Avrupa'da aşırı sağ ve PKK neden aynı söylemde buluşuyor?

Necdet Özçelik / Yazar
28.01.2023

23 Aralık saldırısından sonra Avrupa'da aşırı sağ ile PKK arasında bir çatışma dinamiğinin gelişeceği beklendi. Bu durum, İslamafobik, yabancı karşıtı ve Türkiye düşmanı birçok çevreyi rahatsız etti. Paris saldırısından sonra PKK'ya müzahir çevreleri, Avrupa'daki yabancı karşıtlığı tehdidinden uzak tutmak için gösterilen özel çaba bunun sonucunda ortaya çıktı.


Avrupa'da aşırı sağ ve PKK neden aynı söylemde buluşuyor?

Danimarkalı aşırı sağcı Stram Kurs'un lideri Rasmus Paludan'ın geçtiğimiz hafta İslami değerlere hakaretle başlattığı ve Stockholm'deki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim'i yakmasıyla devam ettirdiği provokasyon süreci, dünya gündeminde üst sıralardaki yerini koruyor. Provokasyonun sadece Stockholm ile sınırlı kalmayacağı, Avrupa'nın diğer kentlerinde de kendini tekrarlayacağı göz önünde bulundurulduğunda, özellikle Avrupa'da olmak üzere dünyadaki Müslüman ve Türk toplumunun bir süre daha psikolojik manipülasyona maruz kalacağını bekleyebiliriz. Başlatılan provokasyon sürecinin aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası ilişkiler ve güvenlik gündemine de yeni bir boyut getirdiğini söylemek mümkün. Provokasyona karşı gösterilen tepkiler çerçevesinde, ilk bakışta ortaklaşan bir uluslararası tepki ve söylem iş birliği göze çarpıyor. Ancak, bu süreç Türkiye-NATO, Türkiye-İsveç ilişkileri ve Avrupa'daki PKK'yla mücadele bağlamında da içinde bir seri sınama barındırıyor.

En sert tepki hep Türkiye'den

Paludan'ın prokovatif eylemine karşı ilk ve en sert tepki Türkiye'den geldi. Şüphesiz bunun temel nedeni Türkiye'nin, Avrupa'da yerleşik olan İslamofi ve yabancı düşmanlığına karşı yıllardır gösterdiği ilkesel tavrı. Meselenin bir de uluslararası ilişkiler boyutu var. Bu da İsveç hükümetinin provokatif eylemi ifade özgürlüğü kisvesiyle himaye etme şekline gösterdiği devlet tavrıyla ilgili.

Provokatif eyleme izin veren ve eylemin bir polis kordonu içinde gerçekleşmesini sağlayan İsveç hükümeti ve makamlarını eleştiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: "Başka bir dinin, başka bir kitabın yakılmasına izin vermiyorlar, konu Kuran'a gelince İslam düşmanlığına düşünce özgürlüğü diyorlar" ifadelerini kullanarak İsveç makamlarının ifade özgürlüğü açıklamasını kozmetik, geçersiz ve ayrım yapan bir mazeret olarak işaret etti. Diğer taraftan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İsveç makamlarının aşırı sağcı Stram Kurs lideri Rasmus Paludan'a Stockholm'deki Türkiye Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim yakma izni vermesinin ardından İsveç Savunma Bakanı Johnson'ın Türkiye düzenleyeceği ziyareti Türkiye'nin iptal ettiğini açıklayarak bu tür yaklaşımların Türkiye'nin, İsveç'in NATO'ya üyeliği konusunda olumsuz bir tutum sergileyeceğini göstermiş oldu. MHP Lideri Bahçeli de Stockholm'deki Türkiye Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim yakılması ve daha önceki günlerde PKK'lılarca düzenlenen gösterilerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görsellerine yönelik saldırıları hatırlatarak TBMM'nin İsveç'in NATO'ya üyeliğini "bu şartlar altında" onaylamayacağını söyledi. Türkiye'de tepkiler sadece resmî açıklamalarla sınırlı kalmadı, Ankara'daki İsveç Büyükelçiliği ve İstanbul'daki İsveç Konsolosluğu önünde çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından protesto gösterileri düzenlendi.

Aşırı sağ ve DEAŞ benzerlikleri

Teknik açıdan değerlendirildiğinde Paludan'ın bir ayin havasında gerçekleştiği Kuran-ı Kerim yakma eyleminin arka planı, motivasyonu ve psikolojik hedefleri ile DEAŞ'lı teröristlerin kafa kesme eylemleri arasında hiçbir fark olmadığı görülebilir. Her ikisi de hedef kitle üzerinde terörize edici psikolojik bir etki bırakmak istemekte ve muhatap almak isteği otoriteyi tahrik ederek harekete geçirmeyi amaçlamakta. Bunlar hasta ruhlu kişilerin kullanıldığı eylem biçimleridir. Her iki grup da gerçekleştirdikleri eylemleri yayınlamaktan geri kalmazlar ve eylemlerinin kamusallaşmasından aynı derece keyif alırlar. Birinin diğerinden farkı ise Kuran yakma eyleminin, insan hakları ve kutsal değerlerin yüceliğine dem vurulan Avrupa'da ifade özgürlüğü şemsiyesi altında ve devlet görevlileri nezaretinde gerçekleştiriliyor olması. DEAŞ'ın eylemleri ise hiçbir bir insani ve dini değere saygısı olmayan bir cinayet şebekesinin inisiyatif ve nezaretinde gerçekleşmiştir. İşin ilginç yanı, Kuran-ı Kerim'i yakan Rasmus Paludan için tekfiri terör örgütü DAEŞ infaz fetvası vermiş olmasıdır. DEAŞ'ın Paludan'a yönelik muhtemel bir eylemini şüphesiz İslami değerleri göz önüne alarak yapacağını beklemek saflık olur. Bu örgüt de Paludan'ın yarattığı nefret ikliminden karşıt bir terör/nefret eylemiyele istifade etmek isteyecek ve hedef kitlesi üzerinde psikolojik bir etki üretmeye çalışacaktır.

Türkiye için güvenlik sorunuyla sınaması

23 Aralık'ta Fransa'nın başkenti Paris'te aşırı sağcı şahsın PKK'lılara ait ve kültür merkezi adı altında faaliyet gösteren bir örgüt evine düzenlediği silahlı saldırıyla birlikte Avrupa'da aşırı sağ ile PKK arasında bir çatışma dinamiğinin gelişeceği beklendi. Şüphesiz bu durum, İslamafobik, yabancı karşı ve Türkiye düşmanı birçok çevreyi rahatsız etti. Her ikisi de İslamofobi ve Türkiye karşıtlığı üzerinde buluşan örgütün birbiriyle karşı karşıya gelmesi Avrupa'yı bir iç güvenlik meselesi olarak kaygılandırmaktadır. Paris saldırısından sonra PKK'ya müzahir çevreleri Avrupa'daki yabancı karşıtlığı tehdidinden uzak tutmak için özel bir çaba harcandığı görüldü. Avrupalı lider ve siyasetçilerin PKK'yı Avrupa'da Kürtleri temsil eden bir oluşum gibi sunmaya çalışmaları ve öldürülen PKK'lılar için taziye mesajları, PKK'yı Avrupa'daki diğer yabancılardan pozitif olarak ayrıştırma çabaları olarak görülebilir. İsveç'teki menfur provokasyonun hizmet ettiği hedeflerden birinin de PKK'nın Avrupa'daki yabancı düşmanlığından pozitif şekilde ayrıştırılması olarak değerlendirilebilir. Zira Paludan'ın Kuran yakma eyleminin hemen ardından bu defa da Stockholm kent merkezinde PKK terör örgütü üyeleri ve bunlara iltisaklı gruplarca Türkiye karşıtı propaganda eylemi gerçekleştirilmiş, bu eylemlede Türk bayrağı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın posterlerine çirkin saldırılarda bulunulmuştur. Bu gösterilere de yine İsveç makamlarınca izin verilmiş, gösteriler İsveç polisinin kontrolü altında gerçekleşmiştir. PKK'lıların düzenliği bu eylem aşırı sağcı Paludan'ın eyleminin tamamlayıcı ve aşırı sağa İslam ve Türkiye karşılığı üzerinde buluşma niteliğinde değerlendirilebilir. Bu noktada İsveç hükümeti hem ikinci bir vakaya neden olmuş hem de Türkiye-İsveç-Finlandiya mutabakatına aykırı hareket etmiştir.

Avrupa tehdidin farkında

Esasen Avrupa PKK'nın Avrupa'daki varlığının tehdidinin farkındadır. Avrupa Parlamentosunun 2012 yılında yayınladığı bir raporda Avrupa'daki organize suç örgütleri ile terör örgütleri arasındaki ilişki analiz edilmiş ve raporda PKK'ya da önemli bir yer ayrılmıştır. Raporda PKK'nın Avrupa'daki terör-suç ilişkisi bakımından önemli bir örnek teşkil ettiği ifade edilirken, bu ilişkinin Avrupa ülkelerinde sosyal ve ekonomik alanlardaki etkisinin giderek derinleştiğinden ve PKK terörü ile suç örgütleri arasındaki ilişkinin başka alanlara genişleme riskinden de bahsedilmektedir. Raporun yayınlandığı 2012 yılından bu yana, raporda da ifade edildiği gibi PKK ile suç örgütleri arasındaki ilişkinin Avusturya-Almanya-Hollanda-Belçika ekseninden diğer Avrupa ülkelerine de yayıldığı, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı, gasp ve kara para aklama eylemlerinde önemli bir artış olduğu görülmektedir. Bu faaliyetlerdeki artışla birlikte, PKK'nın siyasi ve kültürel alanlarda Avrupa'da kasıtlı bir toleranstan istifade ettiği de dikkat çekmektedir. Öyle ki, raporun yayınlandığı 2012 yılından bu yana Suriye İç Savaşı, DEAŞ'ın ortaya çıkışı ve artan göç hareketleri gibi faktörlerin PKK ile birçok Avrupalı siyasetçi ve parlamenter arasında konjonktürel bir yakınlaşmaya neden olduğu görülmektedir. Bu yakınlaşmanın ise İslamofobi ve Türkiye karşıtlığı çerçevesinde geliştiği söylenebilir. Yine bu dönemde Avrupa'da PKK'ya müzahir medya organları ile dernek ve kültür merkezlerinin faaliyetlerinde ve sayılarında da gözle görülür bir artış meydana geldiği dikkat çekmektedir. PKK'nın Avrupa'daki siyasi ilişkileri ile kültürel alanlardaki faaliyetleri, zamanla PKK'nın Avrupa'daki toplumların algısını, düşüncelerini ve davranışlarını onların hissetmeyeceği şekilde aldatma yöntemiyle değiştirmeyi hedefleyen sosyal manipülasyon aygıtına dönüşmüş ve PKK'nın Avrupa'daki terör-suç ilişkisini dahi örtecek bir etki üretmiştir.

Provokatif eylemler

Türkiye'nin özellikle seçim haberleriyle dünya gündeminde olacağı önümüzdeki günlerde, Avrupa'daki PKK ile aşırı sağcı örgütlerin yakınlaşması için Avrupa'daki siyasi çevreler, PKK diasporası ve Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusunda koyduğu tavrın karşısında olan aktörlerce, İslam karşıtlığı ve Türkiye düşmanlığının kullanılacağı eylem ve söylem sürecinin yönetileceğini bekleyebiliriz. Böylelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsiyetinde her iki düşmanlık birleştirilerek hem seçim süreci, hem Türkiye'nin terörle mücadelesi hem de Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine karşı koyduğu ilkesel tutum akamete uğratılmaya çalışılacaktır. Bu kapsamda, Avrupa'da İslam karşıtı provokatif eylemlerin artması ve PKK gösterilerinin bunu takip etmesi beklenebilir. Bu gösterilerin ardından Türkiye'nin İsveç-Finlandiya'nın NATO üyeliklerine karşı göstereceği tepkilerle ilgili olarak da Avrupa'da Türkiye'nin NATO üyeliğinin yapıcı olmadığı algısı oluşturulmaya çalışılabilir. Paludan'ın herhangi bir saldırıya uğraması halinde Türkiye'ye karşı Türkiye'nin böyle bir saldırıyla ilişkisi olduğuna dair sosyal manipülasyon atakları görülebilir. Hatta, aşırı-sağcı ve PKK yakınlaşmasının Türkiye'nin olası bir Suriye operasyonunu engellemek için kamusal alanı manipüle etmesi dahi arzulanabilir.

@necdet4059