Artan iş birliğinin muhtemel küresel etkileri

Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Universitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü
7.06.2024

Çin ve Türkiye arasındaki yıllık 48 milyar dolara varan ticaret hacmi dikkat çekicidir. İktisadi alanda var olan Türkiye-Çin ilişkilerinin gücü son yıllarda nükleer ve ar-ge alanında da kendini göstermektedir. Önümüzdeki süreçte artan işbirliği ve ortaklıkların gerek bölgesel gerekse küresel alanda yaratacağı etki BRICS gibi örgütler ekseninde de görülecektir.


Artan iş birliğinin muhtemel küresel etkileri

Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Universitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü

Köklü bir imparatorluk geçmişi olan Türkiye ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler 20. yüzyılda Soğuk Savaş'ın gergin süreçleri içinde başlamıştır. Bilindiği gibi Çin İmparatorluğu uzun bir süre Batılı ülkelerin emperyalist politikalarının kıskacına alınmış ve hatta 19. yüzyıl ortalarında yaşanan Afyon Savaşları bunun en önemli örneği olmuştur. 20. yüzyılın ilk yarısında Çin'de imparatorluk düzeni sona ermiştir. Bu dönem itibari ile ülkede Milliyetçi Parti ve Çin Komünist Parti arasında yaşanan iktidar mücadelesi söz konusudur. Çin'de iç savaş sürecinde ise Çan Kay Şek (milliyetçiler) ile Mao Zedong'un (komünist) destekçileri karşı karşıya gelmiştir. 1949'daki komünist zafer ile artık tarih sahnesinde Çin Halk Cumhuriyeti yer almaya başlamıştır. Çan Kay Şek ve destekçileri 1949 yılında Tayvan'a iltica etmiş ve bir anlamda bu dönem itibariyle Çin Halk Cumhuriyeti'nin bugün de en önemli sorunu haline gelen karmaşık bir yapı ortaya çıkmıştır.

Türkiye ve Çin arasındaki ilişkiler ise 1971 itibari ile diplomatik olarak kurulmuştur. 1980'ler itibariyle iki ülke arsındaki ilişkiler, Çin'in dış ve iç politikasında değişim ile eş zamanlı olarak artmaya başlamıştır. 1970'ler itibari ile dış ticaretin yeniden başlaması ve Batı ile diplomatik ilişkiler dikkat çekmeye başlamıştır. Elbette bu değişimde Sovyetler Birliği ile olan kopma etkili idi ancak esas değişim Çin'de Mao Zedong'un ölümü ile başlamıştır. Çin, tarım, sanayi, bilim-teknoloji ve savunma alanlarında başlattığı Dört Modernizasyon Programı süreci ile 20. yüzyılın sonuna dek süren güçlü bir gelişim ve modernleştirme dönemine odaklanmıştır. Böylece uluslararası alanda Çin gittikçe etkisini arttıracak bir aktör haline de dönüşmeye başlayacaktır. Bugün ise Soğuk Savaş'ın iki farklı ideolojik kutbu olan Çin ve Türkiye var olan uluslararası sistemin sorgulanması ve aktörel anlamda değerlerin ve yaklaşımların yarattığı etki ile ilişkilerini geliştirmiştir.

Uluslararası çatışmaların gölgesinde...

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin daveti üzerine Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Çin Halk Cumhuriyeti'ne resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Özellikle son yıllarda uluslararası alanda giderek artan çatışma ve savaş ortamı içinde bu görüşme ayrı bir yere sahiptir. Bunun en önemli nedeni şüphesiz ABD'nin ve Batılı ülkelerin küresel alanda politikalarında var olan yönlendirici rolün sorgulanmasıdır. Özellikle 2022 Şubat sonrasında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı ekseninde Batılı ülkelerin, Ukrayna desteğinde evrensel değerler olarak uluslararası hukuk, egemenlik insan hakları gibi kavram ve olguları öne sürerken; bunun tam tersini Gazze'de gerçekleştirmeleridir. Bilindiği gibi 7 Ekim 2023 akabinde ABD başta olmak üzere pek çok Batılı ülke İsrail'in meşru müdafaa hakkı kapsamında İsrail'in Gazze'de başlattığı sivilleri hedef alan operasyonları desteklemiştir ve desteklemektedir. Bu açıdan bugün gelinen süreç, uluslararası sistemde Batı'nın öne sürdüğü bu değerlerin sorgulanmasına yol açmaktadır. Batı'nın ikircikli politikaları ve söylemleri birbirini tutmamaktadır.

Nitekim 2019 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, resmi ziyaret kapsamında Çin'de Devlet Başkanı Xi Cinping ile bir araya gelmiştir. O dönemde iki ülke arasındaki ilişkilerin arttırılması vurgusunun yanı sıra, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın küresel barış ve istikrara yönelik sınamaların arttığı bir döneme işaret ederek iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesinin, bölgesel ve küresel istikrara katkı sağlayacağını ifade etmesi önemlidir. Bu konu 2022 sonrasında özellikle Rusya-Ukrayna ve İsrail'in Gazze saldırıları bağlamında kendini göstermiştir. Uluslararası alanda ABD ve Batı'nın sistemi şekillendirme girişimlerinin karşılığı küresel kaos olarak kendini göstermektedir. Hâlbuki Birleşmiş Milletler başta olmak üzere pek çok uluslararası örgüt ve yapı sistemde işbirliği ve barışın tesisi için önemli roller üstelenmiş Batı destekli yapılardır. Ancak Batı bugün nerede ise kendi girişimleri ile savaşları yaratmaktadır.

Bu noktada Dışişleri Bakanı Fidan'ın da son ziyaret kapsamında, Pekin'de "Değişen Dünya Düzeninde Türkiye-Çin İlişkileri" başlıklı bir konuşma yapması önemlidir. Uluslararası sistemde yaşanan değişimin ve bu bağlamda iki ülkenin politikalarının küresel alanda belli ölçüde eleştirileri taşıdığı unutulmamalıdır. Özellikle var olan küresel sistemde Batı ve diğerleri olarak okunacak gelişimin bir eleştirisi yapılmalıdır. Bu açıdan ABD'nin, Çin ve Rusya politikalarına karşı Türkiye'nin duruşu önemlidir. Türkiye, Çin ve Rusya'nın uluslararası alanda konumları noktasında net olarak yaklaşımını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Çin ve Türkiye'nin, Rusya konusunda yaklaşımı da yaptırımlar ekseninde benzerlik taşımaktadır. Türkiye'nin özellikle bu süreçte var olan yaklaşımında tarafsız olma ve hem Rusya hem de Ukrayna ile ilişkilerini sorunsuz sürdürme politikası önemlidir. Aynı şekilde Gazze konusunda da Çin ve Türkiye'nin yaklaşımları benzerdir. Her iki ülkede Gazze'de devam eden İsrail zulmüne karşı durmaktadır.

Enerji, iş birliği ve koridor girişimi

İki ülke arasındaki işbirliği alanları da dış politik yaklaşımları gibi yakındır denebilir. Özellikle iktisadi alanda var olan ilişkilerin gücü son yıllarda nükleer ve ar-ge alanında da kendini göstermektedir. İki ülke arasında yıllık 48 milyar dolara varan ticaret hacmi dikkat çekicidir. Çin bu açıdan, Türkiye'nin Asya'daki en büyük ticari ortağıdır. Elbette bu ticari ilişkilerin içinde barındırdığı alanlar önemlidir. İlk olarak burada nükleer alana odaklanmak gereklidir. Türkiye ve Çin'in nükleer alanda işbirliği 2012 yılına dayanmaktadır. Türkiye ve Çin arasında 2012 yılında imzalanan Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair İşbirliği Antlaşması 2016'da TBMM tarafından onaylanmıştı. Akabinde de bu alanda iki ülke arasında hâlâ devam eden nükleer santral görüşmeleri söz konusudur.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, geçtiğimiz günlerde nükleer enerji santraline yönelik Çin ile görüşmeler yürüttüklerini belirtmiştir. Bu durum Türkiye'nin ilk nükleer enerji santrali Akkuyu'yu takiben önemli bir adımdır. Rusya ile ortak yürütülen Akkuyu'nun yanı sıra Çin'in de sürece dâhil olması, enerji aktörlerinin ve işbirliklerinin çeşitlenmesi açısından önemlidir. Bunun temel nedeni ise özellikle enerjinin var olan doğası gereği arz ve talep konusuna yaşanacak olası sorunlar ve konjonktürel durumları bertaraf etmektir.

Diğer konu ise koridor savaşlarının arttığı dönemde Çin'in Kuşak Yol Girişimi'dir. 2013 yılında tarihi İpek Yolu'nun bir anlamda canlandırılması için Çin tarafından başlatılan ve Doğu-Batı ticaretini hareketlendirecek olan girişimde Türkiye önemli bir yere sahiptir. Özellikle Türkiye'nin Çok Taraflı Ulaştırma Politikası kapsamında Yeni İpek Yolu'na Orta Koridor güzergahının entegre edilmesi ve bu rotanın etkin kullanılması Avrupa - Asya ve Orta Doğu arasında önemli bir geçiş alanı sağlayacaktır. Nitekim bu koridor girişimlerinin Türkiye ve Irak arasındaki Kalkınma Yolu Projesi ekseninde düşünülmesi önemlidir. Türkiye'yi Basra Körfezi'ndeki Faw Limanı'na bağlayacak olan bu güzergâhın Yeni İpek Yolu ile Avrupa'ya bağlanması hedeflenmektedir. Bu açıdan Çin'in İpek Yolu ve Baharat Yolu'nu bir araya getirecek bir koridor projesinde Türkiye'nin rolü köprü görevi görmekten çok daha fazlasını ifade etmektedir. Türkiye bölgesel istikrarın sağlanması ve devamı için anahtar rolündedir.

Umut verici beklentiler

Gerçekleşen bu ziyarette en önemli konu, 12 yılın ardından Sincan Uygur Özerk Bölgesi ziyareti olmuştur. Dışişleri Bakanı Fidan Türk-İslam şehri olan Urumçi ve Kaşgar'ın Çin'in kültürel zenginliğine katkısını dile getirmiştir. Bu ziyaretin diplomatik bağlamda sahip olduğu vurgular ile ele alınması önemlidir. Özellikle Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunması açısından önümüzdeki dönemlerde bölgeye dair yeni adımlar beklenebilir.

Son olarak iki ülke arasında giderek artan işbirliğinin küresel alanda yansımaları özellikle var olan uluslararası sistemin sorgulanması açısından önemlidir. Her iki aktör de küresel alanda var olan Batı politikalarına eleştirel yaklaşımları ile dikkat çekmektedir. Bu açıdan Gazze konusunda görüldüğü gibi, İsrail'in bölgedeki sivilleri hedef alması ve insan haklarını yok saymasını eleştirirken konunun hakkaniyetli bir şekilde çözümünü hedeflemektedirler. Önümüzdeki süreçte artan işbirliği ve ortaklıkların gerek bölgesel gerekse de küresel alanda yaratacağı etki BRICS gibi örgütler ekseninde de görülecektir. Türkiye'nin bu platformda yer almasıyla BRICS'in 'de-dolarizasyon' politikasında yaratacağı etki de düşünülmelidir.

[email protected]