Arktik artık daha sıcak

Ayfer Gedikli / Düzce Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı
10.09.2022

Gözümüzü Ukrayna'dan biraz daha kuzeye, Kuzey kutbuna ve Arktik Bölgesi'ne çevirdiğimizde bölgenin çoktan ısınmaya başladığını görüyoruz. "Isınma" tabiri hem fiziksel hem de enerji kaynaklarına sahip olma ve paylaşım mücadelelerini kasteden mecazi anlamlarını birlikte kapsıyor.


Arktik artık daha sıcak

24 Şubat'ta sabahın seher vaktinde Rusya top atışları ile Ukrayna'yı vurmaya başladığında kimse ve özellikle Avrupa başına ne büyük bir felaketin geldiğinin farkında değildi. Tüm ülkeler başlatılan sert ambargolarla Rusya'nın hızlıca dize getirileceğini ve bu işin Batı'nın arzu ettiği şekilde neticeleneceğini umuyordu ama işler öyle gitmedi. Rusya Batı'yı en zayıf olduğu yerden fena vurdu; gümbür gümbür geliyorum diyen restini çekti ve gaz vanalarını "pompaların bozuk olduğu" gerekçesi ile kapattı. Vanaları ne zaman ve ne kadar açacağı meçhul...

Alternatif arayışlar

Ukrayna savaşı ile patlayan enerji krizi tüm dünyayı alternatif enerji kaynağı arayışlarına itti. Esasında dünyanın çatısında uzun zamandan beri sessiz sedasız devam eden bir paylaşamama mücadelesi var. Gözümüzü Ukrayna'dan biraz daha kuzeye, Kuzey kutbuna ve Arktik Bölgesi'ne çevirdiğimizde bölgenin çoktan ısınmaya başladığını görüyoruz. "Isınma" tabiri hem fiziksel hem de enerji kaynaklarına sahip olma ve paylaşım mücadelelerini kasteden mecazi anlamlarını birlikte kapsıyor.

İklim değişiklikleri ve küresel ısınmanın uzun zamandan beri dünyanın dengesini bozacağı endişesini yaşıyoruz. Bölgenin özgün habitatını ve doğal yaşamını tehdit eden küresel ısınmanın yakın ve orta vadede yol açabileceği küresel felaketleri tartışıyoruz. Dünyada deniz seviyelerinin yükselmesi nedeniyle yaşanabilecek doğal afetler yanında bölgenin hayvan türlerinin yok olma tehdidi ile karşı karşıya olmasından, buzlar altında kalmış virüslerin buz dağlarının erimesi ile yeniden insanlık için tehdit edici olacağına kadar birçok sorun gerek bilim insanları gerek çevreciler tarafından sürekli dile getiriliyor.

Politik manevralar

Bütün bu kıyamet senaryoları yanında, dünyanın dengesindeki bu bozulmaları fırsata çevirmeye çalışan ülkelerin büyük bir telaşla devam ettikleri politik manevralara şahit oluyoruz. Buz dağlarının erimeye başlaması ile zamandan ve maliyetten avantaj sağlayacak, kısa kargo rotaları ile ulaşım ve uluslararası ticaret yollarına alternatif rotalar oluşturmak ve en önemlisi bakir enerji kaynaklarına ulaşabilmek için Arktik Bölgesi'ni değerlendirmek istiyorlar.

Arktik Bölgesi, Kuzey Kutup Dairesi'nin üzerinde kalan bölge olup, 27 milyon kilometrekarelik bir alanı kapsıyor. Bu alanın 9 milyon kilometrekaresi kara, 16 milyon kilometrekare kısmı da deniz. Arktik bölgesinin güç yaşam koşulları altında yaklaşık 4 milyon insan yaşıyor. Bölgeye özgü çok sayıda hayvan türü var. ABD'nin 2008 yılında yaptığı araştırmaya göre bölgede 90 milyar varil petrol, 48 trilyon metre küp doğalgaz ve 44 milyar varil doğalgaz sıvısı olduğu tahmin ediliyor. Bu rezervlerle bölge dünya petrol rezervinin yüzde 6'lık, dünya doğalgaz rezervinin de yaklaşık yüzde 25'lik kısmına ev sahipliği yapıyor.

ABD, Kanada, İzlanda, Norveç, Finlandiya, Danimarka, İsveç ve Rusya'dan oluşan sekiz ülke 1996 yılında kurdukları Arktik Konseyi tarafından Ottawa Deklerasyonu'nu yayınlayarak çevrenin korunması ve sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi konusunda görüşlerini ifade ettiler. Bu ülkeler arasında özellikle Arktik okyanusuna kıyıdaş olan Rusya, ABD, Kanada, Norveç ve Danimarka (Grönland) "Arktik Beşlisi" olarak tanımlanıyor ve bölgenin sahip olduğu zenginliklerin paylaşılması konusunda aralarında giderek artan tansiyon dikkat çekiyor. Bu ülkeler dışında Çin, Güney Kore, Japonya, Hindistan, Almanya, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere 13 bölge dışı ülke de bölgeye yakın ilgi gösteriyor.

Bu ülkeler literatürde "Yakın Arktik ülkeleri" olarak tanımlanıyor. Bu nedenle "Arktik Bölgesi" dendiğinde sadece bölgeye kıyısı olan 5 ülke değil, bu bölgede etki alanı oluşturmak isteyen bütün ülkeler denklemin içinde sayılıyor. Dolayısıyla Türkiye açısından bu bölge coğrafi olarak yakın olmasa da denklem dışında kalmaması gereken oldukça stratejik bir alan. Tıpkı Ortadoğu dendiğinde fiziksel olarak bölgeye binlerce kilometre uzakta olan ABD, Fransa, Almanya, Rusya, İngiltere gibi ülkelerin denklem dışında kalmadıkları gibi...

Hız artıyor, maliyet azalıyor

Asya-Avrupa arasında deniz ticaretinde tercih edilen yollar geleneksel olarak Süveyş Kanalı ve Akdeniz üzerinden yürütülüyor. Kuzey Buz Denizi'nde alternatif bir rotanın oluşturulması mesafenin kısalması dolayısıyla zaman, hız ve maliyet yönünden çok büyük avantaj sağlıyor. Alternatif rota, Çin'den kuzeye doğru Kuzey Buz Denizi'nden doğrudan Avrupa'ya ulaşan rotadır.

Yeşil hat: daha masraflı olan Süveyş kanalı ve Akdeniz üzerinden geleneksel rota.

Kırmızı hat: Çin'den çıkıp kuzeye doğru giden ve Kuzey Buz Denizi ve Arktik Bölgesi üzerinden doğrudan Avrupa'ya ulaşan rota.

İklim değişiklikleri nedeniyle yılın belli dönemlerinde buzulların erimesi ile gemilerin geçişine uygun olması, bu rotanın en azından yılın belli aylarında kullanılabileceğini gösteriyor. Kış mevsiminde yeniden buzların donması durumunda ise buz kırma gemileri ile yolun açılarak gemilerin geçişinin sağlanması mümkün görünüyor. Ancak kış mevsiminde geçişin sağlanması için buz kırma gemilerinin kullanılması çevrecileri çok kızdırıyor. Gerçekten de zaten iklim değişiklikleri nedeniyle bozulan doğal yapı ve buzulların erimesi, buz kırma gemilerinin yoğun mesaisi ile buzulların daha hızlı erimesine yol açacak. Bu şekilde devam ederse kimi bilim insanlarına göre en fazla 20 yıl içinde buz kırma gemilerine ihtiyaç duyulmadan gemiler kışın da kolayca bu bölgede seyahat edebilecekler. Çin açısında oldukça önemli olan bu rotanın aktif olarak kullanılması Çin hükümeti tarafından alternatif bir İpek Yolu projesinin de hayata geçmesi konusunda Rusya ile ortak girişimlerde bulunmasına yol açmış. Çin, alternatif bir yolun faaliyete geçmesi durumunda yüzde 25-40 oranında yakıt tasarrufu ve süreyi üçte bire düşürecek bir zaman tasarrufu sağlayacağı için bu projeye çok önem veriyor. Rusya bölgeye yönelik olağanüstü yatırımlar için kaynak arayışında. İşte tam bu noktada Çin, Rusya'ya ihtiyaç duyduğu kaynak finansmanını sağlayarak ortak çıkarları birlikte yürütme konusunda işbirliği teklif ediyor.

ABD-Rusya rekabeti

Bölgeye yönelik yatırımlar konusunda Rusya açık ara diğer tüm ülkelerden ilerde. ABD, Rusya'nın Arktik Bölgesi'ndeki artan nüfuzunu fark ederek bu sürece karşı duruş gereği duydu. 2019 yılında Dış İşleri Bakanı John Bolton, ABD'nin Rusya'nın Arktik'te giderek artan nüfuzuyla mücadele edeceğini ve Çin'in Arktik'le ilgili gayrimeşru hak iddialarına karşı koymaya çalışacaklarını belirterek iki ülkeye karşı açık bir meydan okuma yaptı. Aynı yıl Trump da Danimarka'dan Grönland'ı satın almak istediğini ve adaya ekonomik yardım yapmak istediğini açıkladı ama elbette reddedildi. Bu arada Rusya iki denizaltıyı dört kilometre derinliğe indirerek bayrağını taşıyan kapsülü denizin dibine bıraktı. Deniz yatağına bayrağını dikerek bölgeyi kendi toprağı olarak tanımlamak isteyen Rusya'ya karşı Kanada kendi kıta sahanlığını korumaya çalışırken Dışişleri Bakanı Peter MacKay "15. yüzyılda değiliz. Bayrak dikmekle toprak sahibi olunmaz." diyerek tepkisini gösterdi. Bölgenin deve dişi ülkeleri arasındaki bu itiş kakış, aralarında somut bir sınır olmadığı için giderek şiddetlenirken bölgenin iştah kabartan imkânlarına ve bunlara sahip olanın elde edeceği büyük avantajlara işaret ediyor. Geçtiğimiz haftalarda İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya dahil edilmesi konusunda Batı'nın gösterdiği çabanın arkasında Rusya'ya karşı sadece Ukrayna krizi değil, Arktik bölgesindeki çıkarlar konusunda işbirliğinin de yattığı birçok uzman tarafından dillendiriliyor. Norveç de geçtiğimiz aylarda Genel Kurmay Başkanlığı'na ait kimi birimleri kutup dairesi içine taşıyacağını açıkladı.

'Enerji süper gücü'

Petrol ve gaz 2000'li yıllarda Sovyet sonrası Rusya ekonomisinin toparlanmasında başat rol oynamıştır. Ülkenin sahip olduğu enerji potansiyelini önemli bir strateji aracı olarak kullanan Putin, ülkesini "enerji süper gücü" haline getirmeye çalışmıştır. Birçok ülkenin enerji konusunda kendisine bağımlı hale gelmesini önemli bir jeopolitik ve askeri üstünlük olarak kullanan Rusya, enerji kaynaklarından elde ettiği yüksek geliri yine enerji kaynaklarına sahip olmaya harcayacak gibi görünüyor. Arktik bölgesine yaptığı yüksek maliyetli ve teknolojik olarak zorlayıcı yatırımlar bunun en önemli kanıtı. İklim değişikliği nedeniyle bölgede sıcaklıkların artması ile Rusya, Arktik sahillerinde enerji kaynaklarına ulaşma ve bu alanda yatırım yapma imkânları arıyor. Ukrayna krizi deneyimi sonrası Avrupa'nın birkaç yıl içinde farklı stratejilerle Rus enerji kaynaklarına olan bağımlılığını önemli ölçüde azaltacak olması, Rusya'nın Arktik bölgesinden çıkarmayı planladığı petrol ve gazı satacak Asya başta olmak üzere yeni farklı alıcı pazarları bulmasını gerekli kılıyor. Arktik bölgesinden çıkaracağı petrol ve gaz ile Rusya toplam ihracatının yüzde 60'lık kısmına denk gelen bir gelir elde etmeyi hedefliyor. Oransal olarak bakıldığında bölgeden elde edilecek gelir, Rusya'nın GSYIH'sının yüzde 10'u ve toplam ihracatının yüzde 20'sine karşılık geliyor. Bu oran, toplam federal bütçesinin yüzde 30'u kadardır. Temelde hidrokarbon kaynaklarına ulaşma gayesi olmakla birlikte Rusya bölgeden kıymetli metal, taş ve diğer ham madde kaynakları tedarik etmeyi planlıyor. Ayrıca Rusya'nın balıkçılıktan elde ettiği gelirin yaklaşık üçte biri Arktik sularından elde ediliyor. Bu iştah kabartan gelir için Rusya, bölgeye hava alanı, liman, tersane, tren yolu ve diğer ulaşım altyapı yatırımları yapmaya devam ediyor. Gelir artışı öncelikle Putin'in siyasi gücünü perçinlerken Rusya'nın ekonomik ve siyasi gücüne çok büyük katkı sağlayacaktır. Bu gelir düzeyi ülkenin ileriki yıllarda yapacağı ordunun modernizasyonuna yönelik savunma harcamaları ile ekonomik performansı üzerine olağanüstü katkı sağlayacaktır. Ordunun modern silahlarla teçhizatlandırılması ülkenin savunma kapasitesine önemli katkı sağlayacak ve NATO başta olmak üzere kendisi için tehdit olarak gördüğü güçlere karşı dengeleyici güce ulaşacaktır. Öte yandan Arktik denizcilik ve kıyı ulaşımları ülkenin Avrupa'ya bağımlılığını azaltacak ve Ukrayna savaşı dolayısıyla uzun süredir uygulanan ambargoların yol açtığı ekonomik ve sosyal bunalım önemli ölçüde aşılmış olacak.

İşte bu beklentilerle Rusya, Ukrayna savaşında karşı karşıya olduğu ağır ambargolara karşın Arktik bölgesine yönelik yatırımlar konusunda oldukça cömert davranıyor. Rus şirketlerinin bölgeye yönelik yatırımlarını desteklemek için finansal destekler ve vergi teşvikleri vererek enerji, madencilik ve altyapı şirketlerini yatırım konusunda cesaretlendiriyor. Örneğin 2019 yılında devlet Rosneft şirketine gelecek 30 yıl boyunca 41 milyar dolarlık vergi teşviği vererek günde 2 milyon varil petrol üreten Vostok petrol bölgesinin kurulmasını desteklemiştir. Rusya bu yatırımları desteklemek maksadıyla nükleer buz kırıcı gemiler yanında denizcilik altyapısını güçlendirmek için üsler kurmaya devam ediyor. Rusya'nın kamu şirketi olan Rosatom'un yatırımları devletin kendi bütçesinden karşılanarak ulaşım ve lojistik sektörlerinde bölgede söz sahibi olmasına çaba sarf ediliyor. Çin ve Hindistan, Rusya'nın bu agresif yatırım politikalarını 2020 yılında Arktik bölgesine 300 milyar dolardan fazla petrol ve doğal gaz yatırımı yaparak desteklemiş ve kendileri için önemli avantajlar elde etmeye çalışmışlardır. Bölgede yer alan zengin petrol ve doğal gaz yatakları yanında, petrokimya, madencilik ve kereste endüstrisi için yerel ve yabancı yatırımcıların buraya geleceği tahmin edilmektedir.

Türkiye oyun dışında kalmamalı

Yukarıdaki satırlarda ifade edildiği üzere Türkiye, Arktik denkleminde "Yakın Arktik Ülkesi" olarak yer almalı. Türkiye, Asya-Avrupa geleneksel ticaret güzergâhında Akdeniz havzasında önemli bir ticaret merkezi ve güzergâh üzeri ülkelerden birisi. Ancak, güney-kuzey istikametinde alternatif ticaret rotaları oluşursa, asla oyun dışında kalmamalı. Örneğin Hindistan Rusya ile kuzey-güney geçidi kapsamında Saint Petersburg-Mumbai hattını aktif şekilde kullanmaya çalışıyor.

Svalbard Antlaşması

Olumlu bir gelişme olarak Türkiye, Svalbard Anlaşması'na taraf olacağını duyurdu. Sayın Cumhurbaşkanımız'ın anlaşma konusunda imzaladığı tasarı TBMM başkanlığına sunuldu. Türk vatandaşlarının Svalbard takımadaları ve karasularında mülkiyet, ikamet ve balıkçılık haklarını koruyacak olan Svalbard Antlaşması'na dahil edilmesi Türkiye'nin bu bölgede denklemden çıkmaması açısından önemli bir gelişme. Anlaşma çerçevesinde ilk olarak 2017 yılında Kuzey Kutbu'na yönelik bilimsel araştırma ziyaretleri düzenleyen Türk bilim adamları, bölgede kurulacak Türk Bilim İstasyonu'nda daha geniş bilimsel araştırma yapma olanağına sahip olacaklar; Türk öğrenciler de Svalbard'daki Üniversite Merkezinde eğitim görme hakkına sahip olacaklar.

Öte yandan Türkiye, buzkıran gemi inşaatı konusunda yüksek deneyim sahibi bir ülke. Norveç ve Danimarka dünyanın en önemli lojistik deniz ülkeleri olmasına rağmen bu ülkelerden de gemi yapım siparişleri alıyor. Bu güçlü tecrübesini kendi buzkıran gemilerini üretme ve bölgede faal olarak bulunmaya harcamalı. Sayısal olarak değerlendirildiğinde Rusya'nın 40 adet buzkıran gemisi bulunurken Çin'in 2 adet, ABD'nin sadece 1 adet buzkıran gemisi bölgede bulunuyor. Türkiye de kendi buzkıran gemisi ile bölgede etkin rol oynayabilir. Yer altı zenginliklerini arama ve değerlendirme konusunda diğer ülkelerle işbirlikleri yapabilir.

Arktik bölgesinin geleceği ve ülkeler arası ilişkiler konusunda farklı ülkelerinde forumlar düzenleniyor. Örneğin Birleşik Arap Emirlikleri geçtiğimiz günlerde bir foruma ev sahipliği yaptı ve bölgeye yönelik ilgisini gösterdi. Maalesef Türkiye bu uluslararası toplantılara çok güçlü şekilde katılım sağlamıyor. Türkiye'nin hem politikacı hem de bilim insanı düzeyinde daha aktif temsili, bölgeye yönelik politika tercihlerinde denklem dışında kalmamasını destekleyecektir.

Zira Arktik bölgesi ısınmaya başladı, muhtemelen asla soğumaya fırsat bulamayacak...

[email protected]