binlerce Arnavut Müslüman’ı katledip on binlercesini mülteci konumuna düşürdüğü Kosova’da ABD-NATO ortak müdahalesi Kosova’ya bağımsızlığının yanı sıra Kosova halkının ABD devleti ve bayrağına minnetini de kazandırmıştır. Aynı kazanımlar Arakan’da da elde edebilir. Hiçbir ülkenin bir başka ülkeye müdahalesi asla mazur görülemez ancak yaşadığımız çağda büyük güçler olmadan -BMGK de bile- haklı davanızda çözüm üretmeniz yine bu egemen güçlerin iznine tabi oluyor.

Avrupa Birliği, 25 Haziran’da, yaklaşık 700 bin Rohingyalı Müslüman’ın Bangladeş’e zorla göç ettirilmesi operasyonundan sorumlu tuttuğu ve içlerinde bir generalin de yer aldığı yedi üst düzey Myanmar askeri yetkilisine yaptırım uyguladı. Arakan’ın statüsü sorununun çözümünde ise öncelikle Bangladeş ve Myanmar başta olmak üzere BM vb uluslararası kurumlar daha etkin çalıştırılmalı ve tarafların müzakerelerinin sonuçsuz kalması durumunda tercihler Arakan’ın özerkliği/bağımsızlığı için yönlendirilebilmelidir.

[email protected]