Artan vakalarda toplu ulaşımın etkisi

Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı/ İstanbul Ticaret Üniversitesi Ulaştırma Sistemleri ve Araştırma Merkezi Müdürü
4.12.2020

Yapmamız gereken kısa vadeli en akıllıca çözüm, trafiği talep yönetimidir. Trafiği yönetmek adına evden yapılabilecek işleri, esnek çalışmayı teşvik etmeli, kısıtlamalar kalktıktan sonra mesai saatlerini gün içinde iki gruba ayırmalı, cumartesiyi çalışma günlerine dahil edip altı günün beşli kombinasyonları olarak uygulamalı, toplu ulaşım araçlarına ait yollar ve akıllı kavşaklar ile seyir hızını artırmalıyız.


Artan vakalarda toplu ulaşımın etkisi

Daha önceki makalelerimde; yaşanan Covid-19 salgını sonrasında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına, dünyanın en gelişmiş ülkelerini bile çaresizliğe sevk eden Covid-19 salgınının, ülkelerin geleceğe bakışını, yönetim şekillerini, oluşturulan birliktelikleri değiştireceğine vurgu yaparak, ülkelerin ekonomik anlamda toparlanması için belirli bir zaman geçeceğine, geçmişte kazanılan alışkanlıkların değişerek, bazı uygulamaların salgın ile oluşan yeni düzene göre yeniden şekilleneceğine değinmiştim. Aynı şekilde, ekonomiden tarıma, eğitimden sağlığa, çalışma hayatından sosyal yaşama kadar her şeyin tekrar değerlendirileceğini ancak etkilenecek alanların en başında ulaşım sisteminin geleceğini de vurgulamış, buna yönelik başta uzaktan çalışma, kademeli mesai, toplu ulaşım yolları, toplu ulaşım sistem kapasitesinin artırılması, atıl araçların toplu ulaşım sisteminde kullanılması, denizin kullanımı, bisikletin toplu ulaşım sistemine entegrasyonu, vb. olmak üzere birçok önerimi siz değerli okuyucularımız ve yetkililerimiz ile paylaşmıştım.

Mart ayından itibaren ülkemizde vakaların görülmesiyle alınan önlemler, salgının hızının yavaşlamasına neden olmuş, Haziran ayından itibaren ise kontrollü hayata geçiş yapılmıştı. Bu dönemde hava sıcaklıklarının yüksek olmasına da bağlı olarak salgının hızında bir gerileme yaşanmıştı. Eylül ayından itibaren ise tekrar vaka sayılarındaki artışa şahit olduk. Artan vaka sayıları, tüm dünyada ve ülkemizde yeni bazı önlemlerin alınmasına neden oldu.

Tehdit devam ediyor

Ancak geldiğimiz noktada, alınan bütün önlemelere rağmen Covid-19 salgını büyümeye devam ediyor. Şu an itibariyle tüm dünya genelinde 60 milyondan fazla vakanın görüldüğü, 1,5 milyona yakın kişinin hayatını kaybettiği Covid-19 salgını, her kesimden insanın hayatını tehdit etmeye devam ediyor. Benzer vaka artışlarına ülkemizde de şahit oluyoruz. Her gün binlerce vatandaşımız salgına yakalanırken, yüzlerce vatandaşımızı da kaybediyoruz. Salgının seyrini düşürmek ve vefakâr sağlık çalışanlarımızın yükünü azaltmak için bazı önlemlerin alınması gerektiği aşikar. Ancak alınacak önlemlerin bir dengede olması gerektiği de ortada. İngiltere’de yayımlanan bir makalede (Mitigating the COVID Economic Crisis: Act Fast and Do Whatever It Takes, Richard Baldwin and Beatrice Weder di Mauro) Covid-19 pandemi sürecinde alınan tedbirlerin, salgının seyrine ve yaşanabilecek ekonomik resesyona olan etkileri değerlendirilmiş. Makalede, pandemi sürecinde alınan her bir kısıtlamanın pandemi ile ilgili eğriyi düzleştirirken, yaşanabilecek resesyon eğrisini ise derinleştirdiğini ifade ediliyor. Şu an Avrupa genelinde yaşanan durum tam da bu şekilde. Alınan tedbirler ya ekonomiyi zora sokuyor ya da alınmayan tedbirler Covid-19 salgının yayılım hızını artırıyor.

Ülkemizde de durum farklı değil. Alınacak tedbirler ile hem vatandaşlarımızı bulaş riskinden koruyabilmeli, hem de ekonomik olarak çöküntü yaşamamalıyız. Bu hassas dengeyi yakalayabilirsek, sanırım bu durumdan en karlı çıkan ülke biz olacağız. Dünyayı her geçen gün daha küçük hale getiren küresel ulaşım ağı, insanların ve eşyaların daha kolay hareket etmesini sağladığı gibi Covid-19 salgının da küresel ölçekte yayılmasına ve bir pandemi oluşmasına zemin hazırladı. Başlangıç aşamasında, toplu ulaşım sistemleri aracılığı ile yerel ulaşım sistemlerini etkisi altına alan yayılım, zaman içerisinde şehirleri daha sonra ise uluslararası hava yolu taşımacılığı ile ülkeleri etkisi altına almıştır.

Ülke içerisinde, salgının kontrol altına alınabilmesinin en önemli yöntemlerinden birisi kuşkusuz toplu ulaşım sistemlerinin kontrolü. Çünkü bulaş riski en fazla olan ortamların başında toplu ulaşım sistemleri geliyor. Bu noktada alınabilecek en radikal yöntem, toplu ulaşım sistemlerini kapatmak olacak. Ancak ilgili makaleye atıf yaparak belirttiğim gibi, bu durumun, hayatı durma noktasına getireceğini herkesin bildiğine eminim. Virüs hala dolaşımdayken, kullanıcılar toplu ulaşım sistemlerine karşı doğal olarak temkinli yaklaşıyor. Diğer taraftan toplu ulaşım hizmet sunucuları, ekonomik olarak sürdürülebilir bir yapı için belirli sayıda yolcuya ihtiyaç duyuyor. Yapmamız gereken şey her iki taraf için de uygun çözümler üreterek toplu ulaşımı, insanları güvende hissettirecek şekilde yeniden tasarlamak…

Ekonomik büyümenin anahtarı

Diğer taraftan, ulaşım sistemlerine yönelik alınacak bu tür radikal kararlar, günümüze kadar yapılan birçok araştırmayı da boşa çıkaracak. Çünkü yapılan araştırmalar, artan hareketliliğin, ekonomik büyümenin temel anahtarı olduğunu da gösteriyor.

Her şeyden önce toplu ulaşım sistemlerine bakış açımızı değiştirmemiz gerektiği ortada. Artık birim zamanda en fazla yolcuyu taşıma yaklaşımını bir kenara bırakıp, birim zamanda en fazla yolcuyu sosyal mesafeye uygun, en güvenilir şekilde taşıma yaklaşımını benimsememiz gerekiyor.

Ülkemizin en büyük ve dünyanın en kalabalık ilk 15 şehrinden biri olan İstanbul özelinde konuyu irdeleyecek olursak, salgın öncesinde günlük toplu ulaşım yolcukları sayısı 7,3 milyon iken Mart-Nisan aylarında yüzde 80-90 civarı azalarak bu değer 900 bine kadar geriledi. Kontrollü sosyal hayat dönemi olarak geçirdiğimiz Haziran ayı sonlarında 2,7 milyon olan yolculuk sayıları Ağustos ayında 3,5 milyon olarak gerçekleşti. Haziran – Ağustos döneminde toplu ulaşım kullanımı sayılarında önemli bir artış yaşanmazken, yaz sezonunun bitmesiyle birlikte kentiçi kalabalığın artmaya başlaması toplu ulaşım sistemlerinin yükünü artırdı. Sonbahar mevsiminin de başlamasıyla birlikte Eylül ayında yaşanan vaka artışları, İstanbul Valiliği tarafından 28 Eylül’de kamu kesimine ait kademelendirilmiş mesai uygulamasına geçildi. Alınan bu kararın temel amacı, bulaş riskinin en fazla olduğu toplu ulaşım araçları, istasyon ve duraklarındaki zirve saatteki yoğunluğu azaltmak, belirli saatlerde yoğunlaşan kalabalıkları gün içerisine yayabilmekti. Alınan karar sonrasında Eylül – Ekim aylarında günlük yaklaşık 4,2 – 4,5 milyon toplu ulaşıma yolculukları gerçekleşirken zirve saatlere olan etkisi görülmedi. Bu durum, kamu kesiminin ağırlıklı olarak servis aracını kullandığını gösterdi. Alınan bu tedbir öncesinde de olduğu gibi tüm yolculukların yüzde 9’u sabah zirve saatinde (08:00), yüzde 10’u ise akşam zirve saatinde (18:00) gerçekleşti. Daha sonra 9 Kasım’da sanayi kesimi için uygulanan mesai kademelendirmesinin de zirve saatini ve bu saatteki yoğunluğu değiştirmediği görüldü. Bu durumda, zirve saatlerde kamu ve özel sektör dışında iş amaçlı olmayan (65 yaş üstü, sosyal kart sahibi, vb.) önemli miktarda yolculuğun gerçekleştirildiğini gösterdi.

17 Kasım 2020 tarihinde yapılan Kabine Toplantısı sonrası alınan daha kapsamlı tedbirlerle birlikte, kısıtlamalara yönelik genelgenin uygulamaya geçmesiyle yolculuk sayısında belirgin azalma gözlendi. Günlük yaklaşık 4,5 milyon yolculuk sayısı, 24 Kasım 2020 tarihinde 3,3 milyona kadar geriledi. Ancak yine beklenildiği gibi zirve saatlerindeki değişim istenen düzeyde olamadı. Pratik olarak vatandaşlarımız yine omuz omuza duraklarda ve toplu ulaşım araçlarında yolculuk yapmaya devam etti. Kısıtlamalardan önceki duruma göre ise (17 Kasım 2020), sabah zirve saat yolculuklarında yaklaşık olarak yüzde 10, akşam zirve saat yolculuklarında ise yaklaşık yüzde 17’lik bir azalma oldu. Toplam yolculuklarda ise yaklaşık yüzde 16’lık bir azalma söz konusu. Ekim ayı ile karşılaştırıldığında ise bu rakam toplam yolculuklarda yüzde 26’lık bir azalmayı işaret ediyor.

Alınan tedbirler bulaş riskinin en fazla olduğu toplu ulaşım durak, istasyon ve araçlarındaki yoğunluğu azaltmak adına yeterli olmasa da olumlu sonuçlar verdiği görülmektedir.

Cumhurbaşkanımızın bu konuya özel bir ilgi göstererek 30 Kasım tarihindeki Kabine Toplantısı sonrasında açıkladığı ve yürürlüğe giren yeni tedbirlerin faydalı olacağı açık bir gerçektir. Ancak, hafta içindeki toplu ulaşım sistemlerinde yaşanan olumsuzlukları tamamen ortadan kaldırmayacağı düşünülerek il valiliklerince şimdiden aşağıda açıklanan örnek uygulamalardan ve önerilerimizden yararlanılmasının büyük faydalar sağlayacağını düşünmekteyim. Bu tedbirlerle kamu kesimi için uygulanacak 10:00 – 16:00 mesaisinin toplu ulaşım üzerinde olumsuz bir etki yapmayacağı kanaatindeyim. Özel sektörün mesai saatlerini ise kısıtlama dışında kamuyla en az iki saatlik bir ötelemeye göre ayarlamaları toplu ulaşımda olumlu katkı sağlayacaktır. Kısıtlamaların denetiminin güçlü bir şekilde yapılarak özellikle kalabalık saat ve duraklarda gerekli personel takviyesinin yapılması zorunludur. Son kabine toplantısında alınan kısıtlamaların yeni yılın başında sona ermesi biz vatandaşların bu tedbirlere hassasiyet göstermemize bağlıdır. Yeni yılda kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte toplu ulaşım sistemi için; dünyadaki örnek uygulama ve önerilerimizin uzun bir süre uygulanmasının gerekli olacağını düşünmekteyim.

Neler yapılabilir?

Bundan sonraki aşamalarda neler yapabiliriz biraz da onlardan bahsedelim:

Evet, toplu ulaşım yerine özel araç kullanmak bariz bir alternatif gibi görünüyor. Ancak araç kullanmaya yönelik kitlesel bir geçiş, şehirlerimizi halihazırda olduğundan daha fazla bir trafik sıkışıklığı ve çevre kirliliğine neden olacaktır. Ticari taksilerin boş dolaşmaması için mobil çağrı sistemlerinin devreye konulması ve gerekli hijyen şartlarının sağlanması, ticari taksiye olan talebi artıracaktır. Metrobüs, tramvay, otobüs, banliyö vb. diğer toplu ulaşım araçlarında da fiziki mesafe ve temizlik şartlarının yüksek düzeyde sağlanması, sisteme olan güven ve talebi artıracaktır.

Diğer taraftan; yapmamız gereken kısa vadeli en akıllıca çözüm, trafiği talep yönetimidir. Trafiği yönetmek adına evden yapılabilecek işleri, esnek çalışmayı teşvik etmeli, kısıtlamalar kalktıktan sonra mesai saatlerini gün içinde iki gruba ayırmalı, cumartesiyi çalışma günlerine dahil edip altı günün beşli kombinasyonları olarak uygulamalı, toplu ulaşım araçlarına ait yollar ve akıllı kavşaklar ile seyir hızını artırmalıyız.

Yerel ve merkezi yönetimler tarafından alınması gereken en önemli önlemlerden birisi de gerekli altyapıyı sunarak kullanıcıları alternatif ulaşım sistemlerine yönlendirmek. Örneğin İstanbul’da, deniz ulaşımının kullanım oranlarının artırılması, buna yönelik teşviklerin getirilmesi tıkanan sistemin çözümüne büyük katkı sağlayacaktır. Halen İstanbul’da gerçekleşen toplu ulaşım yolculuklarında 1/6 paya sahip metrobüs sisteminin sosyal mesafeye uygun kapasitesinin kısa sürede artırılması sağlanmalıdır. Bu artışın ancak, olduğu yerde lastik tekerlekli bir metro sistemiyle mümkün olacağını yaptığımız araştırmalar göstermektedir. Diğer taraftan, Avrupa’da her geçen gün kullanım oranı artan bisikletin, ülkemizde de yaygınlaşması için gerekli altyapıların ve teşvik sistemlerinin hayata geçirilmesi elzem görünüyor. Bir diğer önemli konu ise şehirlerde kavşakların tam akıllı sinyalize hale getirilmesi ve toplu ulaşım sistemlerine özgü yolların oluşturulması. Diğer taraftan toplu ulaşım sistemlerindeki havalandırma sistemlerinin de virüsün tehlike arz etmemesi açısından çok önemli olduğu açık bir gerçektir. Konuya ilişkin üniversitemiz, Tubitak (MAM) ve özel sektör işbirliği içinde yerli ve milli bir çözüm test safhasındadır.

Dünyadaki örnekleri

Biraz da küresel bir sorun olan Covid-19 mücadelesinde dünyadaki bazı şehirlerden de örnek verilmesinin yararlı olacağını düşündüm.

Paris Metrosu, ülkemizdekine benzer şekilde sınırlı sayıda insanın toplu ulaşıma araçlarına binmesine izin veriyor ve insanların zorunlu yüz maskeleri takıp takmadığını kontrol etmek için yapay zeka araçları kullanıyor.

New York City’de, metro araçları her gece temizlenip dezenfekte ediliyor. Ayrıca metro vagonlarında ve otobüslerde virüsleri öldürmek için ultraviyole lambaları kullanılıyor. Pekin metrolarında, ateşi olan yolcuları erken dönemde tespit etmek için kızılötesi görüntüleme ve sıcaklık tarayıcıları kullanılıyor. Birçok ülkede, mevcut toplu ulaşıma araçlarının seyir sürelerini azaltmak için rota planlamalarında teknolojik sistemlerden istifade ediliyor. Bu teknolojiler, salgın bertaraf edilmiş olsa bile, işletmecilerin daha akıllı, daha esnek programlar ve rotalar tasarlamasına yardımcı olabilir. Ayrıca işletmeciler, mevcut kapasitelerini programlamak için işverenlerle birlikte çalışabilir. İşverenler, çalışma saatlerini günün belirli saatlerine veya haftanın değişik günlerine yaymak için programlar yapabilir. Bu işbirliğinin bir kısmı zaten virüsle bağlantılı olarak gerçekleşiyor. Ancak geliştirilmeye ihtiyacı olduğu ortada. Örneğin New York City’de işletmeci kuruluş, işverenlerden çalışanları için esnek çalışma ve değişik çalışma saatleri sunmalarını istedi. Paris’te, yoğun saatlerde toplu ulaşıma erişim yalnızca bu saatlerde çalışması gerekenlerle kısıtladı. Çalışanlar, yoğunluk yaşanan saatlerde toplu ulaşım araçlarını kullanabilmek için işverenlerinden gerekliliğini kanıtlayan bir belge almak zorunda kaldı.

Yapay zeka ve gelişmiş veri toplama sistemleri kullanılarak, bekleme alanlarındaki veya toplu ulaşım araçlarındaki tıkanıklık büyük ölçüde azaltılabilir. Belirli bir bölgede, aşırı kalabalıklaşmayı tespit ve tahmin etmek için yapay zeka teknolojisi kullanılabilir. Akıllı zeka teknolojileri ile yolcular arasındaki mesafe gerçek zamanlı olarak ölçülebilir ayrıca zaman içindeki hareket ve mesafedeki eğilimleri analiz edilebilir. Kullanıcılar için geliştirilen arayüz programları ile de yolculara gidecekleri durak veya istasyon hakkında bilgiler verilerek, belirli alanlarda kalabalıklaşmanın önlenmesi ve güvenli mesafelerin sağlanması için yolcuların geri dönmesi/beklemesi hedeflenebilir.

Alışıla gelen tasarımlardan ziyade, özellikle metro vagonları daha iyi tasarlanabilir. Metro vagonlarının daha geniş kapılar ve katlanır koltuklar içeren daha geniş iç mekanlardan oluşması sağlanabilir. Buna benzer uygulamalar salgın döneminden önce birçok ülkede kullanılmaya başlandı bile. Ayrıca, metro ve otobüslerde ultraviyole hava temizleme sistemleri, ultraviyole lamba temizleme sistemleri, antibakteriyal kaplama ve sprey gibi yüksek teknoloji içeren dezenfeksiyon sistemleri yaygınlaştırılabilir.

Temassız, tamamen dijitalleştirilmiş ödeme sistemlerini yaygınlaştırmak, toplu ulaşım sistemlerindeki hızı artıracağı gibi yolcuların dokunması gereken yüzeylerin sayısını da minimize edecektir. Yolcular ile ücret toplayıcıları arasındaki teması sınırlandırmak pandemi döneminde kesinlikle hayati öneme sahip ve gelecekteki salgınları önlemede de önemli olmaya devam edecek. Örneğin Pekin’de yüz tanıma sistemleri ile ödemeler gerçekleştiriliyor.

Alınacak her bir ekstra güvenlik önlemi, daha yüksek operasyonel maliyetlerle birlikte toplu ulaşım şirketlerini zor durumda bırakabilir. Tam da bu noktada maliyetlerin paylaşılmasında devlet sübvansiyonları devreye girmeli ya da kamu-özel sektör ortaklıklarının geliştirilmesi ile devlet çözümün bir parçası olmalıdır. Toplu ulaşım ekonomisi göz önüne alındığında, bu tür bir birliktelik her kesim açısından oldukça risksiz bir yatırım olarak durmaktadır.

Bir aşının veya tedavi yönteminin geliştirilmesi ile Covid-19 salgınından tamamen kurtulacağımız günler yakındır. Ancak önümüzdeki süreçte salgının yayılmasının en büyük risk olduğu toplu ulaşımda yukarıda sıraladığımız önerilerin, valilikler ve yerel yönetimlerce acil olarak uygulanmaya konulması çok önemlidir. Biz vatandaşların da bu tedbirlere uymamızla olumlu sonuca ulaşacağımız bilincinde olmamız gerekmektedir.

Toplu ulaşım; ekonomi, iş geliştirme, istihdam, turizm ve diğer sektörler açısından özellikle büyük şehirlerin itici gücüdür. Yaşadığımız koronavirüs süreci; vaka sayılarıyla, toplu ulaşım yolculukları arasında çok yakın bir ilişki olduğunu gösterdi. Toplu ulaşım, küresel kentleşme eğiliminin bu şekilde devam edeceği düşünüldüğünde, geleceğin mega kentlerinde daha da gerekli hale gelecektir. Covid-19 salgını büyük zorluklar ortaya çıkarırken, bunlarla karşılaşmak kentsel sistemleri ve ulaşım sistemlerini, trafik güvenliğini daha iyi şekillendirebilmemiz, ileri teknolojileri kullanmamızı teşvik için fırsatlar da sunmaktadır. Özetle, bugünden itibaren yapacağımız tüm ulaşım planlamalarında sağlık kriterleri de değerlendirme parametrelerinde yerini alacaktır. Planlama anlayışı eskisi gibi olmayacaktır.

Alınan kararların başarılı olması, kısa sürede normal hayata dönülmesi için şimdiden toplu ulaşıma ilişkin önerilerimizin valiliklerce uygulamaya geçirilmesinin önemli katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. Ayrıca; başarının devlet - millet el ele işbirliği yapmasına bağlı olduğu da unutulmamalıdır.

[email protected]