Avrupa’da Müslümanlar ve radikalleşme

Doç. Dr. Özcan Hıdır / Rotterdam İslam Üniversitesi
9.04.2016

Anadolu’nun İslam yorumunu, medeniyet perspektifini müşahhaslaştıran, “Amerika Diyanet Merkezi” türü kurumlar son derece ehemmiyeti haizdir. Bu muhteva ve genişlikte bir adımın, Avrupa’nın merkez ülkelerinden birinde de atılmasına ihtiyaç vardır.


Avrupa’da Müslümanlar ve radikalleşme

Brüksel’deki son terör saldırılarının ve daha önce de Paris’teki benzer hadiselerin faillerinin aynı aileye mensup Faslılardan oluşması Avrupa’daki Arap asıllı Müslümanların, özellikle de Faslılar’ın radikalleşmelerinin sosyolojik, psikolojik, ekonomik, politik ve bilhassa da teolojik sebepleri konusunu tekrar gündeme taşıdı. Hatta bu anlamda Araplar, Faslılar ile Türkler arasında bazı karşılaştırmaların yapılmasına yol açtı. Bu yöndeki karşılaştırmalara dair elimizde fazla bilimsel done olmamakla beraber, son terör olayları vesilesiyle bazı mukayeseler yapma imkanımız var.

Takip edenlerin hatırlayacağı üzere 2014 yılında Hollanda Başbakan Yardımcısı Lodewijk Asscher’in Hollanda’daki Türkler ve Türk asıllı gençlere yönelik oldukça spekülatif bir açıklaması olmuştu. Motivaction adlı sözde araştırma şirketine yaptırılan bir araştırmanın sonuçlarından hareketle Hollanda’da yaşayan Türk gençlerinin yüzde 80’den fazlasının radikal olduğunu açıklamıştı.

Oldukça spekülatif ve gerçekle taban tabana zıt olan bu sonuçlar üzerine Türk kökenli kuruluşlar haklı olarak tepki gösterdi ve Bakan’dan bu araştırmanın verilerini açıklamasını istedi. Hollanda’daki cemaatlerin ve sivil toplum kuruluşlarının Hollanda’da yaşayan Türklerin entegrasyonuna engel olduğu kanaatini geçtiğimiz birkaç sene içinde farklı bağlamlarda sürekli tekrarlayıp bunun üzerinden algı operasyonu yapan Asscher, bu sonuçları açıklayamadığı gibi, daha sonra da söz konusu araştırmanın doğru yapılmadığını kabul ederek Hollanda Parlementosu’nda (Tweede Kamer) bir anlamda Türkler’den özür dilemişti.

Ne var ki Ascher’in ve mensubu olduğu İşçi Partisi’nin (PvdA) bu tutumu, aynı partideki iki Türk kökenli milletvekilinin ihracına/ayrılmasına kadar varan tartışmaların da fitilini ateşlemişti.

Öyle anlaşıldı ki bu araştırma, Hollanda’daki Türkler hakkında algı oluşturmayı amaçlayan, suni ve sipariş bir araştırma idi. Türk cemaat ve camiileri arasındaki basit gözlemlemelere dayanan sahadaki gerçeklikle bile uyuşmuyordu. Kaldı ki hemen bütün araştırmalarda Hollanda’daki ve Avrupa’daki Türklerin suça karışma ve şiddet olaylarındaki oranı Antilyanlar ve Faslılar’dan daha düşüktü. Nitekim Brüksel’deki son terör olayı üzerine Belçika istihbarat birimlerinin şiddete eğilimliler listesinde hemen hiç Türk bulunmadığını -veya çok az bulunduğunu- açıklaması da bu söylediğimizi doğrular niteliktedir.

Tabiatıyla bu durum, Avrupa’daki Faslılar/Araplar’ın neden radikal eğilimlere Türkler’den daha fazla yatkın oldukları sorusunu hatıra getiriyor. Bu soruya cevap bulabilmek için önce Avrupa’daki İslam telakkîlerini-Müslümanlık anlayışlarını kısaca ortaya koymakta fayda vardır.

Müslümanlık tezâhürleri

Avrupa’da yaşayan Müslümanları, İslâm’ı anlama ve yaşama bakımından ana hatlarıyla dört kategoriye ayırabilmek mümkündür. Buna göre İngiltere’de daha ziyade “İslâm’ın Hint Alt Kıtası yorumu”, Fransa, Belçika, İtalya, İspanya ve kısmen de Hollanda’da “İslâm’ın Arap yorumu” ve Almanya, Hollanda, Avusturya gibi ülkelerde ise ağırlıklı olarak “Türkiye Müslümanlığı”nın daha ziyade öne çıktığını görüyoruz. Yerli-mühtedi Müslümanlar ise, her geçen gün sayıları artsa, yer yer kendilerine has özellikler ortaya koysalar, “Avrupa Müslümanlığı” tartışmalarının öznesi olsalar da henüz kendilerine ait bir İslâm anlayışı ortaya koymaktan uzaktırlar. Bununla beraber Avrupalı mühtediler arasında “İslam’ın Arap yorumu”nda daha ziyade tebellür eden-belirginleşen “selefî-literal-zahirî-protest” İslâm yorumu, “tasavvufî-irfanî yorum” ile “rasyonel-revisyonist-liberal” yorum tarzının başlıca çizgiler olarak öne çıktığını söylemek mümkündür. Çünkü onların Müslüman olmasında ya “protest-radikal” söylemlere sahip selefî alimler ve kişiler  ya da tasavvufi şahsiyetler öncü rol oynamaktadır. Zira her ihtida, aslında buhranlı ve sancılı bir arayışın akabinde gerçekleşmekte ve yeni girdiği dinde mühtedi, genellikle radikal-protest tavırlarla veya ruhundaki boşluğa hitap eden tasavvufi-irfani yönelimlerle yeni kimliğini inşa etmeyi yeğlemektedir. 

Tabiatıyla Avrupa’daki Müslümanların bütün bu grupları ve İslâm anlayışları, paradoksal olarak bir yandan çeşitliliği, farklı yorum tarzlarını ifade edip dinamizmi-olumluluğu vurgularken, diğer taraftan da İslâm korkusunu-karşıtlığını besleyen olumsuz bir unsur olarak öne çıkmakta, çıkarılmaktadır. Bu korku ve karşıtlıkta söylemlerinde de “İslâm’ın Arap yorumu” ile çoğunlukla bundan etkilenen mühtedi Müslümanlar içinde ortaya çıkan “selefî-literal-zahirî” anlayışlar ve bu doğrultudaki radikal söylemeler-imajlar öne çıkmaktadır. Avrupa ülkelerindeki Arap Müslümanlık yorumunun hakim öznesi ise daha ziyade Kuzey Afrika’lılar (Fas-Cezayir-Tunus), özelde de Faslılardır.

Doğrudan ve lafzî-literal

Araplar’ın/Faslıların Avrupa ülkelerinde daha ziyade radikal söylemlerle öne çıkmasının arkasında yatan nedenleri teolojik, psikolojik, sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasi olarak ele almak mümkün. Ancak bu sebepler arasında en öne çıkanı kanaatimce İslam’ı (Kur’an ve Sünnet) yorumlama/anlama biçimiyle ilgili olanıdır. Zira Arap kökenli Müslümanlarda Arapça bilmenin de etkisiyle Kur’an ve hadisleri “doğrudan ve lafzî-literal” olarak yorumlama eğilimi çok daha belirgindir. Buna karşılık Türkler’de, son senelerdeki Arapların etkisi ile olan bazı lokal selefî-protest anlayış ve eğilimler bir yana bırakılırsa, genelde mezhep-meşrep-cemaat aidiyeti sebebiyle bir bilene sorma eğilimi hakimdir. Yine Avrupa’daki Araplar’da Arap ülkelerindeki çoğunlukla selefi tandanslı alimlerin fetvalarını, söylemlerini takip edip “import görüş-fetva” olarak Avrupa konteksinde doğrudan kullanma eğilimi yoğundur. Bu durum Türkler’de ise çoğunlukla Türkiye’deki mezhep-meşrep-cemaat sahibi alimlerin görüşlerini takip olarak tezahür eder.

Avrupa’da yaşayan Araplar/Faslılar’ın geleneksel cemaat ve mezhep aidiyetleri genelde oldukça zayıftır. Diyanet, Milli Görüş benzeri üst çatı kurumlarının olmaması -varsa bile güçlü olmaması- sebebiyle Faslılar’a ait camiler genelde başına buyruk-müstakil hareket etmektedir. Bu durum, aile aidiyetleri de güçlü olmayan, sözü edilen camilerdeki gençleri doğrudan dış etkilere açık hale getirmektedir. Üstelik bu camilerin finansmanı da çoğu zaman körfez ülkelerindeki bazı selefi kurum ve kuruluşlarca yapılmakta ve sonrasında bu kurumlar camilerin imam ve yönetimini belirlemektedir. Bu olgular, selefi tavırları besleyen, ona zemin hazırlayan en önemli sebeplerdendir. Zira mezhep-meşrep ve cemaat aidiyetinin güçlü olduğu camilerde-ortamlarda radikallik ve özellikle “politik selefilik” tavrının gelişip zemin bulması,imkansız değilse de oldukça zordur.

Aslında bu sorun, selefilik ile arasında sıklıkla benzerlik kurulan Protestanlığın ve Protestan kiliselerinin de temel problemlerinden biridir. Son yıllarda özellikle AlisterMcGrath tarafından dillendirilen “Protestanlığın sonu (the end of Protestanism)” tezinin de en önemli argümanlarından biri, başına buyruk Protestan kiliselerinin tavırlarıdır. Selefiliğin Türkiye’de nispeten fazla zemin bulamamasının en önemli nedenlerinden birinin de yine bu olgu olduğunu söylemek mümkündür.

Öte yandan bir paradoks gibi gözükse de yaşanılan ülkenin dilini konuşma baz alınırsa, özellikle Hollanda, Belçika gibi ülkelerdeki üçüncü ve dördüncü kuşak Faslıların daha ziyade entegre oldukları söylenebilir. Buna karşılık söz konusu Faslılar, kendi dillerini konuşmada yetersizdirler. Asimilasyona eğilimli entegrasyon savunucusu Avrupalı karar vericilerin entegrasyon adına bu durumu öven tavırlarına zaman zaman şahitlik ediyoruz. Ne var ki aslında bu sağlıklı ve sürdürülebilir bir entegrasyon değildir. Zira bu Faslıların önemli bir kısmı, kültürleri ile aidiyetlerini kurabilecekleri en önemli vasıta olan ana dillerinden ve dolayısıyla bu dilde yazılmış İslami literatürden yoksun durumdadırlar. Bu durumda İslam’ı da çoğunlukla, selefilerce, ilgili ülkelerin dillerine tercüme edilmiş bazı kitaplardan öğrenmektedirler. Benzer bir durum mühtedi Müslümanlar için de geçerlidir. Onlar da İslam’ı ilk önce çoğunlukla selefi grup ve kişilerce tercüme edilmiş literatürden öğreniyor. Hatta ana dilleri Türkçe olmaktan çıkan özellikle dördüncü kuşak Türkler için de bu durumun kısmen geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim bu kuşak Türk gençleri arasında son senelerde selefi tavırların, DAEŞ’e katılımların görülmesi, tek başına açıklayıcı değilse bile, bununla sıkı irtibatlı olsa gerektir.

Neden selefiler öne çıkıyor?

Avrupa’daki Faslılar arasındaki radikalleşmenin önemli sebeplerinden biri de, Avrupa devletlerinin bir yandan selefi-radikal Müslüman gruplara yönelik sert söylemlere sahip olmakla birlikte, diğer yandan bu tür grupları engellemede gevşek davranmaları, yer yer de onların faaliyetlerine zemin açmalarıdır. Zira selefilik, özünü gizleyen, dışta başka içte başka olması hasebiyle Müslümanlara yönelik tehlikesi daha büyük olan ve dolayısıyla nüfuz edilip çözülmesi çok daha zor “batınî-takiyyeci” bir hareket-anlayış değil; zahirî temele dayanan bir harekettir.

Dolayısıyla Avrupa’daki faaliyetleri de çoğunlukla gizli-kapaklı değildir. Hangi camide-ortamda kimin neler söylediği çoğunlukla bilinmekte ve takip edilmektedir. Medyada yer alan bazı radikal söylemlere sahip konuşmacıların ülkelere girişinin yer yer engellenmesi hariç, radikal-selefilerin radikal söylemlerle faaliyet yapmalarına da genelde izin verilir. Hatta, İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda sıkı bir denetime sahip özellikle görsel medyaya çoğunlukla bu tür radikal-selefiler konuşmacı olarak çıkarılır, Müslümanları temsilen konuşturulur. Fikir özgürlüğü bağlamında bu tür tutumlar anlaşılabilir gibi dursa da burada genelde, İslam ve Müslüman imajını karalama, İslam’ı bu tür söylemlere mahkum etme ve Avrupalı insanların gözünde Müslümanları radikal tipoloji ve söylemlerle eşleştirme amacı sezilir.

Öyle görülüyor ve anlaşılıyor ki “klasik oryantalizm”den “post-oryantalizm/neo-oryantalizm” aşamasına geçilip buna dair dil, kavram ve tutumların alabildiğine üretilip medya yoluyla dolaşıma sokulduğu günümüzde İslam dünyası ve Müslümanlara yönelik olarak Avrupa ve Batı, algı operasyonlarından, imaj bozma çalışmalarından asla vazgeçmeyecek. Bu durumda Avrupa’daki Müslümanların özelde de Arap asıllı ve Faslı Müslümanların bu algı operasyonlarının esas gayelerinin farkında olmaları ve bunu boşa çıkaracak söylem ve eylemler üzerinde zihin yormaları önemlidir. Ancak bundan daha önemlisi, bu algı operasyonlarının en önemli söylem ve malzemesi olan “aşırılık-radikallik”, “şiddet” ve “terör”e alet olmayacak medeniyet ufku-fıkhı olan, itidali önceleyen bir Müslümanlık kıvamını özellikle Avrupa’daki Müslümanlar arasında yerleşmesine öncülük edecek adımların atılmasıdır. Bu anlamda da Anadolu İslam yorumunun ayırıcı vasıflarını ortaya koyacak çalışmalara öncülük etmek önem kazanmaktadır.  

Bu anlamda Amerika’da geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez’in vizyon ve liderlikleri sonucu açılışı yapılan ve Anadolu’nun İslam yorumunu, medeniyet perspektifini müşahhaslaştıran, Batı’daki en dikkat çekici projelerden biri olduğunu düşündüğümüz “Amerika Diyanet Merkezi/Kültür ve Medeniyet Merkezi” türü kurumlar son derece ehemmiyeti haizdir. Bu muhteva ve genişlikte bir adımın, Avrupa Müslümanlarının temel renklerini kapsayıcı bir perspektifle Avrupa’nın merkez ülkelerinden birinde de atılmasına ihtiyaç vardır.

Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın daha önce Brüksel’de düzenlemiş olduğu “Avrupa Müslümanları Buluşması” türü toplantılar, özellikle Avrupa’daki Arapların-Faslıların üst düzey katılımı teşvik edilerek sürdürülmelidir. Bu toplantılarda Avrupa’daki camilerin, özellikle de Araplar’a ait camiiler üzerinde selefi-radikal söylemlere sahip şahıs ve grupların etkisini azaltacak somut adımların neler olabileceği tartışılıp, ortak aklı temsil eden fikirler müşterek bir vizyon ve misyonla hayata geçirilmeye çalışılmalıdır. 

[email protected]