Aşk-ı Memnu CHP

Burak Örkün/Yazar
25.07.2023

Herhalde Halit Ziya Uşaklıgil'in Türk Edebiyatı'nda müstesna bir yeri olan Aşk-ı Memnu eserinin siyasi bir uyarlaması yapılsa, CHP'nin son zamanlardaki durumuna epey uygun düşerdi. Beylikdüzü'nde bir müteahhit iken Kılıçdaroğlu'nun verdiği destekle filizlenen siyasi bir kariyer, yine bugün Kılıçdaroğlu'nun karşısına muhalif bir aktör olarak yükseliyor.


Aşk-ı Memnu CHP

Ekrem. Genç ve heyecanlıydı. Nehirler gibi delicesine hızlı ve coşkulu akıyordu kanı. Memleketin dört bir köşesini geziyor, her tatil beldesinin tozunu attırıyordu. Gözler hep onun üstündeydi. Diller onu söylüyor, ovalar onu selamlıyor, dağ taş saadetle doluyor, yapraklar onu alkışlıyordu. Ekrem için hayat şen şakrak bir kabare gibi ilerliyordu. Ta ki o karanlık güne kadar. Ekrem; kendisine evladım, yiğidim diyen manevi babasının tek ve gerçek aşkına meftun olana kadar...

Onu her daim koruyan kollayan babasının asla vazgeçmeyeceği sevgilisine kayan gönlüne söz geçiremeyen Ekrem, gözlerini ondan alamıyordu. Evet! O koltuk artık Bay Kemal'in değil Ekrem'in olmalıydı. Ekrem'in günden güne ihtiras ve karşı koyamadığı bir aşkla tutuşan narin kalbi "değişim" diye bağırıyordu!

Herhalde Halit Ziya Uşaklıgil'in Türk Edebiyatı'nda müstesna bir yeri olan Aşk-ı Memnu eserinin siyasi bir uyarlaması yapılsa, CHP'nin son zamanlardaki durumuna epey uygun düşerdi. Beylikdüzü'nde bir müteahhit iken Kılıçdaroğlu'nun verdiği destekle filizlenen siyasi bir kariyer, yine bugün Kılıçdaroğlu'nun karşısında muhalif bir aktör olarak yükseliyor.

İletişim hataları

Türk siyaseti, adeta bir pembe dizinin bilindik senaryolarının sıkıcı tekrarı olan gelişmelerle meşgul olurken, eriyerek yok olan bir Genel Başkan portresinin iletişim hatalarına da şahitlik ediyor.

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde malumunuz her destek gördüğü siyasi aktöre vekillik, bakanlık ve hatta Cumhurbaşkanı Yardımcılığı dağıtıyordu. Benim başım kel mi diyerek konuya dikey bir surette giriş yapan Ümit Özdağ da bu alana hızlıca yerleşmişti. Türk kamuoyu, Ümit Özdağ'a İçişleri Bakanlığı verilecek kabulü üzerinde bir algıyla oyalanırken o da ne!.. Öğrendik ki kazın ayağı öyle değilmiş. Kılıçdaroğlu, Muhteşem Yüzyıl'dan esinlendiği Sultan Süleyman tiradıyla "bir cihan Genel Başkanına yakışır mı tek bakanla ulufe dağıtmak?" demiş olacak ki MİT Başkanlığı ve üç bakanlığı himmet buyurmuş. Türk siyasetinin en bonkör aktörü olarak vallahi tarihe geçecek. Konumuza dönersek, sağ partilere 40 vekillik bağışlayan, Atatürk'e galiz ifadelerle saldıran isimlere aday listelerinde ilk sıralarda yer veren, Kandil'e selam çatışmaya devam mottosuyla tarihe tersten geçen Bay Kemal'e oy istediği için "politik kandırılma ve bunu kaldıramamaya bağlı seçmen yetersizliği sendromu" yaşayan muhalif blok ikinci bir şok dalgası yaşadı. Daha ne kadar kandırılabilirlerdi ki? En azından sinirlerini parti kurmaylarına yöneltip bir cevap ya da izahat alabilirlerdi. CHP'de vekil süreliği konusunda İsmet İnönü'nün rekoruna göz koyan Faik Öztırak'a çevrildi gözler. Elbette kem küm. Ardından bir televizyon programında Kılıçdaroğlu patlatmasın mı bir Muhteşem Yüzyıl tiradı daha! "Kimin haddine bir cihan Genel Başkanının kararını sual etmek, kullarım ne zamandan beri benim emirlerimi sorgular oldu?" Öğrendik ki Faik Öztırak'ın da haberi yokmuş. Belki de Kılıçdaroğlu'nun da haberi yoktu. Ümit Özdağ yazmış, Bay Kemal de yeter ki artık Cumhurbaşkanı seçileyim diyerek okuyup zaman kaybetmeden imzalamış olabilir. Bir kez daha teslim edilecek olsa 12 adayı da şak diye bir gece ansızın bu kafayla teslim edebilir. N'olacak yani?

'Geçmişiniz temiz değil'

Maalesef. Ciddi bir tavırla yazamadığım tüm bu gelişmeler Türkiye'nin şahitliğinde yaşanırken Kılıçdaroğlu toplumdan, siyasetin gerçeklerinden ama en önemlisi insani ilişkileri tesis eden hasletlerden ne kadar uzak olduğunu gözler önüne serdi. Nelerdi bunlar?

- Kaybettiği bir seçimi kelime oyunlarıyla perdelemeye çalıştı. Kaybetmedik başarısızlık var dedi.

- İstifasını isteyenlere, paramparça ettiği bir gemiye dönen CHP'yi güvenli limana taşıyacağım diyerek mukabele etti.

- Bütün MYK'sini görevden aldı hiçbirine teşekkür edip sahiplenen bir dil kullanmadı.

- Kendi belediye başkanlarını geçmişi temiz olmamak ve CHP kodlarına uymamakla itham etti.

- Türkiye'nin yaşadığı iletişim, telekomünikasyon ve kitle iletişim araçlarındaki gelişim ve dönüşümü görmeyerek köylerde sadece TRT izlendiğini söyleyerek yetersizliğini ortaya koydu.

- Kendisine oy vermeyenleri okumamış, değişim istemeyen, kentli olmayan sürüler olarak kategorize etti.

Elbette saysak bu liste uzar, uzar, uzar ve uzar... Ama Kılıçdaroğlu değişmez. O tıpkı Aşk-ı Memnu'daki zengin ve kudretli Adnan gibi, bireysel işletmesine çevirdiği CHP'de her gün koltuğuna olan aşkını büyütüyor, büyütüyor ve daha da büyütüyor. Ben sana mecburum bilemezsin diyor! Gel gör ki artık dişli bir rakibi var. Yiğidim, evladım dediği, ona manevi babalık yaptığı İmamoğlu artık karşısında.

Ekrem İmamoğlu'nun en az 200 tane yaptım dediği kazan kaldırma toplantılarında Kılıçdaroğlu'nu ağlayarak dakikalarca ayakta alkışlayan Özgür Özel mi dersiniz, demir leydi Selin Sayek Böke mi dersiniz, yazılım teknolojileri dünyasının dahi çocuğu Onursal Adıgüzel mi dersiniz... Hepsi yasak bir koltuk aşkının peşinde savrulan İmamoğlu'nun hikayesine inanmış görünüyor. Gözü karı, yumruğu çelik İmamoğlu da son bir salvoyla madem benimlesiniz dünya alem bilmesin mi diye içinden geçirmiş olacak ki... Aa o da ne? Son toplantı bütün medyaya sızıyor! Artık CHP içindeki yasak koltuk aşkında taraflar belli. Kılıçdaroğlu'nun o toplantılar iştirak eden sadık kurmayları, "gitsem gidemem kalsam kalamam sevsem sevemem şaştım bu işe / Hayır mı şer mi bilmem ama ateşteyim ben ateşte..." şarkısı eşliğinde olacakları bekliyorlar.

Politik ciddiyetsizlik

İşte bütün bu politik ciddiyetsizlik, ham hayal ürünü siyaset çekişmeleri Türkiye'nin ne kadar büyük bir badire atlattığını gösteriyor. Kandil'in kalbi kırılmasın diye en yakın kurmayların, ittifak ortaklarından gizli bir şekilde Zafer Partisi ile ittifak kuran... Bir adaylık uğruna partisinin vekil sayısını azaltarak AK Parti'nin sistemden attığı tabelalara 40 vekil ödeyen... HDP'nin azarlamalarına tebessümden gayrı bir itiraz gösteremeyen Kılıçdaroğlu ülkenin Cumhurbaşkanı olabilirdi!

Şimdi CHP Genel Başkanlığı ve dolaysıyla 2028 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olmak için Ekrem İmamoğlu bayrak açtı.

Muhalif seçmene sesleniyor İmamoğlu: "Beni unuttunuz mu? Beni sevmiyor musunuz? Beni Genel Başkanınız yapmaz mısınız? Beni? Beni? Ekrem'inizi?"

Peki İmamoğlu gelse; Türkiye'deki siyasal muhalefet değişir mi, düzelir mi?

Kılıçdaroğlu'nu Cumhurbaşkanı yapmak için şehir şehir boş meydanları gezen, benim adayım Kılıçdaroğlu'dur diyen, kendisine umut bağlayan kesimleri Saraçhane'de Akşener operasyonuna rağmen ters köşeye yatıran, cesaret ve basireti meydanlarda değil zoom toplantılarında gösteren İmamoğlu manevi babasının kötü bir kopyası olur.

Yasak bir koltuk aşkının gölgesinde, Türk siyasi tarihin en kısır muhalefet kadrosu kan kaybetmeye devam ediyor hala!